8. Bölüm

8. Bölüm

Miraç Şevval ACAR
tozpembehikaye

Yağmur'un neden bana böyle bir mesaj attığına anlam veremesem de mesajına geri dönüş yapmam gerektiğini hissettim. Serkan'ın dün bana söylediklerinden sonra sevgilisinden böyle bir mesaj almam garibime gitmişti doğrusu. "Gerekmediği sürece ben de samimi olmuyorum ya da olmak istemiyorum zaten Yağmur," diye mesajı yolladıktan sonra telefonu şifonyere geri koyup üstümü değiştirmeye gittim. Üstümü değiştirdikten sonra makyaj yapmak için masama oturdum. Makyajımı yaparken telefonuma mesaj geldi. Mesaj Yağmur'dandı. "İyi, sevindim" yazıyordu bildirim kutusunda. Mesaja görüldü attıktan sonra gözlerimi devirdim. Yağmur'un Serkan'ı bu kadar çok kıskanmasına şaşırmıştım.

Makyajımı bitirdikten sonra hızlı bir şekilde aşağı indim. Mutfağa gidip hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra çantamı alıp evden çıktım. Arabaya bindikten sonra derin bir nefes aldım ve sürmeye başladım.

Yağmur'la mesajlaştıktan sonra daha doğrusu Serkan'la konuştuktan sonra birtakım yeni kararlar almıştım. Evet, Serkan hayatıma çok tuhaf bir şekilde girmişti ve bir sürü tesadüfü beraberinde getirmişti. Hayatında olmamı daha doğrusu onunla yakın olmamı istemiyordu ki benimde onunla çok samimi olmak istediğim söylenemezdi. Bu yüzden onunla iki yabancı gibi olmaya karar vermiştim. Sanki o tesadüfler hiç yaşanmamış gibi ve o gün beni hastaneye getirerek bana bir iyilik yapmamış gibi. Burak nasıl benim geçmişimden bir parçaysa ve şuanda benim için bir yabancıdan farksızsa Serkan da öyle olacaktı...

Okula vardığım zaman kızlar henüz gelmemişti. Damla ve Arsu trafiğe yakalandığını, ilk derse büyük ihtimalle giremeyeceklerini yazmışlardı gruba. Seher'i de görememiştim, sanırım o da daha yoldaydı. Bu yüzden dersin başlamasına 5 dakika kaldığını bildiğim için bu dakikaları kahve ile değerlendirmeye karar verdim.

Kahvemi alıp sınıfa geldiğimde kızlar sınıfa girmiş, montlarını asıyorlardı.

"Günaydın! Üçünüz beraber miydiniz, neden söylemediniz? Sabah hep bir şeyler yapardık," dedim.

"Yok kanka, hepimiz kapıda denk geldik," dedi Arsu.

"Sana da günaydın canım," dedi Damla yerine geçerken. Ardından öğretmen geldi ve derse başladık.

Ders edebiyattı. Bugünkü derste önemli şairlerden birinin yazdığı şiirleri inceleyecektik. Edebiyat öğretmenimiz diğer öğretmenlere göre fazla disiplinliydi. Neyse ki kitabı yanıma almak son anda aklıma gelmiş ve kırık not alma ihtimalim ortadan kalkmıştı.

Saliha Hoca kitabın ilk sayfalarından birini açıp, yazılan şiiri okumaya başladı. Şiir gerçekten çok güzel yazılmıştı. Şair, aşkı o kadar güzel anlatmıştı ki mest olmuştum adeta. Ardından yan sayfadaki şiire geçtik. Bu şiirse önceki gibi aşk şiiriydi ama bu sefer şair aşkın getirdiği hüznü anlatmıştı mısralarında. Her ne kadar iyiyim desem de kendimi bulmuştum adeta yazılanlarda.

Saliha Hoca birkaç sayfa şiir okuduktan sonra arka sıralardan sesler gelmeye başlamıştı. Benim sağ arkamdan geliyordu sesler. Dayanamayıp arkamı döndüm. Sohbet edenler Burak, Merih ve Kaan'dı. Önlerinde kitap ya da defter yoktu. Anladığım kadarıyla şiir kitabını almamışlar ya da almayı unutmuşlar bu yüzden sohbet ediyorlardı. Saliha Hoca okuduğu şiiri yarıda bırakıp arka taraftakilere sessiz olmalarını söyledikten sonra yarım bıraktığı şiiri okumaya devam etti. Fakat bir süre sessiz olan erkekler yeniden gürültülü bir şekilde sohbet etmeye devam etmişlerdi. Bunun üzerine Saliha Hoca kaldığı sayfayı ayraçla kapatıp bir şey arıyormuş gibi sınıfa bakmaya başladı. Biraz düşündükten sonra "Bu böyle olmayacak. Kitabı olmayanlar, olanların yanına geçsin. Damla, Irmak, Seher, Ece, Arsu kızlar ufak bir yer değişikliği yapsak?"

Damla "Siz nasıl isterseniz hocam."

Seher ,"Olur, yapalım hocam" dedikten sonra Saliha Hoca arka tarafa doğru yürüdü ve Burak'ın yanında durdu.

"Burak, sen Irmak'ın yanına geç. Damla sen buraya Merih'in yanına gel. Kaan sen de Ece'nin yanı boş, oraya geçer misin?"

Kaan, Saliha Hoca'ya "Peki hocam," dedikten sonra Ece'nin yanına oturdu. Ardından da Merih de Damla'nın yanına oturdu. Burak ise Saliha Hoca'nın yanından gitmesini bekledi. Saliha Hoca öğretmen masasının olduğu tarafa doğru yürüdü. O esnada Burak sıkılmış bir şekilde gözlerini devirdi. Yanımda oturmak hiç istemiyor gibi bir hali vardı. Tamam, istememesi normaldi ben de istemiyordum fakat böyle bir tepki göstermesine de şaşırmıştım. Sırasında biraz oyalandıktan sonra yanıma geldi. Kitabın kendi tarafındaki sayfasına bakmaya başladı. Sayfada yazan şiiri okudu mu bilmiyorum ama sayfaya bakarken bakışları değişmişti. Umursamaz bakışlarının yerini kırgın ve acı çeken bakışlar almıştı. Ya yanımda oturduğu için ya da şiiri okuduğu için değişmişti bakışları. Gerçekten aşık mıydı hala? Ya da şiiri okuyunca kim gelmişti aklına? Neden bu kadar merak ediyordum ki? Bu konuda anlamıyordum kendimi. Sabah aldığım kararlar ile şimdiki düşüncelerim... birbirine hiç uymuyordu. Merak etmemem gerektiğini hissediyordum. Anladığım kadarıyla Burak kendine yeni bir sayfa açmıştı tıpkı benim bu sabah yapmaya çalıştığım gibi. Değişmişti... Önce hareketleri sonra giyim tarzı ve şimdi de parfümü. Yanımda oturduğu için kokusunu duyabiliyordum. Tanıdığım eski sevgilim olan Burak gitmiş onun yerine bambaşka bir Burak gelmişti.

Bunları düşünmeyi bırakıp Saliha Hoca'ya ve okuduğu şiire odaklanmaya çalıştım. Yeni bir şiire geçmiştik. Bu şiirde bittikten sonra Saliha Hoca "Bu şiir kitabını aldırmamın nedeni sınav haftasında kafanızı biraz da olsa dağıtmaktı. Yeni konular işleyip beyninizi yormaktansa sizlere şiir okutup beyninizi rahatlatmak istedim. Bu arada zilin çalmasına çok az bir zaman kaldı. O yüzden yer değişikliği yapan arkadaşlarınız yerlerine geçebilirler. Ancak bu şiir kitabı bu dönemki performans ödeviniz. Bu kitabı okuyup şairin hayatını araştırmanızı istiyorum. Şimdi serbestsiniz, istediğinizi yapabilirsiniz. "

Saliha Hoca dersi bitirdiğini söyledikten sonra Burak yanımdan kalkacakken sayfadaki şiire ilişti gözü. Bir süre şiire baktıktan sonra dayanamayıp "Şiir okumayı sevdiğini bilmiyordum," dedim. O da "Güzel şiirmiş, gözüme takıldı," dedi. Bunları söylerken hem samimi hem de soğuk davranmaya çalışıyordu. Sanırım o da nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Ya da belli etmiyordu ama acı çekiyordu.

Burak yerine geçtikten sonra teneffüs zili çaldı. Kızlarla beraber hava almak için okulun bahçesine çıktık. Ben ve Seher önde, Damla, Arsu, Ece arkada olmak üzere bankların olduğu tarafa doğru yürümeye başladık. O sırada Seher "Irmak, iyisin değil mi," diye sordu.

Sahi, kendimi gerçekten iyi hissediyor muydum? Bu soruyu Seher gibi kendime sorduğumda, bir cevap alamamıştım içimdeki sesten. Sanırım ben bile iyi olup olmadığımı bilmiyordum.

"Bilmiyorum," dedim dürüstçe. Kendime dürüst olmak istemesem de onlara yalan söylemek istemiyordum.

"Saliha Hoca yarınki derste de bu şiir kitabını işleyecekmiş, istersen yarın Burak ile ben oturabilirim Irmak," dedi Seher.

"Yarınki derste de oturabilirim sanırım Burak'la. Her ne kadar ayrılmış olsak da sınıf arkadaşım sonuçta," dedim omuz silkerek.

Kızlara dediğim gibi biz hala sınıf arkadaşıydık bu yüzden mecburiyetten de olsa bazı zamanlarda iletişim kuracaktık. Buna alışmalıydım.

Sınıfa döndüğümüzde Yağmur'un sıramda oturduğunu gördüm. Benim sıramda...Serkan ile sohbet ediyorlardı. Yağmur'un arkadaşı Yasemin de oradaydı ve o da Ece'nin sırasına oturmuştu. Benim gibi Yasemin ile Yağmur'u fark eden Ece " Neden benim sıram? Hatta niye o iki sıra? Serkan'ın sırası orası değil. Neyse...Bengü'nün yanına mı gitsek?" Belli etmemeye ve üstünü kapatmaya çalışsa da sinirlenmişti Ece Yasemin'in yaptığına. Kızlarla Ece'ye "Tamam," dedikten sonra Bengü'nün yanına gidip onunla sohbet etmeye başladık. Bengü üniversite sınavına hazırlandığı için sınıfta olurdu daha çok. Ya da kütüphanede ders çalışırdı. Hukuk okumak istediği için diğer senelere nazaran daha az görüşüp konuşur olmuştuk. Uzun zamandır sohbet etmediğimiz için onunla konuşmak iyi gelmişti. Biz kızlarla sohbete dalmışken Yağmur'un Serkan'a sarıldığını görmüştüm. Sarılmaları garip gelmemişti ama Serkan'ın ona sarılmamasına şaşırmıştım ki Serkan'da sarıldı Yağmur'a. Neden beklemişti acaba? Ya da sevgilisinin ona birden sarılmasına neden şaşırmıştı acaba? Dikkatimin dağıldığını fark eden kızlar beni sohbet ettiğimiz konuya geri döndürmüş, düşüncelerimden uzaklaşmamı sağlamışlardı.

Biz sohbet ederken öğretmenler zili çalmış Ener Hoca sınıfa girmişti bile. Ener Hoca'nın hepimiz yerlerimize geçmiştik, Yağmur ile Yasemin kendi sınıflarına gitmek zorunda kalmışlardı. Ener Hoca'nın elinde sınav kağıtları vardı. Sınıftaki tüm öğrenciler ben de dahil şaşırmış bir şekilde Ener Hoca'ya ve elindeki kağıtlara bakıyorduk.

"Hocam, tarih sınavı öğleden sonra olmayacak mı? Sınav takviminde öyle gözüküyor da," dedi Kaan.

"Normalde öyleydi fakat bugün Tarih öğretmeniniz öğleden sonra izinli. Sınavınız onun dersinde olacağı için erkene alındı," dedi Ener Hoca. Sınıfın arka sıralarından sesler yükselmeye başlarken Ener Hoca, sınav kağıtlarını dağıtmaya başlamıştı bile. Sınav kağıdı önüme geldiğinde adımı soyadımı yazdıktan sonra soruları incelemeye başladım. Sorular tahmin ettiğimden daha kolay gelmişti gözüme. Sonra göz ucuyla sınıfın geri kalanına baktım. Kimisi hızlı bir şekilde soruları cevaplıyor kimisi boş boş kağıda bakıyordu. Etrafa bakarken Burak'a kaydı gözlerim. Soruları çözmekten çok bir şey düşünür gibi bir hali vardı. Ama düşündüğü şey konular ya da cevaplar mıydı bilmiyorum. Bana daha başka bir şey düşünüyormuş gibi geliyordu. Onu derinden etkileyen bir şeyi düşünüyormuş gibi...

