Yeni Üyelik
5.
Bölüm

.·:*¨¨* ≈4.BÖLÜM≈ *¨¨*:·.

@tihomira_sheker23

Gitmek zorundasın.

Yaklaşık iki saat kadar önce konuştuğum, üstelik hiç tanımadığım bir adamla buluşma için sözleşmiştim. İki saatin bir saatini hazırlanarak, geriye kalan bir saatini ise bana attığı konuma giderek geçirdim. Şuan bir kafede oturmuş kahvemi yudumlarken adamın buluşma yerine gelmesini bekliyordum.

"Gelecek inşallah"

Instagram'a girdim mırıldanırken, en azından biraz vakit öldürmek iyi olurdu. Sıkılmazdım.

Kahvemin yavaş yavaş sonuna doğru gelirken telefonu gözümün önünden indirdim, indirdiğim an gözlerim kocaman açılmıştı. Çığlık atmamak için zor dururken kahve bardağını kırmadan masaya bıraktım. Yıllar önce beni o adamların elinden kurtaran çocuktu bu, büyümüştü.

"Sen-" Nefesimi düzene sokmaya çalışırken karşımda pişkin pişkin gülümsedi, "Evet, ben. Biraz zaman aldı sana ulaşmam" Telefonumu cebime koyup ellerimi birbirine bağladım. Bedenini süzdüğümü fark etmesin diye öksürdüm. Siyah tişörtü kaslarını ortaya sererken, uçları hafif nemli saçları ise yeni duş aldığını ama kurutmaya vakit bulamadığını gösteriyordu.

"Yıllar geçti, hım?" Gözlerime bakıp söylediği, aslında soru olmayan ama hatırlıyor muyum diye sorgulayan, biraz kandırmacalı bir cümleydi. "Öyle." Eski anlar gözümün önüne geldikçe nefesim daha da hızlanıyordu.

9 YIL ÖNCE

Siyah bir arabanın arka koltuğuna bindirildiğimde kapının kolunu zorladım, fakat çoktan kilitlemişlerdi. "Ben bir şey yapmadım!" Hüngür hüngür ağlama isteğim boğazımda bir yumru oluştururken sürücü koltuğundaki adam dikiz aynasından bana çok korkutucu bir bakış atmıştı. O bakışları beni susturmaya ve uslu durmama yetmişti, arabaya hareket etmeye ve evin bahçesinden uzaklaşmaya başladığında koltuğun üzerinde dizlerimin üzerinde durdum ve arabanın arka camından evimi görmeye çalıştım. Fakat kapı kapalıydı, ne annem bakmıştı ardına, nede babam.

Dolu dolu gözlerle önüme döndüğümde hıçkırığımın duyulmaması için oldukça güç bir çaba sarf ettim. Ağladığımı duyduklarında bana zarar vereceklerinden korkuyordum, şefkat göstermelerini hiç beklemiyordum. Böyle bir adamlar, özellikle beni bu şekilde ailemden aldılarsa şefkat göstermelerini rüyamda bile göremezdim.

Elbisemin eteğini düzeltip bacaklarımı kendime çektim ve cam kenarına doğru kaydım, kendime sarıldım ve olduğum yerde iyice küçüldüm. Bir köşede sinmek, bana her zaman güven vermişti, beynimi bu durumda bu şekilde kandırmak doğru olmazdı fakat çocuktum, evet bunu düşünebilecek kadar olgundum ama hala çocuktum. Başımı dizlerime yasladığımda göz yaşlarımın sessizce akmasına izin verdim. Ağladığımı duymamaları içinse düzenli olarak nefesimi tutuyor, burnumu çekmem geçince nefesimi verip tekrar alıyordum.

Boğazıma bıçak gibi saplanan hıçkırıklarımla yarım saat kadar mücadele ettikten sonra mantıklı düşünmek zorunda olduğuma karar verdim. Mantıklı olmalıydım, eğer bu adamların elinden kurtulabilirsem kaçıp polise haber verebilirdim. Kendimi cesaretlendirmek için derin nefesler alıp verirken nasıl bir bahane bulurum da arabayı durdururum diye düşünmeye başladım.

