@thvrely
|
Bu bölümü atabilmem için Merilda beni ikna etti normalde atmayacaktım qwefgh Neyseee bölüme geçeliimm *** "Bakın şimdi, bu elinizi hafifçe kıvırıp sağa doğru büktükten sonra- Avally!" Beni dinlemek yerine yanındakiyle konuşuyordu ve Allah'ım... Biraz dikkatlerini vermeleri gerekiyordu. "Dikkatini buraya ver ve yaptığım hareketi yapmayı dene." Ellerimi belime koyup az önce yaptığım hareketi tekrar etmesini izledim. Elini kıvırmamıştı ve kolunu da sağa değil sola doğru bükmüştü. "Bak, hareketi tekrar yapacağım." Bakışlarımı dördü erkek dördü kız olmak üzere sekiz kişiden oluşan yakında çıkış yapacak gruba çevirdim. Yakında derken bir yıl sonrasından bahsediyordum. Üniversite'yi Kore'de okumaya karar vereli fazla zaman geçmemişti. Üniversite'ye başvurularımla birlikte okula kabul edilmiştim. Türkiye'de yıllardır kalıyordum. Üniversite boyunca ve Üniversite sonrasında burada kalmaktan zarar gelmezdi. Tamam, Türkiye'de olduğum gibi özgür değildim ve tüm bakışlar genellikle hep üstümde oluyordu ama Kore'ye bir bağlılığım vardı. Serra'yı özlüyordum fakat onunla sık sık mesajlaşıyorduk. Gerçek konuşmalarımızın yerini almasa da bir şekilde idare ediyorduk işte. Bir süre gruptaki erkeklere baktım. Allah'ım... Hocaları ben olduğumda hareketleri garip garip yapıyorlardı. Kalçaları ayrı elleri ayrı oynuyordu ama fazlasıyla abartılı davranıyorlardı. "Josh." Dedim sert çıkan sesimle. "Kalçanı çıkartmak yerine biraz içeri çekmeyi dene. Ayrıca ellerini kıvırman gerekiyor." Hareketi bir kez daha gösterdiğimde bana sırıtıp hareketi yaptı. "CEO Hong Min-Tae'ye raporunu sadece iki gün sonra vereceğimin farkındasın, değil mi? Eğer böyle devam edersen raporunda geliştirmen gereken onca şeyin olduğunu yazacağım." İşte "baba" diye birşey yoktu. İşimdeyken o babam değildi, CEO'ydu. "Farkındayım hocam." Josh'ın yaptıklatını görmezden geldikten sonra onunla olan bakışmamızı kesip ellerimi çırptım. "Haydi bakalım, gösterdiğim hareketi yapın." Birkaç saat mola vermeden onları çalıştırdım. Hepsi yorgunluktan kendilerini yere attıklarında güldüm. "Ertesi ay ilk konseriniz olacak. Kendi şarkınızla birlikte çıkış yapacaksınız. Daha sıkı çalışmanız gerekiyor." Hepsi ofladı. Bazıları yerinden kalkmaya yeltense de bazıları hiç oralı olmadı. "Hadi ama, Meneix halkı! Götünüzü yayarak yatmaya devam ederseniz bu akşam sizi hiçbir yere götürmem!" Kalkmadılar. Yine. Hepsine ters ters baktığımda Vienna pes ederek ayağa kalktı. Yanındaki arkadaşlarını dürtüklese de hiçbiri kalmadı. "Kalkın artık." Vienna bıkkın bir sesle konuştuğunda güldüm. Alex'in dudaklarından S ile Ş'nin karışımı gibi olan o ses çıktı. "Eğer bunun ardından bir küfür gelirse antremana tekrardan başlatırım sizi." Herkes aynı anda Alex'in kıçını tekmelerken Alex ayağa kalkarak grup arkadaşlarından kaçmaya çalıştı. Geriye kaldı altı tane. "Eğer gerçek konserinizden önceki konserinizde diğer gruplar galip gelirse bu kez kıçınızı tekmeleyen ben değil babam olur. Hemde sokağa doğru sert bir tekme." Ne k-pop ne de k-drama için kurulan şirketlerde tek bir hata, o kişinin veya grubun sonunu getirmeye yeterli oluyordu. Sonuç olarak kendinizi kapının önünde buluyordunuz. Ne yeteneğiniz ne de ününüz bunu kurtarmaya yeterli gelmiyor. Torpiliniz bile. Bu