@tozpembehikaye
|
Okul çıkışı babamın yönlendirdiği şoförle eve geldim. Bugün benim için çok önemliydi. Bugün son kez 17 idim. Tam okulların açılacağı haftaya açılışımı 18 yaş doğum günü partim ile yapacaktım. Lise son sınıfa gidiyordum. İkinci dönem için yaz artık benim için gerçek bir yaz tatili olacaktı. Zengin bir olabilirdi ama bu muhteşem bir hayatım olduğu anlamına gelmiyordu. Çünkü üniversite sınavına girecektim. Çok iyi hazırlanıyordum. Neredeyse asosyal bir kız haline gelmiştim. Şu ana kadar istediğim okula bile gidememiştim. O muhteşem kolejlerden birinde okuyordum. Ben oyuncu olmak istiyordum. Ve bunu hiçbir zaman dile getirememiştim. Babam cemiyet hayatının önemli isimlerinden biriydi. Ben Sertan Civanoğlu'nun kızıydım. Civanoğlu Holding'in tek veliahtı Irmak Civanoğlu'ydum. Üniversiteyi Amerika da okuyacaktım. Babamın isteği üzerine şirketin başına geçebilmem için Ekonomi okuyacaktım. Sonra da Türkiye'ye dönüp Holding'le ilgilenecektim. Ama bir sorun vardı. Ben hiçbir zaman yönetici olmak istememiştim hala da istemiyordum. Her gece internetten oyunculukla alakalı videolar izliyor dersler dinliyordum. Şoförün bana seslenmesiyle eve vardığımızı anladım. Arabadan indiğim gibi derin bir nefes aldım. Evdeki bunaltıcı konuşmadan kaçmanın bir yolunu bulmalıydım. Telefonumun çaldığını fark etmem uzun sürmedi. En yakın arkadaşım Seher arıyordu. İlk önce meşgule attım, şoförü gönderdim sonra telefonu açtım. Arayan Seher'di. "Kanka, hemen buluşmamız lazım!" "Burak ile tanıştığınız kafede buluşalım. Hadi Irmak bekliyorum." "Tamam Seher!" "sanırım şans diye buna derler" diye geçirdim aklımdan. Hemen eve girdim. Annem konuşmak isteyince konuşmasına fırsat vermeden " dışarıda çok önemli bir işim var" diyerek geçiştirdim. Merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Hemen odama girip dolabıma daldım. Elime gelen ilk yüksek bel pantolonla sweatshirt'i üzerime geçirdim. Ardından hızlı bir şekilde makyajımı tazeleyip, deri ceketimi giydim. Kendimi evden dışarı attığım gibi güvenlik görevlisine arabayı hazırlatmalarını istedim. 5 dakika sonra arabayla birlikte şoförümüz Suat Bey geldi. "Suat Bey " X Cafe'ye gidiyoruz ve hızlı olursak sevinirim." "Peki Irmak Hanım!" Seher ile buluşmak için sözleştiğimiz kafeye gelebilmiştim yarım saat sonra. Hemen bir masaya oturdum. Geldiğim kafe otantik bir kafeydi. Kafede çalışan garson teslimata çıkmıştı. O yüzden sipariş için mekanın sahibi geldi. "Hoş geldiniz Irmak Hanım!" "Hoş bulduk Sabri Bey" -Her zamankinden mi?" Buraya her geldiğimde ya latte ya da Ice latte içerdim. Ama bu sefer canım başka şeyler tatmak istiyordu. "Hayır, bu sefer sıcak çikolata istiyorum." "Peki, hemen getiriyorum." Kahvemi beklerken bende Snapchat'e girdim, yaklaşık bir yıldır dışarı çıkmadığım için Snapchat'te herkes mesaj atmıştı. Sanırım bir seneye yakın sosyal medyadan uzak kalmıştım. Bunun sebebi de üniversiteyi yurtdışında okuyacak olmamdı. Ben Snapchat'te takılırken kahvem gelmişti. Garson kahveyi masaya koyarken bende Seher'e mesaj attım. Kime: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Nerdesin? Seher hemen cevap verdi. Kimden: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Sahilde trafiğe kaldım. FaceTime konuşalım. Hemen cevap yazdım. Kime: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Tamam, trafik