Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@thvrely

Oy sınırı: 25

Arabam ile dağın başına çıktıktan sonra evin garajına arabamı sokup garajdan eve girdim. Gri renkli amerikan mutfak, üstten sarkıtmalı loş ışıklar ve fransız kapıları olan mutfağa baktım.

Hemen yan tarafta açık gri tonlarında bir L koltuk, siyah dikdörtgen biçiminde bir sehpa ve büyük, duvara monte edilmiş bir televizyon vardı.

Fransız kapının hemen ardından ise denize bakan, beyaz ve gri renklerde küçük koltuklar ve asma bir salıncakla döşenmiş, kenarıda küçük bir yemek masası olan bir teras vardı. Ayrıca terasın üstünde gri, açılıp kapanabilen bir şemsiye tarzı birşey vardı.

Tüm bu koyu renklere uyum sağlamayan, toz pembe eşofmanı ve beyaz kazağı ile kaşları çatılı bir şekilde test çözen bir Serra vardı.

"Yine mi ders?" Dedim gözlerimi devirerek. Bana ters bir bakış attı. "Yks'de ne halt yiyeceksin?" Omuz silktim.

"Savcı olamayacağıma göre?" Dik dik baktıktan sonra eliyle test kitabını işaret etti. "Çalışıp kendine güvenirsen olursun."

***

Birkaç dakika içerisinde Serra'nın beni delirtmesiyle birlikte asma salıncağa oturmuş, test çözüyordum.

Çözdüğüm ders matematikti ve fazlasıyla odaklanmıştım. Soruları da tıkır tıkır çözüyordum.

Serra'nın beni dürtüklemesiyle birlikte kendime geldim. Gün batımıydı ve biz birkaç saattir ders çalışıyorduk.

"Saatlerdir aynı konuyu şeyi çözüyorsun ve sanırım hepsi de doğru. Kontrol etsene." Serra bana açık sarı bir stabilo uzattığında gözlerimi devirdim. Dört yıldır sarıyla kafayı bozmuştu.

Pardon. Açık sarıyla.

Yüz on dört tane matematik sorusu çözmüştüm ve her soruyu kontrol ettikçe Serra'nın kaşları daha çok çatılıyordu.

"Ders çalışmayan Elsa ders çalışan Serra'yı fark atarak geçti." Diye mırıldandığında sadece tek bir yanlışımın olduğunu fark ettim.

Onu da soru hatalı diye işaretlemiştim.

Masanın tepesinde duran telefonumu elime alıp hatalı diye işaretlediğim sorunun fotoğrafını çektim.

Sorunun fotoğrafını matematik hocamız olan Şeyma hocaya yolladığımda cevap sadece birkaç dakika içerisinde gelmişti.

Şeyma Hoca: Soruda hata yok fakat şıkları yanlış koymuşlar.
Şeyma Hoca: Senin çözümün doğru Elisa.

Elisa: Tamam. İlgilendiğiniz için teşekkürler.

Şeyma Hoca: Teşekkür ederim.

Serra'nın gözleri fıldır fıldır dönerken kıkırdadım. "Bana acilen matematiği öğretmelisin."

Bir anda ayağa kalkıp kendi eşyalarımla beraber içeri ilerlediğimde Serra da kendi eşyalarını alıp içeri geçti. Üst kata çıkıp şimdiden el koyduğum yatak odasına girip bavulumdan bir dosya çıkarttım.

Dosyada tüm derslerin püf noktaları bulunuyordu. Farklı farklı soru çeşitleriyle birlikte kendim ayrıntılı bir şekilde konuları kağıtlara yazıp dosyaya koymuştum.

Serra'nın eline dosyayı verdikten sonra kendimi yatağa atıp gün batımının fotoğrafını çektim. Bunu da instagram'da story olarak atıp telefonumu kapattım.

Serra elindeki dosyayla yanıma oturdu. "Vay canına," diye mırıldandı büyülenmiş bir şekilde. "Benim gibi bol bol ders çalışmak yerine kısa ama etkili bir şekilde ders çalışıyorsun. Dur tahmin edeyim, her gece bu notları okuyorsun ve hepsi de ezberinde, değil mi?"
Ona bakıp gülümsedim. "Evet. Basit ama etkili bir yöntem."

Bir anda yüzünü buruşturup bana baktı. "Kerem'den uzaktayken bambaşka birisine dönüşüyorsun Elisa. İlk tanıştığımız günlerdeki gibisin. Temkinli ve fazlasıyla soğuk."

Gözlerimi kaçırdım.

"Kerem yanında değilken ve sadece ben varken böyle değildin. Yoksa yüzüğü çıkartması mı seni böyle yaptı?" Dedi yumuşak bir sesle. Ona bakmak yerine karşımdaki manzarayı seyretmeye başladım.

"Kerem'e deli gibi aşıksın. Asıl komik olan kısmı ise birbirinizi kırıyor olmanız."

Kıkırdayarak arkasına yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirip bana baktığında bende 'Ne var?' dercesine ona baktım.

"İlişkiniz bazen toksitleşiyor ama günün sonunda ve hatta gün boyunca beraber oluyorsunuz. Ayrıca daha önce böyle bir tartışma yaşamadınız."

Kerem'den ayrı kaldığım tek gün, Ela ile öpüştüğü gündü.

"Atlatamadın değil mi?" Başımı hafifçe salladıktan sonra silkelenip ona döndüm. Hemen ardından vücudunu işaret ettim.
"Sen bu vücutla hâlâ birisini bulamadın mı?" Kıkırdayarak cıkladı. "Hayır şekerim. İnsanlardan teklif alsam bile bekâretini korumuş, hiç sevgili yapmamış ve cici cici oturan hanım hanımcık bir kızım." Sesini garip bir şekle soktuğu için ufak bir kahkaha attım.

