@thvrely
|
İyi okumaslarr!! '•' "Çok öfkelisin." Dedim Yiğit'e bakarken. Yumruklarını sıktıktan sonra öfke saçan gözlerini bana çevirdi. Çatılı kaşlarını gevşettikten sonra sağ elini elimin üstüne koyup sıktı. "Bak, Alina..." Diye başladı söze. "Öfke problemleri olan bir insanım ve her ne kadar destek alsam da bu problemlerimden hiçbir zaman kurtulamadım." Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini kaçırsa da zorla bana bakmasını sağladım. "Öfke krizlerine giriyorum, sırf bu yüzden hastaneye yattığım oluyor. Yaptığım çoğu iş yasal olmayan işler. Gerçekten berbat bir insanım ve senin o güzel ruhunu kirletmek istemiyorum." Yutkundum. O benim ruhumu kirletmiyordu. "Sen benim ruhumu kirletemeyecek kadar iyi birisin, Yiğit. Tamam, öfke krizlerine giriyor olabilirsin ve ben buna alıştım." Aynı Yiğit gibi bende gözlerimi kaçırdım. "Her günüm babamın öfke nöbetleriyle geçti. Her öfkesinde canı yanan ben oldum." Alaycı bir şekilde gülümsedim. "Babam pisliğin teki ama bir polis. Bu nasıl oluyor bilmiyorum ama bir katilin... kardeşimi öldüren bir katilin polis olması akıl alır gibi değil." Çenemin titrediğini fark ettiğimde içime titrek bir nefes çektim. "Yaşadığım onca şeyden sonra senin öfke nöbetlerin belki de benim için hiçbir şey." Tamamen saçmalıyordum. Babamın nöbetleri yüzünden her gece krize giriyordum ve bunu bilen tek kişi Merve'ydi. Onca can acısından sonra birde bunlardan etkilenmediğimi söylemek... Tamamen saçmalıktı. Yiğit gözlerime baktığında dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanki birşeyleri anlıyormuş gibi bakıyordu. "Eğer bana herşeyi baştan sona anlatmazsan arkandaki duvarı yumruklamak zorunda kalacağım." Gözlerindeki anlamışlık ifadesi yerini öfkeye bırakınca içime buz gibi birşey yayıldı. Bu kadar kısa sürede Yiğit ile bir evlilik yapmam ve ona kısa sürede âşık olmam tesadüf değildi. İkimizin arasında garip birşey vardı ve ben bunu hâlâ çözememiştim. "Ondan önce sen bana birşey açıklamak zorundasın." Dediğimde Yiğit'in gözü öfkeden seğirmişti. Korku tüm bedenimi ele geçirirken içime derin bir nefes çekip Yiğit'in gömleğinin düğmelerini açmaya başladım. "Bu ne şimdi?" Yiğit'e kaşlarımı çattıktan sonra düğmelerini tamamen açtım. Gömleği üstünden çıkarttıktan sonra sağ kolundaki dövmeyi işaret ettim. "Bu iki harf neyin nesi Yiğit?" Diye sorduğumda dik dik baktı bana. Gözlerindeki öfke daha çok büyümüştü. Yumruğunu sıktıktan sonra gözlerini kaçırdı. "Boşver." Tek kaşımı kaldırdım. "Bana bunu açıklamadığın sürece tek bir kelime dâhi söylemem." Yiğit bir anda beni kenara iktirip kapıya yumruk attığında şokla ona baktım. Ne yapıyordu bu böyle? "Yiğit!" Diye çığlık attığımda öfkeden her tarafım tir tir titriyordu. Gözlerimden yaşlar boşalırken bacaklarımın tutmayacağını hissettiğimde yere çöküp hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Yiğit'in gözü dönmüştü. Öfkeden deliye döndü deyiminin tam karşılığı bu görüntülerden oluşuyordu. "Yiğit? Alina?" Korku dolu bir ses bana doğru yaklaştığında girdiğim transtan çıkıp gelene baktım. Gelen kişi Yiğit'in annesi Selma teyze yanıma çöküp beni kolları arasına aldı. Bu sarılmaya ihtiyacımın olduğunu fark ettiğim gibi hıçkırıklarla kollarımı Selma Anne'ye sardım. "İyi misin?" Demek yerine, "Geçti," diye mırıldanmayı tercih etmişti. Hıçkırıklarım daha da artarken daha sıkı sarıldım Selma Anne'ye. "Şirinem?" Duyduğum sesle birlikte küçülüp Selma Anne'ye sokulurken Selma Anne sırtımı sıvazlamaya başladı. "Ben... Çok özür dilerim..." Diye mırıldandı Yiğit. Alıştığımı söylesem bile hiç alışamamıştım yıllar süren bu korkuya. Kim alışabilirdi ki zaten böyle bir acıya? '•' Alina mutlu olsun mu gari? Bence daha zamani var |
0% |