25. Bölüm

Artık Deniz'imiz Olacak

Tuğba e
tuaekn

"Buralara adım atmayacak" Asya abla sesini kalınlaştırıp kafasını bir o tarafa bir bu tarafa sallayarak tekrar o kadının taklidini yaptığında kahkaha atmıştım. Kadın bu cümleyi kuralı günler olmuş ama Asya abla saat başı taklidini yapıyordu. "Siz nasıl birbirinizi boğazlamadan durdunuz bu kadar zaman?" dedim hala gülmeye devam ederken.

Bir yandan da komşumuzun getirdiği yumurtaları kırıyordum tavaya. Ellerindeki her şeyi büyük bir minnetle bizimle paylaşıyorlardı. Normalde kabul etmezdik ama sanki onların verdiklerini beğenmiyormuş gibi görünmek istemediğim için havada kapıyordum açıkcası gayet de beğeniyordum. Bir daha nerede bulacaktım bu kadar doğal besinleri?

"Ben boğazlardım da işte arada Baran vardı" dedi sona doğru kısılan bir sesle. Kafamı ocaktan kaldırıp kahvaltılıkları çıkaran Asya ablaya baktım. "Onu özlüyor musun?" dedim sessizce. Bu soru biraz da kendimle mukayese etmek içindi aslında.

Gerçekten de sorduğum soruyu düşünüyormuş gibi dururken konuştu. "Garip bir şekilde hayır. Sanki hiç sevmemişim gibi onu düşününce sevgim de daha çok kimsesiz kalışımdandı burada. İlk geldiğimde o kadar zorlanmıştım ki hep o kol kanat germişti. Sanırım sevgi sandığım şey minnetti" dedi ciddiyetle. Bunları biraz da kendine söylüyormuş gibiydi. Durumu iyiden iyiye tartmıştı kafamla onu onaylarken yumurtayı da koyup oturdum sofraya.

Bugün mahkeme vardı. Sonunda Asya abla kurtulacaktı onlardan. Kaynanasından sonra kimse gelip gitmemişti açıkcası bu durum bizi rahatlatmıştı. Hala kaynanasının bana neden öyle dediğini anlamamış çokta umursamamıştık tayin yeri açıklanır açıklanmaz gidecektik buralardan. Özleyecektim Mardin'i çok gezme şansımız olmamıştı belki ama sevmiştim bu sıcak toprakları.

Asya abla "hadi soğutma yumurtanı" dediğinde somun ekmeğinin varlığını unutturan tandır ekmeğiyle patlattım yumurtanın sarısını. O sırada Asya ablanın telefonu çalmıştı kaşlarım çatılırken çalan numaraya baktım. "Alo" dedi Asya abla da sorgular bir tonla. Ardından karşıdaki kendini tanışmıştı sanırım ki "haa kusura bakma çıkaramadım" demişti. Merakla ona odaklanırken bir anda yüzü resmen ışıldadı. "Ay hiç haberim yoktu hemen bakayım teşekkür ederim" deyip kapattı telefonu. Annesi telefonla konuşurken merak eden çocuklar gibi hissetmiştim.

Ben daha ne oldu diye sormadan çoşkuyla konuştu. "Tayin yerleri açıklanmış" dediğinde hızla oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Bakmasını beklerken ter içinde kalan ellerimi sildim bacaklarıma. Heyecandan kalbim tekliyordu resmen. "Yalova" dedi Asya abla heyecanla. İkimiz de içten içe Bursa olmasını istiyorduk ama bu da iyiydi yakındı en azından.

Hızla sarıldığımda o da karşılık verdi. Bugün güzel başlamıştı umarım böyle de devam ederdi. "En kısa zamanda gideriz" dedim gülerek "o kadar mı sıkıldın buralardan" diyen Asya ablayla güldüm. İkimiz de asıl sebebi biliyorduk. Sevinme faslını sonraya erteleyip hızla kahvaltımızı yaptık. İki kutlamayı aynı anda yapmak istemiştik.

Söylediğine göre kaynanası denilen kadın Baran'ı ikna edecekti. Umarım becerebilmişti. Hızla evden çıkarken neredeyse bir aydır bizi sinesinde dinlendiren eve bir göz attım. Sevmiştim bu bir oda bir salon evimizi. Arabaya yerleşirken toprak yolu toz duman içinde bırakarak çıktık köyden.

Yola girdiğimizde ikimizden de çıt çıkmıyordu. Ortamı biraz neşelendirmek adına radyoya uzandım çalan şarkıyı değiştirmek istemiştim ama tanıdık şarkıyla elim havada kalmıştı. Geri yerime sinerken camdan uzayıp giden yolu izliyordum. İçli bir nefes çekip şarkıya eşlik ettim.

"Bana kısmet değil dizinde yatmak, aman aman."

"Dizine yatıp da yüzüne bakmak, aman aman."

Sesim son amanda yükselirken Asya abla da bana eşlik edince alkışlayarak ritim tutmaya başladım.

"Gel anam anam, yanıma da kıyma bu yazık canıma."

Sanki neşeli bir şarkı eşliğinde düğüne gidiyor gibiydik. Bu kısımdan sonra susan Asya ablayla şarkıyı bana bıraktığını fark ederken sebebini içten içe biliyor oluşumla gülümseyip söylemeye devam ettim.

"Bir kara kaşın, bir kara gözün değer dünya malına."

Gözlerimin önüne gelen kara kaşlı, kara gözlü Pusat ile camdan sızan rüzgar sanki içime esti. Gözlerimi kapatıp açıp onun silüetini silmeye çalıştım.

