@tuana_miy
|
Bölüm:16
~Süveyda~
BERDEL
Avşin:"Akşam bir hayır işi var daye Jiyanla bizde davetliyiz" Daye:"Öylemi ne güzel ne işiymiş bu ?" Avşin:"Tabi şimdi söylediğimde pek hayır işi gibi olmayacak ama" Daye:"Çatlama oğlum adamı söyle arıtık" Avşin:"Ritaj ağa" onun isimini çektiğinde pür dikkat onu dinleye başladım Avşin:"Ritaj ağa Yarganın buyruğu ile akşamki nışanda Jiyan ve benim de iştirak etmemizi istiyor
İçimde garip bir Hiss vardı.Buruktu içim ablamın nışanına sırf yargan karar verdi diye gidiyordum yani gidecektim.Elimi sıktım kafamdaki düşünceleri kovalamaya çalıştım bir nevi. Hiss etmişti sanki düşüncelerimi, Avşin bana döndü fikrimi almak için sordu Avşin:"Tabi Jiyan da isterse gideriz" Jiyan:"Sen yanımda olacaksan sorun yok" dedim oda başını onaylar şekilde yukarı aşağı salladı. Sonra daye bir kaç soru sordu o sırada yemekleri bitirmiştik.Sofrayı kaldırdıktan sonra Avşin ve Avşar ağa bir işlerinin olduğunu söyledi ve gitdiler.Saat 3-4 civarları Avşin beni buradan alacak ve Alân konağına götürecekdi.Ritaj ağanın özel isteğiymiş.Her halde tedirgin oluğumu anladı ve kendisinin de orada olacağını tekrar hatırlatdı.Onları yolcu etikten sonra eve geçtik.Doğrusu bir az Guşa İle ilgilendik.Bizim Alân aşiretine gideceğimizi duydu normal olarak bir az kötü olmuştu ama bende hiç bir öyle durum olmamışdı.Benim abim ölmüştü doğru ama hiç bir etkisi yoktu bu olayın benim üzerimde.Kerdeşi bildiği kızı kaçırmışlardı tabi adamın eli de armut toplayacak değildi.Evde pek bir iş yoktu.Öylece söhbet ediyorduk ama Nûpel ortalıkda yoktu.Bende hemen Heja dan sordum çünki o hiçbir şey saklayamaz dı hemen söylerdi. Jiyan:"Heja?" Heja:"Efendim yenge Jiyan:"Nûpel ortalıkta yok nerede ?" Hiç bir şey söylemedi sanki beni duymamış gibi havaya bakıyordu Jiyan:"bir soru sordum Heja duymadın mı?" Heja:"Unutdum,kısa süreli hafıza kaybı sorunu yaşıyorum da yengecim" Jiyan :"Neden bahs ediyorsun ??" Yine susu Jiyan:"Nûpel rahatsızmı neden Konuşmuyorsun?" Heja:"Susma joker hakkımı kullanıyorum" Asiye:"Başlatma jokerinden"diye bu sefer Asiye çıkıştı Heja:"Nûpel tembih etti bir şey söyleme diye dedim benim ağzımdan kaçar diye oda susarsan kaçmaz dedi" Asiye:"Viiiii kız Nûpel Barana kaçdı deme aha şuraya bayılırım" eli tam da önümüzü gösteretek söylemişti bunu Heja:"Yok kaçmadı alt tarafı odasına aldı" "Nee??!!" Bunu hep bir ağzdan söylemiştik.Asiye tabi hemen ayaklandı Asiye:"Allahım başımıza gelenlere bak Avşin bile böyle bir şey yapmadı" Jiyan:"Ne yapmadı?" Asiye:"Eve kız atmadı" Jiyan:"Bide atsaydı!" Asiye benim lafımı hiç kafasına takmadı direk Nûpelin odasına doğru gitdi.Kapıyı çalmadan direk içeriye girdi Baran kanepede oturmuş Barana pansuman yapıyordu.Tabi biz aniden içeriye girdiğimiz için Nûpel hemen ayaklandı. Asiye:"Aaaaaa ırz düşmanı" Dedi ve ayağımdaki terliği direk çıkarıp Barana atacakken elini tutdum Jiyan:"Asiye bak büyük bir durum yok kız pansuman yapıyor" Asiye göz devirerek"Pansuman fantezisi yapıyor demiyorda" Nûpel:"Aşk olsun yenge sana hiç yakıştıramadım" dedi kırık bir sesle Jiyan:"Abartma elticim hem çocuğun