18. Bölüm
Tuğba e / Delice / Aslanın İnine Girmek

Aslanın İnine Girmek

Tuğba e
tuaekn

​​​​​2 Yıl Önce

Yusuf ve Sahra'nın nişan günü

Pusat Arga'nın Ağzından,

Şu hayatta değer verdiğim sayılı şeyler vardı. Babamdan bana emanet kalan annem, Meriç, Yusuf, Kağan, Oğuz ve aileleri.

Benim için hiçbir zaman bir arkadaş olmamışlardı hiç olmayan kardeşlerim gibiydiler. Ekrem amca çocuk yaşta saçma sapan bir iş kazasında kaybettiğim babam gibi değerliydi.

Ama en çokta, en çokta şu kollarımın arasında tuttuğum soğuktan ağzı yüzü kızarmış az önce söylediği her cümleyi hatırlatsam utançtan günlerce yüzüme bakamayacak kız değerliydi.

Her şeyden ve herkesten daha çok eline bir iğne batsa tüm dünyamın yerle bir olacağı kız. Leyla, benim Leyla'm.

Üşümemesi için hızlı ve büyük adımlarla arabaya ilerledim. Çıplak kollarına değen her bir kar tanesinden nefret etmiştim. Yavaşça arka koltuğa yerleştirip hem arabada bıraktığı kendi montunu hem de ceketimi üstüne örttüm. İyiden iyiye kendinden geçmiş yarım yamalak bir uykunun kollarına savrulmuştu.

Arabanın anahtarını takıp klimayı da çalıştırırken üşümesin diye hızla kapıyı kapattım. Meriç'i arayacağım için sesten uyanmasını istemiyordum. Beyaz gömleğimi ıslatan karı izlerken muhtemelen yüksek sesten ötürü son çalışlarda açılacak olan telefonu bekliyordum. Her saniye sanki yıl gibi önümde büyüyor göğsümün hiddetle inip kalkmasına sebep veriyordu.

"Efendim güllüsü" Meriç'in saçma hitabına kaşlarım çatıldı. İyice herkes zıvanadan çıkmıştı. "Leyla sarhoş uyuyakaldı eve bırakacağım" dedim sinirden burun kemerimi kaşırken. Yarın ilk iş o şişeleri tek tek Oğuz'a montelemekti.

"Bahçedeki büyük saksının altında yedek anahtar vardı geleyim mi ben de?" dedi Meriç sonunda biraz ciddileşerek. Sanki beni görecekmiş gibi kafamı hayır anlamında sallamış ama sonra yaptığımın saçmalığıyla zaten çatık olan kaşlarım iyiden iyiye çatılmıştı. "Yok ben bırakırım" dediğimde onaylarcasına konuşacaktı ki daha fazla sabredemeyip telefonu kapattım.

Leyla'mı özlemiştim beş dakika bile ayrı kalmak zoruma gidiyordu. Hele bu geceden sonra değil beş dakika bir saniye bile yanımdan ayıramazdım herhalde. İçim alev alevken arabanın kapısını açmış mışıl mışıl uyuyan sevdiğimi gördüğümde ise az önce sinirden buruşmuş yüzümü kocaman bir gülümseme kaplamıştı. Şu hayatta beni bu kadar mutlu edebilecek tek insandı.

Arabayı o kadar dikkatli sürüyordum ki bir ara sokakta yürüyenlerin benden daha hızlı olduğunu düşünmüştüm. Leyla sürekli bundan şikayetçiydi "abim o kadar hızlı sürüyor ki Pusat abi sen ise mıy mıy içim bunalıyor" derdi. Bilmiyordu her arabama bindiğinde yolu daha da nasıl uzatabilirim diye düşündüğümü. Yanımda geçirdiği her beş dakikaya minnettar olduğumu. Eskiden kendimi çok suçlardım bana abi diyen bir kıza karşı nasıl böyle hissedebiliyorum diye ama elimde değildi onun dünyaya bakan masmavi gözlerine daha aklım ermezken tutulmuş bir daha da başka bir şey düşünemez olmuştum.

