Alaz, kendini Atilla'nın lüks ama boğucu odasında, ağır bir sessizliğin ortasında bulmuştu. Dışarıdaki hayat, şehrin gürültüsü, üniversite ve dersler; hepsi bu anın gerçekliği karşısında silik birer hatıra gibi geliyordu. Atilla'nın karanlık gözleri üzerine kilitlenmişken, sanki dünya sadece onların etrafında dönüyordu.
“Burada kalmam için kurallarınızı öğrenmem gerektiğini söylediniz,” dedi Alaz, korkusunu bastırmaya çalışarak. “Peki, nedir bu kurallar?”
Atilla, alaycı bir gülümsemeyle başını eğdi. Bir sigara yaktı, dumanı yavaşça tavana doğru yükselirken odadaki gerilim daha da yoğunlaştı. “Birincisi,” dedi ağır bir sesle, “bana itaat edeceksin. Emirlerimi sorgulamak, seni burada uzun süre tutmamı sağlayacak bir hatadır.”
Alaz, öfkesini bastırmaya çalıştı. “İtaat mi? Ben sizin köleniz değilim!”
Bu sözler odada yankılandığında Atilla bir an sessiz kaldı. Sonra, sigarasını kül tablasına bırakıp yavaşça Alaz'in yanına doğru yürüdü. Bakışları buz gibiydi, ama içinde bir kıvılcım vardı. Alaz geriye doğru çekilmeye çalıştı, ama sandalyesi hareket etmiyordu.
“Benim dünyamda iki tür insan vardır,” dedi Atilla, sesi alçak ama tüyler ürperticiydi. “Kurallara uyanlar ve uymayanlar. İkinci gruba girenlerin sonunu merak eder misin?”
Alaz’in boğazı düğümlendi. Bu adamın ciddi olduğunu hissediyordu. Ama teslim olmak istemiyordu. Korkusunu inatla gizlemeye çalıştı. “Beni tehdit ediyorsunuz. Ama hala neden burada olduğumu bile anlamış değilim.”
Atilla, bir anda sandalyesini geriye çekti ve sert bir hareketle Alaz’i ayağa kaldırdı. Alaz'ın kalbi hızla çarpmaya başladı. Atilla, onu odanın ortasındaki büyük masaya doğru sürükledi.
“Dinle bakalım,” dedi Atilla, sesinde artık sabırsız bir ton vardı. “Beni anlamak zorunda değilsin. Ama bu odadan sağ çıkmak istiyorsan, kurallarımı çiğnemenin ne anlama geldiğini öğrenmek zorundasın.”
Alaz masanın kenarına yaslanırken, adam elini cebine attı ve küçük, zarif bir çakı çıkardı. Çakıyı açarken metalin parıltısı Alaz'in gözlerine yansıdı. Alaz panikle geri çekildi.
“Ne yapıyorsun?” diye bağırdı, sesi titriyordu.
Atilla, çakıyı masanın üzerine bıraktı. Bakışları sabitti. “Sana zarar vermeyeceğim. Ama kurallarımı çiğnemek neye mal olur, görmeni istiyorum.”
Masaya eliyle vurdu ve kapı birden açıldı. İki adam içeri girdi. Atilla, onlara bir işaret verdi. Adamlar bir başka kişiyi içeri sürükledi. Bu, Alaz’in kafede tartıştığını duyduğu adamlardan biriydi. Gömleği kan içindeydi, yüzü şişmiş ve çaresiz bir şekilde titriyordu.
“İşte bu,” dedi Atilla, adamı işaret ederek, “ihanetin bedelidir.”
Alaz, nefes almayı unutmuştu. Korkuyla yere çakılıp kalmış gibiydi. Adam, dizlerinin üzerine çöktü ve yalvarmaya başladı. “Lütfen Atilla Bey, affedin. Beni bir daha görmezsiniz. Yalvarırım!”
Atilla, sakince yerine oturdu ve Alaz'a döndü. “Ceza olmadan bu dünyada düzen olmaz,” dedi. “Ve sen de kuralları çiğneyen biri olmamalısın. Yoksa sıranın sana gelmesi uzun sürmez.”
Alaz, korkuyla titreyerek başını salladı. Ama bir şey onu daha fazla sarsıyordu: Atilla’nın gözlerinde tek bir duygu izi bile yoktu. Soğuk, acımasız ve merhametsizdi.
Atilla, adamı dışarı çıkarttırırken Alaz’in kolundan tuttu. “Unutma, buradan sağ çıkmak istiyorsan bana güveneceksin. Aksi halde kimse seni bulamaz.”
Alaz, gözyaşlarını zorla bastırdı. İçinde bir öfke ve çaresizlik kaynıyordu. Ama bir şey çok netti: Bu ceza, Atilla’nın kim olduğunu anlaması için yeterince açık bir mesajdı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |