@tubi371
|
BOĞAZIMA KADAR HEVES KIRIKLIKLARIYLA DOLUYUM.
15 Bölüm; Geçmişin izleri
𒆜
Ellerim titriyor, gözlerimde yaşlar birikiyor. Babamın yükselen sesi, evin içinde yankılanıyor. Annem, köşeye sıkışmış, yüzünde korku dolu bir ifade var. Onu korumak istiyorum, ama ne yapacağımı bilemiyorum. Babam bana dönüyor, gözleri kızgın, eli havada. Bir an için zaman duruyor gibi hissediyorum. Sonra, acı bir tokat yanağımda patlıyor. Annem çığlık atıyor, ama sesi babamın bağırışlarına karışıyor.
Anlamaya çalışıyorum, neden? Neden annem, neden ben? Gözyaşlarımın ardında, kırık bir kalp ve kırık bir aile var. Annemi korumak isterken, kendimi de tehlikeye atmışım. Ama yine de, onun güvenliğini sağlamak için her şeyi yapardım. Babamın gözlerindeki öfkeyi gördüğümde, içimde bir umut ışığı söner. Belki de, bu şiddet döngüsünden kurtulmanın bir yolu vardır. Ama şu an, sadece korku ve acı hissediyorum.
Annem, yere düşmüş, gözlerinde sessiz bir yalvarış var. Ona yardım etmek istiyorum, ama babam engel oluyor. Bu durum, içimde derin bir öfke uyandırıyor. Babamın şiddeti, beni daha da güçlendiren bir ateş gibi. Bir gün, bu ateşin bizi kurtaracağını umuyorum. Ama şimdilik, sadece sessizce ağlıyorum, annemin acısını hissederek ve babamın öfkesine karşı durmaya çalışarak.
---
Etrafımda kırık dökük sesler, yükselen bağrışmalar, birbirine karışan öfke ve hayal kırıklığı dalgaları...Annem ve üvey annem, kelimelerle birbirlerinin yaralarını deşiyorlar; Biyolojik annem, elleri titreyerek mutfak masasına vuruyordu, her vuruşunda bir bardak ya da tabak daha sarsılıyor. Üvey annem, ona karşı duruyor, yüzünde bir aslanın cesaretiyle. Sözleri keskin ve acımasız, her biri biyolojik annemin kalbine saplanan oklar gibi.
Alparslan, Gürkan ve pusat kavganın ortasında kalmıştılar, ben ise kenarda, sessiz bir gölge gibi duruyorum, tüm bu kaosun içinde kaybolmuş hissediyorum. Cebimdeki sigara paketini çıkardım. Dudaklarıma yerleştirdiğim sigara beraberinde paketi eski yerine bıraktım ve zippo çakmağıyla aceleden uzak bir halde keyif sigarasını yaktım.
Onları ayırmak aklımın ucundan bile geçmemişti, kavga esnasında Alparslan kendi annesinden tokat yemişti. Bu beni oldukça tatmin etmişti, yanağında hâlâ beş parmak izi vardı yanlışlıkla vurmuş olsa bile bunu çok daha önceden hak etmişti.
İçime çektiğim sigara dumanını ağır bir şekilde havaya üfledim. Alparslan annesini belinden sıkıca tutuyordu, eh nede olsa saç baş kavga etmelerinin üzerinden iki dakika bile geçmemişti. "Hangi hakla evime gelip olay çıkarırsın sen?" Umay sinirden deliye dönmüştü. Elena Pusat'ın kolunu sıkıca tutmuş karşısındaki kadına kin ve nefretle bakıyordu. "Oğlumu bırakırsan çekip gideceğim olay çıkaran sensin." Ortalarına aldıkları pusat'ın kolunu tutmuş çekiştirip duran iki kadına boş boş baktım.
"Yetişkin o nerede ve Kimle kalacağına kendisi karar vere bilir." Saçmalama Pusat için mi kavga ediyorlar diyeceksiniz? Evet tam olarak onun için kavga ediyorlar. Figen evin aşçısı elindeki çay bardağından bir yudum alıp konuşmaya başladı. "Vala evladım böyle bir olaya ilk defa şahitlik ediyoruz, sen dururken Pusat için kavga etmelerine bir anlam veremedim."