"Ayrılık hasreti canıma yetti aman aman"

"Eridi yüreğim, tükendi bitti aman aman"

Dedikten sonra susmuştum. Gerisini radyodan gelen sese bırakırken sanki az önce ben söylemiyormuşum gibi bir sessizlikle yerime sindim. İçimdeki her hissi bir şarkıyla dışarı vurmak garip hissettirmişti. Asya abla direksiyondan çektiği bir elini bacağıma koyup gülümserken ben de gülümsedim. En azından yaramı biri görüyordu bu bile eski halime göre şükür sebebiydi.

Vardığımızda ikimiz de silkelenip en güçlü halimize bürünmeye çalıştık. Zordu ama yapmak zorundaydık. Avukatımız da gelince Asya abla hızla bir selamlaşmış içeriye geçmiştik. Koridorda ilerlerken ilk görüş açıma kapımıza dayanan eski kaynana girdi kadın gözlerinden mermi çıkarıp bizi vurabilecekmiş gibi bakıyordu. Ardından yanında değişik değişik bakan fotoğraflarda ve Kağan abilerin evinde gördüğüm Baran girdi. Gözleri Asya ablaya değdiğinde uzun uzun gelişini izlemişti. İzlesindi bu son görüşü olacaktı ne de olsa.

Ben diğerlerine bakıp kim olduklarına dair tahminler yürütürken en sonda duvara yaslanmış olan Şehmus iki kolunu açıp bize doğru bir iki adım attı yüzünde eksik olmayan gevşek gülüşüyle "vay vay vay kimleri görüyorum Leyla hanımlar teşrif etmiş bak tekrar tekme atarsın korkusundan sandalyeye oturmuyorum" dediğinde gözlerimi devirdim. Gülüşünün ortasına çakmak istiyordum. Şiddete meyilli bir insan asla değildim ama bu adam içimdeki tüm kötü özellikleri dışarı vurmam için varolmuş gibiydi.

"Beni ayağa dikmeyi başaran nadir insanlardansın hatta bir düşüneyim" deyip eliyle çenesini kaşıdı. Bu salak rol kesme havalarına içten içe söverken şovuna devam etti. "Tekmişsin."

Tam bir şey demek için öne atılacaktım ki Baran'ın ve eski kaynanın bakışlarının kaydığı arkamdaki koridordan gelen ayak sesleri dibimde bitmiş, biri kolumu tutup arkasına çekmişti. "Ben seni çiftleyeceğim ama birazdan bekle" deyip önümde duran kişiyle resmen gözlerim ışıldadı.

Bir aydır görmediğim abimi böyle görmeyi asla beklemezken içimi bir rahatlama kaplamıştı. O Şehmus'a doğru adımlarken Asya abla hızla yanına yanaşıp "Ne işin var burada?" demişti. Onu duyan abimin tüm dikkati Şehmus'tan Asya ablayaya kayarken ben ise hala arkasında duruyordum. Buradan çıkıp o Şehmus'un bakışlarına tekrar maruz kalmak gibi bi niyetim de yoktu açıkcası.

"Duruşmayı izlemeye geldim" dedi çok rahat bir tavırla omuzlarını silkerken. Ben bu haline gülerken Asya abla derin bir nefes verip sinirle önüne dönmüştü. Burayı nasıl bulduğu saati nereden öğrendiğini falan sonra sorgulayacaktım. Tam bir şey diyecektim ki eski kaynananın sesini duydum "bu düğüne gelen oğlandır?" dedi bize doğru adımlarken. Ben anlamsız bakışlarımı etrafta gezdirirken ne düğünü diye düşünmüştüm. Herhalde biriyle karıştırıyordu abimi.

Tam ortalık karışır gibi olcaktı ki duruşmanın başladığına dair duyuru yapılmıştı. Meriç abim hızla Baran'ın yanına adımlayıp tehditvari bir biçimde omzunu sıktı. "Ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi aslanım?" dedi dostane bir biçimde. Ardından kulağına eğilip söylediği cümleleri duymak istiyordum çünkü Baran'ın rengi iyiden iyiye atmıştı.

Baran hızla duruşma salonuna girerken biz de girmiştik. Baran da boşanmaya yanaşmış mahkeme istediğimiz gibi sonuçlanmıştı. Korktuğumuz başımıza gelmemiş ve bu işten en kısa zamanda ayrılmıştık. Abimin koluna girerken diğer kolumu da Asya ablanın koluna takmıştım. Üç silahşörler olarak ayrıldığımız duruşmadan sonra bahçeye çıkmıştık. Arkamızdan ağa bozuntuları ve anneleri de yürüyüp kendi arabalarına doğru gitmişlerdi. Abim benim önümden Asya ablaya uzanıp "arabayı çalıştırsana" demişti. Ben daha ne olduğunu anlamayıp bir abime bir Asya ablaya bakarken Asya abla hemen anlamış gibi kafasını sallamış arkamızda bıraktığımız Meriç abimle arabaya doğru ilerlemiştik.

"Ne oluyor?" dediğimde Asya abla düz bir tavırla "arkaya bin" demişti. Lafını ikiletmeden hızla arkaya yerleşip camı açıp abime baktım. Baran'lara doğru hızlı hızlı ilerlerken Asya abla da arabayı çalıştırmıştı. Abimi burada mı bırakacağız korkusu içime yerleşirken abimin resmen Baran'ın üstüne uçması en son beklediğim şeydi.