"Moralimi düzeltmeyi çok iyi biliyorsun." Pis pis sırıtınca bir haltlar yapacağını anladım.

Kalçalarımdan tuttuğu gibi gayet rahat bir şekilde beni yataktan fırlattı.

Judo, tekwando ve karatede siyah kuşak birisinden ne bekliyorsun Elisa?

Susar mısın?

Hayır, hayır, size demedim. İç ses olacak benden daha zeki -artık nasıl oluyorsa- şeye konuştum.

"Git yemek hazırla da yiyelim. Midem götüme yapıştı yahu!" O nasıl iş öyle?

Tek kaşımı kaldırdığımda kafama yastığı yedim.

"Yemek yap, seni koca karı!"

Serra kesin Kerem'e çekti.

O ne alaka diyenlere yeni bir bilgi geliyor, Kerem'in annesiyle Serra'nın annesi kuzenler.

Serra'ya dik dik baktıktan sonra el mahkúm mutfağa ilerledim.

Buzdolabını açtığımda içeride sadece soğuk suyun olduğunu görmemle somurttum. Ta şehre inip birde market mi dolaşacaktım?

Asla.

***
Birkaç patatesi poşetiyle beraber sepetime doldurduğumda Serra kıs kıs güldü. "Seni markete kadar getirdim." Hemen ardından 'he he he' gibi bir ses çıkartıp sırıttı.

Onun bu haline güldükten sonra kasaya doğru ilerledim.

Aldıklarımızı ödediğimiz esnada Serra sırıtarak birşeyler yazmakla meşguldü. Kaşlarım çatılı bir şekilde ne yazdığına bakmaya çalıştığımda ekranı bana döndürüp rahatça bakmamı sağladı.

Enistem: Elisa yanında mı?
Enistem: Eğer yanındaysa o iyi mi?
Enistem: Sanırım şimdiden onu özledim.

Hemen altta da yüzüğümüzün fotoğrafı duruyordu.

Enistem: Yüzüğü çıkartmamıştım. Sadece bir benzerini annem bana vermişti. Asıl yüzüğüm hala parmağımda takılı.
Enistem: Herneyse. Bana onun fotoğrafını atar mısın?

Hemen altta da benim kıkırdayarak cüzdanı çıkarttığım fotoğrafım vardı.
"Kerem seni özlemiş, Lena. Hemde şimdiden." Yutkunup gözlerimi kaçırdım. "Davranışları çok dengesiz." Dedim Serra'ya. "O kadar tuhaf davranıyor ki bazenleri ne yaptığını kavrayamıyorum."

Serra somurtup bana baktı.

"Platonik aşkınıza içimden saydırıyorum, Lena! İkinizde âşıksınız ama biriniz gurur derdinde, diğeri de dengesiz davranmaktan karşı tarafın feleğini şaşırtıyor!" Poşetleri alıp marketin çıkışına yürüdü.

"Dört yıldır sizi ayarlayayım diye canım çıktı ama bak, senin burun kıvırdığın hiçbir erkek benim peşimde değil! Tamam, peşimde koşturan erkekler istemiyorum ama hiç çıkma teklifi almadım ve sen defalarca aldın. Sen bunları hak ediyorsun, seni destekliyorum ama sana ister istemez özeniyorum."

Gözlerinin dolu dolu olması beni şaşırtırken Serra bana bakıp dudaklarını birbirine bastırdı.

"Allah'ım... Bunları neden söyledim bilmiyorum, Lena. Sadece bu sıralar..." Bir anda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında daha fazla dayanamayıp kollarımı ona sardım.

Kollarımın arasında tir tir titreyip hıçkırıklarla ağlıyordu.

"Annemin geç yaşta evlenip çocuk doğurması beni kahrediyor. Çünkü ona kısa sürede veda edeceğiz..." Hıçkırıkları sözünü böldüğünde yutkunarak Serra'ya baktım.

"Annemin beyninde tümör meydana gelmiş. Bunu henüz annem de bilmiyor. Doktorundan babam ve ben öğrendim. Sanem de bu durumdan habersiz." O da kollarını bana sardığında daha sıkı sarıldım ona.

"Şansı yokmuş. Tümör çok hızlı yayılıyor ve bilmiyorum... Doktorlara göre annemin bir-iki haftaya..." Hıçkırıkları yine sözünü kesti.
Sırtını yavaşça sıvazladıktan sonra kulağına doğru tanıştığımız gün okulda çalan şarkıyı mırıldandım.

Annem annem
Sen üzülme
Sözlerin hep
Yüreğimde

Annem annem
Gel üzülme
Ben hala senin
Dizlerinde

Uzayan sohbet gecelerinde
Rolleri unutur dost oluruz
Bizi bağlayan bu kan değil yalnız
Annem biz birbirimize kalanız

Ben kararlı uçarken yolumda
Sen çatık kaşlarının altında
Her yeni güne sevgiyle başlarsın
Annem sen benim yanıma kalansın

Serra'nın hıçkırıkları arttıkça onun sırtını daha çok sıvazlıyordum. Ağlamak onu sakinleştirirdi.

Rahatlardı belki ama anne acısı asla yakasını bırakmazdı.

***

Serra'yı yerim ama ya...

(Taslakta sadece bir bölüm kaldı ve misafirimiz gelecek o yüzden oy sınırını yükselttim.)

Loading...
0%