çok mu? 5 dakika sonra Seher mesajıma cevap yazdı. Kimden: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Saat 17:35 ve sen bana trafik çok mu diye soruyorsun!? Akşam size geleceğim o zaman anlatırım. Bende hemen yanıt verdim. Kime: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Tamam o zaman akşama görüşürüz Kahvemi bitirip parayı masanın üzerine bıraktım. Şoförü yolladığım için taksi durdurmam gerekiyordu. Hemen bir taksiye binip sahile geçtim. İstanbul Boğazı'nı görmeye, deniz havasını koklamaya ihtiyacım vardı. Biraz sahilde yürüdükten sonra bir banka oturdum. Bir süre martıları, gemileri ve dalgalı boğazı izledim. İnsan bunları izlerken korna seslerini bile duymuyordu. Ben boğazı izlerken burnuma minik bir yağmur damlası düştü. Ardından yağmur bastırınca banktan kalkıp koşarak bir ağacın gövdesine yaslandım. Tam o sırada trafikte Seher'in arabasını görmem bir olmuştu. Trafik o kadar tıkanmıştı ki arabalar hareket edemez olmuştu. Seher de o sırada arabadan inip yağmura aldırmadan sahil tarafına koşmaya başladı. Bende o sırada ağacın altında sırılsıklam olmuştum. O sırada Seher'in yanına bir çocuk geldiğini gördüm. Ve çocuk bana o kadar tanıdık geliyordu ki kim olduğunu anlayabilmek için onlara biraz yaklaştım. Çocuk bir anda Seher'e sarıldı ve ağlamaya başladı. Çocuk Seher'e sarılarak ağlarken dudaklarından "Aşkım" kelimesi dökülmesi bir oldu. Nasıl ya Seher'in sevgilisi vardı??? Diye düşünürken çocuk nihayet başını Seher'in omzundan kaldırdığında hayatımın şokunu yaşamam bir oldu. Bu çocuk... bu çocuk Burak'tı. Ve benim yakın arkadaşıma "aşkım" diye hitap ediyordu. Ve Burak Seher' e tekrar sarıldı. Onları öyle gördüğümde gözlerimden istemsizce düşen gözyaşlarım yağan yağmurlara karıştı. Rimel yüzünden simsiyah olmuş, gözlerim yanmaya başlamıştı. Orada öylece ne kadar kaldım bilmiyorum ama babamın şoförünün yanımda durduğunu yeni fark ettim. Üstelik yağmurda durmuştu. Yüzümdeki akan rimelimi fark eden şoför bey: "Al Irmak kızım. Bak makyajın akmış." "Teşekkürler Sedat Amca." Sedat amca babamın şoförüydü. Ben ilkokula giderken o da bizimle beraber çalışmaya başlamıştı. Çok iyi kalpliydi. Hatta bazen dertlerimi dinler, tavsiye verirdi. Sedat Amca'nın verdiği mendille akan makyajımı güzelce sildim ve babamın arabasına bindim. Ardından beraber babamı almaya gittik. Sedat Amca babam ile beni eve getirdikten sonra test çözmek için odama yöneldim. Odama girdiğim sırada tekrar ağlamaya başlamıştım. Üniversite sınavı stresi ve bir de sevgilim tarafından aldatılmak bana ağır gelmişti. Evet, Burak ile 10. Sınıftan beri çıkıyorduk. Ama her gün "seni seviyorum" diye mesaj atan bir erkeğin en yakın arkadaşıma "Aşkım" diye hitap etmesi çok saçma ve yanlış geliyordu. Cidden sevmiyor muydu beni? Kendimi zavallı ve ezik gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Beni kullandığına inanamıyordum. Bu olayı unutmaya çalışıp çalışma masasına geçtim. Biraz soru çözdükten sonra evdeki hizmetçimiz Sumru Hanım odama gelip, akşam yemeğinin hazır olduğunu söyledi. Sumru Hanım ben doğduğumdan beri bizimle çalışıyordu. Sanırım aramın en iyi, en samimi hizmetçimiz oydu. Tabii bunda eski bakıcım olmasının payı büyüktü. Sumru Hanım ile beraber aşağı indik, o görev yeri olan mutfağa ben