"Uraz," Ulaşın ciddi seslenişini duyunca alak bulak bir ifadeyle başımı çevirip bana umursamazca bakan adama çevirmiştim. "Yeminle söylüyorum bende şoktayım lan sanki oğulları sen değilde Pusat." Çayımdan bir yudum içtim. "Annenin Pusat'ın babasıyla bir geçmişi varsa orasını bilemem." Bana ters ters baktı omuz silkip onlara geri döndüm.
"Anne ve babam ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum ama sana çok haksızlık yapıyorlar be Uraz." Poyraz da bizim gibi mutfak kapısının önünde elindeki çay bardağı ile durmuş mutfaktaki kargaşayı izliyordu. Ne Ulaş nede Poyraz ile kötü anlaşamıyoruz eve ilk geldiğimden beri sadece bir birimizi görmezden gelmiştik.
Benimle muhabbeti olan Gürkan ve Alparslan tekti gerçi Alparslan gördüğü her yerde sıkıştırıp tehdit ederken Gürkan bana acıyarak ılımlı bir şekilde yaklaşıyordu. "Annesi de güzel kadınmış." Figen beğeniyle bakıyordu Pusat'ın annesine iç geçirdim.
Mahir'in sesi, tüm bu gürültünün üzerinde yankılanıyor. "Yeter!" diye bağırıyor, ama kimse onu dinlemiyor. Herkes kendi haklılığını savunmakla meşgul, kendi dünyalarında, kendi savaşlarını veriyorlar. Kafasını çevirdi ve o anda göz göze geldik.
Sert adımlarını duyduğumda, kalbimde bir sıkıntı hissettim. Evlerine geldiğim günden beri Onunla aramız hep soğuktu, beni hiçbir zaman gerçekten oğlu olarak kabul etmemişti. Yanıma gelip, o ağır sesiyle konuşmaya başladı. "Uraz, bu senin yüzünden mi?" diye sordu. Sözleri, zaten yaralı olan kalbime tuz basıyor. "Hayır" dedim, "ben sadece izliyorum."
Bana pekte inanmış değildi. "Ben şahidim baba kadın birden mutfağa girip Uraz'a Osmanlı tokadı atı." Ulaş bunu söylerken o anı canlandırarak yanağına vurmuştu yüzümü buruşturdum. Sağ yanağım yangın yeriydi hatrlatmasa olmazdı sanki.
"Geldiği günden beri tüm huzurumuzu bozan Uraz olunca..." Sesi kısıktı ama buna rağmen duymuştum. Sözleri, zaten sarsılmış olan kalbime ağır bir darbe indiriyor. Sanki benim varlığım, bu evin huzurunu bozan tek şeymiş gibi...
Kalbimde derin bir yara açılmış gibi hissediyorum. Ailemle aramdaki bu uçurumun hiçbir zaman kapanmayacağını, benim hep bir yabancı olarak kalacağımın farkındayım. Yanıma koştura koştura gelen abimin yakın koruması Fırat ile yerimden doğruldum.
"Abi Yaser Alaca oda buraya geliyor olay çıkacak." Duyduğum adla kan beynime sıçradı elimdeki bardağı ve sigarayı Ulaşın eline tutuşturup kavga etmeye devam eden gereksiz insanların yanına doğru yürümeye başladım. Yanlarında durarak iki kadına yönelik konuştum. "Yeter durun." Beni takmadan kavga etmeye devam ettiler.
"YETER DEDİM!" Öyle bir bağrmıştım ki mutfaktaki herkes sus pus olmuştu. "Yaser geliyormuş anneni de al git buradan." Masmavi gözleri ilk defa tonunun sıcaklığını kaybetmiş, bana bu kadar soğuk bakıyordu bu gözler ban hep sevgiyle baktığı için bu kadar sert bakışlara alışkın değildim. "Yaptığın beğendin mi?"
