Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2- Her Şey Senindi, Bu Kalp Bile

@thvrely

Selam! Zei yine geldi başınızı ütülemeye. Tabii bu bölüm biraz fazla güzel oldu ama neyse sdfgh

İyi okumalar!

 

2- Her Şey Senindi, Bu Kalp Bile

 

Elimdeki telefon ile sanki bir işsiz gibi kaydırıyordum. Tamam. Emir'e bulaşık yıkamayı kilitlemiş burada keyif yapıyordum.

 

Sonuçta kahvaltıyı ben hazırlamıştım. Dakikalarca kahvaltı için börek açmıştım. Bir zahmet kendisi yıkamalıydı bulaşıkları.

 

Reelsler sarmayınca Instagram'dan çıktım. Sinirlerim bozulmuştu. Keşfetim o kadar dram dolu videolar barındırıyordu ki, ağlayıp duruyordum. Şimdi ise hoşuma giden bir şarkıyı bulabilmek için Youtube'a dadanmıştım.

 

Aradığım ve hoşuma giden şarkıyı hatırladığım kadarıyla mırıldandım. Karşıdaki mutfağın tezgahında duran Emir şarkının devamını getirdi.

 

"Söz konusu aşk bu, farklı bir telaş bu, bence bir savaş bu, seninle olduktan sonra..." Diye mırıldandığında gülümsedim. Asıl Youtube kendisiydi. Bütün şarkıları notalarıyla birlikte biliyordu resmen.

 

"Söz konusu aşk bu diye aratırsan çıkar." Bu kez normal bir sesle söylemişti bunu. Az önceki gibi mırıldanmamıştı.

 

Şarkıyı arattığımda karşıma bir sürü sonuç çıktı. Bu şarkıyı Kırgın Çiçekler'deki Meral'in -dizideki adı bu olduğundan öyle söylüyordum- söylediğini fark ettiğimde gözlerim kocaman açıldı.

 

O kızın sesi gerçekten onun sesi değil zanediyordum ama onun sesiydi. Ayrıca bir erkekle söylüyorlardı şarkıyı.

 

Kulaklığımı alıp taktım. Şarkıyı baştan sonra dinlerken bazı yerleri de mırıldanıyordum. Zaten sözleri genel olarak aynıydı.

 

Emir Ege bana doğru dönüp gözlerime baktı. "Şarkıyı ezberle. Beraber söyleyeceğiz."

 

Kelimenin tek anlamıyla şok oldum. Onlarca sanatçıyı sesleri kendi sesine uymadığından reddeden Emir Ege benimle şarkı mı söylemek istiyordu yani?

 

Kısık sesle güldü. "Senin sesin bir meleğin sesi gibi çıkıyor. Benim sesim ise derinden geliyor. Ayrıca," sözünü kendisi yarıda kesip ellerini yıkadı. Bulaşıkları bitirmişti.

 

Helal!

 

Yanıma geldikten sonra eğilip gözlerime baktı. "Seslerimiz fazlasıyla uyumlu."

 

Sözlerindeki garip imaya aldırmadan gülümsedim. "Bana iltifat ediyorsun." Güldü. "Bu bir iltifat değildi."

 

Eğilmeyi bırakıp mutfağa doğru ilerledi -mutfak ile salon birleşik olduğundan neler yaptığını görebiliyordum.

 

"Sana gerçekleri söyledim, Mira. Gerçek olmayan hiçbir şeyi söylemem ben."

 

Sırıttım. Bunu kullanacaktım. Hemde şimdi.

 

"Ben güzel miyim?"

 

Bana çarpık bir gülümseme bahşettiğinde kalbim hızlandı.

 

Kendine gel kız, Rezmiye!

 

Ya, şey. Kalbimin ismini Remziye koydum da.

 

"Evet." Tek kelime, dört harf. Sadece bunlar bile kalbimi deli gibi hızlandırmaya yetmişti.

 

İster istemez gülümsedim. Gülümsememi durduramıyordum.

 

"Peki ya benden hoşlanıyor musun?"

 

Emir Ege bana tuhaf tuhaf baktı. "Bu soruyu soruyor musun cidden?" Güldüm. "Evet, soruyorum." Omuz silkip bana baktı.

 

"Alınma ama ne ev arkadaşıma, ne de bir başkasına karşı bir duygu beslerim."

 

Aman. Neden alınayım ki? Birazcık midem bulandı, azıcıkta kalbim çarptı o kadar.

 

Çünkü kendini berbat hissediyorsun.

 

Yutkunarak gülümsedim. "Tamam. Bu egomu yerle bir etti ama evet diyeceğin bir sürü soru var."

 

O da sanki az önce kalbimi yok etmemiş gibi gülümsedi.

 

"Seni dinliyorum." Anca dinle tabii! Ama kılını bile kıpırdatma!

 

Kız Remziye, sende bunun yaptığı her harekette at koşturur gibi atma. Sonra olan hem sana hemde benim hislerime oluyor.