ise yemek odasına yöneldim. Babam her yemekte olduğu gibi tabletinde işle ilgili şeylerle uğraşıyor, annem ise dayımın sahip olduğu giyim markasının yeni sezon kataloğunu inceliyordu. Annem ile babam benim masaya oturduğumu görünce ellerindekilerini bırakıp yemeklerini yemeye başladılar. Hizmetlilerden biri boş olan bardağıma portakal suyu koyarken annem: -Irmak, tatlım! Seher ve ailesi yemekten sonra bize gelecekler. Baban ve Celil Amcan yeni bir proje üzerinde çalışacaklar. Seher ile beraber onlara katılmanızı istiyorum. Portakal suyumu koymayı bitiren hizmetçiye teşekkürlerimi iletip anneme döndüm: -Tamam anneciğim. Babacığım Celil Amca ile ortak bir proje üzerinde mi çalışıyorsunuz? Babam: -Evet Irmak. Yurt dışında bir otel projemiz var. Biliyorsun ki Celil Bey'in büyük bir basketbol kulübü var. Bizde hem kulübün ve diğer kulüplerin rahat edebileceği sportif ve lüks bir otel projesi üzerinde çalışıyoruz. Bu proje bittiğinde senin bu otelle ilgilenmeni istiyorum tatlım. Ben: -Peki siz nasıl isterseniz babacığım . Ama bir şey soracağım. Bu yıl üniversite sınavım var biliyorsunuz. Sınav ise yaz aylarında olacak. Otelin açılış tarihi sınav haftalarına yakın olacak mı? Babam:"Temmuz ayının ikinci haftasında otelin açılışını yapacağız. Yani sınavından bir hafta sonra Barselona'ya gideceğiz sende okullar açılana kadar otelle yakından ilgileneceksin. Hem de bu sırada belki Burak ile beraber tatil de yaparsınız." Babamın modern bir baba olması hoşuma gidiyordu. Ama babamın Burak'ın adını söyleyince boğazımda bir yumru oluşmuştu. Hiçbir şey diyemeden yemeğimi yemeye devam ettim. Yemeğim bittiği için masadan kalkıp odama çıktım. Yemekten önce yarım bıraktığım testimi bitirip, konu anlatımı çalıştım. Bir süre sonra örtülen kapı sesiyle Seher'lerin geldiğini anladım. Merdivenlerden inerken telefonum çaldı. Arayan Burak'tı. Telefonu meşgule atıp aşağıya indim. Babam ile Celil Amca yeni otel projeleri hakkında sohbet ediyorlardı. Annem ile Sevil Teyze ise modadan konuşuyorlardı. Seher ise hem babamlarla konuşuyor hem de annemlerin sohbetine katılıyordu. Ben misafir odasına gidip herkese "hoş geldin" dedikten sonra Seher'in yanına oturdum. Seher yanına ben oturunca telefonu ile ilgilenmeye başladı. Sanki benimle konuşmak istemiyor gibiydi. O an aldığım nefes nedense boğazımda düğümlendi. Burak ile gerçekten aralarında bir şeyler olduğu belliydi. Seher nasıl bu kadar kötü bir kız olabilmişti? Belki de bugün benimle bu yüzden görüşmek istemedi. Seher'in telefonla ilgilendiğini görünce bende telefonumda takılmaya başladım. Ama ilk önce Burak'ı her yerden engelledim. Bana yaptığını, bana yaşattığını, beni aldattığını asla ama asla unutmayacak ve onu asla affetmeyecektim. Annemler ile babamlar o kadar koyu bir sohbete dalmışlardı ki Seher'le benim konuşmadığımızı, aramızın kötü olduğunu fark etmediler bile. 1-2 saat sonra Sevil Teyze ve Celil Amca müsaade isteyip ayaklandılar. Seher'de arkalarından kapıya doğru yürüdü. Bende o sırada Seher'e mesaj attım. Kime: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Her şeyi biliyorum!!! Mesaj Seher'e gittikten sonra Sevil Teyze Seher'e dönüp: "Kızım iyi misin? Kötü bir şey mi oldu?" "İ-iyiyim. Her zaman ki kız dedikodusu anneciğim." "Anladım. O yüzden sen bu kadar şaşkın şaşkın ekrana