@tihomira_sheker23
|
Ben sana rahat dur demedim mi? Eve dönüş yolunda ilerliyordum, kulağımda yine kulaklık vardı. Dibine Kadar çalıyordu, sevdiğim şarkılardandı ve melodisi çok hoştu. Huzur iliklerime kadar işliyordu. Kaldırımda adımlarımı yavaşlandırmış, müziğe uygun hareket etmeye başlamıştım. Kollarımı bir sağa bir sola hafifçe oynatırken etrafımda döndüm ve gülümsedim. Yoluma devam ederken arkamda duyduğum dal kırılma sesiyle hızla arkamı döndüm, ağacın arkasına saklanmaya çalışan kişiyle göz göze gelince kollarımı göğüsümde birleştirdim. "Gece?" Tepkimi sabit tutarken yükümü sol bacağıma verdim. "Efendim Berk." Yanında biri olmadığına göre beni takip ediyordu. Suçlu bir suratla kafasını kaşırken burnumdan soludum. "Efendim Berk." İsmini daha çok bastırmıştım konuşsun diye, hızlı olması gerekiyordu, eve gitmek ve kedilerime sarılmak istiyordum. "Teşekkür etmek istedim sadece, o ikisine hadlerini bildirdiğin için-" Sözünü kestim, "Teşekküre gerek yok, sadece yapılması gerekeni yaptım." Birşey demesine fırsat vermeden arkamı dönüp yoluma devam ettim. Giriş kapısının yanındaki saksının altından yedek anahtarları alıp anahtar deliğine soktum, annemle karşılaşmak istemiyordum. Anahtarı çevirirken evde olmaması için çokça dua ederek kapı kolunu çevirdim. Kapı sonuna kadar açılırken bomboş bir ev karşıladı beni, dualarım kabul olmuştu. "Çok şükür Allah'ım..." Ayakkabılarımı ayakkabılığa yerleştirdikten sonra yedek anahtarı tekrardan saksının altına koyarak askılıkta duran anahtarla kapıyı kilitleyip geri askılığa astım. Direkt odama ilerledim. Çantamı dolabımın yanına bırakırken kedim Tarçın miyavlayarak patisini uzattığında kucağıma aldım. Işık yine rastgele bir yerde uyuya kalmıştı. Sofia ile Mıncır ise salıncakta sallanıyorlardı, o salıncağı pofuduk yastıkla çevrelemiştim. Fakat kedilerim salıncağımı sahiplenmişti. Bazen beraber sallandığımızda oluyordu. Tahtadan olan salıncağın sadece oturak kısmı vardı, onun üzerinde beyaz bir pofuduk yastık tarafından kapalıydı. Tavanım uzun olduğu için rahat rahat sallanabiliyordum. Tavanın biraz aşağısından başlayan yapraklı dekor salıncağımın iplerinden dönerek aşağıya doğru ilerliyor, bir karış kala bitiyordu. Doğayı ve papatyaları seviyordum. Odamın sevdiğim şeylerle dekore edilmiş olması çok güzeldi. Eskiden duvarları koyu kahverengi, eşyalarım ise hafif koyu kahverengiydi. Hiçbir zaman o istediğim beyaz yatağım olmamıştı. Ama artık vardı, bu yüzden birazda olsa mutluydum. Makyaj masama oturup biraz rimel ve far sürdüm, bir yere gitmeyecektim ama yapasım vardı. "Bir şeyler içebilirim sanırım." Tarçın'ı yere bıraktığımda mutfağa doğru yola koyuldum. Cebimdeki telefonu çıkartıp instagram da gezinmeye başladım. Hep yapmacık gülümsemeler, saçma sapan pozlar, sırf takipçi için prim kasanlar...çok az rastlardım gerçeklere, mutfağa geldiğimde telefonu kapatıp tekrardan cebime koydum. Buzdolabının kapağını açıp vitrine bakmaya başladım. Votka şişelerine göz gezdirirken telefonum titredi ve çalmaya başladı, oflayarak elime aldığımda annemin aradığını gördüm. "Alo?" "Alo? Güzel kızım, ben bugün bir arkadaşımda kalacağım. Buzdolabına akşam yemeği hazırlayıp bıraktım, ısıtır onu yersin tatlım" Gözlerim o sırada içleri dolu kaplara ve yanındaki tencereye ilişti, gözlerimi kısarak incelerken, "Tamam anne sen merak etme beni" diyerek telefonu kulağımdan indirdim. Bir şey söylüyordu ama yüzüne kapattığım için yarıda kalmıştı, pekte umurumda değildi açıkçası. Şarap içmeye karar verince vitrindeki kırmızı şarabı alıp buzdolabını kapattım. Telefonu masanın üzerine bırakıp dolaba yöneldim. Bir tane kadeh alıp salona geçtim. Şarap şişesini ve kadehi ortadaki sehpaya bırakırken yarın kurs olmadığı için mutluydum. İçip kafa bulabilirdim. Kumandayı elime alıp yere oturdum. Netflix'den bir romantik film açıp kadehi doldurdum. Romantik filmleri sevmezdim, hep sıkıcı gelirdi, ne aşk dikkatimi çekerdi nede filmler. Hepsi sıkıcı ve geçici şeylerdi. Bir süre etki bırakır, daha sonraysa sanki hiç yaşanmamış gibi geride bırakılırdı. Bu döngü hep tekrarlardı, sıkıcıydı. Filmin fragmanı ile beraber kadehi aynı anda ağzıma götürdüm ve birkaç yudum aldım. "Başlıyoruz" *** Ne kadar zaman geçtiği hakkında gram fikrim yoktu. Yüzümdeki makyaj ağlamamın etkisiyle bozulmuşken gözyaşları yanaklarımdan aşağı süzülüyordu. Filmdeki başrol kız aldatılmış ve depresyona girmişti, "Aptal, nasıl fark etmedin." Burnumu çekerken şarap şişesindeki son damlayı da kafama dikip kumandayı alarak filmi durdurdum. 3. şarap şişemi almaya gidecektim, ayağa kalktığımda sendelesem de koltuktan destek alarak dengemi korudum. Mutfak kapı eşiğine tutanarak buzdolabının yanına geldiğimde aniden aklıma saçma ve sinir bozucu bir şey gelince sinirle yumruğumu buzdolabının kapağına geçirerek gözyaşlarımın gitmesine izin verdim. Alnımı buzdolabına yaslarken ellerimi birbirine kenetledim ve hıçkırdım. Çenem titrerken masanın üzerinde duran telefonum çalmaya başlayınca irkilerek arkama baktım. Buzdolabından 3.şarap şişesini alıp açtım ve telefonumu elime alıp kulağıma götürdüm. "Alo Gece?" Şarap şişesinden büyük bir yudum alıp burnumu çektim, "Efendim Özge?" Özge'nin endişeli sesi kulağımda çınlarken şişeyi tekrar kafama diktim. "İçtin mi Gece naptın bekle geliyorum" Şişeyi sertçe masaya bıraktım. "İçtiysem ne olmuş bebeğim? Kafa dağıtıyorum ne güzel" Belimi bir sağa bir sola oynatarak bedenimi esnettim. "Bebeğim ama çok içmişsin, dozunda içmiyorsun ki" Kıkırdamaya başladığımda öksürük kıkırdamamı kesti. "Ee bebiş" Şişeyi masanın üzerinden alıp tekrar kafaya diktim, yarısını içmiştim. Bitirecektim bugün bu şişeyi, hıçkırdığımda Özge'nin burnundan soluduğunu ta buradan duyabiliyordum. "Oraya geliyorum ve bunun hesabını vereceksin Gece" Telefon yüzüme kapandığında omuz silkip salona geçtim. Özge benim en yakın arkadaşımdı, sırdaşımdı. Birbirimizi çok iyi tanıyorduk. Telefonu koltuğa fırlatarak az önceki yerime kendimi bıraktım ve filmi başlatıp şişeden bir yudum aldım. Sinirden kadehi kırdığım için şişeden içiyordum. Kırık parçalar her yerdeydi ve muhtemelen koluma batmıştı. Acısını hissetmiyordum, aksine alkolle karışınca muazzam bir etki yaratmıştı. Kapı kilidinin açıldığını duyamayacak kadar kendimden geçmiştim. Sarsılarak uyandırıldığımda hemen karşımda bana sinirlice bakan Özge'ye karşı kaşlarımı çattım. "Rezalet haldesin" Özge derin bir nefes aldığında elimdeki bitmiş şişeyi aldı ve masaya bıraktı. Kırılmış kadehi ve koluma batan parçaları fark ettiğinde sadece yutkundu. "Neden öyle dedin ki aşkım" Dudaklarımı büzdüğümde beni kaldırdı ve kolumu omzuna atarak dengemi sağlamaya çalıştı. "Ay Allah'ım, gel bir duş aldırayım sana" Banyoya geldiğimizde beni küvetin içine sokup iç çamaşırlarım kalacak şekilde beni soyup suyu açtı. "Çok