yüzüne bak bizimkiler fena hırpalanmış yazıkdır ya" Asiye:"İsterseniz nane limon yapalım hatta ben çorba getireyim ona dingonun ahırımı burası ya" Sesimiz tüm konağa yayılmıştı zaten sesimize birde üstüne kim gelsin.Yok yok Avşin değil çok şükür ama daye geldi. Daye:"Ne bu gürültü birine bir şey mi oldu" Panikle aramızdan geçip içeriye girdiği an Baran ile göz göze geldi. Daye:"Hhiiiiiii bunun burda ne işi var" Baran:"Aşk olsun anne hani ben senin oğlun gibiydim?" Daye:"Benim oğlum kimseye göz koymaz" Baran:" Avşin Jiyan yengeye koydu ama" Arkada kızlarla kıkırdarken daye dahada sinirlendi üzerine gitdiğinde hemen benim yanıma gelip beni siper etti Baran:"Yenge koru beni" Bir şey söylememe kalmadan daye bu sefer de Nûpelin üzerinde gitdiğinde oda benim arkama geçti Daye:"Gelin hanım çekil kenara tepemin tasını atdırma" Artık dayanamayıp yüksek bir sesle "Ben çağırdım!!!" Dedim tabi herkes bir şok içerisinde bana baktı Jiyan:"Evet doğru duydunuz ben çağırdım" Daye:"Niye??" Hemen yanına gidip masum bir sesle anlatmaya başladım daha doğrusu yalan sıralamaya Jiyan:"Şöyle ki annecim Baranı biliyorsun Avşar abi ve Avşin baya hırpaladılar" Herkes "eeeee???" diyip devam etmemi istedi Jiyan:"Malum şimdi Nûpel le bir konuşma geçmiş çok kötüyüm falan demiş Nupel de bana dedi bende gelsin bizim Fırat yapar dedim" Fırat konağın hekimi gibi bir şeydi biri yaralandığında o koşardı hemen eğer pek acil bir şey yoksa o hall ederdi "Eeee?" diyip tekrar devam etmemi istediler Jiyan:"Tabi diyeceksin ki annecim kos kocaman Akşit aşiretinin ağası bir hekim bulamadımı diyeceksin ama malum genç adam seviyor Nûpeli görmek için her şansı değerlendirmek istiyor tabi her kes bilirse yanlış anlaşılır diye yenge zaten bir kaç sıyrık hemen hall edip giderim dedi bende demedim" bu sefer daye konuşmak istediğinde kapıda Fırat belirdi tabi şaşırmıştı o ne alaka diye o sırada gözüm Hejayı buldu hemen Göz kırptı afferim sana kız kedi olalı bir fare tutdun sonunda Fırat:"Nûpel dediğim gibi yüzündeki yaraları temizledin mi?" Sanki hiç haberi yokmuş gibi şaşkın bir şekilde dayeye baktı Fırat:"Daye bağışlayasın burada olduğunu bilmiyordum destürsüz girdim"
Daye, Fırat’a dikkatle baktı, gözlerinde şüpheyle karışık bir yumuşama vardı. Fırat'ın varlığı durumu biraz toparlamış gibiydi ama yine de herkesin üzerinde garip bir gerginlik asılı kalmıştı. Nûpel, bariz bir şekilde utanmıştı ama bir yandan Baran’a yardım etmekten vazgeçmeye niyeti yoktu. Asiye ise hâlâ öfkesini bastıramıyor, kaşları çatık bir şekilde odayı süzüyordu.
Daye derin bir nefes aldı ve arkasını döndü, "Fırat, madem geldin, şu işi hemen hallet de bitsin. Daha fazla uzatmayalım bu meseleyi."
Fırat, başını eğip "Emredersiniz daye," dedi ve Baran’ın yanına geçti. Baran hafifçe gülümsedi, "Bu kadar büyütülecek bir şey yoktu aslında ama yine de sağ olun."
Nûpel, hâlâ elindeki malzemelerle meşgulken bir yandan sessizce Baran'a bakıyordu. Baran ise hafifçe kaşlarını kaldırarak ona teşekkür edercesine bir bakış attı. Aralarındaki sessiz diyalog çok şey anlatıyordu ama kimse bu anı bozmak istemedi.