"Abi" diye bağırmıştım ki abim Baran'a attığı yumrukla Baran sendelemiş arkasındaki arabaya çarpmıştı. Şehmus abime doğru yürürken "seni de pas geçmem gel" deyip Şehmus'a da bir yumruk atmış eski kaynananın çığlıkları arasında bizim arabaya doğru koşmuştu. Koşarken yüzündeki kocaman gülümseme dehşete düşmüş bir şekilde izleyen beni daha da dehşete düşürmüştü. Onlar daha şoku atlatamadan abim arabaya binmiş Asya abla ise resmen lastiklere çığlık attıra attıra uzaklaşmıştı mahkemenin önünden.

Ben korkudan hala ne olduğunu anlayamazken abim kahkaha atarak oturduğu yerden bir anda doğrulup Asya ablayı çekti ve saçını öptü. "Helal be yavrum" dediğinde ikimiz de şokla abime baktık. O da ne yaptığını yeni fark etmiş gibi yerine geri yerleşirken "heyecandan" dedi sessiz bir tonla. Ardından doğrulduğu koltuğa resmen gömülmüştü.

Kafamı yavaşça sallarken dudaklarımı birbirine bastırdım gülmemek için "heyecandandır tabii" dedim sonunu keyifle uzatırken. Asya abla kocaman olmuş gözlerle arabayı sürmeye devam ederken çıtını dahi çıkaramamış direksiyonu sımsıkı tutuyordu.

Abim konuyu dağıtmak için "nasıl vurdum ama çat çat" dedi havaya artistik hareketlerle yumruk atarken. Bu haline güldüğümde hala nasıl anlaştıklarını ve nasıl kaçtığımıza dair girdiğim şoktan yeni sıyrılıyordum "umarım başımıza bela olmazlar" dedim sessizce. Tam kurtulduk derken bir daha karşılaşmak istemiyordum.

"Ben o ödlek Baran'ın icabına baktım değil karşımıza çıkmak adımızı duyunca ağlayarak kaçar" dediğinde kaşlarımı çatıp iki koltuğu da tutarak aradan kafamı uzattım. "Hayırdır görüşmeyeli mafya mı oldun?" diye sordum dalga geçercesine. Bizim mühendis adam gelmiş burada ona buna racon kesiyordu ya.

"Eh sağ olun başınızı beladan çıkarmadığınız için kendi çapımızda tehdit oluşturucu bir unsur olmuş olabiliriz" deyip havalı olduğunu düşündüğü bir biçimde saçını düzeltti. "Ne dedin de böyle korktu?" diye sordu Asya abla düşünceli bir biçimde. Abim başını yola çevirmiş çenesini kaşırken ciddi bir sese bürünüp konuştu "ben bunu biraz araştırmak istemiştim en başta" dediğinde göz ucuyla Asya ablanın tepkisine baktı.

Asya abla kafasını usulca sallayıp "devam et" demişti. Bu komutu bekliyormuş gibi duran abim "Pusat'a sordum malum kayınbabasının eli kolu çok uzun soruşturdu onun sayesinde. Bu Baran'lar burada klasik olan işlerden birini yapıyorlar, kaçacakcılık." dedi sakin bir ses tonunda. Ben yine ikisinin arasından kafamı uzatıp "yuh" dediğimde abim elini alnıma bastırıp beni tekrar yerime itmişti.

Asya abla duyduğu her bir kelimeyle kafasını usul usul sallıyordu. Bu haline içten içe üzülürken abimi dinlemeye devam ettim. "Ben de bunu ihbar edebileceğimi elimde çok büyük kanıtlar olduğundan bahsettim. Şöyle yatarsın böyle hapis köşelerinde sürünürsün diye Pusat'ın ezberlettiği sözleri söyledim." dediğinde ben de başımı sallamıştım. İyiydi fazlasıyla iyiydi küçük ağa Barancık ayağımızın altında dolanmayacaktı.

Ama bahsi geçen diğer isim kalbimin derinliklerine bıraktığı yarasını hatırlatırcasına sızlatmıştı. Madem bu olaylardan az çok haberi vardı neden gelmemişti? Hiç mi düşünmüyordu artık beni? Hiç mi endişelenmemişti? Kendi kendime sorduğum sorularla başımı iki yana sallayıp zihnimdeki soru bulutlarını dağıttım. Adam nişanlıydı, bi de benim peşime buralara kadar mı gelecekti? Hiçti yani bendeki de salak saçma bir umuttu.

Hepimiz sessizce yolu izlerken köye giriş yapmıştık. "Bahsi geçen köyünüzü de gezmek isterdim ama bir saatte yola çıkıyoruz malum" dediğinde abim kaşlarım çatıldı. "Ne yolu ne oluyor?" dedim merakla.

"Bursa'ya dönüyoruz sizi burada bırakacağımı sanmadınız herhalde?" dediğinde Asya ablayla aynı anda "hayır" diye bağırmıştık. Onun henüz ailesiyle yüzleşmeye benim de hem annemle hem Pusat'la yüzleşmeye cesaretim yoktu. İkimiz de bağırdığımız için Meriç abim elini kalbine koyup "tamam sakin olun kalpten gideceğim yaşlı biriyim ben" dediğinde omzuna vurdum. "Diyene bak senden iki yaş büyüğüm farkındaysan" dedi Asya abla da gülerek bir yandan da arabayı park ediyordu. "Hem tayinim Yalova'ya çıktı oraya gidiyoruz" dediğinde hevesle başımı salladım.

"Artık denizimiz olacak" dedim sonunda denizi olan bir şehire taşınmanın verdiği mutlulukla. Bir ayda en özlediğim şey deniz görmek olabilirdi. "Sen de gideceksin yani" dedi abim sesinden sızan üzüntüyle. "Asya ablam nereye ben oraya artık" dediğimde Asya abla gülmüş öpücük atmıştı.