 

"Eğer bir ihtimal bile olsaydı benimle sevgili olur muydun?" Beni dikkatle süzdüğünde kendimi resmen çıplak gibi hissettim. Öyle derin bakıyordu ki...

 

Bir insanın hem sesi, hemde gözleri bu kadar derin olabilir miydi? Mavi gözleri bir o kadar güzel, bir o kadar da okyanus gibi derindi. Siyah ve dağınık saçları ellerimle daha çok onları dağıtmam için yalvarıyor gibiydi.

 

Kendine. Gel. O. Senin. Ev. Arkadaşın. Ve. Arkadaşının. Abisi.

 

Ayrıca aileniz de arkadaş! Siz her hafta sonu bir restorana gidip hep birlikte akşam yemeği yiyorsunuz!

 

Emir Ege önlüğünü çözüp kafasından geçirirken resmen ölüyordum. Ya da hayır, belki de âşık oluyordum.

 

Bir dakika. Daha dün sevgilinden ayrıldın Mira.

 

Aslında Fatih ile olan ilişkimiz bok gibiydi. Bana doğru düzgün davranmıyordu. İnsan muamelesi gösterdiğini bile hatırlamıyordum.

 

Yakışıklıydı, çekiciydi ama insani bir davranışı yoktu. Beni defalarca ve neredeyse her gün bambaşka kadınlarla aldattığını öğrendiğimde yıkılmıştım.

 

"Ee, doktor bey, çalıyor muyuz şarkıyı?" Emir Ege tıp bölümü okuyordu. Kalp rahatsızlıklarıyla alakalı bir bölümdeydi.

 

İnsanların kalbininin hızının içine ediyordu ama yine de kalp hastalıkları ve tedavisi okuyordu. Ula, zaten bir kız seni gördüğü gibi kalbi çıldırır!

 

Yıldız hariç. O resmen abisinden de, hafifçe çıkmış olan kaslarından da nefret ediyordu.

 

Ya, şey. Kaslarının ne kadar olduğunu beraber spor yaptığımızdan dolayı biliyorum.

 

Her sabah spora gidiyoruz bunun yüzünden. Spor yaparken siyah bir büstiyer ile siyah bir tayt giyiyorum, erkekler bana sulanıyor ama yanımda Emir Ege olduğundan gidiyorlar.

 

Şimdi diyeceksiniz: "Yaa, ne güzel!" Evet, manzara güzel, etkileyici ama başka kızlarda bakıyor buna.

 

Peki bundan banane?

 

Çünkü Yıldız bu dağ ayısını bana emanet etti. Bu yüzden de ona dikkat etmem, kızlardan korumam falan lazım.

 

"Şarkıyı değil minik kalbini çalacağım ben ama neyse." Emir Ege'nin minik mırıltısını üstün güçlere sahip kulaklarım işittiğinde sırıtıp, "Zaten çaldın ama neyse." diyerek cevap vermek istedim.

 

"Zaten çaldın ama neyse." Dedim duyabileceği bir ses ile. Garipser bir şekilde bana döndüğünde göz kırptım.

 

Anladıysa bile anlamazlıktan gelerek beni salonda bırakıp çıktı. Odasından gitarı ile birlikte döndüğünde yanıma oturup şarkıyı çalmaya başladı.

 

"Ezberinde mi?" Diye sordu gitarı ayarlarken. Başımla onayladım onu. "Basit zaten. Hızlıca ezberledim."

 

O da başıyla beni onaylayıp üçten geriye saydı.

 

Melodi girdiği anda söylemeye başladım.

 

"Aslında her şey senindi, bu kalp bile."

 

Bana baktı. İkimiz göz temasına girdiğimizde gözlerimi hızlıca kaçırıp devam ettim.

 

"Şu son birkaç gün ağır geçti, sadece."

 

"Belki tesadüf değildir, bu aşk bile."

 

Gözleri bana hiç olmadığı kadar duygu yoğunluğuyla baktığında, gözlerimizin arasındaki o iletişimi bozamadım. Birbirimize bakmaya devam ederken şarkıya devam etti.

 

"Ben biraz çekingenim, ulu orta anlatamam. Yaklaştın canıma, kastetme bari."

 

Gözleri gözlerimden dudaklarıma kaydı.

 

Dudaklarım aralandı ve şarkıyı devam ettirdim.

 

"Hani nefesindim senin? Aa, ah, senin..."

 

Ve hemen ardından aynı anda şarkıya girdik.

 

"Söz konusu aşk bu, farklı bir telaş bu, bence bi' savaş bu, seninle olduktan sonra."

 

"Söz konusu aşk bu, farklı bir telaş bu, bence bi' savaş bu, seninle olduktan sonra."

 

Şarkıyı söylerken tek bildiğim şey birbirimize asla unutamayacağımız bir yoğunluk ile bakmamızdı.

 

Loading...
0%