Yeni Üyelik
3.
Bölüm

.·:*¨¨* ≈2.BÖLÜM≈ *¨¨*:·.

@tihomira_sheker23

Odandan dışarıya adım atmayacaksın!

Uykumdan beni uyandıran şeyin annemin tokadı değil de Tarçın'ın yanağımda patisini gezdirmesi olduğu için mutluydum. Gözlerimi araladığımda güneşin doğmak üzere olduğunu fark edince gülerek Tarçın'a bakmıştım. "Her sabah aynı saatte kaldırıyorsun beni Tarçın" Yataktan kalktığımda Mıncır'la Işık'ı birbirine sarılmış halde görünce içim ısınmıştı. Hemen birbirlerine alışmışlardı. Bu anlara şahit olmak benim için çok güzel bir histi. Sofia ise tavana asılı olan, pofuduk salıncağında uyuyordu. Yüksek yerde uyumayı seviyordu. Sofia'nın başını okşadıktan sonra Tarçın'ının suyunu ve mamasını ayarladım. Tarçın karnını doyururken diğer kedilerinde mamalarını hazırladıktan sonra kendi karnımı doyurmak için mutfağa doğru yola koyulmuştum.

Mutfağa girdiğimde annemin henüz uyanmamış olmasına sevinmiştim, "Birkaç saatlik huzur..." diye mırıldanarak kendime kahve yapmak için sıcak su hazırlamaya başladım. Bir kupa bardak çıkardım ve kahve paketini içine boşalttım. Bir çay kaşığı alarak kupanın içine yerleştirdim, su ısınınca kupaya döktüm ve dolaptan rastgele bir kek alıp balkona yerleştim.

Balkondaki armut salıncağa oturmuştum, pofuduk minderi rahat etmemi sağlıyordu. Kupamı ve kekimi küçük sehpanın üzerine koyup arkama yaslandım. Telefonumu çıkartıp bu huzurlu ve sessiz zamanı değerlendirmek için dün kursta izlediğimiz videoların playlistini izlemeye başladım.

2 SAAT SONRA

Sehpanın üzerinde duran kekin çöpü ile boş kupa bardağıyla son videoyuda bitirdiğimde çok içten bir oh çekmiştim. Oturduğum salıncağa iyice yayılmış, üçüncü videonun yarısında yanıma gelip bana eşlik eden Sofia da kucağımda sızmıştı. Annem balkona girdiğinde Sofia yan gözle anneme bakmaya başlamıştı, bu huyunu seviyordum çünkü annem girer girmez bende aynısını yapmaya başlamıştım.

Sehpanın üzerindeki çöpe ve kupaya bakıp gülümsedi, "Kahvaltı ettin mi kızım?" Başımı hayır anlamında sallayıp oturduğum yerden kalktım. Çöpü ve kupayı elime alarak mutfağa geçtim, kupayı lavabonun içine bırakırken çöpüde çöp kutusuna basket attıktan sonra odama hazırlanmak için döndüm.

Dolabımdan bol bir siyah eşofman ile bol bir beyaz tişört alarak kombinimi tamamladım. Çantama birkaç su şişesi yerleştirdikten sonra üzerimi değiştirdim ve çantayı kapımın yanına bıraktım. Telefonumu kulaklığıma bağladıktan sonra playlistimi oynatmaya başladım. Kedilerimi tek tek sevdikten sonra üzerime gri bir kapüşonlu giyerek çantamı aldım ve evden çıktım.

Kursa doğru giderken kulağımda Princesses Don't Cry çalıyordu, bu şarkıyı küçüklüğümden beri dinliyordum. Şarkı ne kadar güzelse, bir o kadar da yaşanmışlığı vardı.

Kursun eve yürüme mesafesinde olması avantajlarımdan biriydi, en azından otobüse binebilmek için erkenden yola çıkmayacaktım. Şarkıya mırıldanarak eşlik ederken arkamda birinin olduğunu hissedip başımı çevirdim fakat kimse yoktu, şarkıdan ötürü olduğunu düşünerek çok umursamadım ve yürümeye devam ettim.

Üşüdüğüm için kapüşonlumun önünü kapattım ve ellerimi cebime soktum, aslında tepede güneş vardı fakat bende kan yoktu, bu da en kötü detavantajlarımdan biriydi maalesef. Vücut ısı dengemi asla doğru düzgün sağlayamaz ve güneş olmasına rağmen üşürdüm, tabi öğlen sıcağında üşümüyordum, cayır cayır yanıyorduk. Yazı bu yüzden sevmiyordum.