Önce saksının altındaki anahtarı alıp kapıyı açtıktan sonra tekrar Leyla'yı kucağıma aldım. O göğsüme bu kadar yakınken hızlanan kalp atışlarımın bir anlık onu uykusunda rahatsız edeceğini düşünmüş kendime sövmüştüm. Onu kendimden bile sakınırdım ben.

Yatağına yerleştirdiğimde bir iki defa kafasını sağa sola çevirmişti uyanacak korkusuyla ne yapacağımı bilemedim. Elim ayağım panikledi uykusundan etmek istemiyordum ağzında gevelediği bir iki kelimeyi anlamaya çalışırken tekrar uykuya daldı. Derin bir nefes alıp kendi kendime konuştum.

"Sakin ol oğlum sakin yok bir şey."

Başucuna oturup bir an yüzündeki çilleri tek tek saymak istemiştim. O böyle usul usul uyurken onu izlemek tüm dünyanın durduğunu hissettiriyordu.

Benim için tüm dünya bu odaydı. Tüm dünyam bu odada mışıl mışıl uyuyan kızın kapalı gözlerinde saklıydı.

Ben onu izleyip dalmışken saçını kaşıyıp yavaş yavaş kıpırdandı. Yüzündeki ifadeden ötürü bir şey mi rahatsız ediyor acaba diye saçlarına yaklaştım. Kafasında gördüğüm onlarca küçük siyah tokaya anlam vermeye çalışıyordum. Oğlum bir tane nelerine yetmiyordu? Bu neydi böyle? Kızın kafası mayın tarlasına dönüştürmüşlerdi.

Olabildiğince yavaş hareketlerle saçında bulduğum her siyah tokayı çıkardım. Kafasına batma ihtimalini göze alamazdım. İşim bitince üstünü güzelce örtüp daha fazla rahatsızlık vermek istemediğim için odasından çıktım. Umarım Tülay teyze eve gelince üstündeki elbiseyi çıkarıp pijamalarını giydirdi.

Yavaş adımlarla evden çıktığımda yüzümdeki sırıtışla kapının önünde boş boş durdum. Göğsüm şiddetle inip kalkıyor aldığım her nefes ciğerlerime bayram ettiriyordu. Yüzüme değen kar tanelerine sanki sihirli bir küredeymişim gibi hayretle bakıyordum. Ulan kızın üstümde aptallaştırıcı bi etkisi vardı resmen adımı bile unutuyordum yanında.

Bugün Yusuf ve Sahra'yı gördüğümde anlık kendimi hayal etmiştim. Kendi nişanımı. Öyle bir an yaşadığımda yanımda olabilecek tek kadındı Leyla. Aksini düşünmek bile istemiyordum.

Hayallerimi bölen telefon çalma sesiyle kaşlarım çatıldı. Ulan kızın abisi hayalimde bile salmıyordu yakamı. Arayan kişinin Meriç olduğundan eminken söve söve çıkardım telefonu cebimden. Gördüğüm Metin Kandemir yazısı ile huzursuzluk kapladı tüm bedenimi.

Telefonu açıp "ne var lan kanını s..." demek istemiştim ama asıl istediğime ulaşmak için adama iyi huylu davranmaya devam etmek zorundaydım. Bu beni deli gibi zorlasa da büyük adımlarla arabaya doğru yürürken derin nefes alıp kapanmaya yakın telefonumu açtım. "Buyrun Metin bey" dedim kendimden beklenilmeyecek sahte bir samimiyetle. İçimden bir ses yükseldi Beyini s...

Karşımdaki kansız herifin keyifli sesi kulaklarımı doldururken bir şans dedim içimden bir şansım olsa da senin o sesini sonsuza dek kessem. "İş için konuşmamız lazım" dedi emrivaki bir tonda. İnsan bi düşünür gecenin bu saatinde arıyorum ben bu çocuğu ama müsait midir değil midir? diye. Cümledeki absürtlüğe kendi kendime güldüm. İnsan olmayan birinden bahsediyorduk. Tüm dünyanın kendi emrinde çalıştığına kendini inandırmış domuzun tekiydi bu herif. İçimdeki her düşünceye zıt bir şekilde konuştum "tabii dinliyorum."

"Buradaki avukatlık ofisimde bir yer boşaldı yanımda çalışmak gibi büyük bir şans sunuyorum sana." İğrenç sesine rağmen o an gözlerim parıldadı. Az önce dilediğim şans tam olarak ayağıma kadar gelmişti.

Yıllardır emek emek işlediğim yolun sonuna bir gece ansızın varmayı beklemiyordum. Tekrar konuşup onay beklediğine dair homurtular çıkarınca yüzümü buruşturdum. Bir şahsın sesinden kibir akar mıydı? Bu kodumun herifinden buram buram akıyordu işte. Dişlerimi sıkmaktan çenemin tuzla buz olacağını düşündüm bir an.

"İnanamıyorum Metin Bey bu hayatım boyunca alabileceğim en iyi teklif" dedim yalakalık akan bir ses tonuyla karşımdaki adamın kalbine giden yolu iyi biliyor her hareketimi buna göre şekilendiriyordum.

"Bu şansı en iyi şekilde değerlendirmelisin Pusat üniversitede verdiğim bursların karşılığını görmek isterim sana bir gün müddet tası tarağı toplayıp İstanbul'a gelmen için" dedi sonlara doğru kalınlaştırmaya çalıştığı sesiyle. O ses tellerini tek tek sökecektim haberi yoktu. Ben sabırlı adamdım bekliyordum zamanını.

"Size dönüş sağlayacağım" dedim ultra resmi bir şekilde. Telefon kapanınca sıkmaktan boğum boğum olan parmaklarıma bakıp sinirden arabanın tekerine tekme atmıştım. Az önceye kadar içimde yetişen tüm iyi hislerin üzeri sisle kaplanmış öfkeden deliye dönmüş gibiydim.

Kafamı kardan ötürü gece olmasına rağmen oldukça aydınlık olan gökyüzüne kaldırıp konuştum "bu rezilliğe sadece senin için katlanıyorum baba eninde sonunda bu adamın hak ettiği cezasını keseceğim" dedim . Kendime verdiğim sayısız sözden birisini daha babamla konuşurmuş gibi verdim. Yıllardır usul usul ilerlettiğim planın sonuna bu kadar yaklaştığıma inanamıyordum. Arabaya binip hızla sürerken gözlerimin önüne Leyla geldi.

Onu bırakıp İstanbul'a gitme fikri benim için delilikti. Bir yandan ölen babamın intikamını almak bir yandan sevdiğim kadına bu kadar yaklaşmış olmak...

Çaresizlik bünyemde kendini sinir olarak gösterirken direksiyona vurdum. Meriç'in attığı konuma giderken hızlandıkça hızlanıyor radyodan sızan şarkının rüzgara karışıp kulağıma uğultu gibi gelen sesini dinliyordum.

Arabadan inerken kendime çeki düzen verdim. Bizim çocukların yanına giderken zihnimdeki her sesi geriye atmam gerekiyordu. Kimseye içimde kopan fırtılanalardan bahsedemiyordum. Yarın sabah gözümü açar açmaz Leyla'nın kapısında bitip çok seviyorum seni diye bağırmakla ilgili başlayan planlarımın yerini nasıl eve gidip bir iki parça eşyamı da toplayıp İstanbul'a gitmek almıştı bilmiyordum. Kodumun herifi yine tek hamlesiyle tüm hayatımı alt üst etmişti.

Loş mekana adımlarken nişan bitmiş çocuklara eğlence yetmemişti anlaşılan. Kurdukları masaya doğru ilerleyip can dostum Meriç'in yanındaki yerimi aldım. "Bıraktın mı kardeşimizi" dedi yüzünde bana duyduğu güveni belirten samimi bir gülüşle.

