Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@thvrely

Bölümü atalı çok olmadan yine oy sınırı dolmuş...

Bu güzel birşey ve ilginiz yüzünden salonda kahkaha atıyorum -annemler bana uzaylıymışım gibi bakıyor- ve sizlere yeni bölüm yolluyorum.

Oy sınırı koyunca oy veriyorsunuz smsmsm

Neyse, oy vermeyip okuyanlara birşey demiyorum ve oy sınırını biraz yüksek tutuyorum.

Oy sınırımız: 10

***

Bu bölüm şoktan şoka gireceğinize bahse giriyorum!

Kazanan için herhangi bir ödülüm yok fakat her bahisin sonunda bir ödül olacak diye bir kural yok. Bu yüzden de ödülsüz bahsimize girdiğimizi varsayıyor, bölüme geçiyorum.

Serra'nın mükemmel bir zekaya sahip olduğunu, aklınızın veya hayalinizin almayacağı şeyleri yaptığını söylemiştim daha önce.
Bana ne kadar inandınız bilmiyorum fakat bu bölümden sonra hep birlikte Serra'yı deliler hastanesine yatırmamız gerekiyor.
Bir dakika bir dakika, hayır, ben delilere hakaret etmedim!

Çabucak düzeltiyorum, akıl hastalıkları ve ruh sağlığı hastanesine yatırmamız gerekiyor.
Şimdi diyeceksiniz ki bu yarı koreli türk vatandaş ne ara bizimle bu kadar samimi oldu. Tabii sizde haklısınız, birşeyleri anlatırken hiç böyle yapmıyordum fakat kendime güncelleme getirdim.

Şey... Evet, güncelleme. Ne varmış yani? Uygulamaların güncellemeleri varken neden insanların da olmasın?
Peki, tamam. Kabul. Birazdan telefonu yatağınıza veya herhangi bir yere fırlatıp saçmalıklarıma saydıracağınıza eminim. Siz bu eylemi gerçekleştirmeden önce ben hızlıca konuya balıklama atlayayım.

Serra'nın annesi Ezgi teyzenin elli sekiz yaşında olduğunu söylemiştim daha önce. Şimdi diyeceksiniz ki bunda şaşılacak ne var?
Asıl şaşılacak kısım bu değil, Serra'nın babası Cevdet amcanın, Ezgi teyzeden on beş yaş büyük olması!
Tamam, altı-yedi yaş bu sıralar gayet normal fakat on beş... Kesinlikle çok tuhaf.

Biri otuzlarını bitirirken diğeri altmışına girecek, tabii dışarıdan birisinin gözüyle çok tuhaf oluyor.
Yani bir nevi çocuğu yaşında birisiyle evlenmiş oluyor Ezgi teyze. Tabii bu evliliğin asıl sebebi Cevdet amcanın zenginliğinden dolayı değil, aşktan kaynaklanıyor. Çünkü Cevdet Amca fazlasıyla fakirmiş o zamanlar. Ezgi teyze de öyle.

Bir şekilde yuvalarını kurmuş, en sonunda da yeterli bir gelire ulaşmışlar. Cevdet Amca yirmisinde Ezgi teyzeyle evlenmiş zaten. Bir yıl içinde de yeterli gelire ulaşmışlar.

Aslında asıl anlatacağım şey bu değildi. Asıl bomba birazdan karşınızda!
Tabii ondan önce sizlere anlatmam gereken şeyler var.

Şu son bir hafta kesinlikle berbat geçti. Regl ağrısı, baş ağrısı ve dönmesi, yüksek ateş, ishal, kusma ve karın ağrısı derken üç gün hastanede sürünmüş, bol bol serum yemiş, damar yollarının ellerimin üzerinde açılmasını seyretmiştim.

Az kalsın havale de geçiriyordum ve tüm bu haftamın üzerinde canım Keremcim bir kez olsun hastaneye gelmemişti.
Aslında gelse bile annemlerin gözüne gözükmek için gelmiş. Galiba aramızın bozuk olduğunu fark etmiş.
Tabii Serra da aramızın kötüleştiğini fark ettiğinde ipleri ele almış.

Çünkü ben hastaneden ve annemlerin evinden çıkıp tekrardan Eskifoça'ya döndüğümde, Serra önümüze bir kelepçeyle çıktı!
Şimdi diyeceksiniz Kerem bunu nasıl kabul etti?

Az sakinleyin, sevinçten kudurmayın lütfen.

Bizim bu manyak benden evin anahtarlarını ceplemiş, tabii bende farkına varamamışım. Her neyse, sonra gelmiş beni kelepçeledi.
Tabii ben korkuyla ne olduğunu falan sordum ama cevap vermedi. Beni kolumdan tuttuğu gibi Kerem'in odasına götürdü.
Kerem de üstsüz eşofmanla yattığından Serra "Tövbe bismillah tövbe!" diye bağırdı. Bende boş bakışlarla ne yaptığını kavramaya çalıştım.
Tabii Kerem'in böyle yattığını zaten biliyordum, hatta ilk önce ben uyandığımda aynı Kerem gibi "Kalk, kalk!" olayını ayarlıyor, yorganını üzerinden atıyordum.

İyiki Kerem'in çıplak uyuma gibi bir âdeti yoktu çünkü o yorganı üzerinden attıktan sonra olacakları düşünmek bile istemiyordum.
Pekala, belki de düşünmek, hatta yaşamak istiyordum fakat Kerem böyle uyumuyor.

