Yeni Üyelik
6.
Bölüm
@thvrely

Bir kırık kalbin acısını, aynı şeyi yaşayıp o dönemlerden geçen birisinden başka kimse anlamazdı.

Bir sızıyı sizden başkası fark edemezdi.

Dışarıdaki soğuk, sizin içinizdeki ateşi söndürmeye yetmezdi hiçbir zaman.

İşte bende aynen böyle hissediyordum.

Kırık, buruk, incinmiş.

Ve bir baba sevgisi eksikliği, göğsümdeki boşluğunu sızlayarak belli ediyordu her zaman.

Kendimi sorgulatıyordu bana.

Bunca şeyi yaşamamın sebebi neydi? Ölçülmek mi? Sınanmak mı? Yoksa herkesin hayatındaki zorluklar varken benim zorluğum da bu muydu?

Bilmiyordum.

Kafamdaki karadeliğin güzel anlarımı değil kötü anılarımı, acılarımı içine çekmesini isterdim hep. Başka insanlar yaşadıklarımı keşfetmeye çalışsalar bile keşfedemesinler istiyordum.

Kendim bile.

Çünkü böylesi daha iyiydi.

Bugünü sadece bir gün yaşayıp, sanki hergün yaşamamı engelleseydi belki ilk defa baba eksikliğini en derinden hissetmezdim.

Bu sızının göğsümde atıp kan pompalayan şeyde hissetmemi engellemek isterdim.

Belki de babamı sonsuza dek hayatımdan çıkartıp onu unutmamı.

Ama düşündüklerimin hiçbiri olmadı.

Babam hiç beklemediğim bir anda ben ders çalışırken odaya daldığında, korkudan nefesim kesildi. Ellerimin titrediğini hissettiğimde sıkıca gözlerimi yumdum ama hiçbir şey geçmedi.

Sandalyeme sıkı sıkı tutunduktan sonra gözlerimi açıp bakışlarımı babama çevirdim. "Efendim, baba?" Dedim titrek çıkmamasına özen gösterdiğim sesimle.

Elinde benim telefonum vardı ve bilinmeyen numarayla mesajlaştığım sayfa açıktı.

Boğazıma bir yumru oturdu. Bu yumruyu çözmek için yutkunmaya sığındım fakat basınç, boğazımdaki yumruyu yok etmek yerine bana daha çok hissettirdi.

"Bu ne?" Diye adeta gürledi babam. Gözlerimi kaçırmamak için tırnaklarımı avuç içime batırdım.

Ilık ıslaklık avuç içimde dolanana kadar tırnaklarımı avuç içime bastırmaya devam ettim.

"İtibarımızı yok etmeye mi çalışıyorsun sen?" Ve yüzüme güçlü bir yumruk yedim.

Zaten morarmış olan gözüm sızlayarak varlığını belli ettiğinde gözümü açarak babama baktım.

"O sadece arkadaşım." Senin varlığını unutup kafamı biraz olsun dağıtmak için sığındığım arkadaşım.

En azından senin gibi içkiye sığınıp şiddete başvurmuyorum baba.

Hoş, ayık olduğun zamanlarda da sarhoşken de benliğinden hiçbir şey eksilmiyor. Aynı soğukluğun hep üzerinde, yumruğun da her seferinde gözümde.

Ve ben, her zaman o morarık gözümü bir kapatıcıyla kapatmaya çalışıyorum.

Peki ya ben, acılarımı, yaralarımı ve şuana kadar hissetmediğim baba sevgisizliğinin oluşturduğu boşluğu nasıl kapatacağım baba?

Karşında ağlayarak "Sadece bir kez olsun bana gülümseyip saçımı okşamanı, bir olay olduğunda beni sakinleştirmeni istemiştim! Senin her seferinde kalbimi kırıp düşündüklerime tezat bir şekilde bana vurup kırmanı, senden sevgi dilenmeyi değil!" sana bu sözleri sarf ettiğimde bana vurmanı da aynı şekilde istememiştim.

"Ben sana elimden geleni yaparken tüm sevgimi gösterirken sen başkasının sevgisine aç bir şekilde sürtük gibi dolanıyor musun?" Diye bağırdı tekrardan.

Sağol baba. Sevgini çok güzel gösteriyorsun.

Eskiden seni döverek seven teyzelere benzetip bunu da bir sevme biçimi olarak algılarken gerçekten de saftım.

Ta ki büyüyüp herşeyin farkına vararak kadar.

Cevap vermediğimi görünce yanağımda bir karıncalanma hissi oluştu.

Vücudumdaki tüm ısı sağ yanağıma toplanırken bu hisse alışkın olmak bir kez daha yaraladı ruhumu.

"Bana cevap vermiyorsun yani? Öyle olsun!" Telefonumu yere fırlattı.

Yerler betondan olduğundan telefondan bir çatlama sesi geldiğinde bu sesin kalbimdekiyle eş değerde olduğunu fark ettim.

"Senin sayende edebiyat yapıyorum baba." Diye mırıldandım.

Söz konusu babama gelince veya kötü baba yazmak olunca bildiğim tüm kelimeler gözümün önüne geliyordu.

"Sana gösterdiğim emeklere yazık!" Emek? Sanırım bileğine harcadığı kuvetten bahsediyordu.

Bir anda saçlarımdan tutup dik dik baktı bana.

"Senden nefret ediyorum, Flora! Bu evden sonsuza kadar siktir olup git!" Bavulumu gardolabımın üstünden alıp kafama fırlattı.

Kafam zonklamaya başlarken gözümün önüne annem ve kardeşim geldi.

