@thvrely
|
Oy sınırı: 10 Yorumlarda birisi kaşar enişte yazmış wgfds Gülmekten yarıldım be EL İNSAF BİRAZ DAHA AZ KOMİK BİRŞEY BULAMAZ MIYDIN *** Gülmekten ağlamaya geçen ilk insandım çünkü hep güldüğüm anlarda yaralamışlardı beni. Ya gülüşümle dalga geçilmenin izi kalmıştı ruhumda, ya da güldüğüm günlerde babamın beni ölesiye dövmesinin izi. Sebebi her ne olursa olsun bu izler her seferinde kalbimi yaralamaktan öteye geçmedi. Elimdeki bavulu sürükleye sürükleye kalabalık sokaklardan geçtiğim esnada içimdeki ateş büyüdü ve taşıyamayacağım bir hâle geldi. Dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı kaldırdım. Gökyüzüne baktığım esnada burada geçen bimbir türlü insanın bambaşka ve benimkilerden daha kötü durumda olduğunu düşünüp avuttum kendimi. Biraz da olsa kendimi avutabildiğimde karşıma çıkan ilk telefon satan yere girdim. Yaz ayında çalışıp kazandığım para ve bursluluk paramla birlikte elimde avcumda yeterli miktarda param vardı. "Nasıl yardımcı olabilirim?" Genç bir erkek karşıma çıktığında onun bana gülümsediğini fark edip nezaket amaçlı gülümsedim. "Telefon bakıyorum." Diye mırıldandığımda önüme birsürü telefon koydu. "Alacağım şey ünlü bir markanın olsun istemiyorum. İhtiyacımı görebilecek otuz iki gigabaytlık bir telefon işimi görür." Dedim. Karşımdaki gencin tek kaşı kalktı. "Emin misiniz?" Başımı olumlu anlamda salladım. Şaşkınlıkla bana baktı. "Yaşıtlarımın marka telefonlara bakıp durduğunu sanıyordum..." Diye mırıldandı. Dudaklarımda alaycı bir gülümseme belirdi ama bu gülümseme kendimeydi. "Emin ol, yaşıtlarının hayatları ve yönelimleri aynı değil." Çünkü bazılarının ailesi ona iyi davranırken, bazılarınınki de onu ölesiye dövüp sanki bir hiçmişsin gibi seni evden atabiliyor. "Kaç yaşındasın ki?" Diye sordu. "On sekizime girmek üzereyim." Dedim. Zaten çatılı olan kaşları mümkünmüş gibi biraz daha kalktı. "Şaşırtıcı. Olduğundan daha olgun gözüküyorsun." Birkaç saniyeliğine vücudumu süzdü. "Ben senden bir yaş büyüğüm ama senin gibi yapılı bir bedene sahip değilim ve üstelik bir erkeğim!" "Hiçbir erkek bir kadından; bir kadın da hiçbir erkekten üstün değildir." Dudaklarının arasından "Ooo," gibi garip bir ses çıktı. "Edebiyat yapıyoruz bakıyorum?" Gülüp bakışlarımı dışarıya çevirdim. Gülüşüm hiç samimi değildi, aksine biraz gergin bir gülüştü. "Bu yaptığım edebiyat mı sence?" Dediğimde tip tip baktı yüzüme. "Değil mi?" Bu çocuğun salak olduğunu düşünüyorum. "Gerçekleri söyleme tarzım edebiyat yapmaya falan benziyorsa bu benim sorunum değil." İçime derin bir nefes çektim. "İstediğim gibi bir telefon çıkarmazsan gideceğim." Dedim. Markasını bile bilmediğim birkaç telefon koydu camın üstüne. "Bunlar var ama bilindik bir markanın eski bir modelini gösterebilirim." Başımı olumlu anlamda salladım. Bilmediğim bir telefonu kullanmaktan iyiydi. Fazlasıyla popüler bir markanın telefonunu camın üstüne koyduğunda başımı olumlu anlamda salladım. "Bu olabilir, fiyatı ne kadar?" Bir kağıdı çıkartıp gözlerini kağıtta gezdirdi. "Şuanki fiyatı dokuz bin küsür ama sen direkt dokuz bin verebilirsin." Pazarlık işi yapmayı severdim ve bu tarz şeyleri de geri çevirmezdim fakat bu farklıydı. Karşımdaki garip çocuk bana salak salak bakıyordu. Parayı ödeyip fişini -artık adı her neyse- alıp çıkacağım esnada beni durdurdu. "Hey! Adım Mete bu arada." Dik dik baktım ona. "Ne yapabilirim?" Dediğimde gülerek bana baktı. "Arkadaş oluruz diye düşünmüştüm ama yanılmışım. Arkadaş sevmeyen tiplere benziyorsun." Bende güldüm. "Sandığının aksine öyle bir tip değilim. Sadece senin gibi okulda havalı sanılan çocuklardan biri değilim, ayrıca arkadaşım var." Onun değişik tavırı üstüne göz kırptım. "Madem arkadaş istiyorsun, olalım. Adım Flora." Başka birşey demesine fırsat vermeden