Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm "Yara Bandı"

@thwhunter

“Demek ki gerçekten iyi bir sihirbaz değilsin. Bana yakalandın.”


 

Kendimi tamda büyük bir boşluğun içinde hissediyordum. Hisler asla yanılmazdı. İçimden gelen sese her zaman kulak vermişimdir. Bu seferde bana seslenen iç sesim beni gitgide gerçeklikten çıkarıyordu. “Akça!” Ah tamam bu Evrim'in sesiydi. Gerçekti. Gözlerimi bir anda açtığımda nerede olduğum hakkında bir fikrimin olmaması Evrim'in bana seslenmesiyle yok olmuştu. Yatağımda doğruluğumda baş ağrım üst raddeye ulaşmıştı. Saçlarımı karıştırırken aklıma düşen o sahne ile kalakaldım. Utku'ya sarılıyordum.


Utku'ya gerçekten sarılıyordum.


Aklım benimle oyun mu oynuyordu? Bunun olması büyük bir oyun olmalıydı. Onun adının bile ağzından dökülmediğini görmek ve sarılmak, birbirinden çok uzaktı. Yatağımdan hızla kalkıp giyinmek için dolabımı açtım. Sabah sabah şaşkınlıklarım son bulmuyordu. Dolabın kapağını açtığım gibi tekrardan kapatmak zorunda kaldım. Aynaya baktığımda gözlerimin şiş olduğunu görmemle bir kez daha şoka uğramıştım. Göz altlarım morarmıştı. Bunların aksine kendimi kötü de hissediyordum.


Evrim'in odama dalmasıyla dikkatim ona kaymıştı. Yüzümü gördüğü anda o da inanamamıştı. Yüzümü elleyip her yerine baktıktan sonra “Ağladın mı sen?” Diye sordu.


Ağlamış mıydım ki? Hafızamı sıfırlamış olmak beni sinir ediyordu. Omuzlarımı silktiğimde aramızda oluşan sessizliği heyecan içinde bozmuştum. “Ben dün gece Utku'ya sarıldığımı hatırladım.” Bir nefeste söylediğim bu cümleyi kelime kelimesine anlayan Evrim merak içinde kalmıştı. “Neden?”


Neden olduğunu bir bilsem bu sorunun cevabını verebilirdim. “İşte bu sorunun cevabını bende veremiyorum.” Bugün kendimi bu sorunun cevabını aramakla bulacağımdan emin bir şekilde dolabımdan yeni yıkanmış formalarımı çıkardım. O sırada Evrim de dışarı çıkınca hızla giyindim. Göz altlarımı kapatıcıyla kapatmaya çalışmış olsamda kapanmamıştı. Bunun çözümünü güneş gözlüğünde aramak tam benim kılıfımdı.


Dördü beni dışarıda beklerken bende hemen dışarı çıktım. Okula ne ara vardık anlamadım. Aklımda tek bir şey vardı. O da Utku'ydu. Bu çocuk bir zamanlar gözümün önünde bile değilken şimdi nasıl oluyorsa aklımın bir yerinde oluyordu?


Kendimdeki değişikliği farketmenin yarattığı etki fazla kötüydü çünkü ilk defa okula giderken Emre'yi bulmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Biz okul bahçesinden girdiğimizde Akay yanımızda bitmişti.


“Ben bitmişem, akşamdan baya kalmışım. Sizde durumlar nasıl?”


Yaman uykusunu almış, kafasında bir tek ağrı olmayışıyla sevinip cevap vermişti. “Ben akşamdan kalmamışım maalesef. Size başarılar.” Evet bunu deyip gitti. Yaban gülü sana diyecek hiçbirşey bulamıyorum.


“Bu adam gıcık mı?” Diyen Akay'a gülerek baktım. Kafasına kırmızı bir şapka takmış gözleri uykusuzluktan kısıktı.


Aklıma tekrardan Utku gelince “Görüşürüz.” Diyerek yanlarından hızla ayrıldım.


Bulut'a bakıp “Bu kadın aşık mı?” Diyen Akay'ın sesi kulaklarımda adeta çınlamıştı.