Arabadan inip eve girerken "iyi o zaman ben de sizle gelirim Yalova'ya yerleştirir öyle dönerim eve" diyen abim evimize bakıp yüzünü buruşturdu. "Sen şuna çulsuzum arabam yok size kendimi yamamaya çalışıyorum desene" dedi Asya abla keyifle. Abim buraya uçakla gelmişti muhtemelen ve yanında eşya bile getirmemişti. "Yakalandık" deyip teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdığında Asya abla bir kolunun altından geçip mutfağa girdi.

Meriç abim de peşinden zaten iki adımlık yol olan mutfağa ilerlerken eve garip garip bakıyordu. "Hayırdır beğendiremedik galiba paşama" dedim sorgularcasına abim gülümseyip "bana çulsuz diyenlere bakın" dedi. Gözlerimi devirip koltuğa oturdum. Yorulmuştum bir şey yapmamış olsak bile mahkeme gerginliği yorulmama yetmişti.

"Hadi toplanalım da çıkalım yola eşyam yok yanımda kalmam burada sonra sizin börtü böcekli pijamalarınızı giymek zorunda falan kalırım Allah korusun" deyip oturdu yanıma. O yanıma oturunca eski olan koltuk resmen göçmüştü. "Aslında fena olmaz he" dedim gülerek gülüşümü ise kafama gelen tokat susturmuştu.

Asya abla abimi onaylarken beklemenin bir anlamı olmadığının farkındaydık. O eşyalarını toplarken ben hala abimin yanında oturuyordum. Konuşmak istediği bir şey vardı biliyordum. Huzursuzca yerinde kıpırdanınca elimi savurup "gönder gelsin" demiştim. Elini kolunu nereye koyacağını bilemezken en son yan dönüp oturdu. "Sanırım annem seni kırmış" dediğinde tahmin ettiğim konuyla kafamı cama doğru çevirdim belli belirsiz bir "hmhm" çıktı dudaklarımdan.

"Ne geçti aranızda bilmiyorum ne sen ne annem anlatıyor ama Leyla çok pişman ben gözlerimle görüyorum her gün ağlıyor" dediğinde bir an üzüldüm. Kısacık bir an şu hayatta en çok birlikte gülmeyi sevdiğim kadını üzmüş olmak kalbimi kırdı. Ardından benim bir suçum olmadığını her ne olursa olsun bu sözleri hak etmediğim gerçeğini kendime hatırlatıp çenemi diktim havaya. "Benim de çok ağladığım günler olmuştu." dedim net bir tavırla.

Abimin yüzü düşerken yumuşamayacağımı anlamıştı. "Biraz bile yok mu affetme şansın?" dedi kaşları bükülürken. Üzülüyordu bizi böyle görürken anlıyordum. Kendi çapında aileyi toparlamaya çalışıyordu farkındaydım. "Babam da sen gittin diye anneme kızgın günlerce yüzüne bile bakmadı kadının yeni yeni konuşuyor." dediğinde işte bu sefer gerçekten de üzülmüştüm. Babam bana oldukça düşkündü. Bu süreçte bir kaç kez telefonda kısaca konuşmuş iyi olduğumu söylemiştim ama yetmemişti demek ki. Yine de bunlar annemi affetmem gerektiği anlamına gelmiyordu. "Bana hak etmediğim şeyler yaşattı abi" dediğimde başını usul usul salladı. Benimle aynı renkleri barındıran mavi gözlerinde anlayış hakimdi. Basit şartlarda buralara kadar çekip gelmeyeceğimi biliyordu. Ardından hızla kendine çekip sarıldı. Gözlerim bir ay sonra ilk defa ıslanırken anlımı omzuna koyup ağlamıştım. Gözyaşlarım üstünü ıslatırken sadece saçımı okşamış. "Buradayım." demişti.

Buradaydı, bunu iliklerime kadar hissetmiştim. Yavaşça kafamı kaldırırken tipime bakıp kahkaha attı "sümüklü git tipini düzelt gece kabusum olacaksın" dediğinde ben de yarım yamalak gülmüş az önce ağladığım omzuna vurmuştum. Gözlerimi silerek kalktığımda mutfak kapısına yaslanmış bizi izleyen Asya abla da hızla gelip sarılmıştı bana. "Hadi toparla eşyalarını" dediğinde kafamı salladım.

Zaten az buz olan eşyalarımı da valizime koyup kapatırken annemin aldığı boynumdan hiç çıkarmadığım buraya gelirken havaalanında çıkarıp valizin en dibine attığım kolyeyi görmüştüm. Elimde ortasındaki mavi taşı olan melek kanatlı kolyeye bakarken iç çektim. Oysa hep bana özgürlüğü getirdiğine inandığım kanatlarım varmış gibi hissettiren bu kolye nelere şahit olmuştu. O an aklıma gelen fikirle hızla oturduğum yerden fırladım. Camın önündeki bana ait olan Küçük Prens'i de alıp salona koştum.

"Ben bir yere kadar gidip geleceğim tamam mı?" dediğimde abim bu heyecanlı halimle hızla koltukta doğrulmuştu. "Nereye? Geleyim mi ben de?" demişti başımı hayır anlamında iki yana sallarken elimdekilerle nereye gideceğimi anlamış Asya abla gözleriyle abime resmen bırak gitsin demişti.

