Yeni Üyelik
3.
Bölüm
@thvrely

Atlas gayet rahat bir şekilde öğretmenin sandalyesine yayılmış, uzun ince kemikli elleriyle birlikte konuşanları kağıda yazarken ben ise sınıftakileri susturmaya çalışıyordum.

"Susar mısınız artık?" Dedim bilerek yüksek çıkarttığım sesimle. Bazı sesler kesilirken bazıları konuşmaya devam ediyordu.

"Birazdan hoca gelecek. Ayrıca dersimiz edebiyat." Son kelimeyi bilerek vurgulamıştım.

Kimse sırf bunun için disiplinlik olmak istemediğinden sesler tamamen kesildi.

Edebiyat hocamız bir anda sınıfa dalıp -her zaman aynı şeyi yapıyor ve buna bende dahil herkes bağışıklık kazandı- bizlere baktı.

"Sizler test kitabınızdan iki yüz üçüncü sayfadan itibaren çözmeye başlıyorsunuz. Aras ve Liva, siz ise benimle birlikte geleceksiniz. Sonraki dersiniz beden ve sizin eşyaları yerleştirmeniz gerekiyor."

Bu okulda bir sınıf başkanı olduğunuzda, görevler de ardı ardına gelirdi. Bu biraz sinir bozucu olsa da teneffüslerde birşeylerle ilgilenmeyi seviyordum.

Tabii dersleri kaçırmaktan nefret etsem de başkanlık yapmaktan garip bir şekilde zevk alıyordum.

Atlas ile sınıftan çıkıp hocayı takip ettik. Daha bu hafta sonu tamamlanmış olan büyük spor salonuna girdiğimde gözlerim kamaştı. Burası fazlasıyla genişti. Kapalı bir spor salonu ve güneş almayan bir yerde olsa da spot ışıklar etrafı fazlasıyla aydınlatıyordu.

"Vay, güzel yapmışlar. Ben burayı insanı daraltan bir yer olarak hayal ediyordum." Atlas kısık sesle güldükten sonra bana baktı.

"İnsanı daraltan bir yer? Spor salonları ne kadar karanlık olursa olsun insanı daraltmaz, kelebek. Aksine oraya bir hava katar." Gözlerimi devirdim. "Bilmiş bilmiş konuşmayı kes."

Omuz silktikten sonra ileriye doğru gitti.

Elinde garip garip şeylerle birlikte geri döndüğünde şeytan görmüş gibi baktım ona.

"Bunlar ne?" Elindekileri hafifçe yukarıya kaldırdı.

"Spor materyalleri."

Onu bende biliyordum.

"Onu mu soruyorum? Ne için kullanacağımızı soruyorum." Atlas beden dersi için başkan seçilmişti. Bir sonraki haftanın derslerini bilmesi gerekiyordu.

"Bu hafta neler olacağını söyleyemem, kelebek. Çünkü sana söylediğim an okuldan kaçmaya kalkışırsın."

Okuldan kaçmaya kalkışırsam babamın tepkisi çok büyük olmazdı. Ama annemin tepkisi...

Hayal bile edemiyordum.

Leyal Yıldız, fazlasıyla garip bir kadındı ve benim annem oluyordu. Muziplikleri, çapkın bakışları ve sözleri, avukat olmasından kaynaklanan bir ciddilik ve dahası onu şey yapmıştı...

Buna bir isim koyamıyordum. Annemin özelliklerinin neredeyse hepsi bendeydi ama Kuzey Yıldız'dan -yani babamdan- aldığım utangaçlık tüm dengeyi bozuyordu.

Özellikle de durduk yere çıkan o utangaçlıklar beni öldürüyordu.

"Beni öldürüyorsun, kelebek." Atlas'ın sesiyle birlikte düşüncelerimden sıyrıldığımda, melül melül baktım yüzüne. Gülümseyecek gibi oldu ama sadece dudakları kıvrıldı.

Lanet olası Atlas Aras Yıldırım. Bir kez olsun gülümse be Allah'ın taş suratlı, yakışıklı ama taş kalpli ve serseri gibi davranan ama serseri olmayan herşeye sırıtan ve bana sinir krizi geçirten bıyıklı ve sakallı yaşlı kılıklı pislik!

(Yn: Yakamoz'u okuyanlara bu sahne tanıdık gelmiştir. Leyal bir aralar böyle Seyran'a uzun bir cümle kurmuştu hani.)

"Mecazi değilde gerçek anlamda öldürmeyi emin ol çok istiyorum." Dedim göz kırparak.

Güldü. Ama içten değildi. Alaycı bir gülüştü bu. "Farklı şekillerde de öldürebilirsin, tatlım. Ama düşündüklerim için öncellikle eve gitmemiz lazım."

Çapkın sözlerini ona bir bir yedirecektim.

"Terbiyem el vermiyor." Diye sinirli sinirli mırıldandıktan sonra içimden geçirdiğim tüm cümleleri yuttum.

Annemin o fesat cümlelerinden daha iyi cümleler kursam da sonradan aynı babam gibi utandığımı bildiğimden birşey diyemiyordum işte.

Lanet olası genler ve lanet olası DNA!

Babamın bu kadar utangaç olmasından nefret ediyordum. Annemle bu tarz konuşmalar yaptıklarında babam resmen halamların evine gidiyor, birkaç gün geri dönmüyordu.

Halam ve dayım illallah ediyordu sanırım ama şuana kadar hiçbiri bundan şikayet etmemişlerdi. Bilmiyorum... İkra halam çok sorun etmese de

Deniz dayım bu tarz şeylerden nefret ediyor.

Kuzenim ise bu durumdan oldukça memnun çünkü babam, oraya her gittiğinde resmen Leva'nın ödevlerine yardım etmiyor, direkt cevabı söylüyor.

Her neyse.

Sekiz yaşındaki minik kuzenimi düşünmeyi bırakıp karşımda sırıtan Atlas'a odaklanmam lazım.

"Ne var?" Dedim ona dik dik baktığım esnada. Omuz silkerek eşyaları yerleştirmeye başladı. "Birşey olduğu yok. Bakıyorum sadece. Bana cevap veremedin ya hani."

Veremedin değil, vermedin olması gerekiyordu çünkü içimden söylediğim o sözleri dışımdan söyleseydim eğer Atlas'ın suratına bile bakamazdım.

Bahsettiğin o yerde hızıma yetişebileceksen eğer kabul, gidebiliriz.

İçimdeki fesat ses az önce aklımdan geçen cümleyi kurduğunda yutkunarak gözlerimi kaçırdım.

Kıkırdadı.

Al işte, yanlış anladı. Ona laf bulamadığımı falan sandı.

"Bulamadın, değil mi? Gerçi senin gibi birisinden böyle bir konuşmaya ayak uydurmanı beklemiyorum."

Derin bir nefes aldıktan sonra omuzlarımı kaldırdım. Ağır adımlarla birlikte yanına ulaştıktan sonra dudaklarımı kulağına götürdüm.

"Bahsettiğin o yerde hızıma yetişebileceksen eğer kabul, gidebiliriz."

Buz kestiği vücudundan bile anlaşılabiliyordu.

İşte. Benimle uğraşırsan böyle olur, Aras Atlas Yıldırım.

İçimdeki fesat ruh çok güzel edebiyat yapıyor da.

 

Loading...
0%