***


Utku'nun sınıfını bilmemek beni yolun yarısında bozguna uğratmıştı. Şimdi ne yapacağımı düşünürken Enes'i koridorun sonundaki sınıfa girerken bir de çıkarken görmüştüm. O sınıfa gidiyordum. Sınıfa girdiğimde tanıdığım kişiler selam vermişti bende onlara selam verip amacıma odaklanmıştım. Gözüm Utku'yu ararken duvar kenarındaki en son sırada uyuduğunu gördüm. Yanına gidip onu dürtüklemiştim.


“O dünkü partinin organizasyonuyla uğraşırken ölüp bitmiştir. Enes'in tüm söylediklerini yapmaktan kırılacak.” Diyen ses beni bir saniyede olsun o yöne dönmeme sebep olsa da Utku'nun uyanmasıyla ona döndüm. “Konuşabilir miyim?” Bu yaptığım soğuk espriyi anlaması uzun sürebilirdi ki gözlerini bile açamayan Utku bana baygın baygın bakıyordu. Onun önünden gidince arkamdan beni bekletmeden geldi. Sınıftan çıkıp kimsenin bizi göremeyeceği bir yer seçmek istemiştim. Boş bir sınıfa girip kapıyı kapatmıştım.


“Dün gece içtiğimden dolayı hiç bir şey hatırlamıyorum. Bir tek sana sarıldığımı hatırlıyorum. Ben sana niye sarıldım?” Böyle sormakta biraz kaba mı oldu sanki. Benim hatıralamamam gibi o da hatırlamıyordu. Hatta bana sarıldığını bile yeni anlayarak bakıyordu. Ben cevabımı almıştım.


“Teşekkür ederim Utku. Gidebiliriz.” Diyerek çıktım. Hatırlamam için ne yapmalıydım bilmiyordum ama illaki hatırlamalıydım.


***


Utku'nun ağzından…


Sınıftan çıkmadım. Akça'nın dün gece hatırlamadıklarını dakika dakika, saniye saniye hatırlıyordum. Hiç kimsenin Akça kasar saf bir duyguyla sevebileceğine inanmazdım. Ağlayarak bana sarıldığında kalbi benimkinin üstünde atarken benimki heyecanından durabilirdi. Beni düşürebilirdi vücudum, onun ağlamalarına dayanamayarak pes edebilirdi. Bizi sarılarak görmesinler diye Akça'yı dışarı çıkarmıştım. Yürürken bile bana sarılmayı bir dakika olsun bırakmamıştı. Onu kaldırım taşının üzerine oturttuğumda bana gözlerini değdirdi. İlk defa meraklı gözlerini değil ağlamaktan kızarmış gözlerini bana gösteriyordu.


“Ben onu her şeyiyle sevmiştim. Onu bir kere olsun üzmek istemedim. Aramız bozulmasın diye hep onu affettim, şimdi o bana ne yaptı? Kalbimi hiç kırmadığı kadar çok kırdı.” Akça konuşurken her zamanki gibi sessizce onu dinliyordum. Bir kere konuştu ve bir daha konuşmadı.


“Ruhun ait olmadığı yerdedir belki. Ait olmadığın yerde ne yaparsan yap duramazsın.” Konuştuğumda gözleri gülerek bana bakıyordu. Söylediğime cevap vermek için düşündüğünde o gülümseme gitti.


“Emre ile birlikte ruhumda ortadan kaybolmuş dimi?”


Ben sessizliğimde kaybolmuşken bana sorduğu soruyla ona dönmek zorunda kaldım. Gözlerinden artık yaş akmıyor, tekrardan merakla ve ışıl ışıl bakıyordu.

“Kaybolduysa ruhum, onu bulmama yardım eder misin?”


Bana ruhunu bulmayı teklif etmesi beni mutlu etmiş ve gülümsetmişti.


“Sen iyisin. Baya iyisin.” Dedi. Ben hiç bir şey demeden öyleyece ona bakmıştım. Yeşil gözlerinde takılı kaldığımda bana çocuk gibi kafasını sallayıp gözlerini gözlerime yaklaştırdı. Birden gözleri kulağıma giderken “Kulaklığın yok. Aa valla.” Dedi. Onun yanında gülmeden bir dakika geçmiyordu ve bende güldüm. Kulaklığım boynumdaydı ve o görmemişti. Bu benim için uzak bir duygu değildi.


Görülmemek benim işimdi. Ve beni işimden istifa ettiren kişi Akça'ydı. Herkes onu tanırken o tanımak için kimsenin gözüne bakamayan Utku'yu seçmişti.


