@thvrely
|
Sizce bu kitap mutlu mu bitecek yoksa mutsuz mu? '•' Saat sabahın üçü ve birisi koluma sanki bebekmişim gibi dokunuyor, kısık sesle "Alina," deyip uyandırmaya çalışıyor. Evet, kısık sesle ve tüy gibi hafif bir şekilde dokunarak beni uyandırabileceğini sanıyor. Ki uyandırdı da. "Bu nasıl uyandırma şekli Yiğit?" Dedim uykulu olduğumdan boğuk çıkan sesim ile. Daha kargalar bokunu yemeden beni uyandırması normal değildi. "Amcamlar beşte gelir sanıyordum fakat yarım saate geliyorlarmış, acilen yan eve yatakları yapmamız lazım." Birde bu vardı, değil mi? Yiğit'in tüm sülale sadece yarım saat sonra burada olacaktı ve saat üçtü! Gözlerim kapalı bir şekilde yataktan kalkıp gözlerimi açmadan kapıya doğru ilerlemeye çalıştım. Yiğit ise halime gülüp koluna girmemi sağlamış, beni bir yerlere götürüyordu. Bir yerde durduğunda güçlükle gözlerimi açtım. Beni banyoya getirmişti. "İstersen bir duş al, iyi gelir." Gözlerim hafif kısıktı çünkü gece uyuyamamıştım, muhtemelen yerimi yadırgamıştım. Sadece iki saatlik uykuyla ayakta durmaya çalışıyordum ve bu çok zordu. Söylediklerini birkaç dakika kavramaya çalışıp nihayet anladığımda başımı aşağı yukarı salladım. Kapıyı kapatıp uyuşuk hareketlerle soyunduktan sonra duşakabine girip suyu açtım. Buz gibi su tenimle temas ettiğinde çığlık atıp duşakabinden dışarı fırladım. Sıcak suyun yerini bilmeden suyun altına atlamamın cezası da buydu işte. "İyi misin?" "İyiyim!" Yiğit artık aşağıdan nasıl duyduysa iyi olup olmadığımı sormuştu. Tekrardan duşakabine girip bu sefer hem soğuk hemde sıcak suyu açıp suyun ılımasını bekledim. Nihayet su ılıyınca vücudumu yıkayıp rastgele bir şampuanı kafama bocaladım. Gözleri kapalı bir şekilde duş alan ilk insan olarak tarihe geçeceğim yakında. Herkes gözleri kapalı iken seyredildiğini hissettiklerini söylese bile ben öyle birşey hissetmiyordum. Çünkü böyle düşünen insanlar duş alırken izlenmemişti, nasıl bir his olduğunu bilmiyorlardı. Fakat ben, mafyaların yanındayken gerçek izlenmeyi yaşadığım için nasıl bir his olduğunu biliyordum. Şampuan vanilya gibi kokuyordu ve bu koku tanıdıktı. Çünkü Yiğit'in şampuanını kullanmıştım. Duş jelinin kokusu ile şampuanın kokusunun karışmasını sevmediğimden, şampuandan biraz elime sıkıp vücudumu da şampuanladım. Duş almayı bitirdikten sonra suyu kapatıp kabinden çıktım. Rastgele bir dolabı açıp içerisinden beyaz bir havlu çıkarttıktan sonra havluyu göğsümün hemen üstüne sardım. Havlu kalçamın hemen altında bitiyordu ve gerdanlığım gözüküyordu. Banyodan çıkıp gözlerimi açtıktan sonra ellerimle ovuşturdum. Şampuan nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde gözüme girmiş, her kırpıştırışımda da yakıyordu. En iyisi gözümü kapatmak deyip gözümü kapattıktan sonra etrafta gezinip odamı bulmaya çalışıyordum. Büyük ve geniş bir bedene tosladığımda gözlerimi açıp bedenin sahibine; Yiğit'e baktım. Saçlarım üzerindeki lacivert gömleği ıslatmıştı. Uykuluyken içki içmiş gibi sarhoş olduğumu söylemişmiydim sizlere? Eğer söylemediysem şimdi öğrenirsiniz. "Aa, gömleğin ıslandı. Hava soğuk çıkarman lazım bunu." Ellerim ile teker teker düğmeleri çıkarttığımda Yiğit, ne yaptığımı çözmeye çalışır gibi beni izliyordu. Düğmeleri tamamen açıp üzerinden çıkartmaya çalıştığımda baklavaları, geniş omzu, kasları tamamen ortadaydı. "Alina, sen iyi misin?" Diye sorduğunda boş boş baktım gözlerine. Anlamam için birkaç dakikaya ihtiyaç duymuştum yine. "Bilmem, iyi miyim sence?" Üzerimdeki havlu gevşiyordu fakat ben bunu anlayamayacak kadar uykuluydum. "Duş sana yaramamı- Alina!" İsmimi haykırdığında ne oluyor der gibi baktım Yiğit'e. Fakat Yiğit, bana bakmak yerine arkasını dönmüştü. "Havlu üzerinden düştü!" Diye bağırdığında anlamam yine dakikaları almıştı. Tam ağzımı açıp cevap verecekken "Beni duymuyor musun?" diye sordu. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettiğimde yere uzanıp gözlerimi kapattım. Uyumadan önce duyduğum tek şey, "Siktir, uyuya mı kaldın Alina? Göremiyorum da ne olduğunu!" diyen Yiğit'in sesiydi. Yiğitten Gözlerimi sıkıca kapatıp Alina'nın olduğu yere döndüm. İşte o an kapı çaldığında ve amcamın yüksek sesi kulaklarıma ulaştığında, bu sefer cidden sıçtığımı hissetmiştim. Ellerimle havluyu ararken yanlışlıkla yumuşak birşeye dokunmuştum. Alina'nın ayağına. Alina'ya değmemeye dikkat ederek havluyu aradığımda bu sefer elime Alina'nın boynu gelmişti. Biraz daha aşağılara gitmemiş olmam beni rahatlatırken havluyu bulmuştum. Şimdi ne yapacaktım? Havluyu Alina'nın üstüne atıp gözlerimi açtım. Gayet rahat bir şekilde, elini yastık yapmış uyuyordu. Şuan bu rahatlığın bende de olmasını isterdim. Alina'yı omzundan dürtmeye çalıştığımda Alina uyanmamıştı. Aşağıda kapılar çalmaya devam ederken aklıma pamuk prenses gelmişti. Pamuk prenseste öperek uyandırıyorlardı. Düşündüğüm şeye okkalı bir küfür savurup Alina'yı dürttüm. "Alina!" Kızı alttan tutup kollarıma alayım desem, altında havlunun olmayışı ve Alina'nın kollarımda uyanma ihtimali kesinlikle çok yanlış anlanacaktı. Bu uykunun bu kadar ağır olması bana bir ceza mıydı? Banyodan bir havlu daha alıp yere serdikten sonra Alina'yı bacaklarından ve ensesinden tutup havlunun üstüne koydum. Alina zaten küçücük birşey olduğundan alttaki havluyu kolay bir şekilde sarabilmiştim vücuduna. Alina'yı kollarıma alıp odasına götürdükten sonra yatağına bıraktım. Alina'yı bu şekilde bırakmam iyi değildi fakat aşağıda dakikalardır bekleyen onlarca kişi vardı. Kuzenim Semih'i aradım, çok geçmeden açmıştı. "Alo, Semih?" "Yiğit siz evde misiniz?" "Durumlar karışık birader ya, sende yan binanın anahtarı var dedemleri oraya yerleştirsen şimdilik?" "Bir sıkıntı yok değil mi?" "Yok, Alinayla uğraşıyorum şuan." "Ne oldu?" "Boşver Semih, dediğimi yap abicim." "Tamam." Görüşmeyi sonlandırdığımızda Alina hafifçe kıpırdanıp gözlerini açmıştı. "Yiğit?" Nihayet uyanmış olmasıyla içime rahatlamış bir şekilde bir nefes çektim. Az evvel yaşananlar beynine yeni yeni yükleniyordu. "Bir dakika ya, daha demin-" Kendi kendine sustu. Yanakları al al olmuştu. "Üzgünüm Yiğit, sana sorun çıkardığım için." "Yok sorun değil ama dedemler çoktan geldi, üzerini hızlıca giyinip aşağı in, olur mu?" Sonradan aklıma ıslak saçları geldiğinde kendimi oflamamak için zor tuttum. Herşey karmaşıklaşmıştı. "Sonra da saçlarını kurutursun." Tam yatakta oturmak için pozisyon alacakken hızlıca onu durdurup "Sakın," dedim. "Havlu düşer." Sanki mümkünmüş gibi biraz daha kızarmıştı. Odadan hızlı hızlı çıktığım gibi yan binaya geçtim. Alina'nın birşeyi halledemediğini, ondan aşağı inip kapıyı açamadığını söyleyip özür diledim. Dedem ise sorun olmadığını söylemişti. Alina'dan Olanlara inanamıyordum. Havlunun üzerimden düşmesi, Yiğit beni götürmek için kara kara düşünürken amcalarının gelmesi... Onu fazlasıyla uğraştırmış olmalıydı. Havluyu tutup yataktan kalktıktan sonra gardolaba ilerledim. İç çamaşırlarımı giydikten sonra