Evden çıkıp koşarcasına ezbere bildiğim yolu yürüdüm. Kapısı zaten açık olan evden içeriye doğru "male" diye seslenmiştim. Bu köyde çoğu kişinin kapısı açık olur gelen de kendini ev, ev halkı gibi bir anlama gelen bu kelimeyle belli ederdi. Ben de buna alışmış ve uyum sağlamıştım. Sesimi duyan masmavi gözlü kız koşa koşa gelince hızla eğilip bana sarılmasına izin verdim. Bu köyde tanıştığım ve hayata karşı bakış açımı değiştiren küçük arkadaşım Meva'ya elimdekileri uzattım. İkisi de benim küçüklüğümden beri yanımda olan en sevdiğim iki şeydi. Belki kullanılmış diye hediye olmazdı ama şu an burada verebileceğim en değerli şeyler bunlardı.

Meva parıldayan gözlerle hem kitabına hem de kolyesine bakarken "teşekkür ederim" diye resmen cıvıldadı. Kolyesini boynuna takmasına yardım ederken "Ben gidiyorum, kendine iyi bak tamam mı?" demiştim. Zaten gideceğimi az çok bilen kız yaşından çok daha büyük bir olgunlukla tekrar sarılıp sırtıma iki defa vurmuştu. "Sen de kendine iyi bak" dediğinde sesinin titrediğini duymuştum. "Ağlama ağlama kurban olurum sana veda etmeden gitmek istemedim" dediğimde hızla başını sallayıp gözyaşlarını sildi. "Ağlamıyorum ki" deyip omuz silktiğinde gülümsedim.

Yavaş yavaş uzaklaşırken ona el sallamıştım. Meva da dolan gözlerini umursamadan bir eliyle kitabına sarılıp bir eliyle de bana el sallamıştı. Bir gün dedim, bir gün Meva ve niceleri için geri dönecektim. Okuma hakkı elinden alınmış her kız için çırpınacaktım. Gözyaşlarım bir bir akarken bu köye ne kadar alıştığımı o an anladım. Hızla akan gözyaşlarımı silerken eve girmiştim. Abim koltukta uzanmış Asya abla ise son eşyalarını da toplamakla uğraşıyordu. Hazır olan valizimi kapının yanına koyup uzandığı yerde uyuyakalan abimi uyandırdım. "Biz hazırız" dediğimde şapşal şapşal etrafına bakmış "he? ne?" demişti. Bu haline güldüğümde o ayılmak için banyoya girmiş ben ise etrafı son kez süzüyordum. Şu camın önünde az mı sabah etmiştim. Ben duygusal anlar yaşarken abim banyodan elindeki yoğurt kovamızı sallaya sallaya çıktı. Onunla bile duygusal bir bağ kurmuştum.

"Olum insan bari bi maşrapa falan alır bu ne lan tam köylü olmuşsunuz siz" deyip kahkaha attığında göz devirdim. Gayette iş görüyordu yani ne yapalım? Asya abla elindeki yoğurt kovasını hışımla çekip "senin estetik kaygılarına uymak zorunda değiliz" dediğinde budur diyerek baş parmağımla Asya ablayı göstermiş o ise elini göğsüne koyarak selam vermişti.

Bu konuyu aralarında uzattıklarında en son Asya abla yoğurt kovasını da bavuluna koymaya çalışmıştı ki sığmadığı için vazgeçmişti. İnat ve dik başlılık konusunda gerçekten de rakibi yoktu. Zor bela arabaya bindiğimizde abim şoför koltuğuna oturmuş yanına da Asya ablayı postalamıştım. Uzun yolda arka koltukta yatıp uyuyacaktım tabii ki de. "Benimle yolculuk çok keyiflidir bak" dediğimde ikisi de beni tanıdıkları için bu dediğime kahkaha atmışlardı. Evden aldığımız eşyalardan biri olan yastığa köyden çıkışımızı izledikten sonra kafamı koymuştum. Gerisi yoktu.

Gözlerimi açtığımda havanın kararmış olduğunu görüp gözlerimi kaşıdım. Şoför koltuğuna geçmiş Asya abla "vaay günaydın uyuyan güzel" dediğinde abim de bana bakmış tipime gülmüştü. Ardından benim taklidimi yapıp "benimle yolculuk çok keyiflidir bak" dediğinde hala ayılamamış olmamdan ötürü gülememiştim bile. "Neredeyiz ya" dedim esneye esneye kafamı koysam uykuma çok rahat devam edebilirdim ama ihtiyaç molası vermemiz lazımdı. "Bir de benzinlik falan görürseniz" deyip gülümsediğimde derdimi anlamışlardı. Ankara'ya gireceğiz şimdi" diyen abimle yuh çektim. Kaç saat uyumuştum ben böyle?

Bir benzinlikte durduğumuzda ayağa kalkmaya çalışmıştım ama uyuşan bacaklarım çok yardımcı olmamıştı buna. Zor da olsa kalkıp ihtiyaçlarımı giderdikten sonra en sevdiğim şey olan benzinlik marketinden de bir şeyler almıştım. Burada alınan abur cuburların tadı kesinlikle daha lezzetli oluyordu. Kulaklığımı da takıp cama kafamı yaslarken daha şarkıyı açmamışken Asya abla abime bir şey demek ister gibi kıpırdandı. Gözleri arkaya kaydığı an gözlerimi kapamış sanki yeniden uyuyormuş gibi yaptım. Her ne söyleyecekse yüzündeki ifadeden dolayı benim duymamı istemediği belliydi.

"Pusat'tan öğrendin değil mi mahkeme saatini falan" diyen Asya ablayla gözlerimi açmamak için üstün bir çaba sarf ediyordum. Duyduğum isim beni yeniden yakarken herhangi bir tepki vermemek için çırpındım. Abimden bir ses çıkmayınca Asya abla tekrar konuştu. "Cevap versene."