baktın. (Sevil Teyze anneme dönüp): "Hadi şekerim sonra görüşürüz." "Görüşürüz şekerim yine bekleriz." Seher'ler arabaya geçtikten sonra telefonuma mesaj geldi. Mesaj Seher'dendi. Kimden: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Her şeyi derken??? Kime: Seher Gülcüoğlu Mesaj: Burak ile bugün sizi gördüm!!! Celil Amca ile babam hala dışarıda konuşmaya devam ettikleri için Seher'ler daha gitmiş sayılmazlardı. Seher'in camı açık olduğu için Seher'in mesajımı okuduğunu anladım. Fakat verdiğim mesaja geri dönmemişti. Annemler ile beraber Seher'leri uğurladıktan sonra odama çıktım ve biraz daha test çözüp uykuya daldım. Sabah alarmın sesine uyandım. Alarmı kapattıktan sonra Seher'den mesaj geldiğini fark ettim. Bildirimin üzerine tıklayıp mesajı okumaya başladım. Kimden: Seher Mesaj: Bir bulut varmış; kendine kırgın, kendine kızgın. Kendine kızgınmış çünkü farkında olmadan bir hata yapmış diğer bulut arkadaşını kızdıracak ve kırıp üzecek kadar. Ama bu hatayı bilerek yapmamış. Yani kabahati yokmuş, masummuş ama aynı zamanda mecburmuş. Hatayı yaparken hatayı engelleyememiş ve hata, hata olmaktan çıkıvermiş. Ama bulut bilirmiş ki; diğer bulut arkadaşına asla ihanet etmezmiş, asla arkasından iş çevirmezmiş. Bu hata aklına geldikçe ağlamış durmuş sürekli. İşte bugün bulutlar bu yüzden ağlıyor Irmak. Seni çok ağır kırdım ben. Yaptığım hata –belki de sana göre ihanet- yüzünden sana bakmaya, seninle konuşmaya utanıyorum. Bu yaşanılan şeyden dolayı beni affedebilir misin bilmiyorum. Ama senden 16 yıllık arkadaşlığımız, dostluğumuz hatırına sana asla böyle bir şey yapmayacağımı bilmeni isterim. Yarınki doğum gününe gelmeyi çok istesem de gelemeyeceğim. Yaşananlardan dolayı yüzüne bakmaya cesaretim yok. Şimdiden iyi ki doğdun, doğum günün kutlu olsun Irmak. Mesajı okumayı bitirdiğimde kafam soru işaretleri ile dolmuştu. Nasıl masum olabilirdi ki! Benim sevgilime sarılmıştı ve "benim" sevgilim ona "Aşkım" diye seslenmişti. Ona aşkım demişti ve benim en yakın arkadaşım bana masum olduğunu hatta mecbur kaldığını söylüyordu. Böyle bir şey nasıl olabiliyordu? Hem bana ihanet edip, arkamdan iş çevirip aynı zamanda nasıl masum kalabiliyordu? Bunları düşünürken Seher'in mesajına cevap yazmadığımı fark ettim. Seher onun mesajlarını yanıtsız bırakmamdan hiç hoşlanmazdı. Gerçi artık bunun bir önemi yok gibiydi. Ne yazabilirdim ki? Böyle bir durumda ona ne diyebilirdim? Gerçekten masum olduğuna inanmalı mıydım yoksa dün kendim gördüğüm şeye inanmaya devam mı etmeliydim? Aslında ben artık Seher'e güvenebileceğimi düşünmüyordum. Telefondaki mesaja boş boş bakıp bunları düşünürken beni düşüncelerimden ayıran Sumru Hanım'ın kahvaltıya çağırması olmuştu. Kahvaltı için aşağı indiğim sırada babam telefonda iş konuşması yapıyor annem ise masada yemeklerin gelmesini beklerken moda dergilerine bakıyordu. Masaya oturduğum sırada annem bana "Günaydın tatlım" dedikten sonra dergiye bakmayı sürdürdü. Annemin bana "günaydın" demesinin ardından evdeki yardımcılar masayı tam anlamıyla hazırlamışlardı. Masa hazırlandıktan sonra babam da konuşmasını bitirip "Günaydın" diyerek katılmış oldu. Babam bir yandan yemeğini yiyor bir yandan da telefonda maillerini kontrol ediyordu. Annem bana dönerek" Tatlım, bugünkü özel dersin doğum günü partin sebebiyle