dolapta bulduğum beyaz sweatin üzerine lacivert hırkamı giymiş, altına da beyaz bir pantolon giymiştim. Beyaz ile lacivert kombin yapmaya bayılıyordum, bu renkler best renklerimdi çünkü. Saçlarımı tarayıp kuruttuktan sonra aşağı indim. Aşağıda herkes konuşuyordu ve kırk küsür kişilik bir ordu vardı. Yiğit'in dediği gibi otuz değildi yani. "Hoşgeldiniz," dedim içime kaçmış sesim ile. En baştaki koltukta ağa olduğunu düşündüğüm, yaşlı ama kesinlikle iri olan, seksenli yaşlarda biri "Hoşbulduk kızım, utanmana gerek yok." demişti. Hızlı adımlarla Yiğit'in yanına gittim. "Hani otuzdu? Burda kırk kişi var." Güldü. "Bilemedin, yüz altı kişi var." Şokla ağzım açılırken elini çenemin altına yerleştirip dudaklarımı tekrardan bir araya getirdi. "Ağzını açma o kadar, sinek girer." "Kimler var?" Dedim konuyu değiştirmek için. Başarılı olmuştum da. "İki dedem, bir annem, bir anneannem ve bir babaannem, sekiz amcam, on yengem, altı halam, on beş eniştem, dokuz teyzem, iki dayım, dört büyük halam, iki büyük dedem, otuz dokuz kuzenim ve altı da ablam var." Bir dakika, ne? Dalga geçiyor değil mi? "A-altı..." Yutkundum. "Abla?" Çoğu kişi bir tane görümceyi dert ederken benim altı görümcem mi vardı yani? Hoşgeldiniz, programımızın adı Alina'nın altı görümcesi ile ölümü. Güldü. "Hepsi de birbirinden beter," mutfağın bir kenarına baktıktan sonra tekrardan gözlerini bana çevirip yanağıma bir fiske attı. "Hadi sana kolay gelsin." Yiğit gülerek mutfaktan çıktığında, tezgahın yanında bekleyen altı tane kız ile karşılaşmıştım. Hepsi de Yiğit gibi kumraldı. "Demek Alina sensin." Dedi bir kız, kollarını göğsünde birleştirip. "Adım Aslıhan bu arada." Bir diğeri de öne çıkıp, "Benim adım da Merdane." dedi. Allah'ım, beni şimdi güldürme n'olursun. Başka biri de öne çıktı. "Ben Sevim." "Ben Keriman." "Ben Yaren." "Ben Reyhan." Reyhan olan yanıma gelip son derece rahatsız edici bir şekilde beni süzmeye başladı. "On altı yaşında gibisin. Kaç yaşındasın sen?" Yutkunup, "Yirmi iki." Dedim. Tehlikeli bir şekilde güldü. "Bende otuz yaşındayım şekerim." Aslıhan olan bir diğer yanıma geçti. "Ne buldun sen bizim öküzde?" Diye sordu. Buna ne diye cevap verecektim ki? "Gülüşü, gözleri, saçları..." Diye mırıldandım. "Herşeyiyle bir eser gibi." Hepsi oo dedikten sonra Sevim olan önüme geçti. "Adın soy adın?" Şaşırtmacalı bir soruydu. Gülümsedim. "Alina Öztürk." Sevim dudaklarını büzdü. "Aferin, alışmışsın soyadına. Tuttum seni." Evet, birine kendimi sevdirdiğime göre geriye kaldı beş kişi. Merdane olan da Sevim gibi önüme geçti. "Benim ismim neydi?" Unutmak mümkün mü? "Merdane." Altı ismi birden öğrendiğim için unutacağımı zannetmişti herhalde. "İyi, unutmamışsın." Henüz ikna olmamışa benziyordu. Yaren olan da yanıma geçti. "Göğüslerin çok küçük." Sanki ben büyük olsun deyince büyük olacaktı. "Evet?" Dedim yumuşak çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Yok birşey, şaşırdım sadece." Keriman da diğerlerinin yanına geçti. "Biz gelmeden önce kapıyı açmadınız, neden? Yoksa fanfinifon mu yaptınız?" Tükürüğüm boğazıma kaçtığından öksürmeye başlamıştım. Aslıhan olan su doldurup elime uzattığında teşekkür edip suyu içtim. "Yok, ben duştan sonra uyuyakalmışım beni uyandırmaya çalıştı." Söylerken sesim içime kaçmış gibiydi. Aslıhan hariç hepsi histerik bir kahkaha atmıştı. Utançtan yerin dibine girmek üzereydim. "Dürüst bir kızsın, ayrıca güzelsin de. Sevdik biz seni." Dedi Merdane. Sevmiş haliniz