@tubi371
|
BİRBİRİMİZE SADECE KOLLARIMIZI DEĞİL, GÖNÜLLERİMİZİ AÇMAYA DA İHTİYACIMIZ VAR.
12 Bölüm; Acı beraberinde mutluluğu da getirir
𒆜
Bir şeylerden kaçar gibisin Soluk soluğa ama hiçbir şey anlatmayacağına yemin etmiş gibi sakinsin. Gitmek istediğin belli bir yer yok ama kalmak istemediğinden artık eminsin. Sadece biraz olsun herkesin ve her şeyin susmasını istemişsin. Kendini duyabilmek için.
Hemşire onun yarasıyla ilgilenirken ben beyaz odanın içinde turlamaya devam ediyordum. Ona birkez bile dönüp bakmamıştım onu merak ettiğim de yoktu dişlerimi gıcırdatım. "Ona bir şey olmaz." Bunu kendi kendime mırıldanmıştım. Öyle olmalıydı. Başka bir ihtimal var saymak istemiyorum. Tek kurşunla yıkılacak biri değildi abim.
Hemşire sonunda işini bitirince bana döndü. "Ellerinize pansuman yapalım mı?" Ellerime baktım parmaklarım yara bere içinde kalmıştı duvara vurursan böyle olur işte. "Gerek yok." Bir şey söyleyecek gibi oldu ama bunun yerine başını sallayarak odadan çıkıp gitti.
Acı hissetmiyorum zaten pansuman yapılmasına da gerek yoktu. Alparslan ailesi onunla öyle bir ilgilenmişti ki kalbimin en derinliklerinde ki acı diken olup batmıştı göğsüme bu sevgiyi hak etmek için ne yapmalıyım? Kendimden neleri feda etmeliyim? Feda edebilecek neyim kaldı ki?
Pusat'ın anne ve babasının beni sevmesi için ne kadar çok çaba sarf ettiğimi bir Allah bir ben bilirim ama başaramadım başaramamıştım.... Ve yine aynısı oluyordu bir yerlere yumruk atma isteği geri gelince olduğum yerde durup ona baktım zaten o da bana bakıyordu.
"Sorun abin mi?" Bir sorunum olduğu ortadaydı ama bunu abim olduğunu zannetmiyorum. Sorun karşımda oturan adam ve ailesiydi sorun onlardı. "Evet öyle sorun abim ama ölü gibi yatan değil." Anlamamıştı bana hâlâ boş boş bakıyordu gözlerinde hiçbir duygu yoktu. "Anlamadım."
Dedi ve yatağın üzerindeki kanlı gömleği alıp giymeye başladı dilimi dişlerimin üzerinde gezdirdim. "Sorun sensin sorun senin ailen." Gömleğin düğmelerini ilikleyen elleri duraksadı eğik başını kaldırıp gözlerime baktı sorgularcasına. "Neymiş bu sorun?" Sağ gözüm seyirdi.
"Anne ve babanın bana değilde abime anne ve babalık yapmaya çalışıyor olması sorun sorun senin bile ona kardeşin gibi davranman." Bunları görmeyecek kadar aptal olduğumu mu düşünüyordular? Bununla kişisel bir sorunum yoktu ama bunu neden yaptıklarını anlayamıyorum.
"Onu ailemizin içine alan sensin ve şimdi de onu kıskanıyor musun?" Ağzının ortasına bir tane geçiresim vardı. "Kıskanmak mı? Siz öyle davranıyorsunuz diye ondan vaz geçeceğim öyle mi Alparslan? Ölürüm de ondan vazgeçmem. O benim abim ve öyle de kalacak varsın ailem onun olsun en azından birimiz hak ettiği aileye sahip olur." Ama mutlu aile tablosunda yer almayacaksam yaşamanın ne önemi kalırdı?
Gözlerindeki şaşkınlığı göre biliyordum. Abim benim her şeyim o benim ailem o benim evim di ama artık onun benim için ne olduğunun bir önemi yoktu. Büyük adamlarla yanına yaklaşıp aramızda sadece iki adımlık bir mesafe kalınca durdum. Elimi kaldırıp kalbimin üzerine bastırdım. "Şurası çok kırıldı be Alparslan istesem de parçaları bir araya getiremem sen annen ölmek üzereyken sıcak yuvan da iken ben o yaşasın diye öylece terk edildim."