Çok geçmeden aklıma bir fikir gelmişti, "Hey..." sesimi özenle sıkıntılı çıkarttım. "Durabileceğimiz bir yer var mı? Tuvalete gitmem lazım.." Bakışlarımı kaçırdım. Sürücü koltuğunun yanındaki koltukta oturan adam başını benden yana çevirdi, "Çok mu acil?" Başımı evet anlamında salladığımda bacaklarımı hafifçe titrettim. Sürücü koltuğundaki adam sıkıntılı bir nefes verdi.

"Dayan biraz, yarım saatlik yolumuz kaldı." Yan koltuğundaki adam bana bakmaya devam ettiğinde elbisemin eteğini tutup sıktım, bacaklarımı titretmeye devam ettim. Çok sıkışmışım gibi göstermeye çalışıyordum. "Dayanacak gibi değil, altına kaçırmasını ve arabayı kirletmesini istemeyiz, değil mi?" Planımın sorunsuz bir şekilde ilerlemesine karşı mahcup bir şekilde gülümsedim, o adam beni savunduğu için gülümsediğimi sanıyordu lakin ben bambaşka bir şeye seviniyordum. Sürücü koltuğundaki adam oflayarak arabayı en yakın benzin istasyonuna çekince gülümsememi güçlükle saklıyordum. Arabanın kapısı açılınca dikkat çekmeyecek şekilde açıp hızlı adımlarla benzinliğe girdim. Beni savunan kişi benim arkamdan girince hızlıca tuvaletlerin olduğu bölüme girdim ve kızlar tuvaletinin içine girdim. Issız bir yere çektiği için yardım isteyebileceğim kasiyer dışında kimse yoktu. Üstelik adamlardan biri rafların arasında bir şey ararmış gibi yapıp tuvaletlerin olduğu bölümü gözetlerken işim hiçte kolay olmayacaktı.

Kabinin içine girip beklemeye başladım. Dışarıdan "Bakar mısınız?" diye bir ses gelince sürücünün yanına kasiyeri çağırdığını anlamıştım. Bilerek yanına çağırmıştı, diğer adam tuvalete girecek ve beni buradan çıkartacaktı. Adım sesleri bu tarafa doğru gelirken hızlıca klozet kapağını kapatıp üzerine çıktım. Düşmemek için duvarın iki yanından tutundum ve beklemeye başladım.

Adım sesleri tuvalet kapısının önünde durduğunda otomatik kapı açıldı, nefesimi tutmuştum. Stresliydim, stresin etkisiyle üşümeye başlamıştım. Bu lanet özelliklerimden biriydi bu, strese girdiğimde üşürdüm.

"Ufaklık?" Sesi ilk başta sakindi, yavaş yavaş kabinlerin önünden geçerken sesi daha da kalınlaşmıştı. "Çık hadi." Ciddileştiğinde titremeye başlamıştım. Parmak uçlarımda yere indiğimde benim olduğum kabinin önünde durmuştu. "Sen açmazsan ben kendim açacağım." Kapıyı tıklattığında yavaşça yere eğildim ve yan taraftaki kabine doğru süründüm, tam o sırada dirseğini kapıya geçirmişti, açmak için çabalıyordu. Ben yan kabine geçtiğimde duvara yaslandım ve olabildiğince görünmemeye çalıştım. Adam kapıya son bir dirsek attığında kapı sertçe açıldı. Beni göremeyince burnundan solumaya başlamıştı. "Seni küçük pislik!" Hızlı adımlarla tuvaletten çıktığında ne zamandır tuttuğum nefesimi sonunda verdim. Bacaklarım hem heyecanın hem de stresin etkisiyle titrerken sorunsuz bir şekilde atlattığım için ağlamaklı gözlerle gülümsüyordum. Emin olabilmek için on dakika kadar bekledikten sonra dikkatlice çıktım, tuvalet kapısından içeriyi kolaçan ettim. Kimse yoktu, kasiyer dışında. Sevinerek tuvaletten çıkıp hızlıca kasiyerin yanına geldim. Kasiyer otuzlu yaşlarında bir erkekti. Dudaklarım titrerken hızlanan nefesimi düzeltmekle uğraşmadım.

"Merhabalar-"

Konuşmaya nasıl devam edeceğim bilmiyordum, kasiyer sorgular gözlerle bana bakarken derin bir nefes almaya çalıştım ama dengede durmakta zorlanıyordum. "Efendim yardıma ihtiyacım var" Dışarıya hızlıca göz gezdirdim, arabanın içindeki şoförle göz göze denk geldiğimde dehşetle açıldı gözlerim. Adam arabadan inip buraya doğru ilerlemeye başlamıştı. Hızlıca kasiyere döndüm.