buysa... "Teşekkür ederim." Dediğimde güldü. "Seni övmedim, teşekkür etmene gerek yok." Aslıhan olan bir elini omzuma koydu. "Seninle birşey konuşmam lazım, Alina." "Tabii." Mutfak kapısından bahçeye çıkıp bir masaya oturduğumuzda Aslıhan gülümsedi bana. "Normalde yedi görümcen olacaktı." "Nasıl yani?" Aslıhan buruk bir gülümseme ile bana baktı. "Babam Yiğit iki yaşındayken hayatını kaybetti. Ölümünden birkaç gün sonra annemin hamile olduğunu öğrendik. Bir kız çocuğu doğdu, adı da Neşe oldu. Aynı babama benziyordu, mavi gözleri ve sarı saçları vardı. Ondan kalan bir hediye gibiydi bizim için." Duraksadı. "Sonra, gittiğimiz bir restoranda verilen bozuk süt ile hayatını kaybetti Neşe. Aynı Neşe'ye benziyorsun, hemde babama. Tek farkınız saçlarınız." Şaşkın bir şekilde baktım Aslıhan'a. "Başınız sağolsun." Lafı çıkabildi sadece dudaklarımdan. Bunu bile zar zor söylemiştim. "Sağol, Alina. Yiğit normalde herkese kolay kolay yardım etmez. Zaten mafya oldu çıktı başımıza. Türlü türlü yasal olmayan işler yapıyor bu çocuk. Diyorum ki, karısı olarak ikna etsen Yiğit'i? Mafyalığı bıraksa, kazandığı mesleği, doktorluğu yapsa?" İçime derin bir nefes çektim. Birisi bana birşey yaptığında, aynı ağırlıkta birşeyi yapmayı borç görüyordum kendime. Ayrıca bu, birisi bana birşey anlattığında da geçerliydi. "Mafyalardan bende korkuyorum aslında. Yani... Şey, birazdan anlatacaklarımı kimse bilmese olur mu?" Aslıhan güven vermek istercesine elimi tutup gülümsedi. "Merak etme, anlatmam kimseye." İçime derin bir nefes çektim. "Bebekken yetimhaneye verilmişim ben. Sonradan babam ile annem ben on yaşındayken aldılar yetimhaneden. Babam kumar oynuyordu, bende dilencilik yapıyordum. Ne süt, ne et veriyorlardı. Yetimhanede de hiç yememiştim zaten. Tadını bilmiyordum o zamanlar." Gözlerimi sıkıca yumdum. "Babam kumar oynuyordu, eve de hep sarhoş gelip hem beni, hem annemi dövüyordu. Annem de o sinirle beni dövüyordu." Dişlerimi sıktım. "Babamın yüklü bir meblağda borcu varmış mafyalara. On altı yaşımda borcu karşılığında sattı beni mafyalara." Herkesin okuyup sevdiği, keşke bende mafyalar tarafından kaçırılsam diyen gençler, özellikle dikkat etsinler şuanda anlatacaklarıma. "On mafya her hafta geldi, cinsel istismara uğradım. Bazı günler iki kişi hatta üç kişi tarafından uğradığım da oluyordu." Sol gözümden bir damla yaş aktı. "Böyle aylar geçti, onların gözünde eskort bir orospuydum. Sikilmeyi bekleyen orospu diye sesleniyorlardı işlerini yaptıracakları zaman." O anları yaşamış gibi oldum tekrardan. "Bir şekilde kaçtım tabii. Sonra en yakın arkadaşım buldu beni. O kurtardı beni hem mafyalardan, hemde babamdan." Yiğit ile olan kısımları es geçmiştim. "Bende korkuyorum yani mafyalardan." Aslıhan'ın sağ yanağından bir yaş süzüldü, ardındansa kucağına düşüp gözden kayboldu. "Bunlara nasıl dayandın?" Dedi titreyen sesiyle. Buruk bir şekilde gülümsedim. "Eskiden yetimhanede bir erkek çocuğu vardı, benden dört yaş büyüktü. Her ne yaşarsan yaşa dayan demişti bana. Mutlu anılar hep seni bulacak dedi. Bu sözlere tutundum." Aslıhan elini sırtıma koyduğu gibi beni kendine çekip sarıldı. Bir ablaya sarılmak çok farklıydı. Ayrıca çok güzel hissettiriyordu. '•' 1815 kelimee Uzun yazmaya kendimi alıstırdığım icin yazabildiimm <3 Instagram hesabımdan sonraki bölümlerin editlerine veya finallerinin editine ulaşabilir, kitaplar hakkında merak ettiğiniz tüm soruları sorabilirsiniz. Instagram: cherry_luluws |
0% |