Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15.Bölüm: Ölümle Yaşam Arasında

@tubanurpeker1006

Evdeydim ve Onurun zoru ile yemek yiyip sadece yatıyordum. Her adımıma dikkat ediyor ve nefes almama izin vermeyen Onurla 3. Günümüzdü. 3 günüdür işe gitmedik, benim her adımıma dikkat ediyor ve yürümeme izin vermiyordu. Sanki yürüdüğüm her saniye bebeğimizi kaybedicez sanıyordu. Küçük bebeğimi kaybettiğimde de aynı şeyi hissetmiştim. Korku, endişe ve bilinmezlik. Doktorlar her yarayı sarabiliyor ama kendi yaralarını saramıyormuş. Yarabandı her yaraya iyi gelmiyormuş. Bazı yaralar göründüğünden daha derinmiş, sadece dışarıdan görünmeyen yaralarmış.

"Sevgilim, kahvaltı hazır seni almamı ister misin yoksa tek gelebilir misin?" Dedi Onur şok içinde baka kaldım. 3 gün sonra ilk defa bu soruyu sormuştu ve buna gel diyemezdim.

"Hayır canım, gelmene gerek yok ben gelebilirim." Dedim ve yataktan kalktım. 3 gündür ilk defa tek başıma yürüyordum ve kendimi 3'üz doğuran kadınlar gibi hissetmeye başlamıştım. Merdivenlerden dikkatlice indikten sonra acıktığımı gelen kokulardan anlamıştım. Karnımdaki hareketlere bakarsak küçüğüm de acıkmıştı. Elimi karnıma koydum. "Acıktığının farkındayım miniğim. Bak baba bize kahvaltı hazırlamış kahvaltımızı yapalım." Dedim ve başımı kaldırdığımda Onur'un beni izlediğini gördüm.

"Sohbetiniz çok güzel anne kız ama yemek vakti." Dedi Onur. Dur ne? Anne kız mı dedi o?

"Sen anne kız mı dedin?" Dediğim an Onur dudaklarını tuttu.

"Öyle kaçmış." Dedi şok içinde. Kıkırdayarak baktım.

"Kızımız olursa geleceği gördüğünü düşünmeye başlayacağım." Dedim.

"Sen ben kızımız ve oğlumuz ile mutlu bir aile görüyorum. Tek bir sorun var ama dedi." Korku dolu gözlerle ona baktım.

"Nasıl yani?" Dedim.

"280 kız 280 erkek çocuklarımız var." Dedi sırıtarak.

"Sen çok mu komiksin?" Dedim sinirli bakışlar eşliğinde.

"Kızım benim adım Onur soyadım Komik." Gülmeye başladım.

"Yakında Damla Komik olucam galiba." Dedim.

"Tamam hadi ye biraz. Bi de güzelim ben bugün hastane de olucam." Dedi.

"Aşkım bende gelim lütfen." Dedim.

"Sana hayır diyebilen var mı? Bu kadar evde kaldığına dua etmek lazım. Neyse hadi hazırlan." Şaka gibiydi yıllar sonra hastaneye gidecekmiş gibi kahvaltımı yaptım ve odama çıkıp üstümü değiştirdim. Kıyafetlerimi giydikten sonra elim karnımda merdivenlerden indim. Uzun zaman sonra evden dışarı çıkmak bana huzur verdi.

Hastaneye geldiğimizde Onur beni odama götürmek yerine 2. katta ki Betül'ün odasına götürdü. Ah be Damla ne bekliyordun ki sen.

"Ne işimiz var bizim burada?" Diye saçma bir soru sordum.

"Betül seni görmek istedi ondan seni getirdim. Senden tek istediğim Betül'ü dinlemen güzelim." Kendime acıdım salak gibi inandığım için.

"Eh ne yapalım mecburen yapıcaz artık." Elimi karnıma koydum ve Onur'un dudaklarına ufak bir öpücük kondurup ondan ayrıldım.

Elim karnımdayken yürümeye başladım sonra çığlıklar gelmeye başladı. Bir adamın bağrış sesini duydum ve girişte ki güvenliğin silahını gördüm. Koşarak oraya doğru ilerledim.

"Mine'yi derhal çağırın." Diye bağırdı adam. "Mine gel buraya seninle evlenene kadar durmayacağım!" Diye bağırmaya devam etti.

"Beyefendi lütfen sakin olunuz, burada hasta çocuklar, hamile kadınlar, hasta insanlar var lütfen gelin odamda konuşalım. Ben buranın başhekimiyim." Dedim ve adamı odama davet ettim. Odama geldiğimiz de kapının sağ tarafında yazan BAŞHEKİM Damla BULUT yazısını okudum. Odaya girdim ve masama oturdum.

"Buyurun oturun, lütfen." Dedim. "Adınız neydi?" Diye ekledim.

"Adım Haluk." Dedi.

"Evet, Haluk Bey dinliyorum sizi." Dedim.

"Eşim burada çalışmak için evi terk etti." Dedi.

"Neden, siz mi istemediniz çalışmasını?" Diye merakla sordum.

"Evet istemedim. Taciz'e uğradığı bu hastanede daha fazla kalmasını istemiyorum!" Diye sinirle konuştu.