oradan çıktım. Garip bir çocuktu ama iyi birisine benziyordu. *** Halamın ve eniştemin evde skıldığını biliyordum çünkü sık sık bizi, yani yiğenlerini eve davet ediyorlardı. Hatta bir aylığına bile yatılı kalmaya zorluyorlardı. Özellikle de beni. Çünkü evlerimiz fazlasıyla yakındı, pardon, babamın ve halamın evi birbirine fazlasıyla yakındı. Ayrıca halamın evi okula daha yakın olduğundan ve babamı daha az görmeyi sevdiğimden halamın yanında kalmak fazlasıyla cazip geliyordu. Ama bu sefer durum farklıydı. Onlarda kalmak ve hatta bir süre yaşamak için yanlarına gidiyordum ve verecekleri tek bir tepki ya da surat ifadesi, beni vazgeçirebilirdi. Bavulumla birlikte yanlarına gittiğimde ezik ve çaresiz gibi gözükecektim. Babasının kötü birisi olduğunu düşünen bir ergen. Bunlar tamamen babamın düşünceleriydi. Kesin halana veya babaannene gideceksin der ve bu sözleri söylerdi yüzüme. Yumruğumu sıkar, seğiren burnumu görmezden gelmeye çalışırdım. On bir yaşımdayken ağlarken bir ezik gibi gözüktüğümü söylediği o anı aklıma getirir, içimi öfkeyle doldurmaya çalışırdım. Öfkem duygusallığımı yendiğindeyse bir zafer kazanmış gibi gülümserdim ve bu, babamı daha fazla sinirlendirirdi. Her dayağında güçleniyordum. Her söylediği kötü söz beni daha fazla acımasız yapıyordu. Dışarıdan bakıldığında duygusal, neşeli, komik ve mizahı iyi olan çapkın bir kıza benziyordum. Aldığım sözler bu yöneydi. Hiçbir insan, beni doğal halimle tanımamıştı. Mayıs dışında. Mayıs benim en iyi arkadaşımdı. Tüm bu anlarıma şahit olmuş, içimdeki öfkeyi ve duygu patlamasını görmüş, beni sakinleştirmeye çalışmıştı. Annemleri üzmemek için içime attığım ne varsa hep onun yanında dökmüştüm bunları. Halamın ve eniştemin oturduğu apartmana geldiğimde, şifreyi girdim. 1938. Atatürk'ün ölüm yılını şifre yapan onlarca insan vardı ve bu apartmanın yöneticisi de bu şifreyi koymuştu. Kapı tok bir sesle açıldığında bavulumu sürüyerek içeri girdim. Dar ve loş olan bu yerde yürüdüğüm esnada fazlasıyla rahattım. Bir fobim yoktu. Eskiden olan fobilerimin hepsini babam yok etmişti. Çeşitli yollarla. Tabii bunlara yol denirse. Hızlı ve seri bir şekilde ikinci kata ulaştığımda, elimin titremesini önleyip zile bastım. Bir "Geliyorum!" sesi kulaklarıma ulaştığında, belli belirsiz bir gülümseme yeşerdi yüzümde. Kapı açıldı. Halam beni gülümseyerek karşılarken gözü bavula dönse de o kısımla fazla ilgilenmeden yüzünü bana çevirdi. "Hoşgeldin!" Neşeyle bavulumu kaldırıp kuzenimin odasına koyduğunda, bu durumu garipsememesi gayet normaldi. Çünkü yanlarına defalarca bir bavulla gelmiştim fakat o zamanlar yanlarında bir ay kalsam da şimdi uzun bir süre kalacaktım. Tüm kuzenlerim benden en az on yaş büyük olduğundan kuzenlerimle düzgün bir iletişimim yoktu. Ben onların yanında fazla küçük kalıyordum. Kuzenlerimin çocukları varken ben daha okulu bitirememiştim bile. "Kurabiye pişiriyorum ve en sevdiğin kısıma geçmek üzereyim, yardım etmek ister misin?" Halama geldiğimde yüzüme otomatik olarak yüklenen gülümsemem ile başımı aşağı yukarı salladım. "Olur." Mutfağa geçip yerlerini ezbere bildiğim pasta soslarını çıkarttıktan sonra halam buzdolabından çikolatalı kurabiyeleri çıkarttı. "Tamda en sevdiğinden yapmıştım ve aklıma sen gelmiştin." Dedi gülerek. Bende güldüm. "Şimdi ise karşımdasın, belli ki uzun süre kalacaksın." Halamın gözleri parladı. "Yaptığımız o film günlerini özledim." Dedi. "Özellikle de o mükemmel yaptığın ve yaparken bilerek beni mutfaktan kovduğun turulles'i!" Kıkırdadım. Kendi uydurduğum tarifi herkes beğeniyordu ve bilerek bu tarifi yaparken kimseyi mutfağa almıyordum. Sırf bu yüzden halamı kendi evindeki kendi mutfağından kovmuştum. Anılar aklıma dolunca daha çok güldüm. Halamı gerçekten çok seviyordum.
|
0% |