Tam o sırada dışarıdan gelen ayak sesleri duyuldu. Odanın kapısı hafifçe aralandı ve Avşin kapıda belirdi. Üzerindeki koyu renkli ceketini çıkarıp omzuna atmış, yüzünde yorgun bir ifade vardı. İçeriye doğru bir adım attı ve gözlerini odadaki herkese gezdirerek:
"Hayırdır, burada ne oluyor?" diye sordu.
Daye, sanki uzun zamandır beklediği fırsat buymuş gibi hemen söze atıldı: "Oğlum, şu Baran meselesine bir el at artık. Ne iş var bu çocuğun bizim evde?" aşk olsun daye o kadar şey anladım ama ben
Avşin, gözlerini Baran'a çevirdi.Olay çıkmaması için koluna dokundum hemen gözleri gözlerimi bulmuştu.Bir şey söylememe kalmadan gözlerimden anlamıştı ne dediğimi. Avşin bir an sessiz kaldı, derin bir nefes aldı ve ciddiyetini bozmadan:
"Daye, durumu biliyorsun. Baran bizim misafirimiz. Hem ortada bir yanlış anlaşılma yok. Eğer bir sorun varsa, ben hallederim."
Daye, Avşin'in bu sözleri karşısında daha fazla üstelemedi, ama yüzünde hâlâ tam olarak ikna olmuş bir ifade yoktu. Odaya bir kez daha göz gezdirip, "Neyse, ben mutfağa geçiyorum. Kimin neyi var neyi yok, kendi başının çaresine baksın," dedi ve kapıdan çıkıp gitti.
Odanın içinde kısa bir sessizlik oldu. Asiye, gözlerini devirdi ve hafifçe gülümseyerek "Allah’tan Daye biraz yumuşadı," diye mırıldandı.
Avşin, Baran’a doğru yaklaşarak, "Bir şeyin var mı?" diye sordu.Sanki kendi yapmamış gibi .Baran başını iki yana salladı. "Yok, iyiyim. Sadece birazcık yara bere. Zaten Fırat halleder şimdi."
Fırat, Baran’ın yaralarına bakarken, Nûpel de geri çekildi ve yanıma geldi. Nûpel'in yüzündeki endişeli ifadeyi fark etmemek mümkün değildi.
Nûpel, usulca bana dönüp fısıldadı: "Bunu yapmam doğru muydu, Jiyan? Yani... böyle gizlice yardım etmek, Baran'ı buraya getirmek?"
Jiyan hafifçe gülümsedi. "Savaşda ve aşkda her şey mübahdır"
Nûpel, bu sözlerimle biraz rahatlamıştı ama hâlâ içinde bir huzursuzluk vardı. Baran’ın durumunu daha da karmaşık hale getirmekten korkuyordu.
Bu sırada Fırat, Baran'ın yaralarını sardı ve işini bitirdi. "Bu kadar. Birkaç güne kadar tamamen iyileşirsin," dedi. Baran, hafifçe başını eğip teşekkür etti. Sonra ayağa kalkarak, odadakilere veda etti. "Beni burada ağırladığınız için sağ olun. Ama artık gitmem lazım," dedi ve Nûpel'e bir an bakarak hafifçe gülümsedi.
Tam kapıdan çıkacakken, Avşin bir adım öne çıktı. "Baran," dedi. Baran durdu, başını çevirip Avşin’e baktı.
Avşin , kısa bir duraksamanın ardından "Seninle sonra görüşeceğiz," diye ekledi. Baran, Avşin’in bu sözlerini ciddiyetle dinleyip başını onayladı ve dedi "Başımızın üstünde yerin var ne zaman istersen"Ardından hızlıca kapıdan çıktı.
Baran gittikten sonra odada yine bir sessizlik oldu. Asiye bir an gözlerini Nûpel’e dikti ve gülerek, "Vay be! Nûpel sen de hiç masum değilsin ha!" dedi.
Nûpel utanmış bir şekilde yere bakarken, Jiyan kıkırdayarak ona destek oldu. Avşin ise hafif bir gülümsemeyle, "Bence bu konuyu daha fazla uzatmayalım. Akşamki işimiz var, unuttunuz mu?" dedi.
Jiyan, Avşin’e bakarak başını salladı. "Evet, doğru söylüyorsun. Hazırlanmamız gerekiyor."