Asya ablanın sinirli çıkan sesi beni daha da şaşırtırken neler döndüğünü anlayamıyordum. Pusat ne alakaydı? Abim ondan öğrenmiş olsa bile o nereden biliyordu? Asya abla da mı benden bir şeyler saklıyordu?

"Evet" dedi sonunda abim pes edermişcesine çıkan sesiyle. Gözümü açıp neler oluyor diye sormak istedim ama oynadığım uyku oyununa devam etmeliydim. "Senin için ayarladığı avukat sayesinde öğrendim." dedi abim bıkkın bir sesle. Olası bir kavgayı önlemeye çalışıyordu tahmin edebiliyordum. Asya abla tekrar konuşmaya başladığında "Pusat" dedikten sonrasını duymamak için çaktırmadan kulaklığımdaki müziğin sesini açmıştım. Her ne yaptıysa da olduysa da duymak istemiyordum. Gözlerimi sıkı sıkı kapatırken kalbimdeki ağrıyı görmezden gelmeye çalıştım.

"Uyan davar" diyen abimle başımı kaşıdım. Günlerdir mahkeme telaşından gözüme uyku girmediği için tüm acısını bu yolda çıkarıyordum sanırım. Uyku oyunum da gerçek olmuş hatırladığım cümleler tekrardan içimi titretmişti.

Her ne olduysa da Asya ablaya kızamayacak kadar yorgun hissediyordum. İçimde birine karşı daha taşıyabilecek bir kırgınlık duygusuna yer yoktu. Benden saklama sebebinin benim için olduğunu da gayet tabii anlayabiliyordum.

Ertafıma bakınırken dağın tepesinde bir yerdeydik resmen. "Kahvaltı yapacağız hiç de acıkmadın mı yuh?" diyen abimle karnıma dokundum. Resmen bomboş olduğunu elimle bile hissedebiliyordum. Başımı usul usul sallarken Asya abla abimi itti "karışma kıza" dediğinde arabadan inmiş esen rüzgarla hızla geri binmiştim. Hava resmen buz gibiydi uyurken üstüme örtülen hırkayı alıp üstüme giyip tekrar indim arabadan. Beni bekleyen Asya ablayla abimin yanına hızla adımlayıp "eee yol nasıl geçti?" demiştim ve bu soruma ikisi de kahkaha atmıştı.

Kahvaltımızı yaparken nasıl açlıktan bayılmadığımı düşündüm o an. Büyük bir iştahla yemeğimi yerken "Asya önde sen de arkada uyudunuz bi ben uyuyamadım" diye mızmızlayan abimle omzumu silkip "uyusaydın" dedim. Bi de ayağımızda sallayıp pış pışlayacak mıydık? Kahvaltıma devam ederken aklıma gelen sormam gereken soruyla birden elimdeki çatalı ikisine tuttum "bu eski kaynananın mahkemede bahsettiği düğün neyin nesiydi?" deyip gözlerimi kıstığımda ikisi de birbirine suçüstü yakalanmış küçük çocuklar gibi baktılar.

Asya abla kaşlarını havaya kaldırıp indirdiğinde abim pes etmiş bir biçimde nefes verip bana döndü. "Ben sana şehir dışında işim var derken Mardin'e gitmiştim. Asya'nın düğününe" duyduğum cümle ile elimdeki çatalı usul usul tabağın kenarına koydum.

Ağzım şokla açılırken gözlerimi kırpıştırdım ikisi de tepkilerimi pür dikkat izlerken ben duyduklarım gerçek mi diye hala sorguluyordum. "Lan niye beni çağırmadın" dediğimde ikisi de bunu beklemiyormuş gibi gülmüştü. O zaman o kadar çok istemiştim ki Asya ablanın düğününde olmayı. Abim omuz silkip "bi dahakine çağırırım" demiş Asya abla başta ima ettiği şeyi anlamayıp gülmüştü. Jetonu düşünce yavaş yavaş kafasını abime çevirdi "sen bana dul muamelesi mi çekiyorsun?" dedi sona doğru sinirden köpürürken ben kahvaltımı bitirmiş keyifle çayımı yudumlarken arkama yaslandım.

Abim yüzünde kocaman bir sırıtışla "çekmiyorum öylesin bu saatten sonra da kimse almaz seni kaldın başımıza" dediğinde Asya abla sert bir şekilde omzuna vurmuştu. "Diyene bak 26 yaşına gelmiş şu güne kadar yanında kız görmedik" diye laf atmıştı. Altta kalacak bir insan değildi en nihayetinde.

Abim keyifle çayından bir yudum daha alırken yüzündeki bakışı biliyordum. Dahası da gelecek bakışıydı yüzümdeki sırıtmayla onları izlerken abim "sen yanımda oturuyorsun kız değil misin?" diye sormuş Asya abla tam cevap verecekken "sizin köyde dulları kızdan saymıyorlardı değil mi?" demişti. Asya ablanın yüzü kırmızının kırk tonu olurken masaya söylediğimiz çaydanlığı tutup "bak kafana geçiririm he" dediğinde abim gülümsemesini kesip ağzına hayali bir fermuar çekti.

Başkası olsa belki bu lafları alınıp gücenirdi ama onlar hep böyleydi. Alışmıştık artık aksine bu hallerini görmek tamamen eskiye dönmüş olmanın verdiği tanıdık hisle mutlu etmişti beni. Kahvaltımız bittikten sonra zaman kaybetmeden arabaya yerleşirken abim arkaya geçmiş ben de öne geçmiştim. Abimin uyuduğunu fark edince de aklıma takılan soruyu sordum Asya ablaya. "Abim neden geldi düğüne ve sen neden hiç bana bahsetmedin?"