Kendi sınav kağıdıma odaklanıp cevaplarını bildiğim soruları çözmeye başladım. Sınav kağıdımdaki soruları çözmeyi bitirdikten sonra zilin çalmasıyla sınıftaki diğer kişilerle beraber kağıdımı teslim ettim. Ener Hoca kağıtların hepsini toplayıp sınıftan çıktıktan sonra önde Bengü ile sohbete kaldıkları yerden devam eden kızların yanına gittim. Kızlar sınav sorularını konuşuyorlardı.

"Bengü 4. soruyu ne yaptın?"

"Onun cevabı C şıkkı değil miydi?"

"Nasıl ya? Ben B yapmıştım."

"Irmak ,şey Burak bu tarafa geliyor," dedi Seher.

Ardından arkadan Burak'ın sesi yankılandı kulaklarımda. Sesin geldiği yöne döndüğümde Burak'ın yüzünde çekingen bir ifade vardı. Bana bakmak yerine montunun fermuarıyla oynadı ilk önce, sanırım cesaretini toplamaya çalışıyordu. Sonra da yüzüme baktı ve kararlı bir şekilde "Biraz konuşabilir miyiz Irmak," diye sordu.

"Neden," dedim.

"Bir konu var da seninle konuşmak istediğim."

"Anladım."

"Bahçeye çıksak," dedikten sonra montumu almak için askılığını oraya gittim. Burak da kendi montunu giydikten sonra bahçeye çıkıp yürümeye başladık. O kadar çok yürüdük ki hiç konuşmadan adımlarımız bile birbirine uymaya başladı. Bir süre sonra durdu Burak ve adımlarımı bana döndürdü, aramızda mesafe olduğu için bana doğru yürüdü. Sonra gözlerimin içine baktı. Gözlerinde bir umut vardı sanki. Söyleyeceği şey her neyse cümlelerinde ümit kırıntıları gizliymiş gibi.

"Arkadaş kalabilir miyiz," diye sordu birdenbire. Açıkçası şaşırmıştım bu sorusuna. Benim kafamda daha başka sorular vardı. Onlardan biridir diye düşünmüştüm. Ama o beni gerçekten şaşırtmıştı. Ve de sinirlendirmişti. Beni aldatmıştı ve biz bu yüzden ayrılmıştık. Bu nedenden dolayı terk etmiştim onu ben. Şimdi bu teklifi yapması... Gerçekten hiç mi gururu yoktu?

"Sen az önce bu soruyu sormadın değil mi Burak," diye sordum çok az da olsa sinirli bir ses tonuyla.

"Yani arkadaş kalalım dediysem o anlamda demek istemedim. Aynı sınıftayız ya. Sınıf arkadaşı olarak en azından sınıf ortamında birbirimize iki yabancı olmayalım Irmak."

"Burak gerçekten mi?"

"Niye bu kadar tepki veriyorsun anlamıyorum."

"Anlamıyorsun?(!) O zaman ben sana şöyle izah edeyim: Bana ihanet ettikten sonra, beni aldattıktan sonra ayrıldığımız halde seninle sanki bunlar hiç yaşanmamız gibi sınıf arkadaşı olmamı istiyorsun. Ve bunu soracak yüzü kendinde buluyorsun ya. İşte bu yüzden bu kadar tepki gösteriyorum. Ve bu arada sınıfta gerekirse arkadaş gibi bir şey hakkında muhabbet edebiliriz ya da yan yana oturabiliriz tabii gerektiğinde," dedim ve sınıfa geri döndüm. Sınıfa geri geldiğimde herkesin çantasını topladığını gördüm. Geldiğimi gören kızlar öğretmenlerin toplantısı ve semineri olduğunu bu yüzden de derslerin boş geçeceğini söylediler. Sanırım bu yüzden tarih sınavını erken olmuştuk. Ardından bende kızlar gibi eşyalarımı toplamaya başladım. Çantamı topladıktan sonra kızlarla beraber arabama binip AVM'lerden birine gittik. Bu sefer önceki gittiğimiz yerden farklı bir yere gelmiştik. Mağazaları gezmeye başlarken telefonum çaldı. Arayan ilkokul arkadaşım Tolga idi. Telefonu açar açmaz "Arkana bakar mısın güzellik," dedi Tolga. Bende hiç düşünmeden arkamı döndüm ve karşımdaydı...Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Tolga... ilk erkek kankamdı. Birbirimize sarıldıktan sonra aynı anda "N'aber,"deyip gülüştük. Tolga ile ayaküstü sohbet ettikten sonra mağazaları gezmeye devam ettik. Biraz da alışveriş yaptıktan sonra sahile gitmeye karar verdik ve Tolga'yı da davet ettik. O da "Olur , gelirim" dedikten sonra hep beraber arabalara geçip sahilin yolunu tuttuk. Ben, Seher, Damla benim arabamda; Arsu ile Ece'de Tolga ile beraber Tolga'nın arabasındaydı. Arabadayken kızlar Tolga ile tanışmadıkları için -Seher hariç- beni soru yağmuruna tutmuşlardı.