Bana yaşarken cehennem mi yaşatmıştılar kimsesiz olduğumuz için doğmak bizim suçumuzmuş gibi davranıyor insanlar ama bilmiyorlar hangi şartlarda nasıl zorluklarla mücadele ettiğimizi bilmiyordular. Koruyucu aileler tarafından bir eşyaymış gibi alınıp bırakılırken ne hissettiğimizi nasıl acılar çektiğimiz kimsenin umrumda olmazdı çünkü bizler piçtik anne ve babaları tarafından terk edilen çocukları kim umursardı? Ben söyleyeyim hiç kimse...
Konuşmuyor öylece bana bakıyordu. "Terk edildin öyle mi Uraz Alaca?" Şaşırdım desem yalan olurdu babasının koltuğunu devralacak olan oydu herşeyi bilmesi şaşılacak olay değildi. "Diğerleri bunu biliyor mu?" Başını salladı. "Evet biliyorlar." Titreyen ellerimi yumruk haline getirdim. "Babanı öldürdün aileme zarar vermeyeceğin ne malum?"
Sinirle güldüm dediğine. "Ellerimde kan olduğu doğru ama bunu kimin kanı olduğu tartışılır." O göt lalesi babasını öldürüp suçu üzerime yıkmasydı olmazdı sanki. "Eceli gelen ölür o vakti dolmadan önce öldü diye üzülecek değilim." En azından dolaylı yoldan azrail'e yardımcı olmuştum. Kapı çalınma dan açıldı ve içeriye Mahir Hamzaoğlu girdi kapıyı kapatıp oğlunun yanına yaklaşıp kolunu inceledi.
Geri çekildim. "İyi misin oğlum?" Alparslan hâlâ bana dik dik bakıyordu. "İyiyim baba." Babaya vurgu yapmıştı galiba onu da öldüreceğim den korkuyordu. Mahir oğlunun iyi olduğunu anlayınca dönüp önce ellerime sonrada gözlerime baktı. Bana anlamdırmadığım bir şekilde bakıyordu ama gözleri bana bakarken sanki buz tutuyordu.
"Abin uyandı." Ve anladığım kadarıyla yalnız da değildi çünkü ailenin tamamı buradaydı. "Alparslan gibi bir oğlun daha olsun isterdin öyle değil mi? İsteğin gerçek oldu Pusat var artık." Pusat'a oğlu gibi davranıyor olmasına laf attığımın farkındaydı. "En azından kendisini büyüten adamı öldürecek kadar karektersiz değil."
Delirecektim o olacaktı. "Bunu söyleyen oğlunu başka bir adama evlat diye veren bir karektersiz." Alparslan arya girecek gibi olunca babası elini kaldırıp onu durdurdu. "Pusat'ın babasını öldürmüş olmana rağmen sana neden iyi davranıyor sana kardeşim demeye utanmıyor mu?" Duruşumu dikleştirdim.
"Sen kendine baba demeye nasıl utanmıyor san oda kardeşim derken utanmıyor." O bana insanın içini buz tutacağını sağlayacak şekilde bakarken ben ona öfkem me rağmen boş boş bakıyordum. "Hiçbir zaman oğlum olmaya layık olmayacaksın."
Hiçbir zaman bana layık bir evlat olmayacaksın....
Seni evime alacağıma sokaktaki iti alasyadım senden daha sadık olurdu...
Baban değilim ve asla da baban olmayacağım...
Aldığım nefesler yetmiyordu sanki hayır şimdi olmaz burada bu adamın karşısında kriz geçiremem. "Oğlun olmak isteyen de kim? Eğer bir babaya ihtiyacım olsaydı babamı öldürmüş olmazdım." Bu aile hiçbir zaman bana aile olmayacaktı onların beni seve bileceğine ihtimal vermiyorum. "İstemiyor san neden bizim-" kahkaha atmaya başladığım için Alparslan sözünü yarıda kesmişti.