Boynumdaki kulaklığı görünce eline aldı. Kırılan yerini bantladığım bantı görünce yüzü düştü ve tekrardan ağlamaya başladı. “Seni de kırmış Utku.”


“Bunun için ağlamaya değmez Akça. Bak bantladım ve hâlâ iş görüyor.” Kulaklık bantlanır ve iş görürdü ama Akça'nın kırılan kalbi? İşte onun için bir çözüm bulamamak beni de kırıyordu.


Gözlerinden akan yaşları silerek “Hayır ya, benim kulaklığımı al.” Dedi ve elini boynuna götürdü. Bilmediği bir şey vardı ki olmayan kulaklığını bana vermeye çalışırken beni mutlu ediyordu.


“Tüh, evde kalmış.” Diyerek gülmeye başladı. O diğerleri gibi değildi birine bir şey diyecekse birkaç dakika düşünüp söylüyordu. Kimse benimle ilgilenmediği için dışarı çıkıp gözlem yapmak kolay oluyordu. Birini anlamayı annemden öğrenmiştim. Şimdi beni anlamayı deneyen Akça, bu yolun sonuna kadar gidecek sabıra ve heyecana sahipti.


Bu anı, hatırlamayacak olan Akça için bir hiçten ibaretken, benim için silinmez bir parça olarak kalacaktı.


***


Akça


 

Artık aklımdaki soruyu biraz arkalara atmıştım. Cevabını bulduğumda tekrar gün yüzüne çıkacak olsa da şimdilik vazgeçmiştim. Koridorun tam ortasında Emre ile karşılaştığımda aradığı şeyi bulmuş gibiydi. “Seni arıyordum. Neredeydin? Akşam erken gitmişsin göremedim seni.”


Biri bu cümlelerin Emre’nin ağzından döküleceğini bana söyleseydi ben şayet inanmazdım. Her gün aradığım sevgilim bugün beni tüm okulda aramış ve sonunda bulmuştu. Ona ‘Nasıl oluyormuş?’ der gibi baktığımda anlamıştı beni. “Tamam öyle bakma. İğrenç hissettiriyor.”


Zil çaldığında ben sınıfıma o da sınıfına gitti. Sınıfa girip sırama oturduğumda ben ve Yaman hariç kimse başını sıradan kaldırmıyordu. Benim geldiğimi duyan Evrim yanıma geldi. “Nereye gittin sen?”


“Bugün herkes beni mi aramış ne?” Dediğimde Evrim anlamamıştı. Konuya geri döndüm ve ona anlattım.


“O da bilmiyorsa kimse bilmez zaten.” Haklıydı, zaten ben alkol almadan mekanın dışında oturuyordu. Onu dışarıdan gelirken gördüğümü de hatırlamıyordum. Belki de aklım sadece benimle oyun oynuyordu. Ya da bu sadece bir rüyaydı.


“Bu sınıfın hali ne böyle herkes ölmüş.” Hocanın sesini duymamızla Evrim yerine geçmiş, birkaç inek arkadaş uyanmıştı. Onlardan biri de Fırat'tı. Bu çocuğun ders aşkı beni bitirdi. Hoca diğerlerini uyandırmaya çalışırken ben telefonuma gelen mesajla telefonuma döndüm.


Emre: Çıkışta bir şeyler mi yapsak?


Emre'nin mesajını beklettim. Bunu düşünmeme bile gerek yoktu ama ben bir saniye sorgulamıştım.


Akça: Tamam 


Yazmaya çalıştım. Ama sadece bunu yazmak istemediğimden silip tekrar yazdım.


Akça: Bizim yerimize gideriz


Emre sohbetteydi ve beni hiç bekletmeden hemen beklediğim o cevabı verdi.


Emre: Anneme baktıktan sonra gelirim ben güzelim, orada buluşsak olur mu?


Akça: Benim daha iyi bir fikrim var. Annene bakmaya bende geleyim ne zamandır görmüyorum.


Ben bunu söyleyince yazıp yazıp bir şeyler sildi. Sohbette kalıp ne yazacağını düşünüyordu belli ki.


Emre: Sen hiç yorulma bence ben hemen bakıp geleceğim zaten.


Peki. Öyle olsun bakalım.


Akça: Sen öyle diyorsan.