Asya abla bakışlarını bir anlık bana değdirip yola bakmaya devam etti. "Aslında bir kaç kez niyetlendim ama bilmiyorum söyleyemedim." dedi kafamı usul usul sallarken başımı tamamen ona çevirmiştim. Sessizce konuşmaya devam etti "zaten haberim yoktu düğün sabahı aradı konum istedi neye uğradığımı şaşırdım. Geldiğinde de tek söylediği kendini kimsesiz hissetme olmuştu." bu cümleyle yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Belki de hiçbirimizin aklına gelmeyecek şey yine abimin aklına gelmişti. Dışarıdan çizdiği dobra adam triplerinin altında yatan merhamet ve sevgi dolu kalbi içimi ısıtmıştı.

Asya ablanın gözleri belli belirsiz dolarken "hatta evden de onun kolunda çıktım" dediğinde şokla açılan ağzımı hızla kapattım. Başını havaya dikip derin bir nefes verdikten sonra tekrar yola bakmıştı. Ben de tekrar koltuğa yerleşirken garip bir hava oluşturan konuyu değiştirmek için bir girişimde bulundum. "Nerede kalacağız?" dediğimde Asya abla üstündeki ruh halini hemen atıp "ohooo" demişti "sen uyurken ben o işi hallettim" dediğinde de kocaman gülümsedim. Bayılırdım böyle insanlara.

Aklımda dönüp duran konuşmaya dair bir şey sormak istedim ama duyacaklarım beni yeniden sarsacağı için duymamış gibi davranmak daha cazip gelmişti. Onun hakkında bir şey duymak ismini bile anımsamak bana hiçbir adım ilerleyemediğimi hissettiriyordu.

Abim arabayı park ettiğinde bu sefer arka koltukta uyuyan Asya ablayı uyandırmak için arkaya doğru eğildim. Neredeyse on dört saat süren yolumuz sonunda bitmişti. Hepimiz perişan haldeydik. "Abla uyan geldik" dediğimde benim aksime gayet sakin bir şekilde uyanan Asya abla üstünü düzeltmiş "geldik mi?" diye sormuştu tekrar kafamı onaylarcasına salladığımda hepimiz arabadan indik.

Biri bizi karşılamaya ve anahtarı vermeye gelecekti arabaya yaslanıp gelmesini beklemeye başladım. Söylediklerine göre birazdan burada olurdu. Abim telefonda bir şeylere bakarken yanıma gelen Asya ablayla koluna girip kafamı omzuna yaslandım. Evin olduğu binanın önünde dururken "yeni evimiz" demiştim sessizce. "Huzur ve mutluluk getirsin" demişti Asya abla da. En çok ihtiyacımız olan şeylerdi. Abim kafasını telefondan kaldırıp "benim çok ufak bir işim var hemen geliyorum" dediğinde kafamızla onayladık ikimiz de.

Sokakta biraz bacaklarımız açılsın diye bir o tarafa bir bu tarafa gidiyorduk. Henüz hiçbir yeri bilmediğimiz için şimdilik uzaklaşmamayı tercih etmiştik. Sokağın başında görünen abimin yanında da bir adam vardı. Birlikte konuşa konuşa geldiklerinde adamın beklediğimiz kişi olduğunu anlamıştık. Hepimiz bir eşya alıp binaya girerken içimi garip bir heyecan sarmıştı.

Adam anahtarı abime uzatıp "ev tamamen eşyalı her ihtiyacınız düşünülmüş bir şekilde tek yapmanız gereken kıyafetlerinizi yerleştirmek hayırlı uğurlu olsun" dediğinde gülümsemiş ve teşekkür etmiştik. Abim anahtarı Asya ablaya uzattığında Asya abla kapıyı açmış ve içeriye adımlamıştık. Niyeyse bu evde çok güzel anılarım olacakmış gibi hissediyor kalbim küt küt atıyordu. İlk salona girdiğimde gördüğüm manzarayla gözlerim kocaman oldu "şaka yapıyorsun" diye resmen çığlık atmıştım. Salonun bir duvarında kocaman baştan başa bir pencere vardı ve tamamen deniz manzaralıydı. "Sürpriz" diyen Asya ablayla hala şok olmuş bir şekilde manzaraya bakıyordum.

Yavaş yavaş eyşalarımızı yerleştirdiğimiz iki artı bir olan evde bir oda benim bir oda Asya ablanındı. Köy evinden sonra burası böyle gerçek manada saray gibi gelmişti. Odamdaki ebeveyn banyosuna duş almaya girdiğimde gördüğüm duş başlığı ile içimi bir mutluluk kaplamıştı. Duş başlığına bile şükrediyorduk çünkü orada yoğurt kovasıyla başına su dökmek bunun yanında baya bir zahmetli kalıyordu. Duşumu alıp rahatlamış bir şekilde pijamalarımı giydim.

Salona gittiğimde abimin kapının kilidini söktüğünü görünce "ne yapıyorsun be sen?" demiştim delirmişti iyice çocuk. "Hem tornavidayı nereden buldun?" dedim şok içinde. Elindeki tornavidayı döndürüp inceledi "harbiden her ihtiyacı düşünmüşler" dediğinde belli belirsiz gülümsedim. Gidip geldikten sonra elinde getirdiği kutuyu açıp yeni kilidi taktı. "İki kız tek başınıza kalıyorsunuz başka adamdan aldığım anahtara güvenecek değilim herhalde" dediğinde başımı usulca salladım. O da kendince haklıydı. Adam da yedek anahtar olabilirdi bu devirde insan kimseye güvenemiyordu. Asya abla da duş almış salona gelirken abim işini bitirmiş ellerini yıkıyordu.