Gülmem durunca derin nefesler alıp vermeye başladım. "Ben değil siz beni ailenizin içine aldınız kötü bir hafızan var Alparslan." Ellerimin titremesi artmıştı kendimi kaybetmeme az kalmıştı alelacele odadan kendimi dışarı attım. Lavaboyu bulunca kapıyı açıp içeri girip kapıyı kilitledim içerisi boştu.
Ortadaki aynanın karşısına geçip kendime baktım. Gözlerimi kızarmıştı yüzüm solgundu ve yorgun gözüküyordum. Suyu açıp soğuk suyu avucuma doldurup suyu yüzüme çarparak kendime gelmeye çalıştım. O adamın söyledikleri umrumda olmamalıydı ona baktığımda pusat'ın babasını görmemeliydim.
Bağırıp karşımdaki aynaya yumruk attım. Ayna paramparça olmuştu elimden akan sıcak kan damla damla lavabonun içine dökülüyordu elimi çekip tekrar tekrar aynaya yumruk attım. Elimi saçlarıma götürüp sıkıca tutum bu ben değilim ben katil değilim.
Olduğum yere çöküp başım ellerimin arasında yere bakmaya başladım. Boynumdaki kolye ileri geri sallanıyordu şeytan diyor al o jileti bu boktan hayta son ver dişlerimi gıcırdatım. Bunu daha önce hiç düşünmemiştim bunu yaparsam elime ne geçecekti? Gelecekte çekeceğim acılara şimdiden son vere bilirdim.
Ama neden elim o jilet'e gidemiyor? Ölüm bir son değilse neden bunu yapamıyorum? Geride bırakacağım kimim var ki? Ben bu hayatı hak edecek ne yapmış olabilirim? Allah'ım ne günah işledim de bana bu hayatı reva gördün? Bir gün dayanamayıp intihar etmekten korkuyorum. İnsan neyden korkarsa başına gelmez miydi?
Öylece ne kadar bekledim bilmiyorum ama birkaç kez kapı açılmaya çalışılmıştı. Ayağa kalkıp aynaya bakmadan ellerimi yıkadım yüzümü tekrar yıkadım. Suyu kapatıp elime baktım elimin ırzına geçmiştim amına koyayım. Yine sinirlendiği mi hissedince kaşlarım çatıldı sakin olmaya çalışarak kapıyı açarak büyük adımlarla yürümeye başladım.
Onun odasının önüne gelince oda numarasına baktım. 430 kapıyı çalma nezaketini göstermeden pat diye odaya daldım. Odada abim dışında kimse yoktu hayretle havaya kalktı kaşlarım burda olacakların dan emindim hâlbuki. "Birkaç dakika önce gittiler." Emindim demiştim.
Yanına yaklaşıp yanındaki kahve renkli koltuğa oturdum. Koltuğa yaslanıp yatağı otura bileceği bir konuma getirmiş ve uyanık olan abime baktım o da bana bakıyordu kaşları çatık halde. "Eline ne oldu?" Uzanıp ellerimi tutup yakından baktı. "Kriz mi geçirdin? Neden?" Ona boş boş bakmakla yetindim.
O cam gibi parlayan maviler benim ölü gibi bakan kahveler ile buluştu. "Ellerim de bir şey mi sen birde paramparça olmuş kalbimi gör orası daha fena." Başımı öne eğip dizlerime bakmaya başladım. "Sen benim için bu kadar çok üzülmesin hele ki durumum iyi ken seni ne üzdü?" Alt dudağımı dişlemeye başladım.
"Beni neyin üzdüğü neden umrunda olsun ki?" Ellerimi çekip tutuşundan kurtulup gözlerine baktım. "Neden umrumda olmasın?" Şimdi endişe ile bakıyordu. "Beni baba katili biri gibi gösterdin kim babasını öldürmüş birini ailesinde ister ki?" Sinirlerim iyice bozulmuştu ağlamak yerine gülmek geliyordu içimden.
