@tubi371
|
BAZEN İNSANI UMUTSUZLUK, DEĞİL UMUT ÖLDÜRÜYOR.
14 Bölüm; Yağmur damlası misali düşüyorsunuz gözlerimden
𒆜
Hastane odasının beyaz ışıkları altında gözlerimi açtığımda, her şey bulanıktı. Nefes almakta zorlanıyordum, göğsümde bir ağırlık, sanki üzerimde tonlarca yük varmış gibi hissediyordum. Panik atak geçirdiğimi hatırlıyorum, ama şimdi burada, bu steril odada, her şey çok farklıydı. Nefes almak... bu kadar zor olmamalıydı.
Nefes almayı hatırlamaya çalıştım. Yavaş yavaş nefes almayı denedim. Doktorlar daha önce öğretmişti; derin nefes al, tut, yavaşça ver. Tekrar tekrar denedim. Her nefesle birlikte, o korkunç panik duygusu azalıyordu. Kendime gelmeye başladığımı hissedebiliyordum.
Etrafımda makinelerin bip sesleri vardı. Her bir bip, kalbimin hala attığını, hala hayatta olduğumu hatırlatıyordu. Yatağın kenarında, bir bardak su ve birkaç hap duruyordu. Ellerim titreyerek su bardağını aldım ve boğazımdan geçen her yudumda, yaşamın akışını hissettim.
Odada yalnızdım, ama yalnızlık hissetmiyordum. Zihnim, daha önceki panik anlarını hatırlıyor, ama şimdi bir rahatlama hissi içindeydim. Kendimi güvende hissediyordum, çünkü yardım etmek için buradaydılar. Doktorların ve hemşirelerin yüzlerini hatırlıyordum, nasıl da sakinleştirmeye çalıştıklarını...
Bir süre sonra, bir hemşire geldi. Nazik bir ses tonuyla, "Nasılsınız?" diye sordu. Ona bakarken, insanların yardım etmeye hazır olduğunu anladım. Bu düşünce, içimdeki korkuyu yavaş yavaş eritiyordu."İyiyim ama bileğim acıyor." Bileğimi bağlamışlar bunu neden yaptıklarını anlamlandırmadım. Hemşire nazik bir şekilde bileğime bağlı olan srgı bezini çözmeye başladı.
"Hastanede kendinize geldikten sonra tekrar atak geçirdiniz kendinize zarar vermeyin diye bileğinizi bağlamak zorunda kaldık." Başımı salladım lakin ikinci bir atak gecirdiğimi hatırlamıyorum. Hemşire gerekli kontrolleri yapıp "geçmiş olsun" dedikten sonra odada beni yalnız bıraktı.
Abim, her zaman güçlü olan, hayatta her şeyin üstesinden gelebilecekmiş gibi duran kişi. Ama beni gerçekten görmediğini hissediyorum. Abimle aramızdaki bu mesafe, beni yalnız hissettiriyor. Onunla aynı dili konuşamıyoruz gibi, o benim sessiz çığlıklarımı duyamıyor.
Derin bir nefes alınca yüzüm tiksintiyle buruştu. Her köşe, antiseptik kokularla doluydu ve bu kokular, odanın her santimetrekaresine sinmişti. Oldum olası hastane kokusundan nefret etmişimdir. Yatağın hemen yanında, düzenli aralıklarla bip sesleri çıkaran bir monitör, hayatın ince bir çizgide yürüdüğünün hatırlatıcısıydı. Yatağın bir tarafında, serumun içindeki sıvının damla damla hayat verdiği ince bir tüp, diğer tarafta ise soluk mavi bir battaniye vardı. Pencereden sızan güneş ışığı, odaya hafif bir sıcaklık katıyordu.
Odanın kapısı açıldı ama ben bakışlarımı monitörden alamıyordum kalp krizi geçirerek öleceğim mi düşündüğüm kaç kriz anı geride kalmıştı? "Nasıl hissediyorsun?" Bakışlarımı monitörden güç bela ayırıp onun sıcak kahve tonlarında olan gözlerine çıkardım. "İyi." İyiyim diyemem çünkü iyi hissetmiyorum.