***


İlk dersi kimse dinlemiyordu. Hoca kendi kendine anlatıp geçiyordu. Bende tam çantamdan kulaklığımı çıkarıp bir şeyler izleyecektim ki sabah Utku'nun sınıfına gittiğimde onun kulaklığı kırılmış ve bantlıydı. Bu dikkatimi çekmişti. Bende kulaklığımı masanın üzerine koydum ve dersin bitmesini bekledim.


***


Teneffüs zili çaldığında, herkes uyurken ben sınıftan çıkmıştım. Utku'nun sınıfına gitmek için temkinli davranıyordum. Kapıdan baktığımda onun sınıftakiler de dünden kalmış ve baya yorgundu. Bir tek Utku yoktu. Dışarıda hep tek başına oturduğu o bankta oturduğunu düşünerek dışarı çıkmak için merdivenleri hızla indim.


Tamda tahmin ettiğim gibi herkesten kaçarak dışarıya çıkmıştı. Onun yanına geldiğimi görüp gözlerini benden kaçırdı ve başka yöne bakmamaya başladı. Yanına oturduğumda tekrar dikkatini çekmiştim. Her zamanki gibi neden yanında olduğumu sorguluyordu. Elimdeki toz pembesi jbl kulaklığımı ona uzattığımda şaşırarak kulaklığa baktı.


“Seninki hasar almış. Bence benimki senin olabilir. Ben çok şarkı dinlemem.” Diyerek kulaklığımı almasını sağlıyordum.


Gözlerini kulaklıktan çekip bana baktığında şaşırarak bakıyordu. Ağzını konuşmak için açtığında heyecanlanmıştım. İlk defa sesini duyacaktım. “Niye şimdi bunu yaptın ki?”


“Emre kırdı kulaklığını ve bende senin kulaklığına ne kadar bağlı olduğunu biliyorum. Lütfen alır mısın Utku?” Elimden aldığı kulaklığı incelerken ben mutluydum. Bende onun kulaklığını almak için boynuna uzandığımda benden uzaklaştı.


“Sadece kulaklığını alacağım,” Dedim gülerek. Boynundan çıkardığı kulaklığını bana verdi. “Bu film izlemek için işimi görür.” Kulaklığı elime aldım ve ona gülümseyerek ayağa kalktım. “Güle güle kullan.” Dedim ve okula geri döndüm.


Emre'yi görmek için sınıfına gittim. Sınıfta kafasını sırasına dayamış uyuyordu. Yanı boştu ve yanına oturdum. Onu uyandırmaya çalıştım ama uyanmayınca yanağına bir buse kondurup kendi sınıfıma gittim.


***


Utku'nun ağzından…


Hiç arkadaşım yoktu. Hiç bir zamanda olmamıştı. Enes ve Kamil gerçek arkadaşlar değillerdi. Enes, Kamil ve beni işlerini yapan hamallar olarak görüyordu. Kamil, Enes'ten daha iyi biriydi. Benim arkadaşım diyebileceğim tek kişi olabilirdi. İkisi de yanıma geldiğinde Akça'nın kulaklığını arkama sakladım.


“Naber lan Utku?” Dedi Enes. Arkama sakladığım şeyi görmek için çaba gösterse de ben göstermemekte ısrarcı oldum.


“Akça'yı yanında gördük merak ettik. Ne konuştunuz?” Benimle ilgilenen bir kız dahi yoktu etrafımda. Yolda yürürken bile kızların gözlerine bakmayıp sadece yola bakıyordum. Beni seven tek kadın annemdi. Benim de olduğu gibi.


“Ya ne konuşacaklar bunlar aynı kulüpte, o yüzden ne yapması gerektiğini falan söylemiştir bu da öylece durmuştur.” Enes her zamanki gibi düşüncelerini sorulmadan söylemişti. Benim hakkımda birçok şey biliyordu. Bunları yüzüme vurmaktan hiç çekinmiyordu. Onlar başka bir konu konuşurken ben arkamda sakladığım Akça’nın toz pembe kulaklığını takıp şarkı dinlemenin derdindeydim.


“Bunu kim sever be? Oğlum olsa sevmem ben.” Yine hakkımda söylenen yargıdan sonra Enes'e döndüm.


“Ne yalan mı? Oğlum bana git seni sevecek birini bul sana kendi arabamı vericem lan.”


