@thvrely
|
Ece Doktorlar ve hemşireler hızlıca yoğun bakımın olduğu yere girerken kendimi kenarıdaki bank tarzı yerlere bıraktım. Rol yoktu, oyun yoktu. Kendimi bırakacaktım. Göktürk abi yanıma geldi. Elinde mektup tarzı bir şey vardı, ayrıca elleri titriyordu. "Bunu Doruk yazmış. İçinde ne olduğunu bilmiyorum, istersen aç oku." Başımla onu onayladım. Elinden mektubu aldıktan sonra titreyen ellerimle birlikte mektubu açtım. İçinde bir kağıt, bir de fotoğraf vardı. Fotoğraf doğum günümde çekilmişti. Etrafta açık pembe ve mor balonlar vardı, üstten pembe ve beyaz karışımı bir ışığın bulunduğu spot tarzı şeyler vardı. Yirmi altıncı yaşıma giriyordum. Önümde bir pasta vardı, başımda da bir doğum günü şapkası. Ayrıntılar pembeydi. Mumlara doğru eğilmiştim ve gözlerim gülüyordu. Tamda mumları üflediğim esnada fotoğraf çekilmişti. Gülümsediğimde gözümden bir damla yaş damladı. Doruk'ta böyle bir fotoğraf olduğunu hiç bilmiyordum, daha önce de hiç görmemiştim. En sonunda elim mektuba gitti. Krem ve sarı karışımı bir kağıt kullanılmıştı. Sevgili Ece, Bu mektuba nasıl başlanır bilmiyorum. Dün gece yirmi altıncı yaşına girdin, bende bu mektubu yazma ihtiyacı duydum. Sana şuana kadar pek çok şey yaptım, eminim ki yapmaya devam ediyorum. Kalbini kırıyorum, incitecek sözler söylüyorum... Garip. Cidden garip. Sırf sen duygularımı fark edemeyesin diye binbir takla atıp duruyorum. Neden olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Sanırım kendime bu konularda hiç güvenim kalmadı. Sana açılmayı en canı gönülden istesemde sanki ellerimi bağlamışlar gibi hissediyorum. Normalde mektup yazmayı düşünmüyordum. Bir gece yarısı seni sevdiğimi itiraf eden kısa bir mesaj atar, ertesi gün ülke değiştirirdim ama sen mektup almayı seviyorsun, bu yüzden de mektup aldım. Şuanda bu mektup senin ellerindeyse, muhtemelen ya ülke dışındayımdır, ya da hastanede. Senden uzaktayken bu mektubu açman en iyisi olur diye düşünüyorum, sırf bu yüzden de bu mektubu abime verip onu tembihledim. Eğer mektubu bu ikisinden birisinde vermediyse, onu dövebilirsin. Kendisi bile bunu kabul etti. Emin ol, şu hastane seçeneği bana çok uzak ama yine de ekledim. Ülke dışına çıkma gibi bir düşüncem yok, ne zaman hazır hissedersem o zaman çıkacağım. Geri döndüğümde de elimde yüzük görürsen şaşırma yani. Bir de, sana bir şey daha söylemek istiyorum. Malum, ben yaşlandım, eh, sende yaşlanmak üzeresin. Diyorum ki, evlensek mi acaba? Dur bir dakika, hemen evet deme. Hatta sende bunu mektupla yaz çünkü ben utanırım herhalde. Ah. Bir şey daha söylemem gerekiyor. Mektupta olan fotoğrafı dün çektim, sen fark etmedin. Fotoğraf benim fazlasıyla hoşuma gitti. Eğer elektronik halini istersen sana atabilirim çünkü resmen profil fotoğrafı yapmalık bir fotoğraf bu. Çok konuştum, biliyorum ama söylemem gereken bir şey daha var. Yıl 2004. O zamanlar zorbalanıyordum, belki hatırlarsın. Aynı sınıftaydık hatta... Okulun popüler kızı ve ezik erkeği, ne ironi ama? Gerçi tam olarak öyle olmadı ama neyse. Sen ilk başta beni savunuyormuş gibiydin, bende salak gibi seviniyordum. Sonra sen gittin çocuğu öpmek için ona yaklaştın, bana tiksinirmiş gibi baktın. O güne hiç gitmek istemiyorum ama bunu söylemem gerekiyor, ben o zamandan önce de senden hoşlanıyordum. Bilmiyorum, belki fark etmişsindir... O günün sabahı sen o çocuğu öpmek için öne doğru eğilirken, içimden bir şeyler koptu. Garip bir his dalgası yayıldı içime. Bücür Doruk âşık olduğunun farkına varamadı ama olgun Doruk bunu fark etti. O zamanlar sessiz sakin olan Doruk, gecesinde neler neler yaşadı. Bunları geçen günlerde rüyamda gördüm. Babamın beni eşek sudan gelesiye dövdüğünü iyi hatırlıyordum ama o sahnenin öncesi ve sonrası hiç aklımda yoktu. Tek bir rüya ile ise anılarım resmen tazelendi. Babam o gün stresini atıp beni dövmek için eve gelmişti. Bahanesi de matematikten aldığım nottu. Babam beni dövüp gittiğinde ise bir mesaj aldım. E-posta gelmişti bilgisayarıma. Ne yazıyordu, biliyor musun? Ece'nin tadı mükemmeldi. Onu tadamamış olman büyük şanssızlık. Daha on yaşındaydık, düşünebiliyor musun? El kadar bebelerdik ama içimizde ne fena herifler vardı. Ben o günden sonra içimde bir nefret biriktirdim. Hem babama, hem onlara... Şiddet ile çare bulmaya başladım ama ne işe yaradı? En sonunda insanlara yumruk savurmayı bıraktım, sözlerimi birer silah yaptım. Her bir cümlenin ucu sivri bir mermi gibi insanlara batmasını sağladım. Bu sivri uçlu mermiye senin de dokunmanı istemiyorum. Evet, sana bir sürü berbat sözcükler kullandım ama bir karar verdim, sana hep iltifat edeceğim. En çok kokuna hemde. Gerçi, kokundan biraz nefret ediyorum ama sadece biraz. Çünkü o büyüleyici kokun beni sana daha çok çekiyor, sen ise bana ulaşılmaz olduğundan kendimi engellemek zorunda kalıyorum. Neden çileği sevdiğimi sormuştun bana dokuz yaşındayken. Dudakların ve kokun yüzünden diyemedim. Rengi dudaklarını, tadı da kokunu anımsatıyor diye bir cümle çıkamadı asla dudaklarımdan. Kesin gelecekte bu iltifatı da diğer iltifatlar gibi bok ederim, buna eminim. Bu yüzden evlilik teklifine falan saklarım .d Neyse, çok konuştum ben. Son sözlerimi de söyleyip defolmazsam mektubu yırtacaksın büyük bir ihtimalle. Seni seviyorum, Ece Karahan. Dün on altı yaşına bensiz girdin ama önümüzdeki bütün yaşlarında ellerin ellerimde, gözlerin gözlerimde yeni yaşına girmeye ne dersin? Kamu Spotu: Bu bir evlilik teklifi. Mektubu hıçkırıklarla kucağıma bıraktıktığım anda, bir ses duyuldu. Düzenli kalp atışlarının sesi.
|
0% |