işime biraz torpilli başlasam bile babam beni en ufak hatamda kovmakla tehdit etmişti. Bende bu tarz maddelerin olduğu bir sözleşmeyi imzalamıştım. Eğer Meneix götünü kaldırıp çalışmaya devam etmezse yanacak tek kişiler onlar değildi. Onların asıl eğitmeni, şarkı sözü yazarı ve dans öğretmenleri olduğumdan tek bir hatada ben sorumluydum. Birkaç cümlem ile birlikte herkes ayaklanırken gülerek Vienna'ya göz kırptım. O da bana göz kırptığında gülüştük. Vienna ile diğerlerinden daha fazla yakındım. Elbette bu onun performansını etkilemiyordu ve ona karşı olan tavrımı da değiştirmiyordu. Avally, Sarah ya da Roline ile aramız Vienna'yla olduğu kadar yakın değildi. Sarah hoş, nazik ve iyimser birisi olsa da ondan aldığım kötü elektrikten dolayı yanına fazla yanaşmıyordum. Nedense beni ondan uzaklaştıran birisi vardı. İsmi dünyaya yayıldıkça garipleşen bir tipti. Avally gerçekten güzel ve nazikti. Bunu biliyordum ama çok konuşuyor, derslerden de fazlasıyla kaçınıyordu. Milyonların girdiği yarışmada seçilmiş sekiz kişiden biri olması onun kovulmayacağı anlamına gelmezdi. Hiçbirinin haberi olmasa da, yeteneklilerin bulunduğu farklı bir grubumuz daha vardı. Kısacası, eğer böyle davranışları sergilemeye devam ederse atılması an meselesiydi. Roline ile çok sık konuşmamamın binlerce sebebi vardı. Hareketleri gerçekten iyi yapsa da erkeklerin dikkatini çekebilmek için türlü türlü şeylere başvuruyordu. Grup dışında ilişki yasak olmasa da grup içi ilişkiler kesinlikle yasaktı. Babam bunu kesin bir dille dile getirse de Roline bunu kafasına pek oturtamamıştı. Grup içi ilişkilerin neleri getirdiğini az çok biliyorsunuzdur. Bir ayrılık bile grubun birbirinden uzaklaşmasına ve hatta şiddete başvurmasına neden olabilirdi. Roline'da sevmediğim en büyük özelliği ise kendini herkesten üstün görmesiydi. Zeka seviyesinin yüz üzerinde olduğunu düşünse de öyle değildi. Böyle söylediğimde kaba gibi duruyor ama ciddiyim. Tek bir hareketin kafasına girmesi günlerini alıyor. Ama öğrendiğinde hareketi çok iyi yapıyor. Bu yüzden pek fazla sesimi çıkartmıyorum. Tabii şimdilik. Roline kendisini benden de üstün görüyor. Evet, görebilir ve bu kesinlikle yasak değil ama bunu ezici bir dille dışarıdaki kişilere aktarması, tek bir hatanızı bile herkese yayması iyi değil. Bu yüzden Roline ile fazla vakit geçirmemeye dikkat ediyorum. Gelecekteki Rolly'lere de gerçekten üzgünüm. Çünkü idollerinin gerçekte nasıl birisi olduğunu bilmeden onu sevecek ve övecekler. Herşeyden soyutlanıp farklı bir dünyaya daldığımı, çalan telefonun sesiyle birlikte hissettim. Kore hastanesinin numarasını telefonumda görmemle birlikte içime bir öküz oturdu. Yutkunarak telefonu açtığımda yanlış kişiyi aramış olmalarını diledim. Lanetli uğur sayı. Kerem'in uğursuz sayısı 31'di ve bugünün tarihi... Siktir. 31 Temmuz. Kerem'in kardeşinin doğmadan vefat ettiği ve her yıl bugünlerde kötü olayların olduğu gün. *** Kerem ile ortak noktamız sanırım bu. Nur içinde yat. Mezarını bilmiyorum. Sana hazırladığım kumbara da dolabımda. Hep oradaydı. Keşke gelseydin dünyaya, görseydim seni. İlk görüşmemiz mahşere kalmasaydı keşke. Ama keşkeler neyi değiştirdi ki? Hiçbir şeyi. Seni geri de döndüremem artık. Yine de, seni seviyorum. Sen beni hiç görmesen de.
|
0% |