"Bakın o dışarıdakiler beni ailemden satın aldı, çok tehlikeli biriler. Yardım edin lütfen onlarla gidemem..." Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladığında ellerimi yalvarırcasına birbirine kenetledim. "Uğraşamam küçük kız." Son kalan umudumu da adam söylediği cümleyle yıkıp geçmişti. Dengem bozulurken zar zor dik durdum. Benzinliğin kapısı açıldığında bir el bileğimi kavradı ve beni benzinlikten çıkardı. Gözlerimi hala kasiyerden ayırmıyorken kasiyer çoktan telefonuyla oynamaya başlamıştı.

"Ben demiştim sana dimi?" Beni tutan sürücü diğer adama kızarken dengem bozuldu ve dizlerimin üzerine yığıldım. Bedenim bu kadar fazla stresi ve heyecanı aynı anda kaldıramazken adam beni tutup kucağına aldı. Son gücümle ellerimi adamın omzuna yasladım ve ittirmeye çalıştım. Sesler gittikçe bulanıklaşıp anlamlarını yitirirken sadece acı içinde kıvrandım.

Gözlerimi araladığımda nerede olduğumu bilmiyordum, yine benim odama benziyordu uyandığım oda. Kahverengi duvarlar, yatak, masa, koyu renkte perdeler…

Burası her ne kadar benim odama benzese de benim odam değildi. Çünkü duvarların bazı köşelerinde kurumuş ve çürümeye yüz tutmuş kan lekeleri yoktu. Buradaki duvarlar pırıl pırıldı.

Üzerimdeki örtüyü ittirerek yataktan indim. Yere bastığımda parkeden çıkan sesler nedense beni tetikte bırakmış, parmak uçlarımda durmamı sağlamıştı.

Derin nefesler almaya başladığımda odanın kapısına doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde son kez odanın içine göz gezdirip elimi kapı tokmağına götürüp yavaşça açtım.

Kapı pürüzsüz bir şekilde açılırken alnımdan terler akıyordu, kurumuş olan ağzımı yutkunarak ıslatmak yetmiyordu. Doğru düzgün yutkunamıyordum bile.

Koridora çıktığımda kapıyı aynı şekilde sessizce kapatıp koridorun sonundaki aşağı süzülen merdivenlere baktım. Burası bizim eve çok benziyordu, ciddi anlamda çok benziyordu. Muhtelemen yaşayanlarında bizim ailemiz gibi aile büyükleri önemli kişilerden oluşuyordu, gerçi size ailemin köklerinden hiç bahsetmemiştim değil mi?

Anneannem ve dedem bu ülkeye oldukça ün salmış, önemli kişilerdendi. Dedem TKK yani, Türk Kara Kuvvetlerinde Astsubay Çavuştu. Bir çok savaşta yer almış, sayılamıyacak kadar tehlikeli görevlere gitmişti. Yıllardır sürdürdüğü askerliğinde gazi olmadan önceki son rütbesi Astsubay Çavuş olmuştu, bu süreç içerisinde bir çok genç asker yetiştirmişti. Oldukça disiplinli biriydi, onu görenler asker selamı verir, dedemde onlara gülümseyerek aynısıyla karşılık verirdi. Lakabı ise Keskin'di. Oldukça güler yüzlüydü, anneannemde dedemde güler yüzlü ve pozitif insanlardı. İşleri gereği soğukkanlı olabilirlerdi ama ailemizde sıcakkanlılardı.

Anneannem ise Cumhuriyet Başsavcısıydı, mesleğini severek yapmıştı. Hukukla ilgilenmeyi, davalar çözmeye bayılıyordu. Onun lakabı ise Aydınlık'tı. Zor durumda olan masum insanların hayatını aydınlatırdı.

Bu şekilde önem salmış aileler bu tür evlerde otururdu, iki katlı ve koyu renkle dekore edilmiş bir evde. Nedenini bilmesemde pek kurcalamak istememiştim.

Babamla anneme gelicek olursak...Annem Türkiye'deki en ünlü cerrahlardan biriydi. İşini büyük bir titizlikle yapardı. Babam ise annem gibi doktordu. Türkiye'deki neredeyse tüm hastalıkları hemen teşhis etmesi ve tedavi oluşturmasıyla ünlüydü ve önemli kişiler listesindeydi. Bir çok insanın hayatını kurtarmıştı.

Annemde benim doktor olmamı istiyordu, dikkatimi dağıtabilecek herşeyden uzak tutardı beni. Oysa ben doktor olmak istemiyordum, hayallerimin peşinden gitmeyi ve Türkiye'deki tanınan ünlü bir dansçı olmak istiyordum.

"Utanç kaynağısın, pavyonda dans mı edeceksin ulan!" Annem her seferinde bu hayalime karşı çıkardı. Babam ise anneme uyardı, annem evde sözü geçen tek kişiydi. Babam ve ben resmen onun kölesi gibiydik.

Annem her ne kadar hayalime karşı çıkıp beni dövüp azarlasa da ben her seferinde daha fazla isteklendim. Kendi hayatımdı ve geleceğime kendim karar vericektim. Kimse benim geleceğim hakkında herhangi bir şeye karar veremezdi. Bu haklar tamamiyle bana aitti.

Aile yemekleri verildiği zaman elbette beni yemeğe almazlardı. Odamda oturur, herkesin akşam eğlencesine gitmesini beklerdim. Odamda beklememin nedeniyse dans etmeyi istediğimi bir aile yemeğinde söylediğimde annemin yüzüme cam tabak fırlatmasıydı. "Bir daha yemeklerde seni görmeyeceğim!" Akşam eğlencesine gitmeden önce beni bir kenara çekip bunları söylemiş, daha sonrada bir güzel dövmüştü.

"Ooo uyuyan güzel uyanmış." Arkamdan gelen sesle irkilerek olduğum yerde dona kaldım. Bu o şofördü. "Bak bana." Kıpırdamadım, ama bakmazsam zorla baktıracağını biliyordum, arkamda bittiğini hissetmemle beni tutup kendine çevirmesi bir olmuştu.

"Hele bir daha dinleme benim sözümü..nasıl adam edeceğim seni!" Yanağıma bir tokat indirdiğinde annemden alışık olduğum için başımın yana düşmesi dışında bir tepki vermemiştim. "Şükret ki şuan değil." Beni merdivenlerin ters yönüne doğru çekiştirmeye başladığında hala olanları idrak etmeye çalışıyordum. Hafızam yavaş yavaş yerine gelirken gözlerimi sımsıkı yumdum. Planım işe yaramamıştı, üstelik bedenim aksiyona dayanamayıp halsiz düşmüştü. Şuan bile halsiz hissediyordum.

Büyük kapının önünde durduğumuzda kapıyı tıklatıp açtı, burası bir salondu. Koltuklar perdelerle uyumluydu. Heykeller ihtişamlı bir şekilde dizilmişken duvardaki aile tabloları büyüklere aitti.

Adam beni içeri doğru ittirdiğinde dengede durmakta güçlük çeksemde son anda toparladım ve titreyen bedenime rağmen karşımdaki koltukta oturan kişiye baktım. Babam yaşımda bir adam oturuyordu karşımda, eliyle sakalını okşarken baştan aşağı beni süzmüştü. Karşısında dimdik durmaya çalışsamda titrediğim sürece bu oldukça zordu. Adam benim titremiş olduğumu fark etmişki yüzüne bir sırıtış yayılmıştı. "Çıkabilirsin Tayfun." Arkamdaki adam başını saygıyla eğdikten sonra odadan çıktı ve kapıyı ardımdan kapattı. Gözlerim şimdi karşımdaki adamı bulmuştu.

"Demek o kedi sensin." Beni tekrar süzdüğünde eliyle yaklaşmamı işaret etti. Kıpırdamadım, hayır korktuğumdan değildi. Sadece olduğum yere sabitlenmiş durumdaydım ve hareket edersem yere yığılacaktım. Adam lafını ikiletmemi istemediğini belli eden gözlerle bakarken bir adım attım fakat attığım an dizlerimin üzerine yığıldım. Başım öne eğik hızlı hızlı nefesler almaya çalışıyordum. "Bak bana!" Adamın bağırmasıyla hızla kulaklarımı kapattım ve adama baktım. Yüksek sesten korkuyordum. "Aç kulaklarını" Daha yumuşak bir tonda konuştuğunda ellerimi kulaklarımdan çektim. Adam oturduğu yerden kalkmış ve karşımda durmuştu. Yere çömelip sertçe çenemi kavrayıp ona bakmamı sağladığında acıyla alt dudağımı ısırdım.