"Buradan ne zaman ayrılırım?" Hastaneden nefret ediyorum hastalıktan gebersem dahi hastaneye gelmezdim. "Üstünü giyinirsen gideriz." İç geçirdim içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu giyinme işini nasıl halledeceğim bilemiyorum.
Üzerinde düz siyah, vücuda oturan bir gömlek ve koyu siyah renk bir pantolon var. Koltukta otururken bile giyimine özen gösterdiği belli oluyordu Gürkan bana anlamdırmadığım bir şekilde bakıyordu. "Irmak seni görmese kimse sana ne olduğunu öğrenemez büyük ihtimalle sende anlatmazdın."
Doğru söylüyordu kaç atağı tek başıma atlattığı mı bir Allah bir ben bilirim. Zamanla üstesinden gelmeye başlamıştım zaten çoktandır olmuyordu. "Abartılacak bir durum değil gördüğün gibi." Öne eğilip dirseklerini dizine yaslayıp bana bakmaya devam etti. "Bana birşey söyledin kriz anında."
Söylediği şeyle kalbimin atış hızı artı bakışlarımı onun gözlerine çıkardım. "N-ne söyledim?" Şimdi fark etmemiştim bana ailenin diğer üyeleri gibi bakıyordu ve ben bunun neden beni üzdüğünü bilemiyorum. Bip... bip... bip... Odayı dolduran monitörün sesi, kalbimin ne denli hızlı attığını beli ediyordu.
"Er musste sterben, sonst... oder sie würde sterben." (Ölmesi gerekiyordu yoksa... yoksa o ölecekti.) Önce Almanca sonrada Türkçe söylemişti kaşlarım çatıldı ben neden böyle bir şey söyledim? Kimin ölmesi gerekiyordu yoksa o ölecekti o kim oluyor anasını satayım? "Neden böyle bir şey söyledim inan bilmiyorum." Acaba onun ölmesi gerekiyordu dediğim kişi Pusat'ın babası ola bilir miydi?
"Bana güvenmek zorunda değilsin istersen anlatırsın benim de çocuğum var bir ailem var seni en iyi ben anlarım. Ailesi tarafından sevgi ve şefkat bekleyen bir çocuk var karşımda yemin ederim sana zarar verecek hiçbir şey yapmayacağım." Onun evli olduğunu birde tatlı mı tatlı bir oğlu olduğunu biliyordum.
Ona güvenmiyorum yaşadıklarımı bir Allah bir abim biliyor gerisinin bilmesinin bu saatten sonra bir önemi yoktu aramızda uzun süre boyunca sessizlik oldu. "Konu güvenip güvenmemek değil gerçekten neden öyle bir şey söyledim bilmiyorum." Bana inanmış değildi yinede konuyu uzatmadan oturduğu yerden kalkıp kapıya doğru yürümeye başladı.
"Hazırlan gidelim buradan." Görmese de başımı salladım sonrası çok hızlı gelişti bir saat boyunca hemşire ve doktor ordusu beni sonkez kontrol etmişti güç bela hastaneden taburcu olmuştum şimdi ise arabanın içinde sessizlik içinde öylece camdan dışarı bakıyordum.
Üç saatlik bir yolculuktan sonra nihayet evin demir kapısından geçerek arabayı evin bahçesine park ede bilmişti Gürkan arabanın kapısını açıp aşağıya indim. Çiçek kokusunu soludum eve doğru yürümeye başlayacak ken onu gördüm Pusat yanımıza gelip ona baktı. "Yanlız bırak bizi." Ne kadar kibar bir insan.
"içeri deyim birşey olursa söyle." Başımı salladım o yanımızdan gidince arabaya yaslanıp kollarımı göğsümde bağlayıp ona baktım. "Nasıl hissediyorsun abim?" Yanağımın içini ısırdım kanın metalik tadını alınca ısırmaya son verdim.
"Yeni mi aklına geldim abi?" Bakışlarımı mavilere diktim. "senin aksine aklımdan çıktığın yok şimdi nasılsın küçük kardeşim?" Başımı salladım. "İyi." Gülümseyerek yanıma yaklaşıp elini saçıma götürdü bileğini tutup ona engel oldum. "Dokunma." Bileğini serbest bırakınca elini geri çekti.