soğuk.." Kollarımı kendime sardığımda dolaptan ilk yardım setini çıkartmıştı. "Soğuk su seni kendine getirir, üşüyor olabilirsin ama biraz dayan" Küvetin kenarına oturup yardım setini kucağına koydu ve saçımı çözdü. Saçlarımın uçları ıslanırken kolumu kucağına yerleştirdi. "Biraz acıyabilir, bazıları derin" İlk cam parçasını çıkarttığında rahatsızca kıpırdandım. "Az önceki gibi hissettirmiyor ama" Çocukça isyan ederken diğer cam parçasını da çıkarttı. Tüm hepsini çıkartıp pansuman yaptıktan sonra kolumu sargı beziyle sardı ve duş jelini alıp küvet suyla dolduğunda suyu kapattı. Duş jelini küvetin içine doğru döktükten sonra kollarını sıvadı ve elini suya daldırıp döndürmeye başladı. "Bak köpükler!" Neşeli sesiyle cıvıldadığında köpükleri görünce gülümsedim. "Köpükler!" Elimi köpüklere doğru uzatıp döndürdüm. O sırada Özge saçlarımı yıkamaya başlamıştı. Duşumu aldırıp üzerime bir bornoz geçirdi Özge, saçlarıma bir havlu dolayıp benimle odama kadar eşlik etti. Kedilerin hepsi uyuyordu, zaten hava çoktan kararmıştı. Özge sessizce dolabımı açıp bana beyaz bir bol tişört, siyah bir eşofman, gerekli olan iç çamaşırlarını vererek giyinmem için odadan çıktı. Giyinme bölümüme geçip hızlıca giyindikten sonra odadan çıktım. Salona gidince masanın üzerindeki şarap şişelerin burada olmadığını, az önce dağınık olan her şeyin yerli yerinde olduğunu fark edince burukça gülümseyip kendimi koltuğa bıraktım. Özge elinde tepsiyle gelince göz devirdim. "Aç değilim ben." Özge tepsiyi sehpaya bıraktı ve yanıma oturdu, "Üşüyordun, çorba yaptım sana bak en sevdiğinden. Tarhana çorbası, hadi içelim daha sonra saçını kurutucaz" Kollarımı göğüsümde birleştirdiğimde hıçkırdım, alkol içince hıçkırıyordum, Özge bu özelliğimi tatlı buluyordu. Yine hıçkırdığımı görünce gülmeye başlamıştı. Gülme bulaşıcı olduğu için bende gülmeye başlayınca bir daha hıçkırdım. Daha çok güldükten sonra Özge sehpanın üzerindeki tepsiye uzandı. "Hadi aç bakalım ağzını" Kaşığı çorbaya daldırıp çıkarttığında ağzıma doğru götürdü. Kaşıktaki çorbayı içip arkama yaslandım. Çorbayı içtikten sonra saçlarımı kurutmuştuk. Özge bize birer kahve hazırlamaya gitmişken koltuğun üzerindeki telefonumu elime aldım. Bir kaç bildirim gelmişti, yabancı numaradan gelen bir bildirim gözüme iliştiğinde gözlerimi kıstım. Mesaja tıklamadan üstten okudum. Bilinmeyen Numara Selam güzellik:) Bu ne saçma sapan bir şeydi böyle, işi gücü olmayan insanlar gelip gidip rahatsız ediyordu. Siz Sen kimsin? Bilinmeyen Numara Tanıdığın biri. Uğraşmak istemediğim için görüldü atarak telefonu kapattım ve kenara koydum. Bir bildirim sesi geldiğinde sinirle tekrar elime aldım. Bilinmeyen Numara Ayıp oluyor Gece'cim, insan hiç arkadaşına böyle yapar mı? Siz Tanımıyorum seni yazmayı bırak yoksa engelleyeceğim. Bilinmeyen Numara Sakin ol şampiyon Hiç düşünmeden engeli basıp telefonu kenara fırlattım. Kollarımı göğüsüm de birleştirirken Özge elinde iki kupa bardağıyla salona girmişti. Yanıma oturduğunda bana uzattığı kupayı elinden aldım. "Söyle bakalım, yine ne oldu da kendini kaybettin bu kadar?" Umursamazca omzumu silktim. "Ne olsun, içmek istedim sadece" "Allah Allah, hiç öyle görünmüyordu ama, kadehi kırmışsın sinirden" Sırıtarak başımı geriye attığımda söze girdim "Biraz fazla içmişim nolucak" Hıçkırdığımda kahvemden bir yudum aldım. "Her seferinde fazla içiyorsun Gece, seni uyarmaktan dilimde tüy