Kamil elini alnına yapıştırdı. “Salak olma Enes.”


Ben biri tarafından sevildiğimi hissediyordum.


“İddiasına girelim Akça'yı kendine aşık et. Zamanın dolduğunda ben sana söylerim Utkucuk.” Dedi ve yanımızdan ayrıldı. Emre iddiaları severdi. Bir keresinde bencil olduğunu kabul etmediği için saçını Akay'ın saç rengine boyatmıştı. Benimle oynamayı zevk haline getirmişti. Onun için hem hamaldım hem de maskot. Ona göre iddiaya girmiştim.


“Ortalığın karışmasını istiyor.” Dedi Kamil. Onu benden daha önce tanımıştı ve daha önce onun tüm istediklerini yapmaya başlamıştı.


“Onu iyi tanıyorsun.” Dedim ama Kamil duymamazlıktan geldi. Hâlâ arkamda sakladığım kulaklığı önüme alarak ayağa kalktım. Kamil'in yanından ayrılıp sınıfa gittim. Kimse benim için bir şey yapmamıştı bugüne kadar. Ama Akça, benim kulaklığımı kırık görünce sarhoşta olsa ayıkta olsa aynı şeyi düşünmüş ve bana kulaklığını vermişti. Bir an olsun dün geceyi hatırladığını düşünsemde sadece kalbi iyiydi ve her anında aynı şeyi düşünüyordu. Bu sefer bu kulaklığın kırılmaması için uğraşacaktım.


***


 

Akça


Okul çıkışı sınıftan beşimiz ve bir de Akay, sınıftan dışarı çıkıyorduk. O sırada Emre’nin sınıfın önünde beni beklediğini görünce onlardan ayrılıp onun yanına doğru ilerledim. Benim aksime onlar Emre'yi görmemek için çaba göstermişlerdi. Emre elimi tuttuğunda beraber diğerlerinin arkasından dışarı çıkıyorduk.


Dışarı çıkarken aynı ki bankta benim kulaklıklarımı takmış şarkı dinleyen Utku'yu görmüştüm. Üstüne yapıştırdığım donatlı çıkarmayı hâlâ çıkarmamıştı. Benimde çıkarmamam Emre'nin dikkatini çekmesine sebep olmuştu. Aniden durup “O senin kulaklığın değil mi?” Diye sordu. Benim cevabımı bile beklemeden Utku'nun yanında bitti.


“Akça'nın kulaklığının sende ne işi var? Çaldın mı yoksa?” Yanlış anlaşılmayı önlemek için hızla yanına gittim.


“Ne diyorsun Emre? Benim cevabımı beklemeden niye onu darlıyorsun?” Gözlerini Utku'dan çekmeyen Emre, benim cevabımla ilgilenmiyordu.


“Çalmış işte.” Ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu? Aslını bilmeden nasıl Utku'yu hırsızlıkla suçluyordu. “Ben verdim ona. Sen onun kulaklığını kırdığın için benimkini verdim.” Daha fazla susmaya göz yumamamıştım. Tam şu anda Emre, Utku'yu göz hepsinden çıkarıp benim gözlerime bakmıştı. “Ne?” Diye tepki verdiğinde kafamı olumlu şekilde salladım. Utku cebinden telefonunu çıkarıp şarkıyı durdurmuştu. Sonrasında kulaklığı çıkarıp banktan ayağa kalktı. Yanıma doğru birkaç adım attığında kulaklığı uzatarak “Bunu geri almalısın.” Dedi ve elime koydu. Çantasını aldığı gibi yanımdan hızlıca geçip gitti.


Emre de yanımdan ayrılınca yalnız başıma kalakalmıştım. Utku kulaklığı verdiğinde kalbimde bir şeyler kopmuştu sanki. Ben bu kulaklığı geri almak için ona vermemiştim ki. Bizimkilere yetişebilmek için hızla yürümeye başlamıştım.


***


Eve geleli yaklaşık 2-3 saat olmuştu ve ben Emre ile buluşmak için hazırlanmıştım. Onun bana söylediği saatte orada olmayı planlıyordum. İlk çıkmaya başladığımız, bizim anılarımızı saklayan o kafede buluşacaktık. Orası bizim ilkimizdi. Bizim için önemi büyüktü. Emre’yi aramadan oraya gitmek pek içime sinmese de bunu yapmıştım. Onun da benden önce gelebilecek olması düşüncesiyle yola çıkmıştım bir kere. Kafenin önüne geldiğimde ona mesaj atmıştım. Mesajıma dönmesini beklerken içeri girip boş bir masaya oturdum. Onu beklerken telefonuma bakıyordum.


Tam yarım saat beklemenin ardından ne bir mesaj vardı ne de bir arama vardı. Emre’nin geleceğini düşünerek hâlâ bekliyordum. Kafamı telefonumdan kaldırıp girişe baktığımda suskun beyin geldiğini gördüm. Onu görmek bir kasabanın ardındaki dağı görmek gibi heyecan veriyordu. Onun gözüne takıldığımda gözlerini kaçırmadan elimi ona doğru salladım. Gelmesi için işaret ederken arkasına baktı. Sana el sallıyorum şaşkın başkasına değil. Beni istemsizce gülümsetiyordu bu çocuk. Ona gel dediğimi anladığında yanıma yavaşça geldi. “Benimle oturur musun? Kahvede söyleriz hem.” dediğimde beni her zamanki bakışıyla karşıladı ‘Neden ben?’ Bu sorunun cevabını bende bilmiyordum.


Karşıma oturduğunda gözlerini benden kaçırması beni gülümsetti. Gülümsememi görmek için dudaklarıma baktığında “Kahve içer misin?” diye sordum. Garson yanımıza geldiğinde Utku’nun ne içeceğini biliyordu. Bana sorduğunda bir caffe latte almıştım.


“Seni nerden tanıdı?” Sorduğum soruyu bekletmeden cevap verdi. “Babam buranın sahibi.”

Demek suskun bey'in babası işletiyordu burayı. Belki de onu gördüm ama tanımadığım için selam bile vermedim. “Sende okul çıkışlarında buraya mı geliyorsun?”


“Her okul çıkışı onunla eve dönmek için geliyorum.” Babasına fazla önem verdiğini gözlerinden okumuştum.


“Benim annem ve babam beni her gün arıyor. Bazen her gün aranmak bana fazla geliyor.” Ben böyle deyince etrafına bakmaya başlamıştı. Babasına bakınıyor gibi gelmişti bana. Kahvelerimiz gelince bir yudum almıştım ama o etrafına bakmaya devam etti. O etrafına bakınırken hâlâ çantamda olan kulaklığını çıkardım. Masanın üzerine bıraktığımda dikkatini çekmesiyle tekrardan bana ve kulaklığa bakmaya başlamıştı. Özlediği kulaklığını eline aldığında bantladığı bantın yerinde olmadığını ve artık orada bir yara bandının yapıştırılmış olduğunu gördü. “Seni kırmak istemedim. Sana nasıl hırsız iması yapabildi aklım almıyor. Emre gereksiz kıskançlık yaptı farkındayım. Onun için senden kaç kere daha özür dileyeceğim bilmiyorum ama kulaklığın artık daha güzel duruyor. Özür dilerim tekrardan.” Sözlerim son bulduğunda gözlerimiz birbirini bulmuştu. Gözlerime uzun uzun baktı. Gözünü kaçırmasını beklerken hiç gözlerini gözlerimden çekmedi. Bana mutlu şekilde bakıyordu. Benim yüzümden üzülmesini istemiyordum. O iyi biriydi. En azından bana karşı öyleydi. Üzülmeyi hak eden son kişiydi. Aniden “Neden ben?” diye sorduğunda kalakalmıştım.


İçinden kendine sorduğu soruyu bu defa dışından sorması beni gafil avlamıştı. Bu soruya vereceğim bir cevap olmasa da her zaman söylediğim şeyi söyleyivermiştim. “İyi birisin. Kırılmanı istemem.”


“Kimse beni görmesin diye saklanırken, gözlerimi kaçırırken niye beni fark ettin ki?” Herkes onu görmezden gelirken ben onu görmezden gelememiştim. Onun naifliği bana kendini göstermişti. Annem her zaman, kalbi iyi olanlar seni bulsun derdi belki duası kabul olmuştur.


“Demek ki gerçekten iyi bir sihirbaz değilsin. Bana yakalandın.” dedim onun açığını yakalamış gibi gülerken. O da bana ilk defa gülümsediğinde gözlerini benden kaçırmaya başlamıştı. Utandığında gözlerini kaçırdığını anlayabilmiştim.