Odada herkes yeniden işlerine dönerken, Nûpel hala Baran'ı düşünüyordu. Kalbi garip bir şekilde atıyordu. Bu işin sonu nereye varacaktı? Tek bildiği, Baran’ın gitmesiyle birlikte odada bıraktığı boşluğun doldurulması zor olacaktı.
Bizde Barandan hemen sonra odadan çıktık.Avşin elini belime kenetlemiş beni odaya götürüyordu.Odanın önünü gelmemizle içeriye girmemiz ve ordanda belimin yatakla buluşması saniyeler almışdı.Avşin ceketini kanepeye attı ve direk üzerimdeki yerini aldı.Kolunun biri belimi sararken diğer kolunu başımın hemen kenarına sabitledi. "Anlat" anlamamazlıktan geldim sanki Nûpel'e yardım ve yataklık yapmamış gibi "Neyi?" hafif bir şekilde güldü ve beni kendine haps etti "Orada sırf sen dedin diye olay çıkarmadım sevgilim hadi bakalım anlat" gözlerimi gözlerinden kaçırdım "Bir şey yok ki kocacım"dedim cilveli bir şekilde,oda eli ile yüzmü kendine çevirdi "ben senin o kacacım diyen ağzını yerim" sonra devam etti " onun öncesinde anlatman lazım bakalım kacandan ne saklıyor bu öldüğümün dudakları " bu sefer ben ona daha da sokuldum ve ellerimi boynuna doladım "Ama sen böyle yaparsan anlatamam ki" dudaklarıma yakınlaştı öpmedi "Ne yapıyormuşum" dedi nefesi dudaklarıma çarpıyordu resmen "Sen böyle aklımı başımdan alırsan nasıl anlata bilirim ki sevgilim" gür bir kahkaha attı "Ben senin aklını başından mı alıyorum?" sanki onaylamamı istermiş gibi sordu ben ise onu gözlerimle onayladım "Olsun dün gece de sen benim aklımı başımdan alıyordun gerçi her zaman alıyorsun ama" gözlerimi ondan kaçırarak yutkundum,bu lafları bile kalbimin ritmini değiştirmeye yetmişti
"Senin bu utanmaların beni deli ediyor" "Ne yapayım senin gibi arsız mı olayım" Hiç düşünmeden birden ağzımdan çıkmıştı o ise bu lafımı duyar duymaz geniş bir kahkaha attı "Bunu bana dün gece içimden hiç çıkma,sabaha kadar beni uyutma diyen kadın mı söylüyor?" Gözlerimi devirerek uyarır tonda "Avşin" dedim o ise dudaklarımdan kısa bir öpücük alarak "Avşin sana ölür be güzelim" sonra eli karnımda dolaştı hafif okşadı ve dedi "Canın yanmıyor değil mi ? dün gece kendimi pek dizginleyemedim sevgilim" "Yok yanmıyor "dedim bende o ise yanağımdan öperek "eminmisin ?"dedi dedi "Birazcık ola bilir" Dedim gülerek Kulağıma eğildi ve ıslak dudaklarını kulağımda gezdirdi "Bu gecede seni uyutmaya hiç niyetim yok" bu lafı üstüne gözlerim çoktan kocaman olmuştu "Ama çok giyinikli olma özelikle dantelli kırmızı bir şeyler giyin göğüslerin göz önünde olsun kapatma onları hatta çıplak ol her yerini süze bileyim" "Oha Avşin" "Çıplak ol ki o ıslanmış kadınlığına rahatca sokula bileyim,benim ki onu cam gibi parlatan hepsini o daracık içine alıp bir güzel çevreleyen kadınlığı özledi şu an bile seninle sevişe bilirim" "Avşin dedim uyarır tonda "Böyle şeyler söyleme cidden utanıyorum" "Utan diye söylüyorum zaten toprak gözlüm" "Kalk hadi kalk akşama hazırlanmamız lazım" "Tamam sevgilim bu konuyu akşam seni becerirken konuşuruz" dedi ve göz kırparak odadan çıktı
&Nışan&
O akşam içimde bir huzursuzluk vardı, sebebini tam olarak anlayamıyordum. Avşin’in yanımda oluşu bana güven veriyordu, ama yine de içimde bir şeylerin ters gideceğine dair garip bir his vardı. Herkes işine dönmüş, hazırlıklar yapılıyordu. Ben de odamda hazırlanırken, aklımda dönen düşünceler bir türlü susmuyordu.