bitti. Bir daha içeceksen de beni çağır en azından" Evet kaç kere benimle bu durumda uğraştığını saymayı bırakalı çok olmuştu. Her seferinde bıkmadan usanmadan benimle ilgileniyordu, ben onun yerinde olsaydım çoktan bırakmıştım ilgilenmeyi, ne halin varsa gör derdim. Belki de demezdim, annem gibi olmak istemezdim. "Özür dilerim, bir dahakine dikkat ederim" Özge kahvesinden büyük bir yudum alarak arkasına yaslandı. " "Ve her zamanki özrün, güzelim özür dileme. Oldu bitti, ileriye bakalım" Pozitifliği ve anlayışlılığı ile oldukça tatlı bir kızdı. Sarışın saçları ve beyaz teni ile giydiği her şey ona yakışıyordu. Bense tek bir tarzda takılan bencil kızın tekiydim. "Pekala, o zaman yarın-" sözümü kesen şey telefonumdan gelen bildirim sesi olunca elime alıp baktım. Bir bilinmeyen numaradan gelen başka bir mesaj daha. Telefonu sessize alıp sehpanın üzerine koydum. "Bakmayacak mısın?" Özge sehpanın üzerine koyduğum telefona bakarken meraklı bir sesle konuşmuştu. "Önemsizdi." Kahvenin yarısını içip bardağı sehpanın üzerine bıraktım ve başımı yastığa yasladım. "Saat kaç?" Özge'ye yönelttiğim bu soruyla cebindeki telefonu aldı, "Gece bir" Yorgunca gözlerimi kapattım. "Sende git evine, zahmet ettirdim buraya kadar, gerisini ben hallederim birtanem. Teşekkür ederim yardımın için" Alkolün etkisi biraz olsun geçmişti ve kendimi daha iyi hissediyordum. "Memnunsan ne mutlu bana!" Ayaklandı ve kahvesini bitirerek kupayı sehpanın üzerine bıraktı. "O zaman ben gideyim sende rahat rahat uyu, hadi öptüm!" Elini dudağına götürüp öpücük işareti yaptığında bende aynısını yaptım. Özge çıkana kadar ona eşlik ettim. O arabasına binip giderken içeriye girip kapıyı kilitledim. Özge yedek anahtar olduğunu bildiği için rahatça girebilmişti. Salona geri döndüğümde kahvemi bitirip boş kupaları mutfağa götürdüm, bulaşıkları sudan geçirip bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra salona geçtim. Kendimi koltuğa bırakır bırakmaz sehpanın üzerindeki telefonumu elime aldım ve başımı yastığa yasladım. Bilinmeyen Numara Nereden engellersen engelle, seni bulacağım. Bulacakmış, ne kadar saçma şey varsa beni bulsun zaten. Bu numarayı da engelledim. Nasıl olsa bildirim sesi kapalıydı, rahatlıkla uyuyabilirdim. Telefonu sehpanın üzerine bırakıp gözlerimi kapattım. SABAH Belimde ve sırtımda muazzam bir ağrıyla uyandığımda yerde uzandığımı fark ettim. Muhtemelen uyurken koltuktan düşmüştüm. Zar zor doğrulduğumda salonda tek başımaydım ve içerisi çoktan aydınlanmıştı. Sehpanın üzerindeki telefonu aldığımda çok fazla arama çağrısı ve bildirim olduğunu gördüm. Küfrederek telefon kilidini açtığımda bilinmeyen numaradan 2 çağrı, annemden 5 çağrı, Özge'den ise bir bildirim vardı. Özge'ye ve anneme iyi olduğumu bildiren bir mesaj atıp beni arayan bilinmeyen numarayı aradım, hemen açılmıştı. "Alo?" Karşı taraftan gelen erkek sesini duyunca sinirle kaşlarımı çattım. "Merhabalar, gecenin bir yarısı neden iki kere aradığınızı öğrenebilir miyim?" Karşıdan bir ses gelmeyince telefonumu kulağımdan uzaklaştırdım. O sırada ses geldi, "Bugün müsaitseniz buluşabilir miyiz, mühim bir konu hakkında konuşmamız gerekiyor." Öksürerek sesimi düzelttikten sonra, "Neresi?" diye sordum. Evet tanımadığım bir insandan gelen buluşma teklifini hiç sorgulamadan kabul etmiştim, ne kaybedebilirdim ki? Benim kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.
|
0% |