"Benim yerime sana aile olmaya çalışıyorlar bu haksızlık değil midir abi? Senin ailen bile beni istememiş ken biyolojik ailemin beni istemesi saçmalık olurdu zaten." Üstündeki örtüyü üzerinden atıp ayağa kalkmaya çalıştı acıyla inleyip kendini tekrar yatağa bıraktı. "Uraz ailenin bana aile olmaya çalıştığı yok kafanda kuruyorsun."
Keşke öyle olsaydı en azından canım bi kadar çok yapmazdı abi sustum söyleyeceğim onlarca şey varken yutum hepsini ben mutlu olmıyorsam bari o mutlu olsun diye sustum. "Doğru söylüyorsun bugün yaşananlar bana fazla geldi o kadar." İçten bir şekilde gülümsedi.
"Beni kaybetmekten korktuğunu biliyorum ama iyiyim gördüğün gibi kötüye bir şey olmaz." Artık emin değilim abi seni kaybetmekten korktuğumdan emin olamıyorum. Bunun yerine kendime zarar vermekten korkmaya başlamıştım.
"Kötüye bir şey olmaz." Ama ya o kötü kendine zarar verirse ona bir şey olur muydu? Bu düşünceden biran önce kurtulmanın yollarını bulmam gerekiyordu yoksa bu kafayla daha fazla yaşayamam. "Ne düşünüyorsun?" Bana bu kadar dikkat etmesi iyi değildi.
"Ailem ailendir bunu söyleyen sendin şimdide ben sana aynısını söylüyorum ailem ailendir abi." Gözlerindeki sıcaklık anında dağılıp yerine buz gibi bakışlara bıraktı. "Ölecekmiş gibi konuşma ailen senin olsun daha yeni bir aileden kurtulmuş ken bırak tadını çıkarayım." Yanağımın içini ısırdım.
Oturduğum yerden kalkıp yatağa oturup kollarımı ona doladım. Şaşırdı ama birkaç saniye sonra oda kollarını bana doladı. "Senden başka kimse sana zarar veremez bunu bir daha yapma öfkeni kendine zarar vererek atma." Ona daha sıkı sarıldım.
Bu yaparken bileğime bakıyordum. Silahla kafaya sıkıp ölmek daha kolay olurdu sanki. "Denerim ama söz veremem." Güldü bu dediğime çenesi başıma yaslanmıştı. "Unutma biz birbirimizin ailesyiz birimiz ölmeden bu aile dağılmaz." Derin bir nefes aldım. "Unutmam." O benim ailemdi bunu nasıl unuta bilirim?
İki kardeş bir birine sarılı halde oturmuş haldeyken onları odayı dışarıdan gösteren camdan bakan iki kişiden habersizdi. "ileriye gittin baba o çocuk senin oğlun düşmanın değil." Mahir Hamzaoğlu kızı Tülin'e hak veriyordu vermesine ma ya bu çocuk ailesine zarar verirse o zaman ne yapardı? Ailesi olmadan yaşayamazdı.
"Ne yaptığımı biliyorum o çocuğa iyi davranan olursa sonucuna katlanır." Tülin söyleyecek çok sözü varken sustu babasına karşı çıkamadı ona olan saygısı yüzünden susmak zorunda kalmıştı. "Sadece şunu bil baba pişman olacaksın pişman olacağız ama herşeyi telafi etmek için çok geç kalmış olacağız."
Çektiği acılar yüzünden ölmek isteyen bir genç...
Ve ona daha fazla acı çektirmek isteyen bir aile...
O acılara sebep olmuş ve olacak bir abi...
Bu hikayede kim suçlu kim masum? Yada bu hikaye mutlu sona ulaşa bilecek miydi?
□□□
Selam!
Misafirlik oruç derken anca bölüm yaza bildim. Bölümü yazmak saatleri mi aldı umarım beğenirsiniz bölümü.
Hazar dan sonra üzüldüğüm ikinci karakterim Uraz Hazır mutlu sona ulaşmadı ama umarım Uraz ulaşa bilir.
Her oy yeni bir bölüm demek bu yüzden oy atmayı unutmayın ve yorum yapmayı da unutmayın keyifli okumalar.
|
0% |