"Bundan sonra laflarımı ikiletmeyeceksin, her ne durumda olursan ol." Başımı güçlükle salladığımda sertçe çenemi bıraktı, ellerimi yere koyarak bedenimi oturur pozisyonda tutmaya çalıştım. "Sana verilen ilaçtan ötürü bu kadar halsizsin kedi. Şimdi-" Salonun kapısı tıklatıldığında hızla başımı oraya çevirdim. Odaya benim yaşlarıma yakın bir erkek çocuğu girince hızlıca ayağa kalktım ve üzerimi başımı düzelttim. Yanlış anlaşılmak istemiyordum. "Baba, bu kim?" Adam gülümseyerek oğlunu yanına çağırdı. "Evleneceğin kız, nasıl beğendin mi?" Sanki pazardan karpuz alıyordu, resmen satılmıştım.
"Baba daha kaç kere diyeceğim. Evlenmek istemiyorum ben!" Adam oğlunun kafasını okşadığında tavrından hiç taviz vermedi. "Fikrin değişebilir oğlum, sana gelin buldum. Babana böyle mi davranıyorsun cidden? Hiç mi terbiye edep öğretemedim ben sana?" Üzerini silkerken bakışlarımı her ikisindende kaçırıp pencereye bakmaya başladım. Dışarısı yine çok uzakta kalmıştı, yıllarca uzaktaydım. Tam kurtuldum derken yine dışarıdan mahrum kalmıştım. Kaderim böyleydi benim, sadece acı çekmek.

"Baba ben evlenmeyeceğim, ne dersen de." Adım sesleri kapıya doğru ilerlerken bir anda duraksadı. "Belki düşünebilirim" Hafif bir gülme sesi geldiğinde adam konuştu. "Aferim benim oğluma, yemekten sonra senin odana gelir, biraz sohbet eder tanışırsınız" Oğlan çıktıktan sonra babası yanıma geldi. "Geç sende odana, dolabından en güzel elbiseni seç ve onu giy. Saçların için bir hizmetçi yollayacağım. Yemek için hazır olacaksın. Derhal odana!" Başımı hızlıca sallayıp salondan ayrıldım.

 

Az evvel çıktığım odaya geri döndüğümde hızlıca dolabı açtım, vakit kaybetmek istemiyordum. Koyu renk elbiseler vardı, siyah bir elbise aldım. Etekleri dizlerimde bitiyordu, v yakası vardı ve askılıydı. Yaşıma oldukça uygundu. Gerçi diğer tüm elbiselerde böyleydi, sadece renk tonları farklıydı.

Odaya yirmili yaşlarında biri girdiğinde üzerindeki kıyafetten hizmetçi olduğunu anlamıştım. "Şöyle masaya geçin efendim, saçlarınızı yapayım" Dediğini yaparak gösterdiği aynalı komadinin önündeki sandalyeye oturdum. Önce elbiseme baktı, daha sonraysa kombinime uyacak bir saç stili yapmaya başladı.

Sağ örgünün ucunu da tokayla bağlayıp sıkılaştırdıktan sonra geriye çekildi. "Yemek saati efendim, size eşlik edeyim" Saçlarımı iki yandan örmüştü, gülümseyerek ayağa kalktım ve başımı salladım. Hizmetçi önde ben arkada merdivenleri inmeye başlamıştık.

Büyük bir kapının önünde durduğunda öne geçmem için kenara çekilmişti. Kapının önünde durduğumda derin bir nefes alarak kapıyı açtım, kapılar ardına kadar açılırken içeriyi hızlıca süzdüm. Salonda konuştuğum o adam ve oğlu oturuyordu, oğlunun karşısında ise muhtemelen annesi oturuyordu. İçeriye adımlar attığımda hizmetçi benim için bir tane sandalyeyi geriye çekti. Oturdum ve elbisemi düzelttim. Sofra adabına uygun bir şekilde başımı dik tuttum ve kollarımı masanın üzerinde tuttum.

"Gece'de geldiğine göre, konuşmaya başlayabilirim" Odadaki tüm çalışanlar yemek salonundan çıktıktan sonra kapı kapandı. Artık sadece bu aile ile birlikte yalnız başımaydım.

 

Loading...
0%