Ben bir şey yapmadım. Dişlerimi gıcırdattım. Ama hiçbir şey söylemeden öylece baktım ona Bu sefer o annesinin kolunu tutup yürüyecek ken Umay ona engel oldu.
"Gitme oğlum, o gelen her kimse onu eve almayız." Ellerimi yumruk haline getirdim bu kalp daha kaç kez paramparça olacak? Uzanıp Umayın bileğini tutup elini Pusat'ın kolundan ayırdım. "Abim annesiyle birlikte gidiyor dedim." Karşımdaki kadın bana saf öfkeyle bakıyordu. Elena uzanıp koluma iki kez vurdu. "Beni çağırdığın için teşekkür ederim söz veriyorum oğlumla aramı düzelteceğim."
Seni ben çağırmadım hiçbir şey söylemedim onlarda çekip gitmişti zaten. Suçlayıcı bakışları fark etmiştim ama yinede bakmadım ona. " Yaptığın tek şey zarar vermek o kadını buraya çağırarak ne yapmayı düşünüyordun?" Sesinden ne kadar öfkeli olduğu anlaşılıyordu sonunda bakışlarım önümdeki kadına değindi, içim acıdı. "Hasret gideresinler dedim fena mı oldu? Kadın oğlunu görmüş oldu." Alparslan güldü bu sinirli bir gülüştü.
"Amacın ne lan senin?" Derin nefesler alıp vermeye başlamıştım. "Asıl sizin amacınız ne lan? Annen biyolojik oğlu dururken Pusat için annelik yapmaya çalışıyor, bu durum bir bana mı tuhaf geliyor anasını satayım?" Üzerime doğru adımlamaya başladı ama Gürkan onu durdurdu. "O çocuk aile sevgisi nedir bilmiyor, onun onu seven bir aileye ihtiyacı var." Acıyla burkuldu yüreğim.
"Bende bilmiyorum, onu yetiştiren anne baba beni de yetiştirdi." Bunun hakkında daha fazla konuşmak istemiyormuş gibi konuyu değiştirdi. "O kadını bir daha evimde görmek istemiyorum yoksa kendine gidecek bir yer bulmak zorunda kalırsın." Sırıttış belirdi yüzümde herşeyi siktir etmiştim artık. "Bu evden cesedin çıkar gibi bir şeyler duymayı bekliyordum şaşırtın beni." Mahir sonunda dayanamayıp olaya dahil olmuştu.
"Uraz düzgün konuş karşında annen var." Kendimi tutamayıp kahkaha atmaya başladım gözümden yaş geliyordu zar zor gülme mi bastırdım. "Doğru karşımdaki kadın beni doğuran kadın." Ama annem değil... İki cihan bir araya gelse de karşımdaki kadını affetmem.
"Pusat'a annelik yapmak yerine öz oğluna annelik yapmaya ne dersin?" Elini beline yerleştirip öfkeyle kasılmış gözleriyle baktı bana. "Köpek bile yal yediği kaba pislemez sen benim oğlum olamazsın." Bir günde iki kriz bana yetmişti ona daha fazla bakmaya tahammül edemeyip Mahir'e baktım.
"Allah şahidimdir ki ne bu dünyada nede öbür tarafa hakım size helal değildir." Umay ya döndüm. "Allah'tan tek dileğim var evlat acısı çek Umay o acıyı çek çek ki bana yaptığın haksızlıklar bir ömür unutama." Hii! Diye bir ses çıkardı.
Bana yaklaştığı gibi bana tokat attı başım sağa savruldu. "Allah'ın cezası bir oğlum ölecek ise o sen ol inşallah." Acı acı güldüm dediğine kendimi ne kadar tutsam da gözlerimden akan yaşlar yüreğime batıyordu. "Amin." Alparslan ve Gürkan tedirgin bakışlar atıyordu. "Sana bir hayat vermiş bu çocuğun mezarını bile görmek nasip olmasın sana," Onları ardımda bırakarak yürümeye başladım.
"Ne dediğini duydun mu? Oğlun ölsün dedi? Allah bedduasını kabul etmez dimi?" Hıçkırık sesi duydum ama dönüp bakmadım. "Beddua sahibini bulur korkma birtanem." Evden çıkıp park halindeki arabaya doğru adımlamaya başladım. "Nereye gidiyoruz Uraz bey?" Kapımı açtı arabaya binip kemeri taktım oda arabaya binince arabayı çalıştırıp yola koyuldu.
Aldığım nefesler yetmiyordu sanki. Kapı kulpunu tutum. "Durdur arabayı." Dediğimi yaprak arabayı yol kenarına çekti kapıyı açıp aşağıya indim. Midem bulanıyordu... O anı hatırladıkça midem bulanıyordu. Kusma refleksiyle boğuşuyordum. O anın iğrenç kokusu, hala burnunda tütüyordu. Gözlerim genişlemiş, kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Beynim, olayın şiddetini anlamaya çalışıyordu. "Neden ben?" diye düşünüyordum.
O anın gerçekliğiyle yüzleşirken, midem daha fazla bulanıyordu. İğrenç bir acı ve şok beni sarıyordu. Tiksinti, iğrenme ve şaşkınlık iç içe geçmişti. Bedenim titriyor, terliyordu. O anın korkunç gerçekliği, zihninde sonsuz bir döngüde dolaşıyordu.
Bir süre sonra, midem dayanamadı. Midem bulanıyor, midem bulanıyor!diye düşünürken, ağzımdan ani bir tiksintiyle kustum. Midem boşalırken, vücudum hafifledi. Ama içimdeki acı hala devam ediyordu. Kusmuğun kokusunu duyduğunda, gözlerimi yaşartı.
Koruma su şişesini bana uzattı elinden alıp suyla ağzımı çalkaladım. Birkaç yudum alıp sırtımı arkamdaki arabaya yasladım. "iyi misiniz efendim?" Başımı salladım. "İyiyim." Değilim...
Bedenim buradaydı oturduğum soğuk asfaltı hissediyorum ama ben artık orada değilim. Zihnim, o kadının sözleriyle meşgul, kalbim ise yaralı. Artık dayanamıyorum Allah'ım al bu canı kurtar beni, artık al bu ızdırap içindeki canı. Birkaç damla gözyaşı yanağımdan aşağı süzüldü. Sertçe yutkundum ama boğazımda ki yumru gitmedi.
Elim boynumdaki kolyeye götürüp jileti avcumun içinde sıkıca tuttum. Biliyorum bu günah ama dayanacak gücüm kalmadı artık, savaşacak gücüm kalmadı. Madem o çocuğun onu seven bir aileye ihtiyacı var, o aileyi ona vereceğim. Ben olmasam da olurdu zaten.
Beni hiç sevmediler...
Ben hiçbir zaman özgür olmayacaktım...
Ben hiçbir zaman gök yüzünde özgürce uçan o kafesteki kuş olmak istemedim. Ben o kafesi kendimle birlikte yakıp kül etmek istiyorum fakat bunun için kafesin içindeki diğer kuşun özgür olmasını sağlamam gerekiyordu.
Ve ben bu gece o kuşu özgür bıraktım. Boynumdaki kolyeyi çekip kopardım. Avcumun içindeki soğuk jilet dikenli bir tel haline gelmiş avcumun içine batmıştı.
Benden kurtuldun abi...
Senden kurtuluyorum abi...
□□□
Selam!
Sizden tek ricam oy verin yorum yapın diğer bölüm için sizin düşünceleriniz nelerdir? bunu merak ediyorum. Şunu demek istiyorum diğer bölümde neler olsun istersiniz?
Gerçekten Bölümü yazarken zorlandım. Kafamı toparlamaya ihtiyacım var, bu nedenle uzunca bir süre boyunca bölüm gelmiyecek.
Evet Uraz altın kafesteki kuşu özgür bıraktı. Şunu söyleyebilirim ki kafesteki kuş hiçbir zaman Pusat Alaca olmadı...
İlk bölümdeki olay yaşanmak üzere ben o bölümü boşuna yazmadım. Zaten kitabın yazılma amacı ilk bölümdü.
Bu arada diğer kitaplarıma da göz atarsanız sevinirim şimdiden teşekkür ederim.♥
|
0% |