"Haluk Bey bizim hastanemizde böyle şey olmaz eğer olduysa da yapan kişi cezasını çekecek emin olun. Araştırmak için bir kaç arkadaşımla konuşacağım." Dedim ve elime telefonu aldım, Onur'u aradım.

"Canım iki dakika odama gelir misin?" Dedim.

"Tamam güzelim geliyorum." Dedi.

"Geliyor şimdi eşim." Dedim. Dur ne? Eşim mi? Kapıya vurma sesi gelince. "Gel." Diye seslendim. Onur karşımda ki adamı görünce bir şey hatırlamaya çalışır gibi baktı.

"Efendim güzelim." Dedi.

"Canım ben buradan nasıl kamera kayıtlarına ulaşıcam?" Diye sordum ve yanıma gelip bir kaç yere girdi. Başımı Haluk Bey'e çevirdiğim an bize çevrili bir silahla göz göze geldim.

"Adi herif!" Diye bağırdı Onur.

"Onur!" Elim koruma güdüsü ile karnıma gitti. İçimden onunla konuşmaya başladım. 'Bi tanem bu korku duygusu sende hissedeceksin ama şu an hissetmemen için elimden geleni yapmaya çalışıyorum ama elimde değil. Sen sakın korkma.' Dedim sonra içimde bir rahatlama geldi.

"Bana bak beni al senin derdin benimle bu kızla bir işin yok!" Diye bağırdı Onur öfkeyle. O an gözlerinde korku vardı hem benim için hem de çocuğu için korkuyordu.

"Senin canını bu kız daha çok yakar bu kızın ölümü daha çok yakar." Dedi. Kanım dondu başımdan kaynar sular döküldü ama kanımı ısıtmadı. 'Korkma sakın ben seni herkesten koruyacak bir meleğim eğer koruyamazsam melek olmazdım bitanem.' Sakinleşmişti bana güveniyordu. Her şeyi hissediyordu her şeyi anlıyordu dikkat etmem gerekiyordu. Tam o an kapı açıldı bir silah daha gözüktü gözüm polis yazısına takıldı.

"Silahını indir ve teslim ol!" Emrini duyduk. Kulaklarımda çınladı o ses. Korkuyordum ama korkumu ona hissettiremezdim.

Ben bir melektim bir bebeğin meleği onu koruyacak melektim. Peki gerçekten koruyabilecek miydim? O küçük bebek beni gerçekten sevip inanıcak mıydı bana? Gözlerimden yaşlar aktı. Karnıma giren sancı ile korktuğunu hissettim. Dudaklarımdan ıh sesi çıkıverdi. Onur bana baktı, ben adama baktım.

"Neyi var lan bu kızın?" Dedi.

"Sanane lan adi şerefsiz." Öfkeden deliriyordu.

"Onur çok sancım var." Dedim acı içinde.

"Hamile lan kız." Dedi sonra yüzünde kötü gülümseme oluştu. Silah karnıma denk geldi. Polisler odaya doldu. Herkesten ayrı ses gelirken benim içimde ki korku büyüyordu. Hani melektin sen beni koruyacaktın dedi sanki. 'Meleklerde düşüyormuş melekler de yıkılıyormuş melekler de kırılıyormuş melekler de güçsüz olabiliyormuş.' Diye fısıldadım ona. Korkuyordu karnımda ki sancı artıyordu. 'Bir gün küçük bir kız evden kaçmış arkasında herkesi bırakmış ailesini bile. Küçük kız yolunu kaybedince meleğini çağırmış. Meleğin o an canı yanmış gönlü nereye götürürse oraya gitmiş melek. Gönlü o kıza götürmüş. Melek kızı kolları ile sarmış korku dolu kollarıyla, melek o kızı kaybetti diye çok korkmuş ama o kızı görünce her şeyi unutmuş.' Diye bir masal anlattım anlamış gibi acımın hafiflemesini sağladı.

"Karımın saçının teline zarar verirsen senin hayatının sonunu kendi ellerimle yazarım Yakup!" Diye bağırdı Onur. Adı da mı yalandı?

"At silahını her geçen saniye senin için daha kötü olucak!" Diye bağırdı polis. Sonra bir kurşun yuvadan çıktı ardından ikinci kurşun yuvadan çıktı nolduğunu anlamadım kim vuruldu? Ben mi vuruldum? Şu an neredeydim? İçimde ki küçüklük nerede? Kim ölümle burun burunaydı?

Siyah güzeldi, beyaz olmadan. Zıtlıklar çekmiyordu bazen. Peki hayat? Hayat neydi? Kimdi bu hayat? Ölmek miydi? Ölmek için ilk başta yaşamak gerekiyordu ama yaşamaya ne gerek vardı sonunda ölüm varken?

- - -
Beeeeen geldiiiiiim.
Uzun zaman geçti çok şeyler aştım tek kelime yazıp çıktım. Aklıma o kadar sözler geldi ama hiç bir zaman kitap yazacak kafaya giremedim. Ya çok ağlatıcı oluyordu yada çok komik. Eski modumuza döndüğümüze göre her şeye yeniden devam ediyoruz.

-Tubanur PEKER

Loading...
0%