@trickywriter
|
Asya, gözlerini karanlık bir odada açtı. Başındaki hafif ağrı ve bilinmezliğin verdiği korkuyla çevresine bakındı. Nerede olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı. Gözleri yavaş yavaş etrafa alışırken, soğuk taş duvarları ve loş ışığı fark etti. O an, hatırlayabildiği tek şey, o adamın – Aras’ın – son bakışıydı. Gözleriyle onu hipnotize etmiş gibiydi. Kalkmaya çalıştı ama bir ses onu yerinde dondurdu. "Uyanmışsın." Aras’ın derin, etkileyici sesi, Asya’nın nefesini kesmişti. Aras, köşedeki sandalyede oturuyordu, elinde bir sigara, yüzünde kayıtsız bir ifade. Duman, odanın soğuk havasına karışırken, adamın gözleri onu izliyordu. “Neden buradayım?” Asya’nın sesi çatlamıştı ama sorusundaki meydan okuma hâlâ yerindeydi. “Dün gece yanlış zamanda, yanlış yerdeydin,” dedi Aras, sigarasından bir nefes alarak. “O kadar masumsun ki bunun farkında bile değilsin.” Asya’nın zihni hızla çalışmaya başladı. Dün gece ne olmuştu? Sadece eve dönmek için kısa bir yol seçmişti. O sokakta, birkaç adamın tartıştığını görmüştü. Çok kısa bir süreliğine duraksamış ve sonra hızla uzaklaşmıştı. Gördüklerinin ne kadar tehlikeli olduğunu anlamıştı, ama neye bulaştığını tam olarak kavrayamıyordu. “O sokaktan geçmemin suç olduğunu mu söylüyorsunuz?” dedi Asya, sesi titrememesi için çaba göstererek. Aras gülümsedi. Bu, Asya’nın beklediğinden çok daha korkutucu bir ifadeydi. “Bazen, suçlu olmak için bir şey yapmana gerek yoktur. Sadece yanlış yere bakmış olman yeter.” Asya, onun ne demek istediğini anlamıştı. Dün gece şahit olduğu şey, sadece bir tartışma değildi. O adamların kim olduğunu bilmiyordu ama Aras’ın dünyasına ait olduklarından artık emindi. “Ben bir şey görmedim,” dedi Asya. Gözleri Aras’ınkilerle buluştu, umutsuzca kendini ikna etmeye çalışıyordu. “Sizi tanımıyorum, sizinle bir alakam yok.” Aras, ayağa kalktı ve ağır adımlarla Asya’ya yaklaştı. Aralarındaki mesafe azaldıkça, Asya nefes almakta zorlanmaya başladı. Adamın gözlerinde öyle bir kararlılık vardı ki, yalan söylemenin bir faydası olmadığını anlamıştı. “Doğru. Beni tanımıyorsun. Ama şu an tanıdın,” dedi Aras, Asya’nın gözlerine bakarak. “Ve bu, seni güvenli bölgenin dışına itiyor. Artık benim dünyamın bir parçasısın, Asya.” Asya’nın kalbi hızla çarpmaya başladı. “Beni bırakmalısınız,” dedi, sesi neredeyse yalvarırcasına. “Hiçbir şey söylemem. Sizi tanımam, görmem.” Aras bir an için sustu, bakışlarını Asya’nın yüzünde gezdirdi. O kadar masum, o kadar korkmuş görünüyordu ki… Ancak bu, onun kalbini yumuşatmaya yetmiyordu. İçinde bir yerlerde, bu kadını koruma isteğiyle yanan bir şeyler vardı. Ama o dünyada koruma, zayıflık demekti. Ve zayıflık, ölümle sonuçlanırdı. “Bu kadar basit değil,” dedi Aras sonunda. “Beni tanımaman artık mümkün değil. Senin gibi birinin bizim dünyamızda hayatta kalması zordur. Ama belki…” Aras bir adım daha yaklaştı, sesi daha düşük ama daha tehditkâr bir tona büründü. “…belki seni hayatta tutmanın bir yolunu bulabilirim.” Asya’nın zihni, Aras’ın söylediklerini anlamaya çalışırken bulanıklaştı. Bu, bir tehdit miydi? Yoksa bir koruma sözü müydü? "Ben sizin oyunlarınıza dahil olmak istemiyorum,” dedi Asya, cesaretini toplayarak. “Bu sizin dünyanız. Benimle ilgisi yok.” “Artık var,” dedi Aras, sertçe. “O sokakta durmasaydın, şu an evinde, güvenle uyuyor olurdun. Ama o an, bir karar verdin. Ve şimdi, bu dünyaya girdin. Benim iznim olmadan çıkamazsın.” Asya bir an için ne diyeceğini bilemedi. Bu adamın kurallarına göre yaşamayacaktı. Ama bunu dile getirmek, hayatını riske atmak demekti. Sessiz kalmayı tercih etti. Aras, bunu fark etti. Bir süre sessizce Asya’yı süzdü. Sonra beklenmedik bir şekilde geri çekildi ve kapıya doğru yürümeye başladı. “Sana biraz zaman vereceğim,” dedi, kapıyı açarken. “Ama unutma, Asya. Zaman senin düşmanın.” Kapı sert bir şekilde kapandığında, Asya odada tek başına kalmıştı. Kafasındaki sorular, korkular ve çaresizlik bir karmaşa yaratmıştı. Bu adamdan uzak durması gerektiğini biliyordu. Ama bir yandan da onun tehlikeli cazibesine kapılmaktan kendini alıkoyamıyordu. O an, içinde hem bir isyan hem de bir merak uyanmıştı. Aras’ın dünyasından kaçmak istiyordu, ama bir yanıyla da bu karanlık dünyanın derinliklerini öğrenmekten kendini alıkoyamıyordu. Bu adamdan uzak durmak mümkün müydü? Yoksa kader, onu bu karanlık dünyaya hapsetmek için Aras’la tanıştırmış mıydı? Asya, bu soruların cevabını bulmak için uzun bir savaş vereceğini hissediyordu. Ve bu savaş, yalnızca onun değil, Aras’ın da hayatını değiştiricekti.
|
0% |