Yanımıza babası geldiğinde ayağa kalktı. “Merhaba.” diyen babası bana gülümsemişti. “Ben Akif.” Elini uzattığında bende karşılık verdim. “Bende Utku’nun okuldan arkadaşı Akça.” dedim.


“Arabada bekliyorum oğlum seni. Gelirsin.” diyen Akif amca önden yürüyüp dışarı çıkmıştı. Utku da onu takip ederken “Görüşürüz Suskun Bey.” diyerek onu durdurmuştum. Bana baktığında gözleriyle uzun uzun bakıp kafasını olumlu şekilde sallamıştı. Bu da onun ‘Görüşürüz’ deme şekliydi.


***


Emre’nin hâlâ gelmemesi beni unuttuğunun göstergesiydi. Tekrardan mesaj atsamda görülmememişti. Bundan sonra daha fazla beklememeye karar vermiştim. O dakikadan sonra eve gitmiştim. Yorgunluğumun üstüne hiç bir şey geçememiş ve uyumak için odama gittiğim. Yatağıma yatar yatmaz birkaç dakika sonra uykuya dalmıştım.


Sabah erken uyanıp babamla konuştuktan sonra Emre’ye hesap sormak için tüm kılıçlarımı kuşanmıştım. Bizimkilerin yanına gidince hazır oldukları için hemen okul için yollara düşmüştük. Yolda bir pastane önünde durup hepimize poğaça almıştık. Onları yiyerek okula gitmiştik.


Okula geldiğimizde arkadaşlarım sınıfa giderken ben bahçede kalmıştım. Emre ağaçların orada durmuş Kardelen ile konuşuyordu. Kardelen onların sınıftan zorba bir kızdı. İlk yıllarda bana da yaptığı zorbalıklara karşılık verdiğimde benim önümden çekilmişti. Konuşmalarını duymak için yanlarına yaklaşmaya çalıştım.


“Eğer Akça’dan ayrılmazsan dün gece nerede olduğunu ona söylerim.”

“Hayatının hatasını yaparsın Kardelen.”

“Merak etme o da seni umursamaz zaten. Dün sen gelmeyince Utku ile kahve içtiler.”


Kardelen’in Emre’ye döndürdüğü telefonda ne olduğuna bakmaya çalışsam da hayalet ekranı vardı. Ne yaptıysam onları duymayı da başaramamıştım. Ama Kardelen ona ne gösterdiyse Emre küplere binmişti. Onun gördüğü şeyi bir tek o görmemiş olmamalıydı çünkü herkes birbirine bir şeyler gösterip duruyordu. Emre telefonunu çıkarıp birini arayıp telefonu kulağına götürmüştü. Şu an telefonum çalıyorsa kesin o arıyordu. Onlardan uzaklaşıp sanki daha yeni geliyormuş gibi okulun kapısından çıkıp girdim. Telefonumu açmayı ihmal etmedim. Beni görünce telefonu kapatıp yanıma doğru gelen Emre, Kardelen’in telefonunu da elinde tutuyordu. Yanıma ulaştığında telefonu bana döndürdü. “Dün Utku’yla mıydın?” Bunu bana sorması beni deli etmişti. Gelmeyen oydu ve yine Utku’yu mu kıskanıyordu?


“Seninle olmam gerekiyordu normalde.” dediğimde kalakaldı. Yeni aklına geliyordum belli ki.

“Ben gelmediğimde eve gidebilirdin. Utku’yla durmak zorunda değildin.”

“Gelmediğin için beni sorguya çekemezsin.” İnanılmazdı. Beni saatlerce bekletmişti. Şimdi Utku ile ikimiz itiraf sayfasındayız diye bana sinirliydi. Kardelen uzaktan bizi izlerken diğer bir yandan bizimkilerde dışarıdaydı. Kendini itiraf sayfasında gören Utku da bize bakıyordu. Kardelen ile birlikte aynı anda yanımıza geldiğinde gözümü saniyeliğine ona değdirdim. Tam o sırada Kardelen bana bir şey söylemek için hazırlanmıştı.


“Sana göstermem gereken bir şey var Akça. Tek suçlu sen değilsin.”


 


Loading...
0%