Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Kaçmazsın Ki Koşarsın

@tuaekn

"Yusuf'un nişan fotoğrafları hala duruyormuş ya bende" annemin odama girerken söylediği cümle ile elindeki fotoğraflara uzandım. Telefondakileri falan herkes silmişti diye hatırlıyordum ama çıkarılan fotoğraflar bir köşede unutulmuştu demek ki. Hayatımda gördüğüm en büyük nişan olabilirdi onlarınki. Annemin yatağıma oturunca birlikte fotoğraflara bakmaya başladık. "Bu elbisen çok güzeldi bir daha giysene şunu" diyen annemle elbiseme baktım. Gelinin isteği üzerine nedimeler olarak beyaz giyinmiştik. Ben de uzun beyaz bir elbise giymiştim. O günden beri de dolapta duruyordu giyecek bir yerim olmamıştı. "Fırsatım olursa giyerim herhalde" dediğimde annem diğer fotoğraflardaki insanlar hakkında harıl harıl konuşmaya devam etmişti.

Şu an hiç dedikodu havamda değildim eve girer girmez rahatlamak adına aldığım duş bile bir işe yaramamıştı ıslak saçlarımı kurutmaya bile halim yokken pijamalarımı çekip yatakta melül melül oturuyordum. Annem benden iş çıkmayacağını anlayıp odadan çıkarken bir anda kapıda bana döndü "kalk kız kahve içmeye gidelim Sinem teyzene" hevesle kurduğu cümleyle saate baktım gece 11 olmuştu bitmek bilmez günden dolayı yatağıma biraz daha gömüldüm. "Bu saatte mi anne ne gerek var" diye mızmızlanırken o tekrardan yanıma gelip üstümdeki yorganı kaldırdı. "Sineme gitmemiz için saat fark mı ediyor kızım sanki yabancı yer" dediğinde içten içe hak verdim.

O kadar yıldır komşulardı ki artık tek ev olmuştuk. "Tamam çorap geçireyim bari ayağıma" diyerek yataktan çıktım. Annem geri gireceğimi düşündüğü için kapıda nöbet tutuyordu bu istekli haline istemsizce kıkırdadım. Üstümdeki sarı peluş pijama takımını değiştiresim gelmemişti zaten kapıdan çıkıp beş altı adım sonra diğer kapıdan içeri girecektik.

Kapının açılmasını beklerken hafiften bi üşüme gelmişti "insan bi üstüne hırka alır kızım" diyen anneme tam cevap verecektim ki Sinem teyzem kapıyı açmıştı. Neşeyle ufak bir sarılma merasimi yaşanırken karnıma minik ağrıların girdiğini hissediyordum. Pusat abi buralardaydı diye düşündüm sonuçta onun eviydi tabii ki buralarda olacak başka nerede olacaktı ki. Kendi kendime girdiğim polemikle yavaş hareketlerle içeriye geçtim. Sanki yavaşça hareket edersem varlığımdan haberdar olmayacakmış gibi davranıyordum. Bir hayalet ve ya hırsız arasında gidip gelen adımlarıma bakıp kendi salaklığıma sırıtttım. Tamam Onun bakışlarının altında ezilmek beni çok geriyordu ama abartmaya gerek yoktu.

Annemle Sinem teyze direkt mutfağa geçtiklerinde ben de peşlerinden geçmiştim. İyice eve yerleşmişlerdi. "Sinem teyze sen otur ben yaparım kahveleri" dediğimde Sinem teyze çoktan ocağın başına geçmişti. "Ben yaparım kızım sen git Pusat abine sor bakalim o da içecek miymiş" demesiyle etrafıma bakındım bi an sanki burada başka kızım diyebileceği birisi var da ondan bunu istemiştir umuduyla ama yoktu burada ben vardım ve ben şimdi bu güzel ayaklarımla pıtı pıtı Pusat abinin odasına gidecektim.

Kapıya geldiğimde ellerimi pijamama sildim bu kadar gerilecek bir şey yoktu. O her zamanki Pusat abiydi ben ise her zamanki Leyla demek isterdim ama kendimi kandırmama gerek yoktu. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp kapıyı tıklattım. İçeriden belli belirsiz gir sesiyle derin bir nefes alıp kapıyı açtım.

Odaya ufak bir göz atıp Pusat abiyi görebilmek için iyice içeriye girdim derken sonunda kadrajıma girmişti. Yatağında uzanmış elindeki dosyaya bakıyordu. Onu hızlıca süzdüğümde üstündeki tişörtü biraz katlanmış ve açığa çıkardığı belinde takıldı gözlerim. Beni görünce hızla üstünü düzeltip kendini toparladı. "Leyla?"

Şaşkın ve sorgulayan ifadesine karşın ben sanki burada olmam dünyanın en normal şeyiymiş gibi hala dikiliyordum ardından kendimi açıklamak için açtım dudaklarımı. "Annemler kahve içecekti de sen de içecek misin diye sormamı istediler." dedim.

O ufak şoku atlatır atlatmaz yine her zamanki ciddiyetine büründü. "Olur, içerim. Sade olsun." dedi hızlıca. Kafamı sallayıp bir iki adım geriledim ardından tam çıkmak için kapıyı tutmuştum ki ismimi seslenmesi ile durdum.

Ona döndüğümde beni incelerken yakaladım. Üstümdeki pijama takımının anlamsızlığı yüzümü kızartırken "efendim" diyebilmiştim. Yüzünde saniyelik yakaladığım belli belirsiz gülüşe takılmamam elde değildi. "Saçların ıslak mı dolanıyorsun sen?" deyip hızla dolabına yöneldi. Ne yapacak diye merak edip ben de peşine gittim. Resmen dibine girmişken çıkardığı havlu ile bana döndü. "Islak değil ki saçım nemli" diye savunmamı yapmaktan da geri durmamıştım.

"Aynen zaten sen de kaçmazsın ki koşarsın" dedi fısıldarcasına ne dediği hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığım için anlamsız bakışlarım dolandı yüzünde. "O ne demek ki şimdi" dedim alık alık bakarken gözlerim kocaman olmuştu garip bir şekilde bir şeyler anımsatması lazımmış gibi hissetmiştim.

Bana cevap vermeden elindeki havluyu saçlarıma götürdü. Ben ise sesimi çıkarmadan pür dikkat yaptığı işe odaklandım. Yüzündeki ciddiyet biraz geri çekilme isteğimi tetiklese de o yaptığı işi fazlasıyla ciddiye almış gibi duruyordu. "Şu saçını kurutmaya alış artık" dedi sitem dolu bir sesle. Normal kurduğu bir cümle bile sanki beni suçlayıp kızıyormuş gibi hissettirdiği için hemen savunmaya geçmiştim "ama saç kurutma maki" cümlenin devamını getiremeden o konuştu.

"Saç kurutma makinesi ile saçını kuruttuğunda hapşuruk tutuyor ama bu bi bahane değil havlunun üretim göbeği Bursa'da yaşıyorsun" dedi dudağından tek tek dökülen her kelimeyle gözlerimin açıldığını hissediyordum. Bunu nereden hatırlıyordu ki? Kalbimde anlamsız bir ağırlık hissettiğimde kaçmak istedim. Bu kadar dibinde yoğun bakışları altında elleri saçlarımdayken mantıklı düşünemezdim zaten.

"Kahve" dedim aydınlanmışcasına kaşlarımı kaldırdım sadece ve devam etmemi bekledi. "Kahveyi unuttuk hemen koşayım söyleyeyim kahve çok önemli ya evet kahve içecektin sade değil mi" diye hızlı hızlı konuşurken elindeki havluyu yatağa atıp benden uzaklaştı. Ardından hiç vakit kaybetmeden adeta koşarcasına odamdan çıkarken arkamdan "sade civciv sade"deyişini duymuştum.

Mutfağa girmeden önce yönümü halihazırda yerini bildiğim banyoya çevirdim. Aynadan kızaran yanaklarıma bakıp derin bir nefes alarak su çarptım yüzüme. Yaşadığımız anlamsız anı kafamda düşünüp salak saçma yerlere çekeceğimi bildiğim için zihnimin en arkalarına itmeye çalışıyordum zorla. Daha fazla annemleri bekletmeden mutfağa geçmek için çıktım banyodan.

Masadan bi sandalye çekip Pusat abinin de sade içtiğini söyledikten sonra oturmuştum. "Oo hanımlar gece gece ne bu kahve aşkınız" kendinden önce sesi gelen Pusat abi ile kafamı masadan kaldırıp ona taraf döndüm. O ise masanın başındaki sandalyeye kendini atmış rahatça oturmuştu bile, benim aksime. Adeta sandalyede emanetmiş gibi duruyordum. Biraz kıpırdanıp yerimi rahatlatmak istedim. "Vallahi canım çok sıkıldı dedim kaçayım Sinem'e iki yılın acısını çıkarmaya başlayalım" sonlara doğru sitemkar çıkan sesiyle konuştu annem. O sırada Sinem teyzem de kahveleri hazırlayıp masaya koymuştu. Yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu.

"Ee birileri zamanında bizi ayırmıştı al şimdi yanında vur al intikamimizi" Sinem teyzenin söylediği ile ağzımdan bir iki kıkırtı çıktı. Annemin Pusat abiyi dövmesi fikri kafamda hemen canlanırken daha da gülmemek için dağıttım düşüncelerimi. "Yok ben kıyamam oğluşuma" diyen annemle muhabbetin kıyısından köşesinden geçmeyip dinlemeye devam ettim.

"Merak etmeyin sizi ayırma niyetim yok artık hem bi ofis buldum tuttum. Yarın sabah gidip bi temizlik yapacağım" diyen Pusat abi cebinden telefonu çıkarıp ofisin fotoğrafını açıp gösterdi. Annemlerden çıkan hoşnut seslerle ben de bakmak için uzanmıştım bunu fark eden Pusat abi de telefonu bana cevirmişti. Tam o sırada üstten gelen bildirime gözüm çarptı. Hoş değildi belki ama kendimi tutamamıştım.

Ahu: Yarın sabah gel yanıma, birlikte geçeriz ofise olur muu?

Mesaji okuduğumu anlamasın diye gözümü hızla kaçırıp "güzelmiş" diyebildim sadece. Ardından kahvemden sertçe bir yudum aldım. Hemen bitse de gitsek istiyordum. Bir yudum daha aldığımda annemin "Leyla da gelsin yarın sabah seninle yardım eder" demesiyle kafamı hızla kaldırdım. Kocaman açtığım gözlerimle bir anneme bir Pusat abiye bakıyordum. Az önce mesajda gördüğüm kadarıyla zaten ona yardım edecek birisi vardı. Tam itiraz edecekken Sinem teyzenin "ay Leyla hem dekorasyon için de yardım edersin bu şimdi anlamaz ofisi boğar hep" diye ikna kabiliyeti yüksek sesi girdi araya.

"Ofis Pusat abinin sonuçta o çalışacak kendi zevkine göre dizayn etsin" diyebildim en son. Hem Pusat abinin de gel dememiş olması kötü hissettirmişti. Annemlerin itirazları ve ikna çabalarının ardından ikimizi de dinlemeden karar alınmıştı. Kahveler de bittiğinde ayağa kalkmışken Pusat abinin seslenmesi ile ona döndüm.

"Leyla, yarın sabah erkenden çıkacağım uyanırsan iyi edersin." demesiyle kafamı hızla sallayıp evden kaçarcasına çıktım. Onunla konuşmak iyiden iyiye germeye başlamıştı. Yarın olmasın diye içimden dua ederek koydum kafamı yastığa.

Maalesef ki duaları çok gerçekleşen bir insan değildim. Yarın olmuştu ve ben şimdi tıpış tıpış hazırlanmak zorundaydım. Rahat etmek için gri eşofmanımın üzerine toz pembe tişörtümü geçirdim. Sonuçta temizlik yapacaktık en ideali bunlar gibi duruyordu. Biraz şıklaştırmak için kolye de taktıktan sonra biraz da makyaj yapayım bari demiş bulundum. Çantamı da alıp odamdan çıkıp kahvaltı yapmak umuduyla mutfağa ilerliyordum ki telefonum çaldı. Çantamdan çıkarana kadar kapanmıştı ama arayanın Pusat abi olduğunu görünce oflaya puflaya evden çıktım.

Harika hem kahvaltı yapamamıştım hem de zorla temizliğe götürülüyordum. Arabada bekleyen Pusat abiyi görünce gözlerimi kıstım. Göründüğü kadarıyla beyefendimiz gayet süslenip püslenmiş güneş gözlüğünü de takmıştı gözüne. Aç olmamın verdiği mutsuzlukla daha da sinirlenip arabaya doğru sürüye sürüye ayaklarımı yürüdüm Kapıyı hızla açıp oturdum koltuğa.

"Sana da günaydın." yanımdan gelen sesle kafamı ona döndürdüm. Hala gözünde gözlük olmasına rağmen yüzünden ciddiyet akan ters bir ses tonuyla konuşmuştu. Benden hiç beklenmeyecek bir yükselmeyle konuştum bir anda. "Çıkar şu gözlüğünü."

Arabada yankılanan sesimle hiç ikiletmeden dediğimi yapışını izledim. Yüzünde şok olmuş bir ifade vardı. Kaşları havalanmış gözlüğü koyacak yer aramıştı. İkimiz de bu çıkışı beklemediğimiz için ben de derin bir nefes aldım. "Sür arabayı da nereye gideceksek gidelim bitsin bugün" ilk şoku atlatmadan ikincisini yaşatmaya niyetli olduğumdan ağzımdan çıkan sözleri hiç umursamamıştım. Söylediğime gülüp hızla çalıştırdı arabayı. Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalışır gibi bi hali vardı. "O kadar tahammülüm yok sana diyorsun yani" dediğinde gülümseyerek kafamı salladım. "Tam olarak onu diyorum."

Neydi bu kadar kurulup sinirlendiğim şey bilmiyordum ama şu an Pusat abinin kafasını arabanın direksiyona vurmak istiyordum. Kendi düşünceme şaşırıp sakin ol derken içten içe hızla sokağı terk eden benden daha sinirli Pusat abiye baktım yandan yandan. Bu tavırlarıma karşı beni arabadan da kovabilirdi. Tanıyordum onu ama o sessiz kalmıştı burnundan solurken pür dikkat yolu izliyordu.

İkimizin de sadece nefes alışverişlerinin dolandığı arabanın içini başka bir ses daha doldurdu. Telefonunu arabaya bağladığı için düşen arama sesi oldukça yüksekti. Ekrana baktığımda gördüğüm isimle olduğum yerde kıpırdandım. Cevaplamasını beklediğim Pusat abi dönüp ekrana bakmamıştı bile. Arama sesi iyiden iyiye gergin olan sinirlerimi daha da gererken ekrandan "Ahu" isminin silinişini izledim derken bir daha yandı ekran. Pusat abi hala farkında değilmiş gibi yolu izliyordu daha fazla dayanamayıp konuştum.

"Açıcak mısın artık şunu?" sesimle birlikte kahverengi gözleri bana döndü. Şu gözler bir bana bakarken böyle ciddi ve sinirli dedim içimden o bana tersse ben ona bin terstim artık. İçimdeki Pusat abiden nefret ediyoruz çığlıklarını bastırmaya çalıştım.

Yüzünü benden ayırmadan cevapla kısmına basıp yavaş yavaş yine yola döndü. Ben ise nefesimi bile tutmuştum onun bakışları altında içimdeki çığlıkları da bir güzel susturmuştu. "Efendim Ahu" dediğinde gözlerimi devirmeden edemedim. Ben arasam küfür gibi bir noldu ile cevap alırdım muhtemelen.

"Pusat ofis için bir kaç masa süsü falan sipariş etmiştim hemen gelmiş anlamadım kargocu aradı şimdi ofisin karşısındaki dişciye bırakmış haberin olsun" dediğini duyunca içimden dekorasyon işini de halletmiş diye geçirdim. Annemler resmen beni çocuğun başına bela etmişti. "Tamam alırım ben" diye Pusat abi tam kapatmaya meyletmişken Ahu'nun gülerek "hiçbir şey yokken süslerin gelmesi de çok saçma oldu" dediğinde Pusat abi alnını kaşımıştı.

İçimdeki saçma dürtü ile burada olduğumu belli etmek amacıyla yalandan bi öksürdüm. Yaptığım şey bana bile saçma gelirken sessizlik oluştu bi. Pusat abi bugün ona yaşattığım bilmem kaçıncı şok ifadesiyle yüzüme bakıyordu hasta olmuş olamaz mıydım bir anda? Bu adam da her şeye şaşırıyordu. "Gıcık tuttu sanki" dedim belli belirsiz.

Pusat abi beni cevapsız bırakıp sessiz kalan kıza döndü. "Ahu teşekkürler haber ettiğin için görüşürüz sonra" ardından kızın görüşürüz deyip kapatmasını beklerken arabayı bulduğu ilk boşluğa park etti. Tamam şimdi derin bir nefes almam lazımdı çünkü arabada yaptığım tüm hareket ve konuşmaları düşününce kendimi ufaktan bi rezil etmiş gibi hissediyordum. Neyse ki Pusat abi beni çok umursayan biri değildi.

Ben de arabadan indiğimde Pusat abi arka kapıyı açmış koltuğun üstündeki bir poşeti alıp bana uzattı. Bir bana uzatılan karton çantaya bir de Pusat abiye baktım boş boş.

"Al, senin." emri vaki konuşması ile göz devirip bir hışımla çektim poşeti elinden. Şeytan diyordu ki al kafasına geçir de ben işte şeytana uymayan hanım hanımcık bi kızdım. Merakıma yenik düşüp poşeti açarken "son dakika uyanmışsındır diye ayarlayayım bir şeyler demiştim de çok sağ olasın fırsat vermedin vermeme" demesiyle gördüğüm sandviç ve poğaçalara baktım. Ardından benden iki üç adım önde yürümeye başlayan adama.

Gerçekten de onu boğmak istiyordum. Böyle bana döndüğü sırtına atlayıp boğazına yapışmak istiyordum. Onu öylece boğmak istiyordum. Onu boğmak istediğimi söylemiş miydim? Olduğum yerde durup kafamda ona binbir çeşit işkence yaparken o benden uzaklaşıyordu. Arkasını dönmeden yüksek sesini işittim. "Manzaran güzel mi?"

O görmese bile abartılı bir şekilde gözlerimi devirip alayla konuştum "çok." Ardından daha da arkada kalmamak ve bilmediğim ofisi bulmak ile uğraşmamak için koşar adımlarla ki bu biraz dışarıdan zıplıyormuşum gibi durup ona yetişmeye çalıştım. Bir iki adım gerisine gelmişken bir anda durmasıyla küt diye bir ses işittim. Evet o küt sesi benden gelmişti. Hızımı ayarlamadığım için ve beyefendimiz bir anda durma kararı aldığı için sırtına resmen yapışmıştım.

Burnumu ovuştururken sinirle "ya napıyorsun Pusat abi" dedim. O ise yine yüzüme bakmamak için ısrarlı bir tutum sergilerken gevşek gevşek "yürüyorum, senin aksine" demişti. Derin bir nefes verdim. Allah vermişti bir bela katlanacaktık. İçten içe kendi omzumu sıkıyormuşgibi düşünüp sadece bir gün diye kendimi teselli ettim. Sadece bir gün.

 

 

Loading...
0%