Konudan biraz daha saparsam eğer babam ile annemi yeni bir fanteziye açılırken bastığımı da söyleyeceğim, ondan dolayı asıl konuya dönüyorum.

Serra Kerem'i de kelepçelediğinde Kerem uyanmıştı fakat çok geçti.

Çünkü Serra, elindeki anahtarı yutmuştu!

Serra'nın kelepçeyle işi ne diye soranlara şunu söyleyeyim; babası yani Cevdet amca bir polis. Nasıl benden anahtarı aşırdıysa, kelepçeyi de babasından aşırmış olmalı.

Yeni yeni uykulu halimden sıyrılmıştım fakat birkaç saniye sonra hayatımın şokunu yaşayacağımdan habersizdim.
Kerem uykulu bir halde kolunu kendine çekerken otomatik olarak bende onun yanına, yani yatağa düşmüştüm.
Birkaç saniye öylece boş boş baktıktan sonra nihayet bir farkındalık yaşadım.
Kerem'in yatağındaydım!

Kalkıp gitmeye çalıştığımda Kerem'in ayı kadar olan bedeni milim oynamamıştı. Hoş, oynamasını da beklemiyordum zaten.
Kerem üzerime birde ayağını attığında gözlerim faltaşı gibi açıldı.

Dün bana soğuk bakışlar fırlatan Kerem ile bu sabahki Kerem aynı mıydı yoksa ben bir rüyanın içinde miydim?
Bir anda evin kapısı açılıp babamın "Annyeong haseyo!" diyen sesi tüm koridoru doldurduğunda resmen sıçtığımı hissettim.
Buradan bir yere gidemez, kıpırdayamazdım çünkü KEREM İLE BİRBİRİMİZE KELEPÇELENMİŞTİK.

Hayır, size bağırmadım. Alınmayın lütfen.

Bu yataktan kalkarsam eğer Kerem nasıl giyinecekti? Veya en önemlisi ben nasıl giyinecektim?
Üzerimde kalçalarımın hemen altında biten saten bir gecelik takımı vardı ve göğüs dekoltesi de vardı!
İşin içine birde sütyensiz oluşum girmişti.

Babam da sanki hıncını çıkarmak ister gibi odaya dalış yaparsa hiç şaşırmazdım doğrusu.
Ama mümkünse hınç mınç çıkarmasın.

Babamın kapı kolunu kavrayıp aşağı indirdiğini resmen ağır çekimde izliyordum.
Hatta Kerem'in üzerime yorganı attığını da ağır çekimde seyretmiştim.

"Aa, sen Kerem evde misin sen oğlum?" İşte karşınızda, son türkçe bükücü babam!
Yıllarca türkçeyi unutmadığıma ve aksanımın olmadığına şükrediyorum.

"Evet, Min-Tae baba."

"Sun-Hee nerede?" Kore'de kullandığım adım Sun-Hee olduğundan babam Elisa'yı çok sık kullanmıyor, Sun-Hee'yi tercih ediyordu.
"Elisa mı? Ekmek almaya gitti."

Evet, hatta yorganın altında bir bakkal!
"Hangi market bakkal hangi?"

Şimdi soracaksınız, baban neden düzeltmiyor cümlelerini diye. Babamın türkçe öğrenmekten çok daha önemli işleri var, ondan dolayı erteliyor.
Bunu ben demiyorum ha, babam diyor.

Babam nihayet evden çıkıp gittiğinde, bende müthiş manzaramdan istemeye istemeye ayrıldım.
Manzara, yani Kerem'in müthiş kol kasları ile baklavalarından oluşuyor.
Hey, hey, ben bir sapık değilim ve bunu hemen şimdi aklınızdan çıkartın!

Ayrıca, insanın bakası yoksa da bakası geliyor. Fazla abartı durmayan kol kasları, karnındaki baklavalar ve en güzeli de göğüs kılının olmaması...

Pekala, dışarıdan fazlasıyla sapık görünüyorum. Birde Kerem'in bilgisayarımı kurcalayıp hepsini okuma ihtimaline karşın bu konuyu daha fazla uzatmayacağım.

Yorganın altında dakikalardır kaldığım için, çıktığımda derin nefesler alma ihtiyacı hissetmiştim.
Tabii bunu yapmasam çok daha iyi olacaktı çünkü oda buram buram Kerem kokuyordu.
Kerem gülüp bana baktıktan sonra gözleriyle ellerimizi ve kelepçeyi işaret etti.
"Bu kelepçeler yüzünden ikimiz de giyinemeyeceğiz."

Hayır, hayır, hayır!

Üzerimdeki saten pembe ve oldukça açık olan bu gecelik ile gün boyu dolaşıp birde üzerine Kerem'in de yarı çıplak olmasını kaldıramam!
"N-ne?" Birde bunun üstüne kekeledin ya, bravo Elisa!

Gülümsedi.

"Tuvalete gitmekte fazlasıyla zor olacak."
Aman Allah'ım, neler duyuyorum ben böyle?

***

Bu sefer oy sınırını geçemeyeceksiniz hahaha (bad woman kahkahası)

Bu arada insta vereyiimm

ig: cherry_luluws

Buradan boş boş çene çalabiliriz isteyen gelsiinn

(Aktifim oradan)

Hadi ben ders yapmaya kaçaarr

 

 

Loading...
0%