"Alın yeni anahtarlarınız" deyip üç anahtarı da bizim oturduğumuz koltuğa attı. Asya abla bir tanesini çıkarıp bana verirken bir tanesini de çıkarıp abime geri fırlatmıştı "yanında bulunsun ne olur ne olmaz" dediğinde abim elindeki anahtara çok kıymetli bir hazineye bakarmış gibi bakıyordu. Abimle anahtar arasındaki bakışmayı gelen zil sesi bölmüştü. Kafamı kapıya doğru çevirip "Kim geldi ki?" dediğimde abim kapıyı açmak için gitmişti.

Hiç istifimi bozmamış oturduğum yerden Asya ablaya dönmüştüm. Bilmiyorum der gibi omuzlarını kaldırıp indirmişti. Abim elinde pizza kutularıyla içeriye girdiğinde ikimiz de gözlerimizden kalp çıka çıka bakıyorduk sanırım abime. "Özlemişsinizdir diye düşündüm" diyen abimle resmen kutuları havada kapmıştık. Özlemek ne kelimeydi...

Asya abla keyifle pizzadan bir ısırık aldığında bir anda yerinde fırladı. "Ne oldu" dememe kalmadan ağzını tuta tuta banyoya koştuğunda şok içinde abimle bakışmıştık. Peşinden hızla kalkıp banyoya doğru gittim. "İyi misin?" diye seslendiğimde cevap olarak sadece bir öğürme sesi almıştım. İçeriye girip saçlarını tuttuğumda ağzını silmesi için peçete getiren abim olmuştu. Asya abla tüm içini döküp rahatlarken ağzını silmesine yardımcı olup ayağa kaldırdım. Elini yüzünü yıkarken sararmış yüzüyle telaşa kapılmıştım. "İyi misin?" diye sorduğumda başını usulca salladı. "Yol dokunuyor bana acısı da böyle sonra çıkıyor" dediğinde korkacak bir şey olmadığı için rahatlamış bir şekilde nefes vermiştim.

Onu yatağına uzatırken abim de dışarı çıkmıştı. Asya ablanın üstünü örtüp başucuna oturdum. "İyisin değil mi?" diye sorarken saçlarını da okşuyordum. Gözlerini yavaşça kapatıp açtı "iyiyim, gerçekten de" dediğinde buna inanmak istedim. Ardından abim kapıyı tıklayarak odaya girdi. Elinde üzerinde dumanı tüten bir kupa görmek kaşlarımın çatılmasına sebep olurken hafifçe havaya doğru kaldırıp "ikinci çekmecenizde bitki çayı buldum" dedi gülümseyerek.

Kupayı yatağın yanına ulaşıp Asya ablaya uzatırken "İyi gelir diye" dedi. Resmen halsiz düşmüş Asya abla "teşekkür ederim" dedi zor çıkan sesiyle abim elini kolunu nereye koyacağını bilemeyerek duruyordu en son derin bir nefes alıp "iki saate Bursa'ya biletim var isterseniz önce sizi hastaneye götüreyim malum Leyla'nın ehliyeti yok" dediğinde kafamı sallayıp Asya ablaya döndüm "gidelim hadi" dediğimde Asya abla yattığı yere daha da sindi. "Yok iyiyim ben gerçekten de" dediğinde saçını öpüp kalktım.

Abim odadan çıkınca ben de peşinden çıkmıştım. Kapıya geldiğimizde kocaman sarıldım abime onu gördükçe ne kadar özlediğimi anlıyordum. "Arayı açma" dedim ağlayacağımı belli eden sesime söverken. "Sizi yalnız bırakmam merak etme" dedi gıcık olmaya çalışırken. Bu hali ağlarken güldürünce uzaklaşıp gözlerimi sildim. "Senin için ağladığıma inanamıyorum" dedim ortamın havasını dağıtmak için. Abim dediğime gülerken gözü Asya ablanın odasının kapısına değdi. "Durumundan haber et beni. Katır inatlıdır o tekrar kusarsa dinleme hiç gerekirse ambulansı ara götür hastaneye" dediğinde başımı usul usul salladım.

"Kendine de Asya'ya da iyi bak" dedi yanağımı okşarken hızla tekrar sarıldığımda içimden bir ses hiç gitmesin diyordu. Ama abimden bunu istemek bencillik olurdu. Bu sefer o kollarını benden ayırırken hırkamın cebine elini koymasıyla "gerek yoktu" dedim mahçup bir sesle. Saçlarımı karıştırdıktan sonra uzayan vedalaşma anımızı bölüp "hadi git gıcık" dedim dilimi çıkarırken. "Parayı aldın kov tabii abini" dedi gülerek kapıdan çıkarken. Ben de gülüp tam kapatacaktım ki "Asya'nın yanına git hadi" deyip el salladı.

Abimi yolcu ettikten sonra tekrar Asya ablanın başucuna gitmiştim. Uyuduğunu görünce yastığının yanına usulca oturup saçlarını okşadım.

İyi olmasına ihtiyacım vardı.

❄️

Merhabaa, itiraf ediyorum ben bu uygulamayı çözemiyorum arkadaşlar... Ek bölüm ekledikten sonra yayından kaldırdığım iki bölümü yeniden paylaşamadım... Sıralamaları değiştiremiyoruz sanırım ya da ben beceremedim bilemiyorum. En çok da yorumlarınız gitti diye üzüldüm aynı yorumları yeniden bekliyorum...

Ayrıca kızlarımız da artık yepyeni bir yolda bakalım neler olacak. Keyifli okumalar diler yorumlarınızı beklerim.💖

​​​​

 

Bölüm : 26.01.2025 03:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...