Ağzımı açamamıştım çaresizce başımı sallayıp onaylamış ve kafamı masaya eğmiştim. Sevdiğim kadından bana herkesin kardeşin diye bahsetmesi o kadar zoruma gidiyordu ki. Bir gün dellenecek alacaktım karşıma herkesi. Seviyorum ulan bu kızı diyecektim. Aynı anadan mı doğduk? Hayır. Aynı babadan mı doğduk? Hayır. Ne kardeşi lan? Takmışsınız ağzınıza bi kardeş kardeş soktunuz hayatıma diyecektim. Ama işin diğer tarafında olan ve bana bu kadar güvenen Meriç durumu o kadar çıkmaza sokuyordu ki.

Hey ben bu çıkmazdan Leyla'nın beni öp yakarışlarıyla çoktan çıkmıştım da. Değil Meriç yedi ceddi gelse uzaklaştıramazdı beni Leyla'dan. İstanbul işini düşünmeyi bi kenara alıp Leyla'mı düşündüm. Normalde kolay kolay kurmadıkları alkol sofrasında yavaş yavaş gevşemiş Oğuz'un çenesi daha da düşmüştü. Anlattıkları şeyler bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyordu. Benim aklım da kalbim de her hücrem de masmavi bir çift göz tarafından donatılmıştı.

O an içime çok manasız bir şüphe düştü. Ya Leyla alkolün etkisi ile saçmaladıysa? Kafası güzelken kurduğu iki üç cümle ile kızın bana aşık olduğuna inandırmıştım kendimi. O kadar çaresizdim ki söz konusu oyken hem her hareketine umutlanıyor hem de her zamanki Leyla karşındaki deyip kendi umudumu kendim yerle bir ediyordum.

Oğuz'un harıl harıl anlattığı olaya Meriç'in verdiği tepki masaya eğdiğim bakışları şiddetle kaldırmama sebep olmuştu. Cümleleri resmen beynimde yankılarken titrediğimi hissettim.

"Ulan varya değil en yakın arkadaşım herhangi bir arkadaşım benim kardeşime o gözle bakacak onu gömerim lan buraya" dedi Meriç elindeki bardağı bi oraya bi buraya savururken.

Konu nereden buralara gelmişti bilmiyordum ama çok da memnun olmuş sayılmazdım. Sorgularcasına Yusuf'a döndüğümde anlamsız bakışlarımı fark etmiş kısa bir özet geçmek için bana yaklaşmıştı. "Yok mu bizim mahallede Ersin diye bir eleman onun kız kardeşi arkadaşıyla sevgiliymiş bizim gerizekalı Oğuz'da bunları bi kafede sarmaş dolaş görmüş" dediğinde Meriç'in tepkisi yavaş yavaş oturmuştu kafamda.

Kendimden beklemediğim bir anda "abartma lan" demiş bulundum. Onun Ersin'in arkadaşına ettiği her küfürü yarası olan gocunur hesabı üstüme alırken.

"Ne abartması oğlum şimdi düşün bu Kağan ile Leyla gizli gizli sevgili" kendi kurduğu cümleye sinirlenip Kağan'a döndü "öldürürüm lan seni" dediğinde Kağan ellerini iki yana kaldırıp "tövbe abi" demişti. Düşünmek bile Kağan'a sinirlenmeme yetmişti. Hem Meriç'in hem benim delici bakışlarımızın altında ağlayacak kıvama gelen Kağan ile ne yapıyorum lan ben demiştim.

Resmen kızı bir ihtimali geçtim verilen örnekten kıskanmıştım. Durumum hiç iyi değildi. Meriç sanki yarama itinayla tuz basmak ister gibi konuşmaya devam etti. "O çocuğu gömer kardeşimi de silerdim" bu gerizekalı sarhoşken harbi çekilmiyordu.

Ortamı sakinleştirmek isteyen Yusuf masadan kalkmış hararetli hararetli konuşan Meriç'in omzuna bir iki deda vurup "aynen öyle abi aslansın kaplansın asarsın kesersin" demişti.

Aklımda hiç olmayan bir ihtimal de zihnime dolmuştu böylelikle. Eyvallah ben Leyla'nın o elini bir kere tutsam bir daha asla bırakmazdım kim ne derse desin bana vız gelirdi ama Leyla'nın üzüleceği ve kırılacağı anları düşündüm bir bir. O dayanamazdı tek bir kötü söze, ailesiyle karşı karşıya gelmeye. Buna katlanamazdım bile bile Leyla'yı bir ateşe atamazdım.

Yavaş yavaş toparlanıp arabalara dağılırken zil zurna sarhoş olmuş Meriç'i de sırtlanıp saatler önce kardeşinin uzandığı koltuklara yerleştirecektim. Oradan bakınca Yaman kardeşler taşımacılığa falan mı benziyordum? Tamam bir tanesini ömrümün sonuna kadar taşırdım ama bu davar Meriç'e bir daha asla dokunmazdım.

Az önce içeride söyledikleri aklıma gelirken intikamımı almak istercesine kafasına yapıştırdım bi tane. Yüzünü buruşturup şok içinde bana bakarken ağzını yaya yaya "noluyor lan" dedi. İçim az da olsa rahatlamış bir şekilde "hiç" deyip resmen arabaya fırlatmıştım.

Arabaya binerken bitmek bilmeyen geceye sövüyordum. Kafamı arkaya çevirip sızmış olduğuna emin olduğum Meriç'i son bir kez kontrol ettim. Konuşmamı duysun istemiyordum.

Telefonu çıkarıp sık aramalarda ilk sırada çıkan Bahadır'a tıkladım. İlk çalışta açtığında hoparlöre alıp gülümsedim bu saatte hala ayakta olması işime gelirdi. "Bir saatte benim evde olabilir misin?" dediğimde önüme kıran arabayla ani fren yapmıştım. Ben hafifçe öne doğru gelirken arka koltukta sarhoş uyuyan Meriç koltuktan yere düşmüştü .

Çıkan sesi duyan Bahadır'ın telaşlı sesi geldi "Noldu lan orda iyi misin?" dediğinde anlık şokla gülerek "iyiyim iyiyim arka koltukta mal vardı o düştü" dedim Meriç'e bakıp sırıtırken. Ardından öndeki araba kaçarken pencereden kafamı uzatıp arkasından biraz sövmüştüm. İçimde kalmasındı.

"Hayırdır bu saatte bensiz uyuyamıyor musun?" diyen Bahadırla gözlerimi devirdim. Ulan çevremde bi tane gevşek olmayan insan olmaz mıydı? "He koynuma alacam seni" diye tersledim. Bahadır'ın çıkardığı şaşıma seslerininin bitmesini bekledim ana konumuza dönmek için.

"Metin Kandemir aradı" dediğimde anında sesi kesilmiş az önceye kıyasla oldukça ciddi sesini duymuştum. "Yarım saatte ordayım" deyip kapattı. İkimizin de kırmızı çizgisiydi bu olay.

Eve vardığımda hala yerde iki büklüm yatan Meriç'i ayağımla dürttüm. Gebersindi it herif. "Kalk lan" dediğimde homurdanarak kıpırdandı. "Of kolum" dediğinde kapıya yaslandım. "Ay nolmuş bakayım koluna" dedim dalga geçercesine. Salak herif kolunu uzatınca da sertçe tutup kapıya doğru sürükledim. "Canımı acıtıyorsun" diye mızmızlanıp dudağını büzdüğünde inanamayarak baktım ona. Yemin ederim bu Yaman kardeşlerin alkol alması yasaklanmalıydı.

Kapıyı çaldığımda hızla açan Tülay teyzenin soru sormasına izin vermeden "teyze şu çocuklarının ağzına alkol sürdürtme valla arabadan atacaktım" dediğimde yüzündeki şok ifadesiyle Meriç'i tutmaya çalıştı. Öküz herifte bir boy pos vardı değil Tülay teyze üç tane dahası gelse tutamazdı.

El mahkum içeri kadar sokarken Tülay teyze de peşimden "ah sağ olasın oğlum sen de olmasan" diye gelmişti. Onu yatağına atarken tam karşı odanın açık kapısından Leyla'mı gördüm. O an sanki hayatımda ilk defa görmüş gibi yerimde mıhlanırken Tülay teyze bakışlarımı anlamasın diye gözümü kaşıyormuş gibi yapmıştım.

Bahadır gelmeden eve geçmem gerektiği için hızla evden ayrılmaya çalışıyor bir yandan da olduğum yerde durup sabaha kadar Leyla'yı izlemek istiyordum. Başımı iki yana sallayıp hızlı adımlarla evden çıktım.

Tam kapıdan çıkacakken içim rahat etmediği için beni yolcu eden Tülay teyzeye dönmüştüm. "Leyla'nın üstü ıslaktı biraz değiştirir misin Tülay teyze? Hasta olmasın sonra."

Gelir gelmez mutfağa girip iki filtre kahve yaparken bir yandan da tezgaha yaslanmış nefeslenmek niyetiyle gömleğimin düğmlerini yavaş yavaş açıyordum. Kahveler olunca umarım Bahadır gelene kadar soğumas diye düşünüp odama doğru ilerledim. Soğusa da şansına küsecekti onun için bir daha kahve falan yapamazdım.

Odamdaki bazanın altındaki dosyayı çıkarırken derin bir nefes alıp masaya bıraktım. Düğmelerini açtığım gömleği çıkarıp üzerime bir kazak geçirirken tam o sırada Bahadır'dan gelen kapıdayım mesajı ile hızla açmaya gittim. Annem uyuyor diye zile basmamasını tembihlemiştim.

"Oğlum Allah rızası için şöyle saatlerde arama Ebrar yengen vuracak artık bizi" dedi dostane bir şekilde sarılırken. "Sabaha kadar dayanamadım" dedim huzursuzca. Anlayışla başını sallayıp elindeki dosyayı gözüme sokarcasına havaya kaldırdı. "İyi oldu ben de bir kaç şey bulabildim sonunda."

Odama geçtikten sonra masaya bıraktığım kahvesini uzatıp kendimi resmen yatağa atmıştım. Yorgunluktan başım çatlıyordu şakaklarıma hafif hafif masaj yapmaya çalışırken Bahadır'ı dinlemeye koyuldum. Polis olduğu için araştırma kısmının çoğunu o üstlenmişti.

"Öncelikle dava kapandığı için bir şeyler bulmak oldukça zordu ama arşivde az buz bir şey buldum. O kazada üç kişi vefat etmiş biri senin baban biri benim babam" bu cümleyi kurduktan sonra derince yutkundu. Birbirimizi en iyi anlayan insanlardık. Bir şerefsiz yüzünden ikimiz de çocuk yaşta babasız kalmıştık. "Diğerinin de kimliğine ulaştım ama ailesi tası tarağı toplayıp memlekete dönmüşler" dediğinde kafamı usul usul salladım.

"Raporda tamamen işçilerin suçu olduğu yazıyor kendi dikkatsizlikleri ve ekipmanlarının eksiklikleri falan filan bir sürü zırvalık" ikimiz de bunların doğru olmadığını gayet iyi biliyorduk. Kahvemden bir yudum alıp sessizlikle dinlemeye devam ettim.

"Bak Pusat bu olay öyle burada iki üç arşiv karıştırarak çözebileceğimiz bir mevzu değil. Karşımızdaki adam Metin Kandemir. Olayın üstünü kusursuz örtebilecek kadar çok eli kolu uzun birisi. Adam ülkenin önde gelen avukatlarından. Kanunu senden benden iyi biliyor. Şirketler desen almış başını gitmiş. Her sektörde izi var her herde adamk var. Burada tek başımıza çabalayarak hiç bir yere varamayız." dediğinde olduğum yerde doğruldum. Sonrasında kuracağı cümleler beni korkutuyordu.

Tamam ben sırf Metin Kandemir'e yaklaşmak için çok çalışmış ondan burs kapmış avukat olmuş hayatımın büyük bir kısmını buna adamış olabilirdim. Ama yine de kendime bile itiraf edemediğim korkularım vardı.

"Biz onun yanına sızmadan hiçbir şeyi çözemeyiz. Bu teklifi kabul etmen lazım."

Bahadır sonunda alacağı tepkiden korkmayı bırakıp bu cümleyi kurduğunda ellerimi saçlarıma geçirdim. "Hayır" dedim direkt hiç düşünmeden. Düşünecek de bir şey yoktu gidemezdim Leyla'yı bırakamazdım.

"Olmaz yok başka yolu olmalı." dedim bir umut Bahadır'ın gözlerinin içine içine bakarken. Başını eğdiğinde derin bir nefes verdim. "Bir de" deyip devam edebilmek için gözlerime baktı. Artık daha ne kadar dibe batabilirim ki demiş başımı sallayıp onu konuşması için onaylamıştım.

"Metin Kandemir'in sır gibi sakladığı ailesine ulaştım. Eşinin adı Arzu Eroğlu Kandemir İstanbul'da köklü bir aile olan Eroğlular'ının kızlarından bir tanesi." bu soyismi çok fazla duymuştum. Yerimde dikleşirken "bir bu eksikti neyin içine düştük lan biz" dediğimde Bahadır o bakışı attı bana dur daha asıl bombayı söylemedim bakışıydı bu. Ben gerçekten de erken konuşmamalıydım.

"Bir de sır gibi sakladıkları tek çocukları biricik bir kızları var ismine ben de ulaşamadım. Kızın basında bile tek bir fotoğrafı yok artık nasıl işlere bulaştıysa kızını kilitli sandıklarda saklıyor resmen." dediğinde bunun beni ilgilendiren bir kısmı olmadığı için omuz silkip geçtim.

Bahadır'ın verdiği bir kaç bilgi ve destekle de kafamı geriye atmış tavanı seyrediyordum. "Saat kaç gibi çıkarsın yola?" dedi gideceğimden oldukça eminken. "Leyla" diyebildim sadece. Bu kadim sırrımı bilen tek kişi olduğu için elini omzuma koyup sıktı. "Söz kardeşim şu Metin kansızını demir parmaklıklar ardına atalım ben gidip isteyeceğim lan kızı sana" dediğinde yüzümde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.

 

Bugünden bahsetmek istedim. Hiçbir derdim sıkıntım olmadan sevdiğim kadından sonunda gördüğüm bir umudu arkadaşıma mutlulukla anlatmak. Ama olmuyordu ben Leyla'ya çiçeklerle bezenmiş bir yolda gidemiyordum.

Eğer İstanbul'a gideceksem Metin'in yamacında dolaşacaksam bu süreçte de en uzak durmam gereken kişi Leyla'ydı. Aslanın inine giriyordum Leyla'ya dönebilecek herhangi bir tehdite karşı çok dikkatli olmalıydım. Benden şüphelendiği ilk an onun canını yakardı. Ki bu benim de göze alabileceğim bir şey asla değildi.

Babamın ölümünün asıl suçlusunu cezalandırmak isterken sevdiklerime zarar gelmesine izin veremezdim. Metin'i artık tanımıştık. Yediği pislikleri kapatmak için ne kadar canavarlaşabileceğini biliyorduk.

Bahadır'ı evine çocuğu ve karısının yanına gönderirken ben de dolabın üstündeki bavula eşyalarımı yerleştirdim. Her kıyayeti küfür edercesine fırlatmaya başlarken derin bir nefes aldım. Zordu doğup büyüdüğüm evi arkamda böyle anılar bırakarak terk edip gitmek. Sessiz sedasız yalnız başına kaybolmak. Elbet döneceğim dedim içimden kendime, elbet bir gün.

Kulaklarımı dolduran ezan sesiyle annemim uyanacağını bildiğim için kapıya doğru yavaş adımlarla ilerledim. Odasından uykulu uykulu çıkan annem yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturmuştu.

Duyacaklarından ötürü şimdiden kendimi suçluyordum. Babam hakkın rahmetine kavuştuktan sonra tüm dünyası ben olmuştum. Durumu olabilecek en masum ve yumuşak şekilde izah ettikten sonra orada işleri düzenler düzenlemez seni de alacağım yanıma demiş anca ikna edebilmiştim.

Arabaya yüklediğim eşyalarımla bagajı kapattım. Her yer dün gece yağan kardan ötürü bembeyazdı. Arabaya yaslanıp her sabah ilk iş perdesini açmış mı diye baktığım pencereye karşı bir sigara yaktım. Onunla vedalaşmadan gittiğim için benden nefret edecekti.

Bunu istedim beni sevip üzülmesindense benden nefret edip sinirlenmesi daha cazip gelmişti. Hem bir kere daha o gözlerine baksam her şeyden vazgeçerdim. Her şeyi bırakır dizlerinin dibine oturur bir ömrü orada geçirirdim. Bunu yapamıyor olmak ciğerime kor bir ateş düşürdü.

İstanbul tabelasını gördüğümde hiç durmadan sürdüğüm arabanın yan koltuğuna baktım. Aklıma daha dün o koltukta ışıl ışıl gözlerle beni izleyen Leyla dolarken kafamı gökyüzüne kaldırdım. "Allah'ım sen bana yardımcı ol biraz şu içimdeki yangını dindir" diye dua etmekten başka bir çarem kalmamıştı.

Metin denilen itin gelir gelmez bir buluşma yemeği düzenlediğini bildiren mesaja bakıp sabır çektim. Bahadır'a İstanbul'a vardığımı yazdıktan sonra buluşma mekanının önüne kadar hiç durmadan sürmüştüm. Sanki şimdi yaptığım her hız beni bu işten daha kısa sürede ayıracaktı. Sanki kabus gibi geçen saniyeler bitecek ve ben geri yuvama dönecektim. İçimden kendime "aptalsın" diye söylendim. Bunlar daha başlangıçtı. Daha çok bu yollarda hiç edecektim kendimi.

Daha çok geceleri yollara düşüp Bursa'ya dönmeye niyetlenecek yapamayıp kabusuma geri dönecektim.

Daha çok Leyla diye sayıklayacak yokluğuyla her yanım titreyecekti.

Hiçbir şeyden habersiz şu an yaşadığım acının vücudumu titretmesini sineye çekip duruşumu düzeltmeye çalıştım. Her ne olursa olsun dışarıya çizdiğim gerçekliğe devam etmek zorundaydım.

Şık mekandan içeri girerken omuzlarımı dikleştirdim. Bu adam gücü severdi ben de ona kendimi sevdirmek için elimden gelenden fazlasını yapıyordum. Üstümdeki kabanı çıkarıp rezervasyon yapıldığı söylenilen masaya doğru ilerlerdim.

Metin Kandemir'in leş kokan suratını görünce içim yeniden sinirle kabardı. Ardından gözüm yanındaki kıza kaydı. İlk defa gördüğüme emin olduğum uzun boylu, esmer buraların yabancısıymış gibi ürkek bakışlarla ama bir o kadar şiddetli duruşu olan kızla kaşlarım çatıldı. Karısı olmak için haddinden fazla genç duruyordu. Vücudunu saran kırmızı elbisesinin üstüne dalgalı siyah saçlarını bırakmış kocaman kahverengi gözleriyle gelişimi izliyordu.

Yanlarına vardığımda Metin'in uzattığı eli sıkarken yalandan öksürüp keyifle konuştu.

"Aramıza hoş geldin Pusat Arga."

O kadar dünyadan bi haberdi ki ölümüne sebep olduğu adamın soyadını bilmiyor, oğlu olduğumu bile anlamıyordu O kazada ölen işçilerin ismini öğrenme zahmetine bile girmeden olayın üstünü kapattırmıştı. Yüzüme zoraki bir gülümseme kondururken elini benden çekip yanındaki kızın beline yerleştirdi ve bana doğru bir adım atmasını sağladı.

"Bu da biricik kızım Ahu Kandemir."

 

❄️

 

Pusat'ın ağzından ilk bölüm ve onun bakışından da gördük olayları.

Medyadaki kişi de benim kafamdaki Pusat'a en yakın kişi. Tabii sizin kafanızdakiler farklı olabilir illa bakın bu Pusat diyemem.

Ve arkadaşlar final haftamdayım ben de isterim her gün üç bölüm atmak ama maalesef derslerimin yoğunluğundan anca bu kadar oluyor.

Yorumlarınızı bekliyorum keyifli okumalar.

 

 

 

 

Bölüm : 01.01.2025 22:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...