Onlara ne olacaktı?

Özellikle de annem işteyken?

Babam da işte olduğundan yedi yaşındaki çocuk evde tek mi kalacaktı?

Babam bavula vurduğunda kafam daha fazla zonklamaya, ve hatta başım da dönmeye başladı.

"Benim sana aldığım hiçbir eşyayı almadan bu evden siktir olup git!" Eşyaları önemliydi.

Bana tek kuruş dâhi harcamamıştı ve şimdide bu sözleri mi sarf ediyordu?

Gardolabımdan tüm kıyafetlerimi toplayıp çantama tıktım.

Son anda vazgeçtim.

Bir kıyafeti çantadan çıkarttıktan sonra babama baktım.

"Odadan çıkar mısın? Giyineceğim." Babam odadan kapıyı çarparak çıktığında kıyafetin üstüne parfümümü sıkıp kardeşimin yorganının altına sakladım.

Geceleri benim kokuma sığınarak uyuyordu.

Belki de bu kıyafet yokluğumun yerini dolduramasa da biraz olsun işine yarardı.

Gözyaşlarından yoksun gibi birşeydim.

Babamın bu davranışlarına fazlasıyla alışkın olduğumdan tek yaptığım buz gibi bir ifadeyle dolaşmak oluyordu.

Fakat bu sefer farklıydı.

Kardeşime sanki onu terk etmiş gibi hissettirecektim ve bu, boğazımın düğümlenmesine yeterli geliyordu bile.

Gözlerimi yavaşça kapatıp kardeşimin siyah saçları ile koyu yeşil gözlerini önüme getirmeye çalıştım.

Birkaç saniye içerisinde bana gülümseyen suratı gözlerimin önünde belirdiğinde yutkunup belli belirsiz gülümsedim.

Gözyaşlarımı durduramadığım esnada dudaklarım aralandı.

"Seni terk etmeyeceğim, tamam mı? Ablan hep bir nefes ötende olacak, ihtiyacın olduğunda hissedecek. Seni asla unutmayacak."

Bu sözlerle kendimi teselli etmekten başka birşey yapmıyordum.

Ağladığımın gerçekten farkında olduğumda babama gülerek birşeyler anlattığım on birinci yaşım geldi aklıma.

Okulda gülerek ağladığımı ve arkadaşımın anlattığı olayı babama aktarıyordum. Babam ise bana boş gözlerle bakıyordu.

Onun gözlerine rağmen aynı heyecanla olayı anlattığımda boğazım kurumuştu. Su içmek için ayağa kalkıp mutfağa gittiğim esnada babamın sözlerini duydum.

"Bu çocuğun ota boka ağlayacak kadar düştüğüne inanamıyorum. Kendini ezik gösteriyor. Tanrım... Böyle boktan ve uğursuz bir çocuğun benim çocuğum olduğuna inanamıyorum!"

Boktan.

Ezik.

Bu sözler o gün beynimde defalarca tekrarlandı. Çocuk ruhumu kaybettiğim ânın o ân olduğuna inanamasam da çocuk ruhumun yerini bambaşka bir ruh aldığı kanıtlanamaz bir gerçekti.

Özgürce geçiremediğim çocukluğum o gün sona ermişti.

O gün, babamın beni döverek sevmediğine inandığım gündü.

O beni döverek sevmiyordu, aksine sevmediğinden dolayı beni dövüyordu.

Onun yanında rahatsız hissetmemi sağlıyor, ruhumu zedeliyordu.

Elindeki görünmez hançeri saplıyordu bana her defasında.

Kanatıyordu yaramı.

"Geçecek," diye mırıldandım kendi kendime.

Hayır, geçmeyecekti.

Bu olayı hâlâ belleğimde taşıyordum, taşımaya devam edecektim de.

"Sen kapanmaz bir yarasın." Artık ikna olmuştum.

Dudaklarımda bir gülümseme belirdi. Bu duygudan yoksun bir gülümsemeydi.

Belki de buz gibi.

"Kalbim delik deşik olmuşken tek bir yara kapansa ne işe yarar ki?"

Ben söyleyeyim, hiçbir işe yaramaz.

Sen sadece kendini avutursun, "Bak, geçiyor," diye.

Gözyaşlarım akmayı bıraktıklarında kardeşimin yastığını alıp birkaç kez koklayıp kokusunu hafızama yerleştirmeye çalıştım.

Korktum, bir daha bu kokuyu duyamam diye.

Yastığı yerine koyduktan sonra gerekli eşyaları bavuluma doldurup yerdeki telefonu aldım. Hattı telefondan çıkartıp telefonu masanın üstüne koyduktan sonra bilgisayarımdaki herşeyi flaş belleğe aktarıp belleği küçük çantama attım.

Odamdan çıkıp kapıya doğru ilerlediğimde son kez eve bakmak istedim fakat karşımda dikilen bir beden buna engel oldu.

"Seni soy ağacından sildirmemi istemiyorsan defol." İğrendiğim ses kulaklarıma doldu.

Alaylı bir şekilde sırıttım.

"Bu iş için sadece bir imzanız gerekiyor. Hızlıca imzaları atın ve yollarımızı ayıralım."

Beni iktirip kapının önüne çıkarttıktan sonra kapı yüzüme kapandı.

Gerizekâlı.

Anahtar hâlâ bendeydi ve o, bunu anlayamayacak kadar gerizekalıydı.

***

Defter lekeli olduğu sürece yeni bir sayfa açmanın ne anlamı var?


 

 

Loading...
0%