Alaz, yeni bir günün ilk ışıklarıyla uyanmıştı. Uykusuzluğun etkisiyle başı ağrıyordu, ama içinde bir tür isyan hâlâ kıvılcımlar saçıyordu. Burada, bu korkutucu dünyada, tek başına mücadele etmenin kolay olmadığını biliyordu. Ancak Atilla'nın koyduğu kurallara boyun eğmek de onun doğasına aykırıydı.
Odaya yemek getiren hizmetliye dikkatlice bir soru sormuştu. "Burada kaç kişi çalışıyor?" diye sorması, masum bir meraktan fazlası değildi. Ama o anda içeride duran gözetmenlerden biri bu soruyu duymuş ve sessizce başını sallamıştı.
Aradan saatler geçmişti. Kapı yeniden açıldığında Alaz, iceri giren iki adamı anladı. Korkusu, boynundan aşağıya soğuk bir ter gibi süzüldü.
"Atilla Bey seni görmek istiyor," dedi adamların biri. Sesindeki sertlik, Alaz'in yutkunmasını zorlaştırdı.
Sessizce ayağa kalktı. Odayı terk ederken, başına gelecekleri tahmin etmeye çalışıyordu. Koridorlardan geçerek Atilla'nın geniş odasına götürüldü. Bu kez Atilla'nın yüzünde alışık olmadığı bir ifade vardı; soğuk ve sert bir maske takınmış gibiydi.
"Anladığım kadarıyla kuralları çiğnemekte ısrarcısın," dedi Atilla, gözlerini ona dikerek.
Alaz ne demek istediğini anlamaya çalıştı. "Ben hiçbir şey yapmadım!" diye itiraz etti.
Atilla, sessizce masanın üzerine yaslandı. "Hiçbir sey yapmadın mı?Adamlarıma sorular sormanın ne anlama geldiğini sanıyorsun? Senin gibi biri, benim dünyamda bilgi toplamaya çalışırsa, bunun adı ihanettir."
Alaz, paniğe kapıldı. "Ben... Sadece merak etmiştim! Kaçmak ya da size zarar vermek gibi bir niyetim yoktu."
Atilla, sözlerini duymamış gibi bir işaret yaptı. Yanındaki adamlardan biri ileri çıktı, Alaz'i kolundan tuttu ve odanın ortasına sürükledi. Alaz, ne olduğunu anlamaya çalışırken kolları arkasına doğru zorla çevrildi ve yere diz çöktürüldü.
"Bırakın beni! Bu yaptığınız haksızlık!" diye bağırdı.
Atilla, soğukkanlı bir şekilde yerinden kalktı ve Alaz'in önüne geldi. Gözlerinin içine baktı, ama o gözlerde merhametten eser yoktu. "Burada kurallara uymamak, yalnızca bir cezagetirir. Sana daha önce söylemiştim, Alaz. İtaat et ya da bedelini öde."
Adamlar, Alaz'i sırt üstü yatırdılar. Kalbi çılgınca atıyordu, nefesi düzensizleşmişti. Ellerini ve ayaklarını yere sıkıca tuttular. Atilla, elinde kemer aldı. Alaz'in gözleri büyüdü, korku tüm vücudunu sardı.
"Lütfen..." diye mırıldandı Alaz. "Bunu yapmayın..."
Atilla, eğildi ve soğuk bir sesle fısıldadı: "Bu sadece bir uyarı. Seni öldürmüyorum, çünkü bana göre hala değerli olabilirsin. Ama bir daha kuralları çiğnemeyi düşünürsen, merhametimin sınırlarını keşfedersin."Kemerin sert darbesi, Alaz'in sırtına indiğinde bir çığlık attı. Acı, bedenine anında yayıldı. Atilla,bu sırada durmadan konuşuyordu. "Bu, kuralları çiğnemenin ne anlama geldiğini hatırlaman için."
Darbeler birer birer indi, ama Atilla asla öfkeden kontrolsüzleşmedi. Her hareketi hesaplıydı. Sanki Alaz'in zihnine kazınmak isteyen bir öğretmen gibiydi.
Ceza sona erdiğinde Alaz'in nefesi kesilmiş, gözyaşları yanaklarından süzülmüştü. Dizleri yere kapanmıştı. Adamlar onu serbest bıraktığında, odada sadece ağır bir sessizlik kaldı.
Atilla, Alaz'in yanına çömeldi. Parmağıyla Alaz'in çenesini tutup başını kaldırdı. "Bu son uyarımdı," dedi. "Eğer bir daha beni sınarsan, seni korumaktan vazgeçerim. Ve bu, sadece benim dünyamda değil, dışarıda da senin sonun olur."
Alaz, onun gözlerinin içine baktı. Bu adam bir canavardı, ama bir şekilde hâlâ kontrolü elinde tutuyordu. Alaz, acının içinde boğulurken kendi kendine bir söz verdi: Atilla'ya boyun eğmeyecek kurtulucaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |