
"Keşke sen olsaydım ya" halıda uzanmış oyun matında oynayan yeğenimle konuşuyordum.
"Büyük olmak hiç güzel değil" dedim derin bir nefes verirken. Beni hiç umursamadığını önündeki tilki çıngırağını sallayarak belli eden Güneş ile derin bir nefes verip ayaklarımı havaya diktim. "O Pusat amcan olacak adam" cümlemi yarıda kesen salona gelen Asya abla olmuştu.
"İçini şişirdin kızımın sabahtan beri yeter be" dediğinde oflayarak daha da yayıldım halıya. "Derdimizi yeğenimize de anlatamayacaksak" dediğimde elindeki çamaşır sepetini yatak odasına götüren Asya abla benden bıktığını belli edercesine bakarak gitti.
Beni de yerimden çalan zil kaldırmıştı. Kahvaltıdan sonra Asya abla aramış kahveye çağırmıştı. Zaten evde durmak istemediğim için daha telefonu kapatmadan damlamıştım resmen evlerine. Sare'yi de çağırmıştı ki gelen de muhtemelen oydu.
Kapıyı açtığımda karşımda sırıtan Sare dalgalı yaptığı saçlarını savurarak içeriye geçti. "Yüzünde güller açıyor bakıyorum" dediğimde gülüşünü durdurmak için iki eliyle yanaklarına baskı yapmıştı. "Oğuz ile geldik buraya" dediğinde ben de gülümsedim.
"İyi hadi geç içeri anlatacak çok şeyin var belli" dediğimde yatak odasından çıkan Asya abla da eliyle beni gösterdi. "Onun da anlatacak çok şeyi var " dedi Sare'ye bakarken. Benden o diye bahsetmesine sonra kızacaktım. Sare şok olmuş gözlerke bana bakarken "Pusat abi ile kavga mı ettiniz?" dediğinde derin bir nefes alıp ikisini de cevapsız bırakarak salona döndüm.
Arkamdan gelen ikili birbirlerine anlamsız bakışlar atarken alnımdaki sargının altı kaşınıyor diye ağlayacaktım birazdan. Yanlarını kaşıyarak rahatlatmaya çalışırken yanıma oturan Sare omzuma dokundu.
Sanki omzumda bir tuş varmış da bastığında açılmışım gibi nefessiz kalana kadar konuşmaya başladım. "Hayır ya öküz öküz. Anlamıyor, kafası basmıyor söylediklerime. Ben diyorum kazayla oldu, bilerek atar mı çocuk tornavidayı kafama? Akıl var mantık var ya. Ama yok Pusat efendi yine delirecek bir şey buldu. Vurdu ya Oğuz'a vurdu. "
Asya abla elinde kahvelerle mutfaktan çıkmışken "Oğuz da bilerek atmış olabilir ya" dedi. Girdiği gıcık abla rolüne gülemeyecek kadar yorgundum. Sare de Asya ablaya arka çıkarcasına elindeki tepsiden kahvesini alırken "Oğuz da hak etmişti şimdi o dayağı" dediğinde gözlerim şok içinde açılmıştı.
"Sevgilin dayak yedi" dedim durumun ciddiyetini kavraması için. Sare omuz silkip "o dayağı yemeseydi sevgilim olmayacaktı" dediğinde sabahtan beri sonunda bir şey beni güldürmüştü. Ben de kahvemi alırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Asya abla karşı koltukta otururken yerde kendi kendine oynayan Güneş'e göz ucuyla bakmıştım. Bu oyuncak matını çok sevmişti. "O olay nasıl oldu?" dedi Asya abla Sare'ye dönerken. Bir de bu vardı. Yediği dayak sayesinde aklı başına gelen Oğuz.
"Pusat abi Oğuz'a öyle vurunca aklım kalmıştı benim. Leyla'nın yanından eve dönerken de onlara uğradım. Yusuf abi Leyla'nın yanındaydı. Anneleri de Zehra teyzelerdeydi derken evde tekmiş Oğuz. Buz bile koymamıştı yüzüne" olayı anlatmaya başlayan Sare ile göğsüme yine bir sıkıntı oturmuştu. Pusat'ı mahvedecektim.
"Ben de dedim işte bakmaya gelmiştim falan içeriye geçtim buz tuttum konuştuk biraz. Pişman olduğundan bahsetti." Bu cümlesinden sonra biraz bana dönüp gülerek "Pusat abi yumruğu sağlam oturtturmuş" dediğinde elimdeki kahveye dikkat ederek yanımdaki yastığı Sare'ye fırlattım. Hala işi şakaya vuruyordu.
"Çok sinirliyim o Pusat abine anma adını" dediğimde gülerek kahvesinden bir yudum aldı. "Oğuz bile senin kadar dert etmemiştir" dedi Asya abla da gayet rahat bir tavırla. Aynı hareketi Meriç abim yapsa benden daha da sinirli olmayacakmış gibiydi.
"Sizin söylediklerinizi kulağınız duyuyor mu? Biz her şeyden öte arkadaşız, aileyiz ya. Biraz dursa düşünse zaten sakinleşecekti. Direkt çocuğa vurması beni sinirlendiriyor. Ben olmasam da onlar arkadaştı. Her sinirlendiğinde etrafından mı çıkaracak acısını?" dedim tek tek onlara da kendi baktığım pencereyi göstermek için. Haklıydım ve bunu bildikleri için şakaya vuruyorlardı.
"Allah rızası için Leyla yere yığıldın alnında kanla nasıl sakin kalmasını bekliyorsun. Kendinden sakınırken seni sürekli bir şey oluyor canına tak etti artık" dedi Asya abla tane tane. Ardından kahvesini yudumlarken "sanki önceden de böyle değildi. Pusat hep böyleydi, sana bir zarar gelse gözü kimseyi görmezdi" dediğinde ne yaparsam yapayım onu haklı gördüklerini fark edince omuzlarımı çökerttim ve boşu boşuna dil dökmeyi bıraktım.
Konuyu dağıtmak için Sare'ye dönerken "yani siz şimdi sevgilisiniz?" diye sordum emin olmak için. Söz konusu son zamanlardaki halleri olunca emin olamıyordu insan. "Evet, Pusat abi sağ olsun" dediğinde göz devirmeden edemedim. "Nasıl yüzü Oğuz'un?" diye sorarak Pusat abisinin yaptığı şeyi hatırlattım sırıtarak.
Sare de sırıtarak "seninkinden iyi" dediğinde omuzlarım yeniden çöktü. Bir anda Pusat savunucuları derneği kurulmuş da başkan olarak atanmışlar gibi davranıyorlardı. Hani kız dayanışması? Hani kız kardeşlik?
Elim alnımdaki sargıya giderken başımı koltuğa yasladım. Tornavidanin ucu hızlı bir şekilde geldiği için tahminimden daha büyük bir yara açmıştı. Gözüm Asya ablaya kayarken bir anda aklıma gelenle doğruldum. "Sen telefonda bir şey söyleyeceğim diyordun neydi o?" dediğimde Asya abla sıranın kendisine gelmesini bekliyormuşcasına yerinde heyecanla kıpırdandı.
"Meriç bana evlenme teklifi etti" çoşkuyla söylediği cümleye aynı çoşkuyla karşılık alamayınca beklenti dolu bakışlarla izledi bizi. Bakışlarım önce Asya ablaya ardından Sare'ye kayarken tekrar Asya ablaya döndüm. "Abla evlisiniz ya zaten" dedim anlamlandırmaya çalıştığım ses tonumla.
Ardından gözlerimle eve bakınıp tekrar Asya ablaya baktım. "Hatta evli evlisiniz. Eviniz var, aynı evde yaşıyorsunuz. Yanlış mıyım Sare?" diye Sare'ye döndüğümde hızla başını sallayıp onayladı beni. "Doğrusun aşkım" dediğinde gülerek baktım ona.
"Hayır, öyle evlenme teklifi değil" diyen Asya ablaya öyle değilse nasıl bir evlenme teklifi diye sorguluyordum. Bilmediğim kaç çeşit evlenme teklifi vardı ulan. Daha fazla onu bölmek istemediğim için sesizlikle dinledim. "Abin istiyor ki düğün yapalım. Ailelerimiz, sevdiklerimiz bir arada olsun."
Duyduğum cümle ile şok içinde baktım Asya ablaya. Düğün mü yapacaklardı? Bugün aldığım en güzel haber olurken gözlerimi kıstım. "Sakın şimdi deme" dedim bana yaşattıkları travmaları hatırlatmak istercesine.
Asya abla gülerek başını salladığında "yok, yok pazar gününe düşünüyor" dediğinde gözlerimi kıstım. Yani dört günümüz mü vardı?
Sare ile bakışlarımız birbirini bulurken aynı anda "dört gün" dedik şok içinde. Dört günde nasıl bir düğüne hazırlanılırdı ki? Asya abla ise sanki düğün onun değilmiş gibi bir rahatlıkla bize bakıyordu. Sare anında elindeki fincanı masaya koyup ayaklanırken ben de hemen çantamı alıp fırladım yerimden.
Asya abla şok içinde bize bakarken "hadi hadi kalk bir sürü işimiz var" diyerek onu da ayaklandırmaya çalıştık. Hızla Güneş'e bir çanta hazırladığında Sare de Güneş'i kucağına almış ve evden apar topar çıkmıştık. Kafamda yapılacak işlerin listesini çıkartırken Zehra teyzelerin evinin yolunu tuttuk.
Güneş'e Zehra teyze bakacaktı ki muhtemelen tüm gün koşturacağımız için bizim açımızdan harika olacaktı. Zehra teyzenin kucağına hem torununu hem de düğün bombasını bırakıp kaçtık. Artık onlar da kendi telaşlarına düşsünlerdi.
Hepimiz nasıl arabaya yerleştiğimizi bile bilemezken derin bir nefes alıp yargılayan bakışlarla Asua ablayı süzüyordum. "Kadının dört gün sonra düğünü var hala söylemiyor ya bize" dediğinde gülerek arabayı çalıştırdı. "Abin de dün gece söyledi ne yapayım" dediğinde beni ilgilendirmiyor dercesine omuz silktim. "Hem ben tecrübeli sayılırım hızlı hallederiz işlerin hepsini" diyen Asya abla ile de arabayı kahkahalarımız doldurmuştu.
Sare yapacağımız şeylerin ufak çaplı listesini çıkartırken ben ise yolı seyrediyordum. Kucağımdaki telefonun ekranının yanması ile gelen mesaja kaydı gözlerim. Pusat nasıl olduğumu sormuştı. Bu nasıl oldun sorusunu hem fiziksel hem ruhsal olarak olduğunu gayet iyi biliyordum.
Her ne kadar sinirli olsam da ne yaparsa yapsın beni sevdiği için yaptığını biliyordum. Yeteri kadar kızıp kulağını çekmiştim. Daha da fazlasına gerek yoktu belki de. Hızla klavyeyi açıp kısa ama içini rahatlatacak bir mesaj attım.
Vardığımız genelde gelinlikçilerin olduğu cadde ile arabadan inmiştik. İlk gözümüze kestirdiğimiz mağazaya kolkola girerken her yerin bembeyaz oluşu resmen gözümü almıştı. Yanımıza gelen çalışan gelini sorduğunda hızla Asya ablayı göstermiş kafasındaki modeli konuşmalarını dinlemiştim.
Asya abla öyle bir anlatıyordu ki resmen pantolon tişört gitmek istiyor gibiydi. Daha fazla dayanamayarak bir iki adımla yanlarına vardım ve ipleri elime aldım. "Siz bize farklı kesimlerden bir kaç model gösterseniz biz önce ne tarz istediğimize karar versek" dediğimde kadın hızla onaylayıp gelinliklerin yanına doğru ilerledi.
Asya abla bana bakarken sessizce konuştum. "İkinci düğünüm saçmalıklarına başlayacaksan hiç konuşma" dediğimde açtığı ağzını geri kapatmıştı. Çalışanı beklerken gözüm Sare'yi aradı. Gördüğü gelinliklerle adeta büyülenmiş kuzenim beni şok etmişti.
"İstersen Oğuz'u çağırayım bir düğünde siz patlatın" dediğimde gülerek yanıma geldi. "Hala barıştığımıza inanamıyorum" dediğinde koluna girerek koltuklara ilerledik. "Al seni üzdüğü günlerin intikamını" dediğimde hızla başını salladı."Hiç merak etme" dediğinde ben de gülmüştüm. Bu konuda ona sonuna kadar güvenirdim.
Asya abla çalışanın yanına gittiğinde biz de koltuklara oturmuş seçilen gelinlikleri deneyen Asya ablayı yorumlamak için bekliyorduk. İlk gelinlik ile geldiğinde adeta nefesim kesilmişti. Asya abla ilk düğününe dair her şeyi silip yaktığı için onu ilk defa gelinlik içinde görüyordum. Garip bir şekilde gözlerim dolduğunda ortama duygusallık basmamak için hızla başımı salladım.
"Çok güzel olmuşsun" dedim sesimden akan hayranlıkla Sare daha objektif yorumlar yaparken sıradaki gelinlik için deneme odasına geri dönmüştü Asya abla. Telefonuma gelen mesajla gülüşüm kocaman olmuştu. Abim yolda haber veren Asya abla yüzünden heyecandan yerinde duramayan abim beni darlıyordu. "Abim çaktırmadan fotoğraf çek yazmış" dedim Sare'ye telefonu kaldırıp attığı mesajı gösterirken.
Sare telefonu alıp gülerek "olmaz abi uğursuzluk getirir" diye ses kaydı attığında ben de gülüyordum. Abimi böyle mutlu görmek her şeye değerdi. Sare bileğindeki toka ile koyu kahverengi saçlarını toplarken "onları böyle görmek o kadar güzel ki" dediğinde ben de başımı sallayarak onaylamıştım onu. "Neler neler yaşandı kimler girdi araya ne kadar zaman geçti yine de birbirlerine nasip oldular" dediğinde söyledikleri ile zihnimde ufak bir kesit geçmişti. Çok şey yaşamışlardı birbirlerinden uzakta.
"Kader böyle bir şey demek ki" dedim masadaki suyu uzanırken. Bir yudum aldıktan sonra konuşmaya devam ettim."Bazen diyoruz neden olmuyor diye ama olmayan sayesinde olanları görmüyoruz" dediğimde başını usul usul salladı. Biz garip bir şekilde derin konulara girerken Asya abla yeniden belirdi. Her gelinlik kıvrımlı fiziğine, uzun boyuna o kadar yakışıyordu ki.
Ardı ardına denediği gelinlikler ve yapılan yorumlar sonrasında Asya abla yeniden geldi karşımızda. Karşımızda eteği tülden üst kısmında da minik çiçeklerin olduğu beline kadar gelen ince askılı oldukça romantik bir gelinlikle gördüğümüzde kesinlikle bu olduğunu anlamıştım. Sarı saçları omzundan aşağıya dökülen Asya abla da kendi etrafında bir tur atıp "ne düşünüyorsunuz?" diye sordu ışıl ışıl kahverengi gözleriyle. Benim de Sare'nin de adeta nutku tutulmuştu. Bakışlarımızdan ne düşündüğümüzü anlayan Asya abla gülüp "aynı fikirde olmamıza sevindim" dedi.
"Abim ne şanslı adam diye düşünüyorum şu an" dediğimde utanan Asya abla bana fırlatacak bir şey bulamayınca pes edip deneme odasına geri döndü. Onu beklerken ben de kasaya gidip ödemeyi yapmıştım ki bu da abimin attığı para sayesinde olmuştu. Elimizdeki gelinliği arabanın kasasına yerleştirdikten sonra diğer eksikler için mağaza mağaza gezmeye başlamıştık.
Elimizdeki karton kahve bardakları biraz da olsa yorgunluğumuzu alırken şaşırtıcı bir şekilde işlerin çoğunu bitirmiştik. Biz bile kendimizden bu kadarını beklemezken sonunda arabaya binip evin yolunu tuttuk. Çalan şarkı ile başımı cama yaslayıp yolu izliyordum.
İlk önce Zehra teyzelere geldiğimizde hepimiz arabadan inmiştik. Kapıdaki kalabalıklığı görünce hızla adımlarımı bizimkilere doğru attım. Bahçe kapısının önünde konuşan Yusuf abi ile Kağan abinin yanına vardığımda "niye herkes burada?" diye sordum. Her ne kadar herkesi görmesem de seslerden anlaşılıyordu.
"Annem hep birlikte bir akşam yemeği yiyelim demiş" dediğinde Kağan abi tüm yorgunluğum uçmuştu adeta. Yerimde hevesle zıplarken arkamı dönmemle Pusat'ı görmüştüm. Kucağındaki iki plastik sandalyeyi taşırken yanımıza geldi. Ellerindekini bırakmadan yaklaşıp alnımı öptüğünde kocaman gülümsemiştim.
Asya abla ve Sare bahçeye geçerken Yusuf abi de geçmişti. Pusat biraz eğilip elindeki sandalyeleri işaret ederken "otursana" demişti. Tamam üst üste geçirilmiş plastik sandalyeler hafif olabilirdi ama benimle beraber ağır olacaktı. "Belin ağrır" dediğimde kocaman sırıttışı yüzünde belirdi."Sevgilimide taşıyamayacaksam" dediğinde omuz silkip oturdum. Günah benden gitmişti.
Tahminim aksine oldukça rahat bir şekilde taşırken Kağan abi önümüzden bahçeye doğru koştu. Bir elini kulağına koyup diğer elini ağzına siper ederken her an ezan okuyacakmış gibi duruyordu."Dikkat dikkat" diye bağırdığında Pusat ne yapacağını anlamış gibi adımlarını yavaşlatmıştı.
"Sultanlar sultanı, hanlar hanı" diye söze baişayan Kağan'ı yanına gelen Yusuf abi bölmüştü. "Salak prenses diyecektin" dediğinde ben de sonunda ne yapmaya çalıştıklarını anlamış gülmeye başlamıştım bile. Oğuz da onlara yetiştirdiğinde elinde bir mızrak taşıyormuş gibi davranıp ayaklarını ritimle bir kaldırıp bir indiriyordu.
"Prensesimiz Leyla huzurlarınızda" Kağan abi konuşmasını bir yere bağladığında Pusat yürümeye devam etti. Yusuf abi saçma sapan sesler çıkararak marş söylüyormuş gibi yaptığında bahçedeki uzun masaya varmıştık. Hepimizin ailesi burada bize gülere bakıyordu. Pusat sandalyeleri yere koyduğunda tahtımdan kalkıp kendi çabımda bir reverans yapmıştım.
Babam yanında oturan Asya ablaların babası olan Hamza amcaya bakarak "hiç büyümeyecekler" dediğinde hepsi gülmüştü. Adem amca da "hadi benim kerata normalde de böyle" dediğinde cümlesini aniden nasıl taş yediğini anlayamayan Oğuz kesmişti. "Ben niye durduk yere laf yedim şimdi baba" dediğinde onu savunan babam olmuştu.
"Küçük diye iyice şamar oğlanı bellediniz bu çocuğu" dediğinde Oğuz omur silkerek beni gösterdi. "Bu küçük ama olan hep bana oluyor" dediğinde uzaktan laf yetiştiremeyeceğimi anlayıp dil çıkardım. Erkekler arasında en küçük o olduğu içindi yediği tüm laflar.
Erkeklerin kurduğu masaya yerleşirken gördüğüm mezelerle resmen ağzımın suyu akmıştı. Masanın diğer ucunda oturmuş beşliye bakarken gülerek konuştum. "Yine döktürmüşsünüz hanımlar" dediğimde annemler daha cevap vermeden Oğuz atlayıp "teşekkür ederim" dediğinde herkesin bakışları ona dönmüştü.
"Cacığı ben yaptım" diye bir savunma yaptığında babam da gülerek "sen de hak ediyorun şamar oğlanı olmayı" demişti. Masada göremediğim Asya ablaya bakmak ve elimi yıkamak için içeriye girdiğimde hala yüzümdeki sırıtışı silememiştim.