Bu nışan... sadece bir tören değil, çok daha büyük bir şey. Yargan’ın buyruğu üzerine gitmek zorunda oluşumuz bile her şeyi açıklıyor. Sanki bu işin içinde, görünenden çok daha fazlası var. Bir aşiret meselesi, bir çıkar çatışması mı? Yoksa daha da derin bir sorun mu? Her şey birbirine karışmış gibiydi. Avşin sakin ve soğukkanlı, ama ben öyle değilim. İçimde fırtınalar koparken dışarıdan belli etmemek için kendimi zor tutuyorum.
Odanın içinde bir ileri bir geri yürürken, aynadaki yansımama bakıyorum. Yüzümde yorgun bir ifade var. Saçımı aceleyle topladım, sade bir elbise giydim. Aslında umursamaz görünüyorum ama gerçek şu ki, her detayın farkındayım. Bu gece, sıradan bir gece değil. Bir şey olacak, hissediyorum.
Tam bu düşünceler arasında kaybolmuşken, Avşin kapıyı tıklattı ve içeriye girdi. O an, onun yüzüne bakarken sakin kalmaya çalıştım. Bana bakışlarında her zamanki gibi bir şefkat vardı, ama o da bu işin ciddi olduğunun farkındaydı. Yavaşça yanıma geldi, elimi tuttu. “Hazır mısın?” diye sordu. Ona doğru başımı salladım. Hazır olup olmadığımı bilmiyorum ama gitmekten başka çaremiz yoktu.
Yol boyunca içimdeki gerginlik hiç azalmadı. Arabada yan yana oturmuş, sessizce camdan dışarıyı izliyorduk. Herkesin bildiği ama kimsenin dile getirmediği o büyük sessizlik, ikimizin arasına da yerleşmişti. Kafamda bin bir düşünce dolaşıyor, ama hiçbirini dillendiremiyorum. Bir yandan Avşin’in yanında olmam bana güç veriyor, ama bir yandan da bu gece neyle karşılaşacağımızı bilmediğim için endişeliyim.
Alân konağına vardığımızda, içimdeki huzursuzluk iyice arttı. Kalabalığın içinde yürürken herkesin bakışlarının üzerimde olduğunu hissediyordum. Özellikle de Ritaj Ağa'nın gözleri. Avşin yanımda sessizce yürüyor, ama bana her an destek olmaya hazırmış gibi elimi sıkıca tutuyor.
Salonun büyük kapılarından içeri adım attığımızda, her şey daha da gerçek oldu. Yargan, odanın ortasında emirler veriyor, herkes ona itaat ediyordu. Bir anda kendimi bir oyunun parçası gibi hissettim. Sanki her şey çoktan planlanmıştı ve biz sadece verilen rolleri oynuyorduk. Ama bu oyunun sonu nasıl bitecek, kimse bilmiyordu. Avşin’in yanımda oluşu bana güç veriyordu, ama bu güç bile içimdeki korkuyu tamamen silemiyordu.
Ritaj Ağa’nın köşede oturuşu, derin düşüncelere dalmış hali, bana bu işin basit bir tören olmadığını gösteriyordu. İçimdeki ses, bana sürekli bir şeylerin yanlış olduğunu fısıldıyordu. Ama bunu dile getiremezdim. Şu an burada olmak, bu oyunun içinde yer almak zorundaydım. İstemesem de, kader beni buraya sürüklemişti.
Avşin, koluma hafifçe dokundu. “Sakin ol. Her şey yoluna girecek,” dedi fısıldayarak. Ona bakıp gülümsedim, ama bu gülümseme, içimdeki endişeyi saklamaya yetmedi. O da farkındaydı, ama üstelemedi. Belki de o da benim gibi hissediyordu, ama sessizce beklemeyi tercih ediyordu.
Gece boyunca etrafımızdaki konuşmalar, bakışlar, her şey havada asılı kalmış birer tehdit gibi hissediliyordu. Bu nışan, sadece iki insanın birleşmesi değil; iki büyük aşiretin kaderinin birleşmesiydi. Ve bu işin içinde olmamız, bizi de bu karmaşanın ortasına çekmişti.
Zaman ilerledikçe, içimdeki huzursuzluk büyüdü. Avşin'in söylediği gibi her şey yoluna girecek mi, emin değilim. Bu gece, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
|
0% |