@tuana_duru_genezz
|
Bu kitap şiddet, argo, cinsel ve benzeri unsurları içermektedir. Bu kitapta gerçekleşen tüm karakter, yer, zaman ve olaylar kurgudan ibarettir. “Kaybettiklerimiz, yeniden doğarken biz olacağımız küllerimizdir." Saat: 00.25 Birinci atış, başarılı. İkinci atış, başarılı. Üçüncü atış, başarılı. Dördüncü atışım onun içindi. Başarısız. Pes edip silahı yere attığımda saatin gece yarısına geldiğini yeni fark etmiştim. Deponun alıştığım karanlığında ilerlerken, herkesin çıktığını anlamıştım. Bende çok beklemeden depodan dışarı çıktığımda ocak ayının karları karşıladı botlarımı. Arabama binip, evime doğru ilerledim. Eve geldiğimde, kapıyı sertçe kapattım. Sıkı olan atkuyruğumu sol elimle gevşettim. Yukarı odama çıktığımda, üzerimdeki deri taytı ve siyah deri cropu çıkartıp, siyah saten pijamalarımı üzerime geçirdim. Özenle tasarladığım alkol raflarından birine uzanıp viski aldığımda midem bir şeyler yemem için alarm verdi. Buzdolabına ilerlediğim sırada, telefonumdan gelen acil mesaj bildirimi, yemek yemekten daha önemli şeyler olduğunu anlamamı sağlamıştı. Telefona uzanıp mesaja baktım. BOZUK MÜZİK KUTUSU: Lan gece, neredesin sen? Seni arıyorum sabahtan beri. Gece oldu lan! BEN: Yeni geldim eve. Ayrıca önemli konular olmadıkça bir daha acil durum mesajı atma! BOZUK MÜZİK KUTUSU: Her neyse. Başkan çağırıyor, önemli bir konu varmış. Yarım saat içinde, her zamanki yerde OL! BEN: Emredersin param, başka isteğin? BOZUK MÜZİK KUTUSU: Yok, sağ ol. Aslında var! Hani senin evinde, benim en sevdiğim müzik çalar var ya, onu getirir misin? BEN: Siktir. Telefonu koltuğa bırakıp yeniden yukarı odama çıktım. Bu sefer saçımı sıkıca ördüm. Üzerime ise siyah sporcu taytım ile belime gelen siyah bir kazak giydim. Üzerime mont almayı es geçerek dışarı çıkıp arabama yürümeye başladım. Arabamın önüne geldiğimde, kaportanın üzerindeki, siyah bir not kâğıdına, beyaz bir kalemle yazılmış yazıyı gördüm. Yazı İngilizceydi. Neyse ki İngilizceyle beraber on dil biliyordum. Yazıyı okuduğumda, daha fenalarıyla karşılaşsam bile yine de içim ürpermişti. NOT: Önce o güzel kulakların gerçekleri duyacak, sonra güzel gözlerin gerçekleri görecek. Sonra o öpmek isteyerek yanıp tutuştuğum dudakların konuşamayacak. Ve en sonunda ellerimi değdirdiğim her güzel zerren yok olacak. Beni yok etmek kolay değildi ancak bu notu yazan kişi fazla iddialı gibiydi. Notu ikiye katlayıp taytımın içinde kalan gizli cebe sıkıştırdım. Arabaya bindiğimde, bir an önce mekâna gitmek için yanıp tutuştum. “Kendine gel,” dedim kendi kendime. “Sen ne ölümler gördün ne ölümlerden döndün. Bunun gibi çok şey yaşadın, çok tehdit edildin.” Yok, hayır. İlk günkü gibi korkuyordu içim. En önemlisi, bunun sebebi neydi? Mekâna geldiğimde neon ışıklar gözlerimi karşıladı. Arabadan indiğimde titreyen bacaklarımı fark ettim, sonra titreyen ellerimi ve bedenimi. “Siktir, ne yaşıyorum ben?” diye öfkelendim bedenime. İçeriye girerken kapıdaki adamlar bana selam verdiklerine tamamen kendime kitlenmiştim. Tüm bedenimi kontrol etmekte ilk defa bu kadar zorluk çekiyordum. Mekânın içine girdiğimde masanın etrafında oturan herkesi gördüm. Grupların devamı değil sadece liderlerin olduğunu fark ettim. Hepsinin yüzünde her zamanki gibi maskeleri vardı. Onların yüzlerini ne senelerdir görebilmiştim ne de gerçek isimlerini duyabilmiştim. Player. Oyuncu demekti ve benimle rolleri o yapardı. O ve arkasında duran takımı. Sembolü biri ağlayan biri gülen iki maskeydi. Vegas. Kumar ve benzeri gibi oyunlarda o ve takımı vardı, sembolü iskambil kartıydı. Agent. Profesyonel bir ajandı. Kendi ait bir grubu vardı ve kendi içlerinde yaptıkları işleri başkan bile bilmezdi. Sembolü bir hayaletti. Tüm gizemli işleri kolayca halledebiliyorlardı, bizim en olmazsa olmaz takımımızdı. Bullet. Kurşunumuz, namlumuz. Bu gurup keskin nişancılıkta bir ustaydı. Bir hedefi kaçırma ihtimalleri bile olmazdı. Aynı zamanda çok iyi gözlemciydiler, bir şahin gibi gözleri vardı. Sembolleri ise mermi idi. Letter. Birbirimize haber taşımamız için en önemli olan gruplardı. Bir ruh gibi haber alıp verebilirlerdi. Ayriyeten bir güvenlik grubu gibilerdi. İçimizde bir hain olmasına karşı herkesi sorguya çekebilirlerdi. Onları anlatan sembol ise bir mühürdü. Üzerinde tek bir harf olan mühür. Clever grubu. En zeki olanlar. Üst düzey zekâları vardı. Diğer gruplardan farklı olarak düz değil inanılmaz derin düşünüyorlardı. Anlatılan A ise onlar Z’yi kolayca anlayabiliyorlardı. Onların sembolleri asla anlayamadığımız bir şekildi. Bir kum saatine de benziyordu, pi sayısına da. Ve Başkan. O ise bizi yönetiyordu. Ellilerinin sonundaydı. Bir görev geldiğinde bize o görevi veren kişindi. Bir evin asıl olmazsa olmazı gibiydi. Bir ağacın gövdesi, bir vücudun omurgası bir hikâyenin başlığı gibiydi. Onun bir sembolü yoktu. Masaya geçip oturduğumda, herkesin bakışları bana döndü. Ben ise karmaydım. Küçük hepsi tarafından eğitilmiştim. Bu benim için çok zorlu bir süreç olsa da onlar bana kendim için gereken her şeyi öğretmişlerdi. Benim sembolüm ise Savaş-Barış’tı. “Size çok güveniyorum çocuklar.” diye söze girdi Başkan. “Beni asla yenilgiye uğratmayacağınızı…” Derin bir nefes verdi. “Bana ihanet etmeyeceğinizi,” dedi iç geçirirken. “Bu karamsarlığınızın sebebi nedir efendim?” dedi Clever lideri. “Sizi senelerdir bu halde görmüyoruz.” “Bir sorun var çocuklar. Hem de büyük bir sorun; en önemlisi bu sorun sadece benim değil, hepimizin.” Sözlerindeki anlamsızlıktan tek çıkardığım büyük bir sorun olduğuydu. Başkan eğer büyük bir sorun olmasaydı asla böyle çaresiz konuşmazdı gerçekten büyük bir sorun vardı. Masadaki herkes ona merakla bakarken ben ise hala biraz önce yaşananların etkisindeydim. Herkesin aksine büyük bir ciddiyetle seyrediyordum onu. “Bu sorun, aramızda en çok birini etkileyecek.” dediğinde bakışları bana döndü. Bir kez daha şiddetle titredi bedenim. “Seni Nyx. Seni.” Büyük bir acı içinde söylediklerine asla anlam veremiyordum. Öyle ki Clever lideri bile ona anlamsız bakıyordu. “Neden beni? Bizim asıl amacımız beraber hareket ederek…” “Evet, amacımız bu ancak sen bundan sonra tek başına oynayacaksın Kraliçem.” Bakışlarını diğerlerinde de gezdirdi. “Nyx artık bizimle olmayacak.” Tekrar bana döndü bakışları. Ben ise hala hayretle ona bakıyordum. Vücudum artık yeni bir şokun etkisindeydi. “Bizden ayrılıyorsun S…” “Sakın,” diyerek ayağa kalktım. Arkamda kalan sandalyenin kırılma sesi gelmişti bile. “Sakın bir daha adımı ağzına almaya kalkma İhtiyar!” “Sakin ol Queen,” dedi yanımda oturan Vegas. Sinirle Başkan’a baktı. “Kimse seni mantıklı bir açıklaması olmadan kovamaz.” Herkes onu onayladığında Başkan, “Açıklama olmadan gideceksin,” dedi. Ayağa kalktı ve olabildiğince ciddileşti. “Şimdi çık buradan ve bir daha önünden bile geçme.” “Saçmalama,” diye bağırdım bu sefer. Donuk ve soğuk sesim tüm mekâna yayılmıştı. Mekânın ses yalıtımı kuvvetli