"Tolga'yla uzun zamandır görüşmediniz mi?"

"Neden bizi daha önceden tanıştırmadın Tolga'yla?"

"Küsmemiştiniz değil mi Irmak? AVM'de çok samimi idiniz., sanki daha dün görüşmüşsünüz gibi?"

"İşte öyle bir dostluk bizimkisi," dedim bende. "Bu arada kızlar sahile geldik" diye ekledim. Arabayı park ettikten sonra arabadan inip Tolga'nın arabasını park etmesini bekledik. Mart ayına yaklaştığımız için hava kış mevsiminde de olsak güzeldi. Kar ya da yağmur yağmıyor aksine güneş tüm sıcaklığıyla yüzümüze vuruyordu. Tolga da arabasını park ettikten sonra sahilde biraz yürüdük ve geçmiş anılarımızdan bahsettik biraz.

"Tolga ben seni neden hatırlayamıyorum, ilk kez görüyor gibiyim," dedi Seher.

"Hatırlamaman normal canım. Çünkü kendisi ilkokul 4. sınıfta kilolu ve gözlüklüydü," dedim bende.

Bunun üzerine kahkaha attı Tolga ve ardından "Ne günlerdi ama. O halimi görenler benim o Tolga olduğuma inanamıyorlar hala. "

"Ya fotoğraf çekilelim mi beraber," diye sordu Ece.

Hep beraber birkaç kare fotoğraf çekildikten sonra Tolga ile bir de baş başa fotoğraf çekilmeye karar verdik. Biz Tolga'yla poz verirken soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Sanırım fırtına başlayacaktı. Bir iki defa poz verdikten sonra nasıl çıktığımızı görmek için Ece'nin yanına gittim. Fotoğraflara baktığımda tahmin ettiğimden daha güzel çıktığımızı fark ettim. Tolga'nın kazağı ve saç rengi benim saç rengimle uyum yakalamış, Ece'nin seçtiği filtre ise rüzgarın fotoğrafı mahvetmesini engellemişti. Çekildiğimiz fotolardan en beğendiklerimi seçip Instagram'a attım. O esnada rüzgarlar şiddetini arttırdı ve yağmur yağmaya başladı. Bizde evlere geçmeye karar verdik. Tolga arabasıyla tek başına yanımızdan ayrılırken ben de kızları kendi arabamla evlerine bıraktım. Kendi evime vardığımda akşam olmak üzereydi ve fırtına dinmişti. Arabamı park ettikten sonra eve girdim. Beni kapıda karşılayan Sumru Hanım "babamın beni beklediğini çalışma odasında beklediğini " söyledi. Sumru Hanım'a teşekkür ettikten sonra babamın yanına gittim. İçeri girdiğimde tabletinde bir şeyler yapıyordu. Geldiğimi görünce tabletinde başka bir sayfa açıp bana döndü. Önce günümün nasıl geçtiğini ardından "Sana bir şey sormam gerekiyor, kızım" dedi.

Bende "Tabii, buyurun babacığım. Sizi dinliyorum," dedikten sonra tableti önüme koydu ve haberi gösterdi. Haberde "Irmak Civanoğlu ile Serkan Doran sevgili mi? Serkan Doran, Yağmur Yenilmez'i Irmak Civanoğlu ile mi aldatıyor," yazıyordu. Babam ben haber yazısını okurken ciddi bir ses tonuyla "Irmak, Serkan'la yakın olmanı istemiyorum demiştim. Sende "tamam" demiştin. Ama gördüklerim bana bunun tam tersini söylüyor. Sizin aranızda bir şey mi var," diye sordu. Bende babama "Hayır, aramızda bir şey yok" dedikten sonra ise aklımda tek bir soru vardı. Bizim tartışmamız nasıl haber olmuştu? Üstelik o gün tüm magazinciler gösteri bittikten sonra okuldan çıkmışken... Bizim tartışmamızı basına söyleyen kimdi?

Bölüm : 21.01.2025 19:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...