Fakat benim sevdiğim birşey yoktu, belirli birkaç hobim ve kedilerim dışında hiçbir şey sevmezdim, biri gelip bana arkadaş olalım mı dese ne diyeceğimi bilemezdim mesela. Annemle babam sağolsun beni birçok şeyden yoksun bırakmış, hayatımı cehenneme çevirmişlerdi. Bana cehennemi yaşatmaları yetmiyormuş gibi benden sürekli şikayet ederlerdi, sadece bir kere Beni siz dünyaya getirdiniz, benim bir suçum yoktu ki diyebilmiştim. Onu dediğim akşam evde bir kaos yaşanmış, beynimin akıl sağlığım için bulanıklaştırdığı birçok şeye şahit olmuş ve yaşamıştım. Ailemin benden bir beklentisi yoktu hiçbir zaman, sadece kendi hatalarını hep benim üzerime yıkmış, sanki ikinci bir canım varmış gibi hayatımla oynamışlardı. Dans edemezsin, arkadaşın olmıyacak, okumayacaksın, çalışacaksın, işleri yapacaksın, hiçbir hatan olamaz ve daha birçok cümleyi bilinç altıma kazımışlardı.

Benden kurtulabilmek için beni satmaya kalkıştıklarınıda esgeçmeyeceğim, hayatımın en kötü günlerini geçirmiştim. Akıl almayacak şeyler yapmışlardı bana.

Şimdi ise burdayım, dans ediyorum, kedilerim var, okuyorum ve birçok hata yaptım. Onca şeye rağmen dimdik durmayı başardım, inanın bana, o zamanlar tek dilediğim şey iyi birinin beni kaçırıp bana iyi bakması veya ölmekti.

9 YIL ÖNCE

Herkes beklenmedik sürprizlere alışıktır, kimi çiçek alırken kimiyse bir kitap alırdı. Peki ya ben? Bir kitap mı? Hiç sanmıyorum, çiçeğin yaprağına bile razıyken benim aldığım tek sürpriz hafif bir cezaydı. Bu seferki sürprizin çok güzel olacağını söylemişti babam, sonunda bana bunca yıldır yaptıkları şeylerin bir şaka olduğunu söyleyeceklerini, beni gerçekten seveceklerini umarak heyecanla bekliyordum. Annem bir sürpriz getireceğini söyleyip evden ayrılmıştı, çok mutluydum, umutlarım tekrar yeşermiş, kalbim güzel senaryolar kurmaya başlamıştı. Yaklaşık on beş dakika sonra evin zili çalmıştı. Annem içeri girince kocaman gülümsemiştim, fakat annemin arkasından iki iri bir adam daha girince gülümsemem silinmişti, bir babama bir anneme bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Annem çok mutlu görünüyordu, "Bak kızım, kimler geldi" ilk defa sövmeden kızım demişti bana. Ayağa kalkıp annemin yanına gittim. "Bunlar kim anne?" diye sorduğumda omuzlarımdan tutmuştu nazikçe, hiç görmediğim davranışlardı bunlar. Annem beni adamlara doğru itince korkuyla kaçmak için harekete geçmiştim fakat adamlardan biri bileğimi kavramış ve uslu durmazsam her şeyi yapacakmış gibi bakıyordu.

Hiç istemesem de susmuş ve adamlar beni götürürken babama yardım istercesine bakmaya başlamıştım. Babamın tek yaptığı şey omuz silkmek olmuştu. Hayatımda çok kez kırılmıştım fakat o an hayatımda en çok kırıldığım anlardan sadece biriydi...

ŞİMDİKİ ZAMAN

Kurs binasının önüne geldiğimde kulaklığı ve telefonumu hızlıca çantama koydum, içeri girerken kapüşonlumun önünü açtım. İçeriye girip kimliğimi okuttum ve sınıfa girdim. Çağtay ile Gözde'yi sınıf kapısının önünde yere uzanmış telefonları bakıp gülerken bulunca üzerlerine basmamak için kendimi zor tutarak köşeye geçtim. Henüz sadece üçümüz buradaydık. Bu demek oluyordu ki herkes gelene kadar çalışmaya vaktim vardı.

Çantamın içinden telefonu çıkartıp çantayı kenara bıraktım, Adamlar Hikaye açıp telefonu duvara yasladım ve küçük adımlarla ısınmama başladım.

...