Ben tam kapıdan girerken kucağında Güneş ile çıkan Asya ablaya baktım. Ellerimi yıkamadan Güneş'e dokunamayacağım için uzaktan bir öpücük atıp "tam yanına geliyordum" demiştim. "Güneş hanımı doyurdum önce" dediğinde gülümsemiştim. Güneş büyüdükçe dünyanın en tatlı bebeği olma yolunda emin adımlarla ilerliyordu.
Banyoya ilerlediğimde elimi yüzümü güzelce yıkayıp Zehra teyzenin dantelli havlusuyla gülerek elimi kuruttum. Banyodan çıkarken hava karardığı için karanlık olan koridorun ışığını yakmak için etrafıma bakındım. Lambanın düğmesi diğer uçtayken bir şey olmaz iki adımlık yolda beni kurtlar kapacak değil ya deyip karanlık koridorda adımladım.
Adımlarımı birinin beni kolumdan tutup çekmesi ile durmuş atacağım çığlığı gördüğüm kişi ile zor da olsa durdurmuştum. Kağan abinin odası sokağa baktığı için sokak lambasının aydınlattığı odada karşımda sırıtan Pusat'ın omzuna vurdum bir tane. "Aklımı aldın" dedim sinirle.
Pusat belimden tutup kendine çekerken yaslandığım duvardan ayrılmıştı sırtım. "Vardır öyle huylarım" dediğinde gülüşü ve sessizce konuşmasının içimi bir hoş etmesine izin veremezdim. Herkes bahçedeydi ve yokluğumuz anında belli olurdu."Kafayı mı yedin herkes burada" dedim gözlerimin önüne düşen saçlarımı parmağına dolayan Pusat'a bakarken.
Kendinden emin bir şekilde başını salladı "yedim güzelim" dediğinde ben de gülmüştüm bu tavrına. "Gitmemiz lazım" dediğimde başını usul usul salladı. Ama gitmek için hiçbir çaba sarf etmeyince bu haline gülmemek için alt dudağımı dişledim. Başımı geriye atarken hala gülmemi durduramamıştım.
Aklıma gelenle hızla tekrar Pusat'a baktım. "Bir daha kimseye vurmayacaksın" dediğimde istifini hiç bozmadan konuştu. "Oğuz senin kadar dert etmedi be yavrum" dediğinde omuz silktim. Oğuz bu sayede Sare ile barıştığı için utanmasa teşekkür edecekti zaten.
"Sen böyle trip atınca ayrı bir hoşuma gidiyorsun" dediğinde gözlerim şokla açıldı. "Yuh Pusat" dediğimde gülerken eli de tişörtümün açıkta bıraktığı belimi okşuyordu. "Görsen ne kadar tatlı kızdığını" dediğinde gözlerimi kısıp daha da ciddi olmaya çalıştım. Tabi bu şartlarda ne kadar başarılı olunursa.
Daha fazla burada duramayacağımı fark ederken boynuna yaklaşıp kokusunu içime çektim. Beni adeta sımsıcak saran kokusuyla gülümserken boynuna minik bir öpücük kondurup kollarının arasından çıkıp seke seke bahçeye çıktım.
Ben yokluğumuz fark edilecek diye korkarken babamlar Adem amcanın kucağındaki Güneş ile ilgileniyor annemler ise düğün hakkında harıl harıl konuşuyordu. Bir an içim Pusat'ı bıraktığım için pişmanlıkla dolarken evden değilde sokak tarafındaki kapıdan giren Pusat ile kaşlarım çatıldı. Meriç abim sırıtarak gelen Pusat'a bakarken "nerede kaldın lan?" diye sormuştu.
Bir an nefesimi tutmuşken Pusat gayet rahat bir tavırla karşıma otururken "arabadan telefonu almaya gittim cevapsız aramalara da döndüm" dediğinde mesleğinin getirdiği rahatlıkla söylediği cümlelere gözlerimi kısarak baktım. İstese beni de çok rahat kandırırdı bu.
Abim ikna olmuş bir şekilde yanındaki Asya ablaya gününü dinlemek için döndüğünde ben hala kıstığım gözlerimde düşman bakışları atıyordum sevgilime. Pusat ise gülerek işaret parmağını ve orta parmağını birleştirerek az önce öptüğüm boynuna götürdüğü. Öptüğüm yere dokunduktan sonra iç çektiğinde kestiği rollere gülmemek için başımı önümdeki tabağa çevirdim hızla.
Ben yemeğimle ilgilenirken Pusat ilgimi çekmek için şekilden şekile giriyordu. En son dayanamayıp masanın altından uyarı niyetinde bacağına bir tane geçirmiştim. Ve masanın altındaki yanlış bacağı seçtiğimi Kağan abinin sanki canını almışım gibi bağırması ile anlamıştım.
Herkesin bakışları ona dönerken Kağan abi bacağını tutup bağırmaya devam etti. Pusat gülmemek için elinin tersiyle ağzını kapatmaya çalışırken telaşlı bakışlarım Kağan abiye dönmüştü. O kadar sert vurmadığıma emindim halbuki. Kağan abi sıkı sıkı kapattığı gözlerini açıp kısa bir bakış attı bana. Gülerek rol kestiğini belli ederken derin bir nefes almıştım. Resmen Pusat'a vurmak istediğimi anlamış beni rezil etmek için yapıyordu.
"Yusufum doktor civanım" Kağan abi ayılıp bayılarak Yusuf abiden yardım dilenirken bu sefer bilerek vurdum. Bakışları anında beni bulurken yüzüme kocaman bir sırıtış yerleştirip "upsi" demiştim. Diğer yanımda oturan Sare kıkır kıkır gülerken en son Kağan abiye sinirli sinirli baktı. "Senin yüzünden Yusuf abi aç kaldı" dediğinde Kağan abi bir tekme de Sare'den yemiş gibi kalbini tuttu.
Yusuf abi de gülerek yerine geçerken Kağan abi bacaklarını tuttup ağıtlar yakıyordu. "Düğünde tekerlekli sandalyeyle gelmek zorundayım" cümlesinden sonra herkes gülerken Oğuz da gülerek "ben sürerim drift bile atarız" dediğinde içtiğim su resmen boğazımda kalmıştı. O hallerini nedense hayal etmiştim.
"Yok yok tekerlekli sandalye falan masraf şimdi beni gelin masasına Meriç'in yanına oturtun ben oradan tüm düğünü izlerim en azından" dediğinde ismini duyan abim bakışlarını Asya abladan çekip bize dönebilmişti sonunda. "Defol lan" deyip tekrardan Asya ablaya döndüğünde Kağan abinin bugün ardı ardına yediği laflar yüzünden gülmekten karnım ağrıyacaktı birazdan.
Humusu kızarmış ekmeğe sürüp keyifle ağzıma atarken Kağan abi bir umut Pusat'a döndü. "Sen de söyle bir şey eksik kalma" dediğinde Pusat gülerek alnına düşen saçlarını düzelti. Bir an yakışıklılığından ağzımdaki ekmeği düşüreceğim sanarken çenemi elimle tutmuştum. "Ben sana kıyar mıyım hiç?" diyen Pusat ile bir daha vurdum masa altında. Bu sefer kesin Pusat'a denk gelmişti.
"Ay bu kız canımı almaya niyetli bu gece!" diye bağıran Kağan abi ile hedefi yine şaşırdığımı fark etmiştim.
⌛
"Leyla tuzu uzatır mısın?"
"Leyla çay alabilir miyim ben de?"
"Ee, Leyla seninkine ne zaman geleceğiz?"
Her kafadan çıkan binbir soruya tek tek yetişmeye çalışırken son soruya ben sizi çağırmayacağım demek istesem de saygımı bozmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Daha önce görmediğim bazı suratlar ve az çok aşina olduğum suratlar olarak ikiye ayırmıştım artık evdekileri.
Evet, düğün günü gelmişti ve bizim evde belki de bir daha görmeyeceğim insan sürüsü vardı adeta. Bu kadar akrabamız olduğunu bu iki günde öğrenmiştim. Babamlar utanmasa gazeteye vereceklerdi davetiyeyi. Çalan telefonumu eşofmanımın cebinden zor bela çıkarırken oyun oynamak için kolumu çekiştiren çocuğu görmezden gelmeye çalışıyordum.
"Efendim abla" dedim gürültüden dolayı duyamadığım Asya ablayı anlamak için kahvaltı masasından kalkıp odama doğru ilerlerken. "Leyla seni bekliyoruz biz" duyduğum cümle ile telefonu uzaklaştırıp saate bakmıştım."Hemen geliyorum abla" deyip telefonu kapatırken hızla geri salona döndüm. Önce burayı toplamam lazımdı.
Zeynep abla beni görünce hızlı adımlarla yanıma geldi. "Kız sen daha gitmedin mi?" diyen Zeynep ablayla elimi darmadağın salona çevirdim. Zeynep abla iki elini omzuma koyup beni odama doğru geri çevirtip yürütürken "sen git biz hallederiz burayı" dediğinde minnet dolu bakışlarla bakmıştım.
Eşyaları ayarlarken "Sare makyaj malzemelerini ve saç eşyalarını da getirsin diyor" diye bağırdı Zeynep abla salondan. Hızla onları da çantaya koyarken bir yandan da az önce yatağa fırlattığım telefonumu arıyordum. Bulur bulmaz hızla Pusat'ı aradığımda telefon ilk çalışta açılmıştı.
"Pusat lütfen evdeyim de" dedim alo demesine bile izin vermeden. Bu eşyaları tek başıma götürmeme imkanım yoktu. "Bir saniye" diyen Pusat'ın hışırtıyla karışık sesile telefonu omzumla başım arasına sıkıştırıp elbisemin altına giyeceklerimi de başka bir çantaya koydum.
"Allah rızası için güzelim beni dayından kurtar" Pusat'ın adeta kan ter içinde kalmış sesi ile bir anda tüm telaşımı bir kenara bırakıp merakla sordum. "Ne yaptı dayım?" dediğimde söz konusu dayımken yapabilecekleri upuzun bir liste olarak gözümün önünde belirdi. Bizim ev artık misafirlere yetmediği için kadınlar bizde kalırken erkekler de onlarda kalıyordu.
"Kulağına gitmiş damadınız olduğum canımdan bezdirdi iki " dediğinde tam bir şey daha diyecekti ki arkadan gelen ses ile sustu. "Efendim Selim abi" dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Selim abi dediği kişi tam olarak dayım oluyordu.
Onların didişmelerini bekleyemezken hızla konuştum."Pusat hemen kapıya çık Asya ablalara gideceğim götürmem gereken bir sürü eşya var deyip" suratına kapattım. Çanta ve poşetlerin birazını elime alıp kapıya koyduktan sonra kalanları da almak için odama döndüm. Pusat'ı eve sokarsam akrabalar biraz da onu tutardı konuşmaya. Daha fazla geç kalmayı göze alamazdım.
Elimdeki eşyalarla tekrar kapıya çıktığımda bahçede Pusat'ı ve yanında da Selim dayımı görmeyi beklemiyordum. "Selim dayı" dedim şok içinde. Dayım göğsünü gere gere hızla gelip kapının önüne bıraktığım eşyalarımı alırken "ben bırakırım seni güzel yeğenim istediğin yere" diyen dayım ile ne diyeceğimi bilememiştim.
"Zahmet etmeseydin dayı" dediğimde bahçeden çıkmak için yürümeye başlamıştı bile. "Ne zahmeti mavişim" dediğinde arkasında kaldığımız için bizi görmeyeceğini bilerek Pusat'a uzaktan uzağa öpücük atabilmiştim sadece. Sanki hissetmiş gibi bir anda arkasına dönen Selim dayım Pusat'a baktı.
"Sen niye hala buradasın aslan parçası?" derken Pusat bir bana bir dayıma baktı. Mahçup olduğunu fark edince gülmemek için yanağımın içini ısırmıştım. "Gideyim o zaman ben" diyen Pusat ise eve doğru ilerlerken dayım arkasından bakıp bana döndü gülerek. "Alık ha bu çocuk" dediğinde elimdeki diğer poşetleri de aldı.
Bir şey diyemeden dayımın arkasına takılmışken gözlerim belli belirsiz Pusat'a kaysa da hemen önüme döndüm. Elimde sadece elbisem kalırken rahat rahat yürüyordum. Selim dayım annemlerin en küçüğüydü. Gençliğinde biraz fazla aileye bela olduğu için evlendirip birde başkasının kızının başını yakmayalım diyen dedemlere yüzünden hala bekardı.
Meriç abimi dış görünüş olarak Selim dayıma benzetsem de karakter olarak oldukça zıtlardı. Dayım arkada kalan bana dönerken hızlı adımlarla ona yeniden yetiştim. "Büyümüşsün be mavişim" dediğinde gülerek kendime baktım. Büyümüştüm gerçekten de.
"O zibidiyi damat diye de getirmişsin" dediğinde bahsi geçen zibidi ile yüzümde güller açmıştı. "Zibidi değil dayı ya" dedim sevgilimi korumak için. Dayım tek kaşını kaldırıp yüzünü ekşittiğinde "kimi getirirsen getir gözümde zibididir" dediğinde kocaman gülümsemiştim. Asya ablaların apartmanına vardığımızda asansörü bekliyorduk. "Çok hırpalama" dedim dayıma sessice.
Tanıyordum dayımı canını çıkarırdı adamın. Hele söz konusu ben olduğumda daha da gözü dönerdi. "Vay vay süt oğlanı şikayeti etmiş bile" dediğinde gözlerimi belerte belerte baktım dayıma. Sanki Pusat'a ismiyle seslenmek suçmuş gibi bulduğu her sıfatı yapıştırıyordu.
Asansörden inerken "hiçte bile ben dayımı iyi tanıyorum" dediğimde daha yeni biraz güldürmüştüm."Döneyim de biraz daha hırpalayayım" dediğinde çattığım kaşlarımla hızla dayıma döndüm. Zile basıp bana bakmadan kapıya bakarak sırıtıyordu.
"O maviş gözlerini bana değil Harun amcana belert" dediğinde duyduğum isimle korkuyla baktım dayıma yeniden."Ne yapıyor diye sormaya korkuyorum" dediğimde dayım kahkaha attı. "En son ayak parmaklarına masaj yaptırıyordu" dediğinde yüzümü buruşturdum. Harun amcam babamların en büyüğü ve en sorunlusuydu. Aslında kendi halinde bir adamdı ama bir eline düşseniz sizi kimse kurtaramazdı. Bir tık fazla yapışkan olabiliyordu.
Kapı açılınca Asya abla gülümseyerek karşıladı bizi. "Hoş geldin Selim dayı" dediğinde dayım da keyifle güldü. "Hoş bulduk" deyip içeriye geçtiğimizde poşetleri yere koyup ayna karşısında makyajını yapan Sare'ye döndü. "Naber kız karakaçan."
"Leyla'ya gelince maviş bana gelince karakaçan sevmiyorum seni Selim dayı" diye söylenen Sare ile koltuğa yığılmıştım. Selim dayım ve Sare sürekli didiştikleri için artık sallamıyordum bile. Bu da onların sevgi diliydi. Selim dayım Sare'nin saçlarını öperken "ne diyeyim karakaçan sen bana hayal kırıklığı yaşatmıyorsun en azından" dediğinde cümlesinin sonunda gözleri bana dönen Selim dayı ile kollarımı iki yana açtım.
"Ne yaptım ben ya" dediğimde Sare de merakla döndü dayıma. "Gitmiş o zibiyle sevgili olmuş ben zamanında onun kıytı köşede az kulağını çekmişim" diyen Selim dayımla şok içinde koltuktan fırladım.
Hatırladığım anlarla gözlerim daha da açılırken "o yüzden mi sen her Bursa'ya geldiğinde Pusat kulakları kıpkırmızı geziyordu" dediğimde dayım umursamaz bakışlarla baktı bana.
"Uyarı içindi" dediğinde dilimi damağıma vurup onaylamaz bakışlarla yargılıyordum dayımı. Çocukla çocuk olmuştu resmen. Gözümde canlanan küçük Pusat'ın kırmızı kulakları içimin cız etmesine sebep olurken sevgilimin ne zahmetler çektiğini şimdi daha iyi anlıyordum. Sare omuz silkip "iyi yapmışsın dayıcığım" dediğinde anında beni satması ile elimdeki yastığı fırlattım kafasına.
Selim dayım da tam ayaklanmış giderken Sare "Pusat tavladan nefret eder dayı" dediğinde dayımın adımları yavaşladı. Arkasını dönüp Sare'ye gururla bakarken bir olmuş sevgilimin kuyusunu kazan bu ikiliye daha fazla dayanamayıp yeniden evden çıkmak için hareketlenmiş dayımı bağırarak durdurdum.
"Sare de Oğuz ile sevgili!"
Dayım o an resmen ağır çekimde döndü arkasına ben ise Sare'ye sen misin bana sataşan bakışlarımı atıyordum. Sare ısırdığı alt dudağı ile korku içinde dayımın tepkisini bekliyordu. Selim dayım gülerek "güzel şaka maviş" dediğinde Sare tuttuğu nefesi bırakmış dayım da duyduğu cümleye inanmamayı seçip evden çıktı.
Sare ona attığım yastığı bana fırlatırken "ya nasıl söylersin dayım Pusat abiyi sevmesine rağmen nasıl davranıyor. Bir de sevmediği Oğuz'a neler yapar" dediğinde omuz silkip attığı yastığı alıp kafamın altına koydum."Sen onu bana sataşırken düşünecektin" dediğinde Sare gülmeye başladı.
Kapattığım gözlerimden birini açıp Sare'ye bakarken gülmeye devam ediyordu."Sanırım her Selim dayım geldiğinde aynı senaryo olacak" dediğinde ben de gülmeye başlamıştım. Selim dayım bizim ilk aşkımız gibiydi ikimiz de ona hayran büyümüştük. Ne zaman gelse birbirimize girerdik.
Ben küçükken daha kıpır kıpır bir çocuk olduğum için Selim dayım ister istemez daha çok benimle ilgilenirdi. Sare ise daha kendi içine kapanık büyümüştü. Ben Selim dayımın tepesinden inmezken o Selim dayım yanına çağırdığında bile gelmez ardından kuytu köşede dayım niye seni daha çok seviyor diye saçlarımı çekerdi.
"Ne çok çekerdin saçlarımı ya" dediğimde Sare de hatırladığı anlarla gülmüştü. Banyodan çıkan Asya abla üzerine sonrasında rahat çıkarabilmek için bir sabahlık giyip gelmişti. "Niye birbirinize girdiniz siz?" dediğinde sesimizi duyduğu için sorgulayan gözlerle bakıyordu bize. Daha biz cevap veremeden aklına gelenle "bendeki de soru Selim dayı buradaydı doğru ya" dediğinde gülerek kalktım yerimden.
Çantadaki ihtiyacım olan eşyaları alırken "siz evleneceksiniz diye ceremesini ben ve sevgilim çekiyor" diye çemkirdim Asya ablaya. "Banyo sırası gelmiyor evde ya" diye de devam ettim isyanlarıma. "Pusat Harun amcamın ayaklarına masaj yapmış" diye de söylenerek banyonun yolunu tuttuğumda arkamdaki Sare ve Asya ablanın kahkaha sesleri geliyordu.
Kendimi sonunda suyun altına atabildiğimde tüm yorgunluğum akıp gidiyordu resmen. Şakaya vuruyordum ama bu son günlerim o kadar yoğun geçmişti ki evlilikten korkmuştum resmen. Asya abla kuaföre gerek yok diye tutturduğu için biz de en müsait olan ev burası olduğu için burada hazırlanacak ardından gelin alma için Zehra teyzelere gidecektik. Erkeklerin nerede hazırlandığı hakkında en ufak fikrim yoktu açıkcası merak da etmiyordum. Kendi başlarının çaresine bakabilirlerdi.
Duştan çıkıp üzerime geçirdiğim pijamalarla salona döndüm. Sare Asya ablanın makyajını pür dikkat yaparken ben de kendi makyajımı yapmak için aynanın karşısına geçtim. Bolca parıltılı bir göz makyajı yaptıktan sonra cildimi de tertemiz ve ferah bir görüntü ile bitirmiştim. Dudaklarıma şeftali tonlarında bir parlatıcı sürerken sonunda bitirmiştim. Sare de Asya ablanın makyajını bitirmişken saçları için de ben karşısına geçtim.
Sare de bu sırada kendi saçını yaparken iş bölümümüz sayesinde hepimiz aynı anda hazır olacaktık. Asya ablanın sarı saçlarına doğal dalgalar yaparken iki yandan küçük tutamlar alıp arkadan birleştirmiştim. Perçemlerini de dalgalandırdıktan sonra tüm gece bozulmasın diye binbir çeşit ürün sıkıyordum.
"Nasıl oldu?" Sare saçlarını ensede tertemiz bir topuz yapmışken beğeni ile süzdüm onu. Siyah buğulu göz makyajı ve topuzu ile şimdiden bile çok güzel görünüyordu. Sare gelini hazırlama görevini devralırken telefonda abimle hararetli hararetli konuşan Asya abla da elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyordu.
Sare gelinliği giydirmeye yardım ederken ben de saçlarımı yapmaya başlamıştım. Çok vaktim kalmadığı için önceden belirlediğim saçı hemen yapmaya başladım. Üç gün önce gittiğimiz kuaförde daha Yalova'da yaptırdığım sarılıklardan sonunda kurtulmuş doğal rengim olan kahverengiye dönmüştüm. Saçlarımı dağınık uçuş uçuş bir topuz yaptığımda öndeki bir tutamı da dalgalandırıp yüzüme dökülmesini sağladım.
Ardından gelinliğini giymiş Asya ablanın duvağını da taktıktan sonra ayakkabısının altına isimlerimizi yazdırmıştık. Sare ve ben de elbiselerimizi giydiğimizde son kez aynaya baktık. Sare zeytin yeşili boynunu saran ve derin bir sırt dekoltesi olan uzun saten bir elbise tercih etmişti. Ve kesinlikle nefes kesici görünüyordu. "Çok güzel oldun" dediğimde heyecanla bana sarılıp "sen de" diye çığlık atmıştı resmen.
Ben de açık mavi straplez yerlerde sürüklenen uçuş uçuşş şifon kumaşı sayesinde resmen üzerimde akıp giden bir elbise giymiştim. Elbisenin ayrıca upuzun ince bir fuları vardı. Koltuğun üstünden aldığım fuları boynumdan omuzlarıma dökülmesini sağlarken parfümümü de sıkıp çantamı aldım.
Sonunda üçümüzde hazırken heyecanla bakıyorduk Asya ablaya. O kadar güzel olmuştu ki yoldan geçen birine ben bir masaldan kaçtım dese inandırabilirdi. Geç kalmamak için hızla evden çıkmıştık sonunda. Asya ablanın eteğini tutup nedimelik görevimizi layığıyla yerine getiriyorduk. Bir iki sokak olsa da araba lazım olacağı için arabaya binmiştik. Sare şoför koltuğuna geçtiğinde ben de Asya ablanın oturmasına yardım etmiştim.
Zehra teyzelerinin evinin de bizden aşağıya kalır yanı yoktu. Gözüm karşı eve dönerken oradan gelen gürültüler ile Uluöz ailesinin evininin de dolu olduğunu fark etmiştim. Nedense bu yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturmuştu. Aslında iki ailenin düğünüydü ama dört ev de düğün evi olmuştu.
Kapıyı çaldığımızda Zehra teyze kucağındaki Güneş ile açmıştı kapıyı. Asya ablayı görür görmez dolan gözlerini kırpıştırdı. "Seni böyle beyazlar içinde de gördüm ya" dediğinde Asya abla hem kızına hem annesine hızla sarıldı. Kız evinin duygusalığına şimdiden kapılmışken Asya ablayı içeriye geçirmiştik.
Zehra teyze öndeki Asya ablanın duymayacağı bir şekilde benle Sare'ye dönüp "ikinci şansını iyi kullandı" dediğinde kahkaha atmamak için başımı farklı duvarlara çevirmiştik. İlk evliliğinin artık herkesin arasında şaka konusu olmasına ayrı gülmemeye çalışmıştım.
Asya ablayı salonda otururken ben de tekli koltuklardan birine yerleştirdim. Salonda hatırladığım kadarıyla Asya ablanın halası olan orta yaşlı bir kadın konuştu. "Damat tarafı ne zaman gelecek?" dediğinde görümce olduğum için tüm bakışlar bana dönmüştü. Dudaklarımı büzüp bilmediğimi belli ederken Asya ablaya döndüm. "Mantıken benim burada olmamam gerekiyor değil mi?" diye sorduğumda gülerek elindeki beyaz gelin buketini savurdu. "Sen gelin tarafsın" dediğinde abimi satmış olmaktan hiç utanmayarak gülümsedim.
Hamza amcanın salona girmesiyle bir kaç kişi çıkarken babasını fark eden Asya abla saatlerdir gayet sakinken bir anda heyecanlanmış bunu ben bile fark etmiştim. Eli ayağına dolaşmış Asya abla hızla ayağa kalkarken "baba" demişti sadece. Hamza amcanın dolan gözlerini fark edince boğazıma bir yumru oturmuştu adeta.
Asya ablaya sımsıkı sarılan babası ile herkesin gözleri dolmuştu adeta. Bu baba kız vedalaşmasını izlemeye dayanamayan yüreğimin kaçmak için bahanesi olmuştu çalan zil. "Ben bakarım" dediğimde kimsenin zaten bakacak hali yoktu.
Mavi elbisemin eteğini tutup hafifçe kaldırıp kapıya doğru ilerledim. Duyulan davul zurna sesi ile damat tarafı olduğunu anlamak zor değildi. Kapıyı sonuna kadar açtığımda karşımda takım elbiseli abimi görünce içim sıcacık olmuştu. Abim damat olmuştu.
Abim beni görmesiyle gülerek "tamam beni sattın bari kapıyı sen açmasaydın" dediğinde ben de gülerek içeriye doğru döndüm ve "damat tarafı gelmiş" diye bağırdığımda geri kalan herkes de gülmüştü. Abimin arkasında kalan Kağan abi içeri geçmek için hareketlenirken hızla elimle onu gösterdim. "Bu da gelini satmış."
"Sus su perisi" diyen Kağan abi ile üstüme bakıp kahkaha atmıştım. Benzetmesine gülerken o ise hızla içeriye geçmiş ardından ben de girmiştim. Kapıdakiler davul zurna ile oynamaya devam ederken göremediğim diğerleri ve Pusat'ı merak etmiş ama soracak an bulamamıştım. Muhtemelen oradan oraya koşuşturuyorlardı.
Bakışlarım duvara yaslanmış Sare'ye kayarken ne ara içeri girip de yanına damladığını anlamadığım Oğuz'a şok içinde bakakalmıştım. Eski formuna çok hızlı dönmüştü. Selim dayım görmesindi.
Yüzümdeki sırıtış ile onları izlerken Hamza amcanın sesiyle tüm dikkatimi gelinin yanında duran ailesine verdim. Hamza amca kapıya doğru dönüp "Pusat oğlum söyle davul zurna dursun duamızı edelim" dediğinde hızla bakışlarımı kapıya çevirdim. Göremediğim Pusat ile içime sıkıntı çökerken köşede kaldığım için onun da beni görmediğini tahmin edebiliyordum.
Dışarıdaki davul zurna sesi kesildiğinde başlayan duaya elimi açıp "amin" derken bir yandan da kapıyı izliyordum. Pusat'ı görmek şu an en çok istediğim şeydi.
Kağan abi ile Asya abla da vedalaşırken yine ortama duygusal bir hava yüklenmişti. Her ne kadar Asya abla evli de olsa onca kırgınlıktan sonra şimdi biricik kızlarını evlerinden gelin etmek Gençer ailesini çok mutlu ediyordu. Dolan gözlerimi silerken zaten böyle anlara hemen duygulanan biriyken bir de yakınım olunca daha da mahvolmuştum.
Kağan abi Asya ablanın koluna girerken yavaş yavaş kapıya doğru ilerliyorlardı. Ben de Asya ablanın arkasında nedimeliğin ilk kuralı gibi olan eteğini tutma görevini yerine getiriyordum. Ama benim de eteğimin tutulması için birine ihtiyacım vardı sanırım.
Kağan abi kapıda heyecanla bekleyen abime yaklaştıklarında Asya ablanın kolundan yavaşça çıktı. Abimin kulağına eğilip sessizce bir şeyler söylediğinde derin bir nefes almıştım. Onları böyle ciddi görmek garip hissetiriyordu. Abim sonunda vuslatına ermiş Asya ablanın koluna girmesini nefesini tutarak beklemişti.
Asya ablanın kapı eşiğine takılan eteğini hızla düzeltmek için iyice yaklaşmıştım ki Meriç abimin Asya ablaya söylediği cümleyi duymuştum."Seni baba evinden telli duvaklı gelin çıkaracağım demiştim."
Davul zurna eşliğinde evden çıktıklarında ben de eteğimi düzeltim bir adım attım. İkinci adımı atamamın sebebi tam karşımda duran ve sanki her zerremi zihnine kazımak için bakan Pusat olmuştu. Bir iki defa açıp kapanan ağzı ile kocaman gülümsedim.
Siyah takım elbisesi ile o kadar yakışıklıydı ki içime derin bir nefes almıştım heyecandan yere yapışmamak için. Elini bana uzatığında omuz hizasından gördüğüm Selim dayımın yüzündeki samimi gülüş ile ben de gülümseyerek tuttum Pusat'ın elini.
Gelin ve damat önden gidip arabalarına bindiklerinde herkes de arabalara yerleşmişti. Ben de Pusat'ın arabasındaki yerimi alırken Sinem teyze annemlerle giderken arkamıza da Oğuz ve Sare yerleşmişti. Oğuz'un telaşla "Selim abi neden bana öldürecek gibi bakıyor?" diye sorduğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp elimle kendimi yelledim.
"Sana en azından sadece bakıyor bana sabahtan beri zorla tavla oynatıyor" dediğinde kıstığım gözlerimle Sare'ye döndüm. Sevgililerimiz dayımızın onlara yaşattıklarından söylenirken biz de gülmeye başlamıştık. Konvoy oluştururken boynumdaki fuların ucunu arabadan çıkarıp sallayarak arabalardan yükselen korna sesleri ve şarkılara eşlik ediyordum.
Konvoyun en başındaki arabayken Pusat'ın telefonu çaldı. Arayan abim olduğu için ben açmıştım."Pusat takı kurdelelerini unutmuşuz aga" diyen abimle bakışlarım Pusat'a döndü. Telefonu hoparlöre aldığım için tekrarlamama gerek kalmamamıştı. "Açık yer bulursak hallederiz" diyen Pusat ile aklıma gelen yere yakın olduğumuz içinş şükretmiştim.
Hızla yol tarifi yaptığımda Pusat konvoydan ayrılmıştı. Çarşı kapalı olsa da etraftaki bazı mağazalar açık oluyordu bulabileceğimize emindim.
Gözleri dikiz aynasına gidip gelen Pusat'ın kaşları çatıldığında tam bir sorun olup olmadığını soracaktım ki ben daha ağzını açmadan önümüze kıran araba ile ani fren yapmıştık. Öne doğru savrulurken emniyet kemeri taktığım için şükretmiştim.
Bakışlarım hemen arkadakilere kayarken iyiler mi diye baktım. Sare de Oğuz da gayet iyilerdi ama onlar bana bakmak yerine tam karşılarına bakıyorlardı. Bakışlarım oraya dönerken arabadan inen kişiyi görmemle gözlerim şokla açıldı. Burada onu tanıyan tek kişi olduğum içindi şaşkınlığım.
İki kolunu havaya kaldırıp sanki bizi kucaklıyormuş gibi arabaya bakan kişiye Pusat küfürler yağdırırken hızla arabadan indi. Gördüğüm kişi karnıma resmen bir ağrı saplamıştı. Ben de peşinden inerken Şehmus ile göz göze geldik.
Burada ne işi olduğunu bilmediğim ve aklıma gelen binbir ihtimalin beni deli gibi korkuttuğu Şehmus gayet rahat bir tavırla dikiliyordu karşımızda. Pusat üstüne yürüyüp "ne yapıyorsun lan?!" diye kükrediğinde şu an trafik kurallarını hiçe sayıp bizim hayatımızı tehlikeye attığı için bu kadar sinirlendiği adamın birazdan Şehmus olduğunu öğrense delirecekti.
Pusat'ın kolunu tutmak için adım atmıştım ki arabadan hızla inen Oğuz da Pusat'ın yanına geçmiş Sare de benim yanıma gelirken sadece Sare'nin duyacağı şekilde "Şehmus" diyebilmiştim.
Tanıdık isimle neler döndüğünü az çok tahmin eden Sare şok içinde açılan ağzını eliyle kapattı. Şehmus ona yükselen ikiliye umursamadan bakarken bakışları yeniden beni buldu. "Aşk olsun Leyla benden hiç bahsetmemişsin tanımadılar bak" dediğinde Pusat'ın duyduğu cümle ile daha da gözü dönmüştü.
Olası bir kavgayı engellemek için hızla Pusat'ın koluna yapıştım. En sevdiğimiz insanların en özel gününde bir aptal için kavga etmeye değmezdi. Pusat'ın gözleri önce kolunu sımsıkı tutan elime ardından bana değerken derin bir nefes aldı. Oğuz olayından sonra ona kızmalarım işe yaramış, önce beni dinlemeye karar vermiş gibiydi.
"Ne istiyorsun Şehmus?" dediğimde Pusat'ın kolundaki damarları hissedebiliyordum elimin altında. Kendini o kadar zor dizginliyordu ki duyduğu isimle bu daha da zorlaşmıştı. "Çok bir şey değil" dedi Şehmus başını iki yana sallarken. "Tebrik etmeye gelmişim" dediğinde de gözlerimi devirmiştim.
"Bana kart yollamamışsınız hiç demiyorsunuz çok ayıp oldu Şehmus" diye kendi kendine konuşmaya devam ettiğinde bu aptal tavırlarına daha fazla dayanamayan Pusat'ın ses tonundan bile korkmuştum o an. "Ne istiyorsun?" diye sordu tane tane.
"Belamı" diyen Şehmus ise hala Pusat'ın damarına basmaya uğraşıyordu. Oğuz dayanamayıp "düzgün konuş lan" diye yükseldiğinde başını sallayıp arabasına yaslandı Şehmus. Şansımıza tenha bir yolda önümüzü kestiği için gelen geçen de yoktu.
"Baran'ı hapisten çıkaracaksın avukat" dedi geldiğinden beri üstünde olan ciddiyetsiz tavrı dağılırken. Bu sefer o rahat tavır Pusat'ın üstündeyken elini ceblerine sokup dudaklarını yalayıp ıslattıktan sonra sırıttı. "Sebep?"
"Ben de hayatınıza gölge dahi düşürmem" dediğinde Pusat tek tek bize bakıp yeniden Şehmus'a baktı. Ardından tekrar bize dönerken "duydunuz mu?" diye sormuştu. Oğuz ne yapmaya çalıştığını anlayıp başıyla onaylarken Pusat tekrar döndü Şehmus'a "düşüreceğin gölgeni senin" deyip küfür edecekken yutkunup sırıttı.
"Sana bir teklif sunmaya geldim avukat beni tehdit etme işini sonraya sakla" dedi Şehmus ciddi olduğunu göstermek için Pusat'ın suyuna giderken. "Sen şikayetini geri çek Baran hapisten çıksın. Ben de ne Asya'nın ne de doğan bebeğin hayatına kimsenin dahil olmasına izin vermem" dediğinde ipin ucunda Güneş ve Asya abla olduğunu fark eden Pusat rahat tavrını bir kenara bıraktı. "Sana neden güveneyim?"
"Bizde söz senettir avukat" dediğinde Pusat çenesini kaşıyıp "sen de senetlerini ödemenle bilinirdin zaten" dediğinde bu konuşmanın nereye gideceğini merak ediyor içimdeki telaşı görmezden gelmeye çalışıyordum.
Şehmus ellerini iki yana açıp "ben diyeceğimi dedim hem senin tek sözünle Baran tekrar o deliğe girebilir sence bu riski alır mıyım?" dediğinde kafamda olayı tartıyordum. Pusat biraz daha onu sıkıştırmalıydı.
Bir anda Pusat'tan duyduğum "anlaştık" ise o kadar beklenmedikti ki şok içinde baktım Pusat'a. "Ben şikayetimi geri çekeceğim ama değil Asya'nın hayatına gölge düşürmek adını andığınızı işitirsem kökünüzü kazarım. Değil Baran sen de hapisten çıkmak için birilerine yalvarırsın" dediğinde Pusat, Şehmus başka şansı olmadığını anlayıp arabasına binip defolup gitmişti.
O sokaktan çıkar çıkmaz kendimi arabanın kaputuna atarken dolan gözlerimi sildim hızla. "Ne yaşandı öyle?" diyen Sare'nin korku dolu sesi kulaklarıma dolarken kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum.
Arkamda herkesi bırakıp arabaya giderken kapıdaki suyu alıp hızla bir kaç yudum içtim. Hala elim ayağım titriyordu. Pusat'ta bindiğinde Oğuz ve Sare de gelmişti. Pusat arabayı çalıştırdıktan sonra koluma dokunup "iyi misin?" diye sorduğunda bakışlarım ona döndü.
Sorduğu soruyu cevapsız bırakıp "sen nasıl anlaştık dersin ya?" diye yükseldim bir anda. "Nasıl güvenirsin tanımadığın adama?" diye tekrar bağırdığımda sanki bu tepkiyi bekliyormuş gibi sessizdi Pusat.
"Ona değil kendime güveniyorum" dediğinde kaşlarım çatıldı. Elini elime atıp sakinleştirmek için okşarken konuşmasına devam etti. "Ben şikayetimi çekeceğim dedim. Yapacağım da ama hapisten çıkamayacak" dediğinde anlamsız bakışlarla süzdüm Pusat'ı.
Oğuz'dan gelen bir "nasıl yani?" ile durumu bize açıklamak istercesine konuştu Pusat. "Baran'ın suçu kamu düzenini ilgilendiren ve devlete karşı işlenen bir suç. Yani şikayete tabii değil. Savcılık resen soruşturma yapabilir. Şikayetimi çeksem de bir şey değişmeyecek yani."
İçim rahatlarken dinlemeden Pusat'a yükseldiğim için içimi kaplayan pişmanlıkla bakışlarım ona döndü. Sanki ne diyeceğimi anlamış gibi "sorun yok güzelim" dediğinde arabayı park etti. "Oğuz bir koşu şu kurdeleleri al" dediğinde arabadan inen Oğuz kurdeleleri almaya gitmişti.
Sessizliğini koruyan Sare "çok korktum" dediğinde bakışlarım ona döndü. Pusat ikimize de bakıp "kimsenin haberi olmayacak" dediğinde hemen başımızı salladık. Sonuçta çözülüp gitmişti ortalığı velveleye vermeye gerek yoktu.
Oğuz da geldiğinde sonunda düğün salonuna varmıştık. Kapıda misafirleri karşılayan annemlere gülerek sarılırken hepimiz tek tek geçtik içeriye. Sare hızla gelin odasına doğru giderken ben ise gördüğüm tanıdık yüzle yönümü diğer tarafa çevirmiştim.
"Nasıl özledim" diye söyleyerek Deniz'in açtığı kollarına girip hemen sarıldım. Sürekli telefonda konuşsak da yüzyüze görüşmek çok başkaydı. "Özleseydin gelirdin" diye konuştuğunda gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. "Sen durmuyorsun ki yerinde gelelim" dediğimde o da gülmüştü.
Hayatındaki son gelişmelerden haberdar olduğum için bakışlarım yanındaki kıza dönmüştü. Deniz'e Yalova İzmir arasında git gel yaptıran bu kişiyle sonunda tanışacaktım. "Tanıştırayım sevgilim Ece" dediğinde kız gülümseyerek elini uzattı "bu da bahsettiğim arkadaşım Leyla" dediğinde sarışın kızın elini tutup sıktım. "Çok duydum ismini" dediğinde gülüşüne karşılık verip "ben de senin tanıştığıma çok memnun oldum" demiştim.
Deniz'in bakışları etrafında gezinirken "hani seninki?" diye sormuştu. Ben de onunla beraber salonda gözlerimi gezdirirken Harun amcamın yakaladığı Pusat'ı görünce elimi kaldırıp yerimi belli ettim. Harun amcamdan kurtulup hızla bana doğru gelirken "geliyor gönlümün efendisi" demiştim.
"Pusat seni biriyle tanıştırmak istiyorum" dediğimde tamamen yanıma gelip elini belime yerleştirdi. Deniz'i gösterip "Yalova'dan arkadaşımız Deniz ve kız arkadaşı Ece" dediğimde Deniz elini uzatmış ardından Pusat'ı gösterip "sevgilim , Pusat" demiştim. Pusat ona uzatılan eli sıkarken Ece'ye de bir baş selamı vermişti.
"Tanışmak bugüne nasipmiş" diyen Deniz ile Pusat'ta gülümsedi. "Öyleymiş" dediğinde çok korkmuştum Deniz'i sevmeyecek diye ama aksine yüzünde oldukça samimi bir gülüş vardı. "Biz bir diğer misafirlere de hoş geldin diyelim lütfen keyfinize bakın" deyip yanlarından ayrıldığımızda Pusat ile tanıdık tüm masaları tek tek gezip herkese hoş geldin diyorduk.
Sonunda bize ayrılan masaya oturduğumuzda yanımdaki Pusat bir bacağını diğerinin üstüne atmış sandalyeye resmen yayılmıştı. Ben de elimi bacağına koyup seçtiğimiz giriş müziğinin çalması ile bakışlarımı kapıya çevirmiştim.
Asya abla ve Meriç abim tüm güzellikleriyle göründüklerinde bir anda dolan gözlerimi sildim yavaşça. Resmen süzüle süzüle yürüdüklerinde ellerim kızarırcasına alkışlıyordum. Yusuf abi ıslık çalarken Oğuz'u alkışlamak kesmemişti ki masaya vurmaya başlamıştı.
Gözleri dolan Kağan abi ise saklamak için Oğuz'a satatşmayı tercih edip ensesine bi tane geçirirken onların bu haline gülmeyi sonraya bırakıp alkışlamaya devam ettim. Yanımdaki Pusat da keyifle alkışlarken çiftimiz ilk danslarını yapmak için pistin ortasına geçmişti.
Dolan gözlerim ben sildikçe yeniden doluyordu. Pusat'a dönüp titreyen sesimle "çok güzeller" diye bağırmıştım. Şarkının sesinden kendimi duyamadığım için oldukça yüksek çıkan sesimle Pusat yüzünü buruştururken "çok güzelsin" diye cevap verip sırıtmamı sağlamıştı.
Diğer çiftlerin dansa kalkması için de anons geçilince Oğuz hızla Sare'yi kaldırmış benim ise bakışlarım anında Selim dayımı bulmuştu. Elini alnına götürüp bu manzaraya acı içinde bakarken kahkaha atmıştım resmen.
Pusat yanımdan kalkıp elini uzattığında heyecanla elini tuttum. Herkesin içinde dans edeceğimiz için mi yoksa direkt Pusat ile dans etmek mi beni bu kadar heyecanlandırıyordu bilemiyordum. Ellerimi boynunda birleştirirken belime yerleşen elleri ile nefesimi tutmuştum.
Bakışları altında alev alev yanarken kaçmak için birbirlerine bir şeyler söyleyip kıkır kıkır gülen gelinle damada bakmıştım. "Sence ne konuşuyorlar?" diye sordum Pusat'a. Herkes gibi ben de çok merak ediyordum konuşulanları.
"Öğrenmek için evlenelim istersen" diyen Pusat ile gülerken "ya da onlara yarın sorabiliriz" dedim. Verdiğim cevap onu tatmin etmemiş olacak ki dilini damağına vurup onaylamadı beni.
Boynundaki ellerimi daha da sıkmış kolları arasında bir oraya bir buraya savrularak dans etmeye çalışırken kendimi tamamen salmıştım. Pusat'ın bakışları yüzümde gezinirken biraz daha yaklaşmıştı. Ne yapacağını anlar anlamaz bir elimi omzuna getirip vurdum hızla.
Yüzü acıyla buruşunca "kendine gel akrabalara yüz senelik dedikodu vereceğiz" dediğimde etrafına bakındı hızla. "Aklım karıştı" dediğinde başını iki yana sallayıp kendini sirkeledikten sonra şapşal şapşal gülümseyip dansa devam etmeye çalıştı. "Karıştırırım" dedim kendimden emin bir ses tonuyla. Halbuki hiçbir şey yapmamıştım onun aklının karışası varmıştı.
Ben aşk dolu bakışlarımla Pusat'ı izlerken bir yandan da sonlarına geldiğimiz şarkının sözlerine eşlik ediyordum. Meriç abimin bir anda sesini duyunca neye uğradığımı şaşırdım. "Sosyal mesafeyi koru lan" diye bağırdı abim sesini müzikten dolayı bize yetiştirmeye çalışırken.
Pusat şok dolu bakışlarla dans ede ede yanımıza gelen Meriç abi ve Asya ablaya bakıyordu. "Bari düğününde sal" dedi bıkmış bir sesle canım sevgilim. Başımı hızla sallayıp "katılıyorum sevgilime" dedim hala dans ederken. Abim sert bakışlarını bana çevirirken Pusat'ın da memnun olmuş bakışları çevrilmişti bana.
Bıkmış gibi bakan bir yandan da gülmemek için kendini tutan Asya ablaya dönüp "kocanı alır mısın kendi düğününe odaklansın" dedim. Başını hızla sallayıp dans ederken başka tarafa çevirdi Meriç abimi. O sırada da şarkı bitmiş oyun havalarına geçiş yapılıyordu.
Pusat'ın belindeki eli bu sefer de omzundan çektiğim elimi kavrarken abime attığı ters bir bakıştan sonra bana dönüp "senin tüm sülale bana düşman mı?" diye sordu. Başımı usul usul sallayıp gülümsedim.
Oyun havaları ardı ardına çalınıyor pistten inmemeye ant içmiş biz de her şarkıya uygun dans etmeye çalışıyorduk. Bir taraftan göbek atarkan diğer şarkıyla bir bakıyordum ki halaya başlamışız. Artık ayaklarım isyan bayraklarını çekmişti bile ama umursamıyordum.
Uzun zamandır böyle mutlu ve keyifli hissetmemiştim. Çalan roman havasıyla Kağan abi halay için tuttuğu elleri bırakıp iki elini de havaya kaldırıp "ohooo" diye bağırmıştı. O kadar çok oynamıştı ki yüzü kıpkırmızıydı resmen.
Pistin diğer tarafında duran Yusuf abi de ellerini onun gibi havaya kaldırıp karşısına kadar gidince biz de yanlarına adımlamıştık. Kağan abi bugün beni şaşırtmaya niyet etmiş gibi ceketini çıkarıp bir köşeden kemerine sıkıştırdı. Oryantalleri kıskandıracak kadar iyi oynamasıyla gözlerim kocaman olmuştu.
Bir gözüm kenardaki davulcunun yakasına yapışmış Oğuz'u görünce kaşlarım çatıldı. Buradan bakınca adamı dövüyor gibiydi ama o sadece davulu almak için ısrar ediyordu. Bu haline göz devirken belime sarılan kollar ile hızla bakışlarımı arkama çevirdim.
"Babamdan dayak yiyeceksin bu sefer" dediğimde gülerek bakışlarını etrafında gezdirdi. "Baban bana kıyamaz" dediğinde ben de gülmüştüm. Haklıydı, kıyamazdı.
"Ama Selim dayım kıyar" dediğimde bıkkın bir nefes verip yavaşça çekti elini belimden. Kahkaha atıp olduğum yerde dans ederken o ise iki kolunu yana açıp kendince oynamaya çalışıyordu.
Bu haline gülerken sırtımı açtığı kollarından birine yaslayıp ona bakarak oynamaya devam ettim. Bu halimiz kilitli bir anıyı açmış gibi hatırladığım şeyle gülmüştüm. Sanki zihnimi okumuş gibi "Yusuf'un nişanı" diye fısıldadı kulağıma doğru. Boynumda hissettiğim nefesi ile nefesimi tutarken başımı usul usul salladım.
Biz yavaş ve oldukça kibar oynarken Yusuf abi Oğuz'u omuzlarına almış bir o yana bir bu yana devrilmemek için savruluyordu. Kağan abi de Meriç abimi esir almış ona en kıvrak figürlerini gösteriyordu.
Biz yorulup otururken masadaki sudan bir kaç yudum aldım. Çalan halay müziği ile yerimde kıpırdanıp gülümsedim. Eğer biraz daha roman havası devam etseydi bu salon hiç iyi şeylere şahit olmayacaktı.
Hızla halaya giren Sare'yi görünce ben de oturduğum yerden kalktım. Bir elimi de Pusat'a uzatırken başını iki yana salladı "diğerinde de kalkmamın sebebi duvar olmaktı" dediğinde gözlerimi devirdim.
Gitsindi Kağan abiye duvar olsundu benden daha çok kıvırmıştı sonuçta. Omuz silkip "iyi sen bilirsin" dediğimde onu arkamda bırakıp Sare ve Zeynep ablanın arasına girip ritme uyum sağlamaya çalıştım.
Halay başı olan Oğuz elindeki kırmızı mendille halay dışında her türlü figürü sergilerken nasıl her durumda en aykırı olmayı başarıyor diye düşünmüştüm. Cevap sanırım Uluöz soyadında saklıydı.
Yusuf abi de elindeki mendili sallaya sallaya piste gelip ortada tek başına oldukça garip hareketlerle oynadığında buna kesinlikle emin olmuştum.
Yanımdaki Sare'nin kulağına eğilip "evlenip soyadın Uluöz olduğunda böyle olmayacaksın değil mi?" diye gözlerimle Uluöz kardeşleri gösterdim.
Başını iki yana sallayıp "evlenince de Sare Aksoy olmaya devam edeceğim" demişti. Verdiği cevaba gülerken Oğuz sanki ondan konuştuğumuzu anlamışcasına bize döndü.
Bakışlarıyla Sare'yi yanına çağırdığında ben de hızla Sare'ye döndüm. Bana bakıp masumca gülümserken "ama şimdi bir Uluöz için seni satacağım" deyip gözlerini kapatıp açtı ve hızla Oğuz'un yanına geçti.
İhanete uğramış olmanın verdiği acıyla yüzümü buruştururken Oğuz havalı olduğunu düşündüğü bir bakış attı. O sırada Sare'nin çıktığı elime denk gelen tanımadığım bir erkek ile bozuntuya vermeyip halaya devam ettim. Gözlerim masadan kalkan Pusat'a değdiğinde kaşlarım çatıldı. Nereye gidecekti ki?
Siyah takım elbisesi içinde kendinde emin adımlarla piste gelen Pusat ile çatık kaşlarım düzelmişti. Adımları dümdüz bana doğru gelirken bakışlarını da hiç çekmiyordu. Az önce Sare'nin çıktığı elime girerken yüzümde saçma sapan bir gülümseme oluştu.
Tamam böyle maço hareketlerine sinirleniyor olabilirdim ama insanın arada kıskanılması da hoşuna gitmiyor değildi. "Ne oldu da kalktın?" diye sordum ona dönerken. Yüzümdeki sırıtış kulaklarıma kadar varmıştı gülümsememi silemeyince bakışları dudağıma indi.
"Bir de soruyor musun yavrum?" dedi bir yandan da ritime ayak uydururken. Omuz silkip halaya devam ederken hala sırıtıyordum.
Pusat'tan beklediğimden çok daha iyi halay çekerken gözlerim şaşkınlıkla döndü ona. Yorgunluğu her halinden belliyken "terasa çıksana bi geleceğim peşinden" diye fısıldadı kulağıma doğru.
Başımı hızla sallarken halaydan çıkıp eteğimi hafifçe kaldırıp terasa doğru ilerledim. Arkamdan geldiğini bildiğim için hiç bakma gereği bile duymamıştım.
Bir tık herkesten gizli çıktığımız için aramızda mesafe bıraktığını fark edince gülümsedim ve terasın kapısını açtım. Hava almak için çıkanlardan uzakta bir köşeye geçerken kapıdan bu sefer de Pusat girdi. Arkamdaki duvara yaslanırken kollarımı göğsümde birleştirip "evet?" dedim.
"Bir nefeslenelim dedim" dedi omzunu kaldırıp indirirken. Başımı hafifçe omzuma doğru eğerken "bunun için mi böyle gizli saklı çıktık?" dedim. Bir adım atıp aramızdaki mesafeyi kapatırken dudakları alnımla buluştu. Saatlerdir içeride yapmak istediği buymuş gibi hala dudakları alnımdayken derin bir nefes alıp "nefeslendim" diye fısıldamıştı.
Kollarımı hızla bedenine sararken başımı göğsüne yasladım. O da bir elini sırtıma koyarken yavaş yavaş olduğı yeri okşuyordu. Böyle yanyana karanlık gökyüzünü izlerken sessiz duruyorduk. İçerideki tüm gürültü ve kalabalığa rağmen tamamen baş başaydık.
"Başım kazan gibi oldu" dedim gülerek. "Seni böyle gördüğüm için başımın kazan gibi olmasına razıyım" diyen Pusat ile gülerek göğsüne biraz daha sığındım. Bugün güzel olduğumu her fırsatta söylemeyi ihmal etmiyordu.
"Olur da pabucunu arkanda bırakmayı düşünürsen haberim olsun" dediğinde yaptığı benzetme ile kahkaha atmıştım. Mavi elbisem sayesinde gerçekten de külkedisine benziyordum.
Dikkat çekmemek için geri içeriye dönmüştük. Masaya oturan Asya ablanın yanına adımlarken yolumu bizim masaya çevirip açılmamış su şişelerinden birini alıp yeniden gelin masasına adımladım.
"Asya abla al su iç biraz" deyip açtığım şişeyi yengeme uzattım. Bugün nedimelik görevim bazı teknik arızalar nedeniyle aksasa da gün sonunu iyi kapatmaya çalışıyordum en azından. "Ne zaman bitecek bu düğün çok yoruldum" dedi bıkkın bir nefes verirken.
Bu haline gülüp "neşeli gelinin hali de bir başka oluyor ya" diye dalga geçmiştim. "Gir bu gelinliğin içine de göreyim neşeni benden ağır be bu" diye üstünü gösterdiğinde tül gelinlik ne kadar ağır olabilir diye düşünüyordum. Neyi düşündüğümü fark etmiş gibi "çiçek işlemelerinin hepsi ağır boncuk" dediğinde başımı hızla salladım.
"Çiçek de atarsan biter artık yavaştan" demiştim. Asya abla gülerek bana nereye atacağına dair resmen açık konum verirken ben de başımı usul usul sallayarak dinliyordum onu. Gülüşlerimiz arasında duvağını düzeltip konuştum. "Mutlu musun?" dediğimde bunu ciddi sorduğumun farkında olup o kadar içten bir şekilde "çok" demişti ki benim içim de mutlulukla dolmuştu.
Çiçek atmak için kalktığında herkes arkasında yerini alırken ben ve Pusat'ta yanyana durmuştuk. İçimdeki savaşçı ruh ortaya çıkmış o çiçeği her şeyden çok istemiştim. Kendimi hazırlarken Pusat'ın bana bakıp güldüğünü görmemle gözlerimi kıstım. "Nefes alma dikkatimi dağıtıyorsun."
Asya abla iki üç defa yaptığı blöften sonra gerçekten atmıştı. Çiçeğin havada hızla süzülüp bize doğru geldiğini görürken önce ellerimi sonra da tüm bedenimi havaya kaldırmaya çalışmıştım. Herkesin elleri arasından bana geldiğini hissettiğim çiçeği tutmuştum ki bir şey onu hızla çekip aldı.
Oğuz tuttuğu çiçek ile salonun ortasında deli dana gibi koşuyordu. Bana gelmişti resmen elimden çekmişti hızla Pusat'ta dönüp "benim elimden çekti" diye şikayet ettim küçük bir çocuk gibi. Bu halimle eğlendiği belli olan Pusat güldüğünde ben ise göz devirmiştim çünkü hiç eğlenmiyordum.
"Benim elime geldi o bi kere" diye bağırıp Oğuz'dan almak için koştuğumda o da koşmaya devam etti. "Benim elimde ama" diye tüm gıcıklığıyla konuştu. Peşinden koşmaya devam ederken "benimdi ama" dedim bu sahiplenişime ben bile şaşırırken.
"Nereden senin oluyormuş? Yalancı yalancı sana kimse inanmaz" sonlara doğru şarkı söylercesine konuşan Oğuz şarkısını çok beğenmiş olacak ki söylemeye devam ediyordu.
Yusuf abiden gelen "bunu cidden yapıyorlar mı?" sorusuyla omuz silktim. O çiçeği istiyordum.
Oğuz ile uğraşılmayacağını anlayıp pes ederken sevgilim yanına adımladım. Sonunda biten düğün ile herkes derin bir nefes almış yavaş yavaş salondan ayrılıyordu. Oğuz çiçeği Sare'ye verdiğinde ölümcül bakışlarımı bu ikiliye diktim. Benden çaldığı çiçek ile bir de jest yapıyordu.
Sonunda herkes eve dağılmışken arabadan inip adımladım ki kaldırımda duran Pusat'a baktım. Sinem teyze onunla dönerken yanına bir de bizim akrabaları da aldığı için onun arabası dolmuş boşaltmak istediğinde de izin vermemiş Kağan abilerle dönmüştüm.
Evin bahçesinden el sallayıp "iyi geceler" dediğimde o da gülümseyip "iyi geceler" demişti. Akrabalar olmasa koşa koşa sarılacaktım ama ondan ayrılmak bile zor geldiği için hiç sarılmamak daha iyiyidi sanırım. Bakışlarımı Pusat'tan çekip eve girdiğimde hala kapıdaki gürültüyü umursamadan hızla üstümü çıkarıp makyajımı silmek çok zor geldiği için banyoya attım kendimi.
Tüm günün yorgunluğunu atmak istercesine duş alırken yüz temizleme jeli ile de makyajımı çıkarmaya çalışıyordum. Saçımdaki spreylerin de çözülmesi için iyice şampuanlarken sonunda çıkmıştım banyoda. Çoğu akraba direkt eve gideceğini söylediği için ev günler sonra boştu adeta.
Odama girip pijamalarımı giydiğimde saçımı da kurutmuş yatağa doğru adımlamıştım. Perdeyi kaldırıp sokağa baktığımda Pusat'ın arabasını görmemle kaşlarım çatıldı. Muhtemelen amcamları terminalr bıraktığını düşünürek yatağıma girip kendimi uykunun kollarına atmıştım.
Telefonumun çalan sesi adeta uzaklardan gelirken gözlerimi kaşıdım. Uyanmak o kadar zor geliyordu ki şu an bana. Telefonumu alıp ekranda yanan isme baktım. Asya abla düğününün sabahı beni arayacak kadar beni seviyordu galiba.
Telefonu açıp gözlerim kapalı konuşmaya çalıştım. "İnsan bari bugün aramaz" dediğimde karşımda telaşlı bir ses duydum.
"Pusat ve Selim dayı nezarethaneye atılmışlar."
❄️❄️❄️
Yorumlarınızı bekliyor, keyifli okumalar diliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.53k Okunma |
2.07k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |