
Yapabilirdim, değil mi?
Bugün bunu yapabilirdim, evet gerçekleşebilirdi bütün bunlar.
Yüzleşmek zor olacaktı belki ama tam olarak bunu yapacaktım. Belki yüz yüze, belki de mesajlaşarak...
Derin bir nefes alıp gözyaşlarımı geriye doğru ittim. İki haftalık arkadaşlığım da her halukârda bitecekti zaten. Ya bu iddia olayıyla, ya da bu il değiştirme olayıyla.
Ama en azından, il değiştirme olayıyla sadece birbirimizden kopacaktık, o kadar.
Kapıyı büyük bir cesaretle tıkladım. Hemen yanımda da abim vardı. Her şeyi o halledecekti, benim tek yapmam gereken bu iş bittiğinde yakınlarımla vedalaşmaktı.
Tabii, gerçekten "yakınım" diyeceğim kişiler varsa.
Abim ve karısı "Gel," sesi ile birlikte içeri girerken ben de yanlarında bulunmak amacıyla onlarla birlikte içeriye girdim. Müdür bir bana, bir de abimlere baktı.
"Siz Okyanus'un abisi ve yengesi olmalısınız," diye mırıldandı. Bu nakil olayı daha önceden de müdür ile konuşulduğundan hatırlaması pek zor olmamıştı.
İmzalar atıldı, nakil gerçekleşti ve resmî olarak bu okuldan kaydım alındı.
Birkaç dakika içerisinde kendimi bahçede buldum. Belki de vedalaşmadan, sessiz sedasız gitmem gerekiyordu ama yapamazdım. Söylemeden gidemezdim.
En azından Sude'yle son kez görüşmem, vedalaşmam gerekirdi.
Okyanus: Sude.
Okyanus: Teneffüste arka bahçeye gelir misin?
Okyanus: Çam ağacının altındaki banktayım.
Okyanus: Lütfen sadece tek başına gel.
Mesajım anına görüldü olurken derin bir nefes alarak gözlerimi kapatıp başımı arkaya attım.
Garip, tarif bile edemeyeceğim bir his vardı içimde. Kalbim mi kasılıyordu? Galiba biraz da midem bulanıyordu, bilmiyorum.
Birkaç dakika içerisinde Sude pileli eteğiyle ve uzun külotlu çorabıyla çıkageldiğinde, kalbimin hızı daha da arttı.
Heyecanım git gide artıyordu. Ne diyecektim? Kim konuşmayı başlatacaktı?
"Okyanus?" diye mırıldandı Sude. Şok olmuştu muhtemelen çünkü konuşmak istediğimi tahmin bile edemiyor gibi duruyordu.
Gülümsemeye çalıştım ama gülümseyemedim, sadece boğazım düğümlendi. Dikenli teller boğazıma bir bir batıyormuş gibi hissediyordum.
"Sude." dedim sadece, aynı onun gibi ismini söyleyerek.
"Beni affettin mi?" diye mırıldandı, ayakta bekliyordu.
"Evet." dedim sadece. "Otur, konuşmamız gereken konular var."
Sevinç içerisinde yanıma oturdu ama az sonra o sevincinin bir anda yok olacağını bilmiyordu bile.
Sude yanıma oturduktan sonra ondan gelen karpuz aromalı şampuanın kokusu bana o kadar tanıdık geldi ki, gözlerim doldu sandım.
Sadece iki haftadır konuşuyor olsak bile yıllardır arkadaş gibiymiş gibi hissediyordum.
"Kocaeli'ye taşınıyorum."
Dondu kaldı. Konuya oldukça hızlı bir giriş yapmıştım ama zaten uzatmayacağımı defalarca kafamda tekrar edip durmuştum, çünkü eğer uzatırsam buradan kalkamazdım.
Eğer hızlıca kalkıp gitmezsem ağlayacağımı çok iyi biliyordum.
"Na-nasıl yani?" dedi kekeleyerek. Suratına bakmak yerine hemen önümdeki okulun duvarına baktım, ona bakarsam sesinden bile belli olan kırgınlığına dayanamayacaktım çünkü.
"Biliyorum, biraz ani oldu ama ailevi sebepler dolayısıyla gitmem gerekiyordu. Bu da böyle bir ana denk geldi. Ben de zaten seninle vedalaşmak adına buraya gelmiştim."
Sude şokunu atlamamıştı ama eliyle elimi tuttu. Benim elimin aksine onun eli sıcak ve aynı zamanda da yumuşacıktı.
"Seninle aram bozukken gitmek istemedim." Bu kez ona döndüm, ağlıyordu. Burnu kıpkırmızı olmuştu.
"Özür dilerim. Benim yüzümden mi gidiyorsun?" Hızla başımı sağa sola salladım. Onun yüzünden gittiğimi düşünüp kendisine ıstırap çektirmemeliydi, sonuçta onun yüzünden gitmiyordum.
"Buraya ait değildim, asla da olamamıştım zaten. Kimseyle anlaşamadım, bir tek seninle anlaştım ama sanırım bu en yanlış ana denk geldi."
Sadece burukça gülümsedim. O da burnunu çekip bana baktı.
"Bu sanırım gerçekten de bir veda konuşması. Ayrıca nedense bundan sonra hiçbir zaman benimle konuşmayacakmışsın gibi hissediyorum."
Sustum. Cevap vermedim.
"Bak," diye başladım en sonunda söze. "Gerçekten seni seviyorum ve suçlamıyorum. Bir iddia söz konusu olmuş ve sizi bu yüzden suçlayamam çünkü benim Atlas'tan hoşlanıp hoşlanmadığımı bilmiyordunuz, kaldı ki olayla doğrudan bir bağlantın var mı onu bile bilmiyorum ama bilirsin, günü geldiğinde vedalar gerçekleşir."
Bu sözlerim sonucunda artık anlamıştı. Elini elimden yavaşça çekip ayağa kalktı. Bana kızdı mı diye düşünsem de kollarını iki yana açtı.
"Öyleyse gidene veda etmek ve sarılmak yakışır." Sesi titriyordu, ikna olamamış gibiydi.
Onu kırmadım ve ayağa kalktım. Kollarım beline dolanırken yüzümü de karpuz kokulu saçlarına doğru yatırmıştım.
Bir süre öylece kaldık. Teneffüsün bittiğini haber veren zil çaldığında bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimizi fark ettiğimde kollarımı Sude'nin belinden ayırdım.
"Kendine iyi bak," diye mırıldandım sadece. Gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. "Sen de."
Gözlerimiz son kez buluşurken, kalbimde kalan buruklukla birlikte abimin arabasına doğru ilerledim.
Sude'yi asla unutamayacaktım, bunu biliyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.25k Okunma |
3.84k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |