@thvrely
|
Normalde bölüm atmayacaktım ama 30K olmuşuz, ondan atıyorum. Oy sınırı ve yorum sınırı yok. Zaten bir çoğunuz yapmıyorsunuz :') İyi okumalar! *** Midem bir kez daha boğazıma doğru yükselirken hızla tuvalete koştum. Sabahtan beri kusup duruyordum. Bu yüzden de kusacak bir şeyim kalmamıştı, saframı kusup duruyordum. Bu midemin bulanması aslında gülerdir düşündüğüm bir ihtimali çağrıştırıyordu. Özellikle de o geceden sonra böyle bir şeyin yaşanmasının olanağı fazlaydı. Bana her şeyi anlatmadan bir gece öncesinde, aramızda tarif edilemez bir bağ kurmuştuk. O zamandan beridir hamile olma ihtimalimi defalarca göz önünde bulundurmuştum. Elimi karnıma koyduktan sonra ayağa kalkıp ilerlemeye başladım. Doktora gidip baktırmam gerekiyordu. Hamile olabilirdim. Hamile olsam bile yanımda Yiğit yoktu. Eğer gerçekten hamileysem nasıl sevinecektim buna? Her şey karışmıştı. Daha Selma anneyle konuşmam gerekiyordu. Aslında bu iş ağaya ve Yiğit'e düşmeliydi. İkisi de bu durumu uzun zamandır biliyorlardı sonuçta. İçime derin bir nefes çekip kendimi zorladım. Midem bulansa bile kusmadan hızlıca kazak ile pantolon giyerek montumu da üstüme attım. Gerekli olduğunu düşüdüğümden kimliğim ile telefonumu da yanıma aldım. Evden çıkarken düşünceler tarafından boğulduğumu hissettim. Bir yanda Merve vardı. Bana yalan söylemiş olması her şeyi allak bullak etmişti. Ayrıca onunla daha konuşamamıştım. Aslıhan abla... Aslıhan abla benim ona Aslı dememi istemişti. Ona Aslı abla desem bile kendi içimde Aslıhan demeye devam ediyordum. Aslıhan ona daha çok yakışıyordu. Şu anda yaşananları bilmiyordu. Elbet yakın zamanda ona anlatacaktım, bilmeye hakkı vardı ama şimdilik bu mümkün değildi. Ona hamile olma ihtimalimi söyleyerek onunla hastaneye gitmeyi düşünsem de son anda vazgeçtim. Yiğit ile aramızın bozulup bozulmadığını sormadan anlayacaktı. Ben ise şimdi bunu kimseye açıklamak istemiyordum. Hamileysem bile Yiğit'e haber vermezdim. Bir süre kabuğuma çekilmeye ihtiyacım vardı. Artık Yiğit'in varlığı beni sakinleştirmiyordu. Yuvamda, evimde gibi hissetmiyordum. Ait olduğum yer orası değil gibiydi sanki. Bu düşünceyi ona bakmazken kurmuştum ama onun fotoğrafına baktığımda içimde bir özlem, bir hasret yeşeriyordu. Belki de gerçekten bir aileydik, belki de bir çocuğumuz olacaktı ama şimdi olamazdı. Şimdi ona kendimi açamazdım. Telefonumu elime alıp şifreyi gireceğim esnada kendimi durdurdum. Sadece taksi çağıracaktım ama şifremi hatırlamak beni durdurmuştu. Salak Yiğit. Şifrem buydu. Tabii bunu kendi şeklimde şifrelemiştim ama onun adını dahi hatırlamak şu anda beni kasıp kavuruyordu. Şifreyi hızlıca girip değiştireceğimi aklımda not ettim. Taksinin numarasını bulduğumda midemin bulanmaması için içimden dualar ediyordum. Derin bir nefes çektim içime. Ciğerlerim ile soğuk hava temas ederken sanki biraz olsun rahatlamış gibiydim. Taksi yakınımda olduğu için kısa sürede evin önüne geldi. Eve son bir bakış atıp arabaya bindiğimde aklımdan binlerce düşünce daha geçti. Her şeyin başladığı ve belki de bittiği o ev burasıydı. Yiğit'in beni alıp nikah dairesine götürdüğü evin önünden geçip gitmiştik az önce. Şoför nereye gideceğimizi sorduğunda hızlıca hastanenin adını verdim. Bir randevumun olması gerektiğini biliyordum ama Yiğit'in garip bağları sayesinde yoğun tempolarının arasına kendimi de sıkıştıracaktım. Kısa sürede hastaneye vardık. Ücreti ödeyip arabadan indiğimde, temiz hava burnumla nüfus etti. Araba sıcaktı ama havasızdı. Temiz hava ciğerlerime iyi gelmişti. Hastaneye hızlıca girip doğumla alakalı olan kata vardım. Randevum olmasa bile verdiğim şifre ile on dakika içerisinde içeriye alınacağım söylendi. Başımla resepsiyondaki kadını onaylayıp bekleme odasına girdim. Rastgele bir koltuğa otururken aklımdan bir düşünce geçti. "Yiğit burada olsaydı nasıl olurdu?" Diye düşünmeden edemedim. İçim sevinçle kavruluyor olurdu. Yiğit ise... Belki de heyecanla ayağını sağa sola hareket ettirir, yerinde duramazdı. Belli belirsiz gülümsedim. Eğer öyle bir durumda olsaydık ne kadar güzel olurdu ama işte, hayaller ve hayatlar birbirleriyle fazlasıyla zıtlaşıyordu. Aklıma her şeyi anlattığı o gün geldi. Okuduğum kitapta bir söz vardı. "Eğer bir insan sizden sakladığı bütün büyük sırlarını anlatıyorsa, bu sizinle yeni bir başlangıç yapmak istediği anlamına gelir." Belki de o sözün sahibi haklıydı. Ama benden sakladığı o kadar büyük sırlardı ki, yeni bir başlangıç yapma ihtimalini düşünemiyordum bile. "Alina Öztürk!" İsmim ve soy ismim haykırıldığında yutkunarak ayağa kalktım. Hafif başım dönse de kendimi son anda toparlayarak içeri girdim. Orada duran kadın pek ilgili durmuyordu. Nasıl bir doktordu bu? Ben bebek sevinci yaşayacaksam eğer bu kadın somurtacak mıydı yani? Kadın suratıma bile bakmadan malzemeleri ayarladı. "Kazağı karnınızdan sıyırıp sedyeye uzanın." Kadının dediğini harfiyen yerine getirdim. Kazağımı karnımdan sıyırırken krem rengine benzer bir soğuk şöleyi karnıma sürdü. Elindeki cihazı hareket ettirip karşıdaki ekrana baktı. "Kusma, baş dönmesi var mı?" Diye sordu ekrana bakmaya devam ederken. Başımla onayladım ama görmedi. "Evet. Var." "Hmm." Kadın daha farklı bir şey söylemeden karnıma bakmaya devam etti. Hemen ardından bana bir peçete uzatıp diğer peçete ile de cihazı temizledi. Peçete ile karnımdaki jöleyi silip sıyırdığım kazağımla tekrardan karnımı örttüm. Ayağa kalktığımda kadın takır takır bilgisayara bir şeyler yazdı. "Hamilelik testi yaptınız mı?" Dudağımı ısırdım. "Hayır." Kadın neden bu kadar aceleci davranıyordu? Yoğun olduğu için miydi bu acelesi? "Herhangi bir hamilelik durumu yok. Midenizi bozmuşsunuz sanırım." Üzerime büyük bir hayal kırıklığı çökerken omuzlarımı indirdim. Zaten hamile olsam bile şu anda hiç sırası değildi. Evet, hamile olsaydım çocuğu aldırmak gibi bir hata yapmazdım ama yine de bir hayal kırıklığı hissetmiştim işte. Kadına mahcup bir şekilde baktım. Acaba soru sorsaydım beni reddeder miydi? "Şey... Yumurtalıklarımın işlev durumuna bakabilir miyiz acaba?" Kadın bana sanki 'hırsızlık nasıl yapılır?' diye sormuşum gibi baktı. "Bu benim alanıma girmiyor hanımefendi. İzninizle, randevulu hastalarım var." Randevu kısmını özellikle belirgin bir şekilde mi söylemişti, bilmiyordum. Yine de kadın sinirlerimi bozmuştu. Ayrıca ne demek bu benim alanım değil demişti? Basbayağı onun alanıydı işte. Kadınla tartışmaya girmek yerine başımı sallayıp oradan çıktım. Olanları anlatacak kimsemin olmadığı hissi bana bir kez daha farkındalık yaratırken gülümsemeye çalıştım. Her şeye rağmen, yine de hayattaydım. *** Ben bu bölümde size bir sürü spoi verdim ama anlayana ;) |
0% |