iptal oldu. Dersini iki gün sonraya erteledik öğretmeninle. " dediğinde rahatladığımı hissettim. Sabah uyandığımda aklıma Burak'ın beni aldatmasından sonra doğum günü partim ile özel ders saatimin çakıştığını fark etmem beni strese sokmuş hatta midemin ağrımasına sebep olmuştu. Annemin verdiği güzel haberlerle midemdeki ağrı yok olmuştu. Kahvaltım bittikten sonra odama gidip hazırlandıktan sonra şoförle birlikte evden çıktım. Şoförle evden çıktığımda o kadar düşünceli ve dalgındım ki arabanın kapısını açan Sedat Amcayı bile fark edemiyordum. Kafam başka yerdeydi ve bugüne odaklanamıyordum. Dün yaşadığım şeylerin etkisi hala sürüyordu. Ama beni asıl şaşırtan şey kime inanacağımdı. Sanırım onu bugün anlayacaktım. Kafamda cevaplandıramadığım çok fazla soru vardı. Gerçekten Seher ve Burak benim arkamdan iş çevirip gizli bir birliktelik sürüyorlarsa onları asla affetmeyecektim. Sahi bu ikisi ne zaman çıkmaya başlamıştı? Sahi bu ikisi ne zaman çıkmaya başlamıştı? Ya da Burak hangimizi seviyordu? Neden hem benimle hem de Seher'le çıkıyordu? İkimizi de seviyor olamazdı. Bir kalp aynı anda iki kişiye de aynı değeri veremezdi ki. Ben dün yaşadığım olay hakkında düşünürken arabanın durmasıyla okula geldiğimizi anladım. Arabadan inip okul kapısından içeri girdim. Okul binasına doğru yürürken bahçede eski sevgilimi Yağmur ile konuşurken gördüm. Ben ve Yağmur düşman gibiydik adeta. Yağmur'un beni çekememesi yüzünden sürekli kavga ederdik. Sürekli bir konu bulup tartışma ortamı yaratırdı ve bu tartışma ortamı eninde sonunda bir şekilde büyür ve kavgaya dönüşürdü. Yağmur'un en sevdiği şey insanları birbirine düşürüp onların birbirinden nefret etmesini sağlamaktı. Bazen onun ev sevdiği şeyin bu olduğunu düşününce Yağmur'dan soğuyordum. Okulun ilk yılı çok iyi bir kızdı Yağmur fakat Burak bizim okula nakil olunca işler değişmişti. Yağmur Burak'tan etkilenmişti ama Burak'ın gözü bendeydi. Burak'ın sürekli ilgisi bende olmasıyla Yağmur'la ilişkimizde değişmişti. Ama Yağmur bizim çıkmaya başladığımızı bildiği halde Burak'a yakınlaşmaktan hiçbir zaman vazgeçmedi. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Yağmur okulun binasından içeri girdiği sırada Burak'la göz göze geldik. Sanki hala sevgiliymişiz ve musmutlu bir ilişkimiz varmış gibi gülümsedi Burak. Henüz ayrılmamıştık ama ben dün yaşadıklarımla beraber kafamda bu ilişkiyi bitirmiştim. Gülümseyerek yanıma gelip bana sarıldı her sabah yaptığı gibi. Ama benim hala aklım almıyordu. Bakışları, cümleleri, benimle konuşurken ses tonundaki sıcaklık... hala eski Burak'ı o. O zaman dün Seher'e sarılan Burak değil de başkası mıydı? İkizi miydi yoksa (tabii varsa)? Ya da çok iyi rol yapıyordu bana. Uzun uzun sarıldıktan sonra yanağımdan öpüp "Günaydın doğum günü kızı" dedi ve tekrar sarıldı bana. Gerçekten biri bana neler olduğunu anlatabilir mi diye haykırmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Burak ile beraber sınıfa girdikt4en sonra sıramın altında defterlerimin arasına sıkıştırılmış bir not parçası dikkatimi çekti. Tam notu okuyacakken sınıftaki kızlar gelip doğum günümü kutlayama geldikleri için notu okuyamadım ama nedense notu elime aldığımda içimde sebebini bilmediğim kötü bir his oluşmuştu. İçimden bir ses bu notta iyi şeyler yazmadığını söylüyordu. |
0% |