Yaklaşık yarım saat sonra sınıfın kapısının açılmasıyla hepimiz oraya döndük, bizim üçlü grup gelmişti. Kapı ağzında Berk ile Çağtay'ın gözleri birbirini kesince ortam garip bir hal almaya başlamıştı. Çağtay ve Gözde ayağa kalktıklarında Berk kollarını göğüsünde birleştirmiş ve ağırlığını tek bacağına vermişti. "Babanın malımı burası da böyle kapı ağzına serilmişsin camış gibi?" Evet, hepimizin merakla beklediği kavga sonunda başlıyordu. Çağtay sınıfı inleten bir kahkaha patlattığında Gözde elini Çağtay'ın omzuna yerleştirmişti, "Bilmem belkide öyledir" Gözde konuştuğunda Ece devreye girmiş, "Hiç sanmıyorum" diye karşılık vermişti. Çınar'da hiç gecikmeden kardeşlerinin yanında yerini almıştı. Çağtay sonunda kahkahasını bitirince üçlüyü alayla incelemiş ve sırıtmıştı. "Öyle olduğunu söylesem?" Yalan söylediği apaçık ortadaydı ama bu Berk'in sinirlenmesine ve burnunda solumasına yetmişti. Ece kıkırdayıp saçlarını omzundan geriye atmıştı, "Öyle değil" Gözlerini Gözde'ye dikmişti. "Burası benim arkadaşımın babasına ait, onun babası sayesinde kayıt olduk ve sizin dosyalarınızı bizzat kendim gördüm" Berk ve Çınar bu bilgiyi yeni öğrenmiş gibi sorgularken Gözde ve Çağtay afallamıştı. Ece tüm gözlerin onda olduğunu fark edince "Ne var canım yani hepinizi daha önceden öğrenmiş ve araştırdıysam?" Aralarından sıyrılıp köşeye geçmişti.

Berk'in dudağının kenarı kıvrılırken Çınar Çağtay'a dönmüştü, "Büyüksünüz diye saygı bekleme-" dediğinde sözünü kestim. "Orda dur bakalım, tamam reşit değilsin bir itibarın var kendince ama saygıda dur" Sesimin netliğini olabildiğince belli ederek, "Sizde küçüksünüz diye istediğiniz gibi davranacak değilsiniz, arkadaşınızın babasına ait olabilir burası ama hepimiz gibi sizde öğrencisiniz. Sınırınızı aşmayın" diye cümlemi sonlandırdığımda Çağtay şaşkınca bana baktı ama hızlıca alaycı haline geri döndü. "O duygusuz haklı, sınırınızı aşmayın yoksa-" Bu sefer yine bölmüştüm. "Aynı şekilde sizde çocukla çocuk olmayı bırakın, buradaki kimse sizin gürültünüzü çekmek zorunda değil" diye yanıtladığımda Berk sırıtmış, Gözde ise gözlerini devirmekle yetinmişti. Herkes kendi köşesine geçerken son öğrenci ve benim partnerim Tuğra sınıfa girmiş ve böylelikle hepimiz tamamlanmıştık.

4 SAAT SONRA

Hoca sınıfa gelmiş, birkaç ısınma hareketi göstermiş ve beraber tekrarlamamızı istemişti. Bir saat kadar ısınma hareketlerinde karışıklıklar yaşamış ve bunları düzeltmek için uğraşmıştık. Ben önceden ısındığım için hocayla beraber ısınanlara yardım etmiştim. Geriye kalan üç saatin sonundaysa hepsinin pestili çıkmıştı. Hoca esnek olmamızın her zaman daha avantajlı olduğunu söyleyerek birde esneme hareketleriyle bedeni oldukça zorlayacak danslar çalıştırmıştı. Hepsini oldukça kolay şekilde yapmışken diğerlerinin isyanlarına ve denge kayıplarına bakmak oldukça hoşuma gitmiş ve güldürmüştü. Şimdi molada ben suyumu içiyorken hepsi yerde nefes nefese duruyordu. Bu görüntü fazlasıyla komik olduğu için kıkırdadım. "Ne gülüyorsun Gece?" Çağtay oflayarak konuştuğunda öksürmüştü, sataşamıyordu bile. "Hiç" dikkatimi hızlıca toparlayıp sırtımı dikleştirdim ve duvara yaslandım.

Omuzlarımı dikleştirirken hoca beni tebrik ederek sınıftan ayrıldığında içim kıpır kıpır olmuştu, kendimle gurur duyuyordum.

Hepsi yerde camış gibi yatarken ben ayaklandım. Telefonumdan şarkıyı açıp dansa başladığımda Gözde ile Çağtay kendi aralarında konuşmaya başlamıştı.

"O neden hala orada çalışıyor, çalışma saatleri çoktan bitti."
"Bırak çalışsın."

Kesin sesinizi der gibi baktım ikiliye, bana ne ki onlardan. Ben kimseyle ilgilenmiyorsam, kimsede benimle ilgilenmesin.

Hobilerimden bir tanesi olan dans hayatımın baş tacı olmuşken birilerinin buna karışması sinirimi bozuyordu. Size ne kardeşim. Ne zaman çalışacaksam çalışacağım, siz işinize baksanıza.

Bilmiş bilmiş bakan ikiliye karşı müzik sesini yükselttim. Dikkatimi dağıtacak herşeyden uzak duruyordum ve durmalıydım da.

 

Loading...
0%