"Çocuk gibi davranma tartıştık ve biti." Hayır hiçbir şeyin bittiği falan yoktu onun mutlu olmasını istiyorum ama mutsuz olmakta istemem. "Baban gibi davranarak ne amaçlıyorsun bilmiyorum ama umarım sonun onun gibi olmaz." Doğrulup yanından geçip gidecek ken kolumu tutup beni durdurdu.
"Tehdit mi ediyorsun? Silah tutan eli bile titreyen biri mi beni öldürecek?" Ona ilk defa nefret ve tiksintiyle bakıyordum bunu oda fark etmiş olmalı ki kolumu daha sık tutmaya başlamıştı. "Seni o gök yüzüne ben koydum abi dikkat et uçmanı sağlayan kanatların kopmasın." Bir gözü seyirmeye başladı sinirlenmişti.
"Benim için ölümü göze alan biri için oldukça iddialı sözler sarf ediyorsun." Konuşmaya başladığı ilk andan itibaren Almanca konuşuyorduk bunu yeni fark etmemiştim. Birilerinin bizi duymasınıdan ya korkuyor yada çekiniyordu. "Baban öldüğü gün orada değildin dimi? Mobese kameralarında gördün herşeyi?"
Anlı karışmış gözleri dalgınca gözlerimde durmuştu kaşları çatıldı. "Ne demeye çalışıyorsun?" Sırıttıp ona biraz daha yaklaşıp sesimi alçatım. "Er musste sterben, sonst... oder sie würde sterben." (Ölmesi gerekiyordu yoksa... yoksa o ölecekti.) Gözlerindeki sıcaklık dağılmış oldukça sert bir şekilde bakıyordu çenesi kasılmış elleri yumruk haline gelmişti.
"Ne hatırlıyorsun?" Evet babasının ölümü ile alakalıydı omuz silkip geri çekildim. "Hatırladığım ne biliyor musun? hayatımı sikip attığını hatırlıyorum " Kolumu daha sık tutmaya başlamıştı korku değildi tedirgin olmuştu onunla karşı karşıya ilk gelişim değildi fakat her defasında zarar gören taraf ben olmuştum ama bu sefer öyle olmayacak.
"Sadece hayatı sikilen sen tek değilsin." kaşları çatık, dudakları sıkıca birbirine kenetlenmiş. gözlerinde hüzün ve öfke bir aradaydı derin bir nefes alma ihtiyacı duydum. "Yorgunum." Dişlerini gıcırdatı. "Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi küçük kardeşim?" Kolumu tutan elini tutup çektim ama benden güçlüydü.
"Bu sevgi değil insan sevdiğine zarar vermez abi tamam ailemiz bize sevginin zarar vermek olduğunu gösterdi ama sen doğrusunun ne olduğunu biliyorsun." Kolumu serbest bıraktı ondan uzaklaştım. "Yorgun görünüyorsun git dinlen." Ona son bir bakış atıp eve doğru yürümeye başladım.
"Selbst der Tod kann uns nicht auseinander halten, kleiner Bruder."(Ölüm bile bizi ayıramaz küçük kardeşim.) Arkamdan bir şeyler söylemişti ama onu duymamıştım. Eve girdiğim gibi merdivenlere yöneldim. Kimseyle muhatap olmak istemiyorum odamın kapısını açıp içeri girip kapıyı kapattım.
Spor ayakkabıları çıkartıp gelişi güzel bir şekilde odanın içine fırlattım. Yatağa yaklaşıp yorganı kaldırıp yatağa uzanıp üzerimi örtüp uyumaya çalıştım. Ne kadar zamandır uyuyordum bilmiyorum ama güneş batmış oda karanlığa gömülmüştü uzandığım yerden doğrulup esnedim üzerimdeki yorgunluk gitmişti bu iyiydi ışığı açma gereği duymadan banyonun kapısını açıp içeri girip ışığı yakıp üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp kirli sepetine attım.
Dolabın içinde çamaşır makinesi vardı ama gelin görün ki ben nasıl çalıştığını bilemiyordum. Hızlı ılık bir duş alıp beyaz bir sweatshirt siyah iç çamaşırı siyah pijama altı giydim lavabonun önüne gelince dolaptan dış fırçası ile diş macunu alıp dişlerimi fırçalamaya başladım.
Ağzımı suyla çalakalayıp elimi yüzümü de yıkayınca banyonun ışığını kapatıp banyodan çıktım. "Gece yarısı kalkıp kendisine çeki düzen veren bir manyak ile ilk defa karşılaşıyorum." Eşyalarımı kurcalayan piç Ulaş denilen abi olmalıydı kapı pervazına yaslanmış kollarını göğsünde bağlamış olan da poyraz gereksizi oluyordu.
"Odamda ne işiniz var?" Ulaşın yanından geçip komodinin üzerindeki telefonu alıp cebime koydum. "Pusat abi ve bizimkiler le dışarıdan yeni geldik nasılsın diye bakmak istedik." Kafamı salladım. "Anladım." Abim artık başkalarının da abisi demek gururlandım doğrusu.
"Gördüğünüz gibi iyiyim." Onlara gülmsememi beklemiyor olacak olmalılar ki şaşırmışlardı kapıya doğru yürümeye başladım. "Düşerken başını vurmuşsun bu tavrın o yüzden mi?" Poyarazın karşısında durdum ondan ve Ulaş tan bile daha uzundum. "Yüzünüze her gülenin peşinde dolaşan sizlersiniz bir şansımı deneyeyim dedim." Kapı kulpunu tutup aşağıya çekince kapı gıcırdayarak açıldı.
İkisi de peşimden geliyordular merdivenlerden aşağı inmeye başladım. "Ne alakası var?" Bilmem der gibi omuz silkip ilerlemeye devam ettim. Mutfağa girip ışığı yakıp buz dolabına yöneldim. "Kendisi hiç gülmüyor ya ondan öyle söyledi takma onu."
"Aç mısınız?" Ocağın üzerine de yemekler vardı ve yemeği yapan kişinin kim olduğunu da biliyorum. Dolaptan beyaz peynir domates ve salatalık alıp tezgahın üzerine bıraktım. Alt dolaptan doğrama tahtası alıp domatesle salatalığı yıkayıp doğrama ya başladım. "Yok aç değiliz." Poyraz ona kısa bir bakış atıp tekrar önüme döndüm. Sarhoş değildiler ama içmişler doğradığım domates ve salatalıkları bir tabağa alıp çatal ve ekmek alıp karşılarına geçip oturdum.
"Evde nadiren görüyorum seni burada yaşamıyor musun Ulaş?" Ekmeğe sürdüğüm peynirin üzerine domates koyup ağzıma atıp çiğnemeye başladım. "Okuduğum üniversitesi buraya uzak arkadaşlarım ile tuttuğum evde kalıyorum." Tülin evliydi evi ayrıydı Gürkan oda evli ve ayrı evde yaşıyordu Alparslan bekar ama ailesinden ayrı yaşıyordu.
Irmak ve Poyraz anne ve babaları ile birlikte yaşıyor aile kendi arasında bölünmüştü bana gerek yoktu. "Sen okumuyorsun öyle değil mi?" Ulaşın sorusuna başımı salladım. Okumak bana göre değildi dersem yalan olur pusat'ın babası ölmeden önce okuyordum.
"Sormadın ama bende üniversitesi okuyorum mimarlık." Güldüm dediğine doymuştum peçete alıp dudağımı sildim. "Seni burada bulacağımdan emindim."
Üçümüz de mutfak kapısının önündeki kişiye baka kalmıştık.
"Oha!"
Bunu kim söylemişti hiçbir fikrim yoktu ama ona katılıyorum. Oha anasını satayım. "Oğlum annene sarılmayacak mısın?"
□□□
Yeni bölüm ne zaman diye sormayın? Bende bilmiyorum. İlham gelmiyor adam akıllı bir bölüm yazınca bölümü atarım.
Selam!
Biliyorum kısa bir bölüm oldu ama çok hastayım ve adam akıllı oturup yazamıyorum. Neyse geçiş bölümü olsun bu diğer bölüm oldukça uzun olacak.
Lütfen OY verin yorum yapın sizden bir tepki alamayınca beğenmediğinizi düşünüyorum. Hevesim kaçıyor.
|
0% |