olduğundan bizi dışarıdan kimse duyamazdı. “Ben burada büyüdüm, tüm hayatımı buraya adadım. Şimdi asla…” “Senin hayatını çizen benim sürtük! Bir oyun başladı ve bu oyunun en büyük hedefi sensin. Hayatımda görmediğim azılı düşmanlarla karşı karşıyayız.” “Öyleyse bizim onu korumamız gerekmez mi?” diye konuya girdi Bullet. “Ben canım pahasına korurum onu.” Diğerleri de ona katıldığında, yıllardır arkamda duran abilerime baktım gururla. “Gerekirse içimizdeki başka canları veririz.” dedi Letter, Başkan’a bakarken. “Kimse onu korumayacak. O kendini koruması gereken tüm eğitimleri aldı. Onunla işimiz bitti. Şimdi çık buradan…” Duraksadı ve devam etti. “S…” İsmimi bir kez daha duymamak için mekândan çıktığımda tüm üyeler arkamdan geliyordu. Dışarıya çıktığımda yaptığım il şey başımı arkaya yatırıp gözlerimi kapatmak oldu. “Unutmak istiyorum,” dedim içimden. “Şu an tüm yaşadıkları unutmak için yalvarıyorum.” Tüm abilerim arkamdan yanıma geldiğinde, “Dikkat çekebiliriz,” diye uyardım onları. “Daha uygun bir vakitte geleceğim yanınıza. Merak etmeyin kendime asla bir zarar vermem,” Başımı kaldırdım ve her birinin yüzüne baktım. “İntikamımı almadan.” Arabama bindiğimde evime sürdüm. Geldiğimde, arabanın kapısını sertçe kapatıp, eve yöneldim. Kapıyı açıp içeriye girdim. Hemen yukarıdaki banyoma çıkıp üzerimi çıkartarak kendimi soğuk suya bıraktım. Vücudum tir tir titriyordu. Hayır, soğuktan değil, soğuğa alışkındım. Sebebini anlamadığım bir etki vardı vücudumda. O notu okuduğumdan beri. Duşumu alıp bornozuma sarındığımda hızlıca odama gittim. Odamdaki giyinme odasına girip üzerime pijamalarımı giyip saçlarımı havludan kurtardım. Havanın derecesi umurumda değildi. Ben kendime bakmazdım. Yatağa yatacağım sırada siyah saten yorganın üzerinde bulduğum siyah kâğıdı elime aldım. Bir not daha. Okuyup okumamak arasında çok kalmıştım. Bir süre düşünüp okuma kararı aldım. NOT: Bu yatak… Düşün Ay Işığı. Çocukluğundan kovulduğun bir gece buradayım, yanında. Artık o çocuğu büyütmenin vakti gelmedi mi? Senin büyümeni bekliyorum. Sen büyüyünce tüm hayatının iplerini eline alacaksın; ancak alamazsan, işte o zaman tüm hayatını kaybedersin. Bu uyarıyı sana veren kişi bensem… Sana hayatını verecek olanda alacak olanda benim demek istiyordu. Titreyen ellerimle yorganı açtığımda yatağın içinde bir not daha buldum. NOT: Saçlarını kurut Ay Işığı. Sen bana lazımsın. İşte tamda bu notu bulduğun yerde. Bu iki notu giyinme odamın gizli yerine saklayacaktım. Bir çekmecenin içini açıp en arkada bulunan dijital klavyeye şifreyi girdim. Odanın kapısı açılmaya başladığında dizili olan otuz iki kasanın soldan üçüncüsüne kâğıtları koydum. Gizli odamdan çıktığımda kapının iyice kapanmasını sağladım. Kâğıtları oraya sakladığıma bir an pişmanlık yaşadım. Bu notları yazan her kimse beni izliyordu. Bu gizli yerimi bulmasını istemezdim ancak çok geçti. Bir an aklıma düşen düşünce ‘o zaten biliyordur’ fikrini verdi. Giyinme odasından da çıktığımda bir an saçımı kurutma düşüncesi geçti aklımdan. “Hayır,” diyerek engelledim kendimi. “Ona kendi yatağında lazım olacağın için böyle bir şey yapamazsın.” Yatağıma ilerlediğimde yatıp yatmamak konusunda arada kalmıştım. Sonunda yatmaya karar vererek kendimi yatağın içinde buldum kendimi. Kimdi bu? Kim bana bunu yapmaya cesaret edebilirdi? Beni tanıyan kişi benim ona bunu ödeteceğimi bilirdi. Vücudum titreyerek kendini derin uykunun eline bıraktı. Sabah uyandığımda kendimi fazla derin uyumuş hissediyordum. Ben asla derin uyumazdım, her zaman tetikte olurdum. Ancak bugün kendimi tüm benliğimle farklı hissediyordum. Önce banyoya gidip yüzümü yıkadığımda aynada kalan yansımama baktım. Bittim. Dedim kendi kendime. Artık Nyx olamayacaksın. Ancak küllerinden doğacaksın. Bir planım vardı elbet. Başkan’ın son zamanlarda bana olan halleri hoşuma gitmiyordu. Çocukluğumdan beri aklımda olan planı şimdi harekete geçirme zamanı gelmişti. Başkan benim her zaman ikinci bir planım olduğunu tahmin etmiş olabilirdi ama bu kadarını bilmediğine emindim. Aynaya baktığımda gözlerim önce belime gelen siyah saçlarımda gezindi. Yanımda duran çekmeceden makası aldığımda, saçlarımı omuz hizamda kısalttım. Yamuk olmasını umursamazdım fakat göreve giderken saçlarımın da kusursuz olması gerekiyordu. Ufak tefek düzeltmelerden sonra saçlarım artık yeni benliğime hazırdı. Sonra aynada kendime bakarken büyüyen koyu kahve gözlerime baktım. Gözlerimde bir değişiklik olmayacaktı. Başkan en çok gözlerime baktığında korkacaktı. Keskin yüz hatlarıma baktım, bembeyaz tenime… Gözlerimi aynadan vücuduma çevirdiğimde ince parmaklarıma baktım. Sonra neredeyse kemiklerimin çıkacak olduğu tüm bedenime. İçeri gittiğimde giyinme odamdan günlük birkaç kıyafet aldım. Dışarı çıkarken dikkat çekmemek için beyaz deri bir etek, krem rengi saten bir gömlek ve dizime gelen uzun topuklu botlar giydim. Evimden dışarı çıktığımda, gereken kişiye bir mesaj attıktan sonra, kendi mekânıma doğru ilerledim. Bir an düşünerek Agent ve Letter bu yaptıklarımdan haberdarlar mı diye düşündüm. Onlardan asla bir şey kaçmazdı ve şu an ne yaptığımı merak ediyorlarsa öğrenebilirlerdi. Deponun önünde durduğumda içeriden Bozuk Müzik Kutusunun aptal sesi geliyordu. İçeri girdiğimde bu inanılmaz büyük deponun içindeki yüzlerce adamıma göz gezdirdim. Bozuk Müzik Kutusu benim geldiğimi görünce anında susmuştu. Merdivenlerden aşağıdaki abilerimin olduğu yere doğru indiğimde bana büyük bir gururla baktılar. Evet, tahminim doğruydu ya Agent ya da Letter diğerlerine haber uçurmuştu. “Selamlar,” dedim onlara bakarak gülümserken. “Anlamı gece olan Nyx’ın, gündüz doğacağı düşüncesi garip değil mi?” dedi Clever bana bakarken. Ona bakıp gülümsememi genişlettiğimde Bozuk Müzik Kutusu yanıma geldi. Boş olan ellerime baktığında, “E hani boş bu ince eller.” dedi. Ona anlamsızca baktığımda Clever, “Radyodan bahsediyor.” diye açıkladı bana bakarken. BMK’ye ters baktığımda, “Seninle uğraşmayacağım. Küllerimden doğacağım bugün.” dedim ona bakarken. Bozuk Müzik Kutusu gülümsedi. Başkan onu istemediği için diğer gruba girememişti ama ben ve diğerleri onu asla yarı yolda bırakmamıştık. Tekrar merdivenden çıktığımda yüzlerce kişiye üstten baktım. Kadın erkek karışıklardı. Başkan’ın aksine ben kadınların da bunu yapabileceğini düşünüyordum. “Öncelikle kendimi tanıtayım.” dedim başımı kaldırırken. Büyük bir gururla, “Ben Sera,” dedim. “Royal Örgütünün kurusu ve sizin de liderinizim.” Herkese teker teker baktım. “Hazırsanız, başlıyoruz.”
BÖLÜM SONU Merhabalarr! Öncelikle şunu belirteyim bende Wattpadden geldim. Güzel bir okunma sayısına ulaşmışken Wattpad kapandı ;( Neyse ki bu uygulamadan devam edebiliyoruz. Bilgilendirmemi de yapayım, Wattpad de olduğu gibi her cuma günü yeni bölümümüz gelecek. Aralarda kısa tatiller verebilirim zaten bir önceki bölümde bunu belirtirim. Sizleri seviyorum, bir sonraki bölüm sonunda görüşmek üzere. 💫 |
0% |