@tubux2
|
Bu bölüm yetişkin içerik içermektedir. Okumaktan rahatsız olanlar lütfen diğer bölümü bekleyin :) * Okuyanlardan da ufak bir ricam var. Hikayeye başladığınız tarihi yoruma yazar mısınız? İlk okuyucular kimlermiş ileride görürüz :) * ZÜMRÜT Sağanak yağmura gebe olan gökyüzünün, yeryüzüne yaptığı baskı bunaltıcıydı. Lüks villanın tüm camları açık olsa da bu yüksek ısı arsızca içinde dolanıyordu ve önüne çıkan herkesi yakıp kavurmaya ant içmişti. Fakat şu anda benim yaşadığım sıcaklık… Kesinlikle öldürücüydü. Son shotla alevlenen bedenimi bir yabancının karşısında soymam mıydı bunu hissettiren yoksa aslında tanıdığım ama giydiği Batman maskesi yüzünden kim olduğunu çıkaramadığım adamın ihtirasla beni incelemesi miydi, emin olamayacak kadar sarhoştum. Evet ben, Zümrüt Umar. Bu yaşıma kadar hiç olmadığım şekilde sarhoştum. Cesur, talepkâr ve çıplak. Çalıştığım reklam ajansı, her yıl kuruluşunu kutlamak adına kostüm partisi düzenlerdi ve bu sene 30. Yılını kutluyorlardı. Ben bu şirkette 8 senedir çalışıyordum ve bu partilerin hiçbirine katılma ihtiyacı hissetmemiştim. O gece neler yaşandığını, ertesi gün hapı gibi sabahında konuşanlar yüzünden açıkçası bu kararımdan dolayı da hiç pişman olmamıştım. Peki neden şimdi buradaydım? 30. yılı olduğu için mi? Vücudumu tamamen saran siyah, parlak tulumu ayaklarımın ucuna dikkatlice saldım. Karşımdakinin nefesini tuttuğuna şahit olduğum sessizlik eşliğinde parmak ucunda içinden çıktım. Gizlilik esası olan bir partide sevişmek için bile olsa maskelerimizi çıkarmak yasaktı. Aslında bu kural, bu gece istediğin günaha gir ve yarın unutulsun mottosu yüzündendi. Bu nedenle kendini ele vermek istemeyen herkes yüzündeki maskelere muhtaçtı. En yukarıdaki patronlardan en aşağıdaki çaycıya kadar… Bunu 30 senedir yapmalarına rağmen profesyonel hayatta nasıl hala birbirlerinin yüzüne bakabiliyorlardı aklım almıyordu. Fakat sanırım bu geceden sonra bende onlardan biri olacaktım. Neyse ki karşımdakinin kim olduğunu bilmiyordum. Çok şükür ki o da benim kim olduğumu çözemeyecek kadar kamufle olmuştum. Ellerimi başımın tepesine kaldırdım ve bu gece için ekstra düzleştirdiğim kıvırcık saçlarımı baskılamak adına yaptığım sıkı topuzu çözdüm. Odanın loşluğundan siyah gibi duran koyu kumral saçlarım iri bir dalga şeklinde çıplak omzumdan aşağı düştü. Neredeyse kasıklarımda biten saçlarımın bu kadar uzun durduğuna ilk kez şahit oluyordum. Beyaz ve buğday arasına sıkışmış tenimi örtmesini engellemek adına saçlarımı geriye ittim ve karşımdaki meraklı fedainin aç haline usulca gülümsedim. Ailenin takdir edilen çocuğu, okulların örnek öğrencisi, iş yerinin güvenilir çalışanı… Hepsinin tek bir ortak noktası vardı; görünmezlik. Ünlü ve sansasyonları ile zirvedeki yerini yıllardır koruyan bir reklam ajansında kurallara uyan, sessiz, tarafsız ve çalışkan olan herkesin olduğu gibi; ben görülmezdim. Ama şu anda… Çırılçıplaktım ve tüm benliğimle bir adamı baştan çıkarmak üzereydim. Yavaş ve seçtiğim karakterin hakkını verecek şekilde cat walk yaparak yürümeye çalıştım. Kafam o kadar dönüyordu ki ayaklarımın birbirine dolanmasıyla kendimi yerde bulmam bir oldu. Refleks olarak sessiz bir inilti dudaklarımın arasından kaçtı. Çarpan yerlerimin sızladığını bile hissedemeyecek kadar uyuşmuştum. “İyi misin?” Telaşını duyduğum adamın bana acımasını değil baştan çıkmasını istiyordum. Bu nedenle üzerimdeki aciz kadın kılıfını savurdum. Önüme düşen saçlarımın arasından “Hiç olmadığım kadar,” diye fısıldadım. Kuruduğunu fark ettiğim dudaklarımı hafifçe ıslattım ve dizlerimin üzerinde salınarak emeklemeye başladım. Kabartılan yastıkları, genişliği, köşelerinden yukarı doğru uzanan ahşap direkleri ve tavanı süsleyen tülleriyle tam bir orta çağ krallarına layık olan yatağa kadar… İşte şimdi tam bir kedi gibi gözüküyordum. Fazlasıyla rahat görünen yatağın üzerinde, beklentiyle duran adamın usulca kucağına çıktım. Kasıklarıma elektrik akımı gönderen, ihtiyaç ve arzuyla ıslanmama neden olan sertliğini bacaklarımın arasında hissedebiliyordum. Onu etkilemiştim. Batman maskesinin açıkta bıraktığı tıraşsız çenesine içgüdüsel olarak dokundum. Yarı açık gözlerine yakından baktım. Siyah mıydı yoksa ortamın karanlığı saçlarım gibi onu da siyah görmemi mi sağlıyordu. Hala kendinde olan tarafım elimin altındaki tenin kime ait olduğunu sorgulamaya başladı. Ajanstaki yaşlıları eleyecek kadar gergin hatlara sahipti. Fakat toy biri de değildi. Büyük patron ve stajerler elenmişti. Sert, köşeli çenesi, çıkmak üzere olan sakallarının o gıdıklayıcı hissi… Alkolle baskılanmış yangınım bu çıkarımların hepsini anında kül etti. Bu gece düşünmek yoktu. Çünkü düşünmek beraberinde pişmanlığı da getirirdi. İşimi seviyordum. Bu işte çalışmaya devam etmek istiyorsam karşımdaki adamı çözmemeliydim. Çözersem yüz yüze bakamazdım ve bu, bu gecenin en önemli kuralını çiğnediğim için atılmam anlamına bile gelebilirdi. Ellerim talepkâr bir şekilde boynuna kaydı ve kafasını tamamen kaplayan kostüme rağmen âdem elmasının belirginliğini hissedebilmiştim. Saçlarını hayal ederek ensesini sıktım. Hafif bir iç çekiş, arzulu bir öpücüğe dönüştü. Dillerimiz birleşmemiş sanki dans etmeye başlamıştı. İniltiler ve mırıltılar eşliğinde yavaş, baştan çıkarıcı bir görsel şölendi bu. Müthiş bir kimya. Dilinde cin tonik tadı vardı. Kendine olan güveni, benim bedenimde isyan çıkarıyordu. Zihnim çoktan ön sevişme safhasını atlamıştı. Sırtımı yay gibi geren, çarşafları avuçlatan, şüphesiz zevkten kas katı bırakan sevişme görüntülerimiz gözümün önündeydi. Kostümüne rağmen birbirimize değen bedenlerimiz bir arzu yumağı gibi kördüğüm olmuştu. Bu iyi kızın uzak durması gereken kötü çocuk sinyalinden başka bir şey değildi. Fakat benim şalterlerim çoktan atmıştı. Bugün benim doğum günümdü ve 30 yaşına basmıştım. Yani değişmem gerekiyordu ve buna bir yerden başlamalıydım. İşte tam olarak bu yüzden bu gece buradaydım. 30. yıl kutlamasına 30. yaş hediyesi… “Ne düşünüyorsun?” Bulutsu bir ses… Ne sert ne yumuşak, ne sıcak ne de soğuk. Sadece orada olduğunu belli eden ama istediği an dağılıp gidecekmiş gibi duran… Ne kadar saklanırsan saklan sesini maskeleyemiyordun ama kafam o kadar iyiydi ki karşımdaki adamın tek tük kelimelerinden sesini daha önce nerede duyduğumu çıkaramıyordum. Hatta duyup duymadığımı bile. Belimin iki yanında hissettiğim sert tutuşla gözlerim alevlendi. “Bir şey düşünemeyecek kadar sarhoşum,” derken adamın dudakları sesimi içine çekti. Cin tonik tadının en acı aroması tekrar ağzımın içine doldu. Elleri sırtımın her karışındaydı. Büyük değildi. Küçükte sayılmazdı. Parmakları uzundu ama. Dokunuşları fazlasıyla yumuşaktı. Bunu sağlayan nasırsız elleriydi. Sürekli bakım yaptığına emindim. Cemil Bey olabilir miydi? Ya da Suat Bey… Yusuf. Orhan olabilir miydi? Bilemiyordum. Zihnim kıkırdadı. Bu dışa nasıl yansımıştı bilmiyordum ama kucağındaki duruşum bir anda ters yüz oldu. Üzerimden kalktı. Pelerinini odanın bir köşesine fırlattı. Kostümünün alt kısmını sıyırırken gözlerini gözlerimden ayırmadı. Kostümünün üzerini çıkardığındaysa benim gözlerim arsızca göğsüne yapıştı. Düzgün fiziğine yansıyan loş ışıkla ortaya çıkan o kaslara… Altılı mıydı yoksa sekizli mi? Dudaklarıma hasret kalmış gibi saniyeler içerisinde aramızdaki mesafeyi kapattı. Tekrar adı damağımdaydı. Gözleri açık öpüşüyordu. Kontrol delisi olduğunun sinyallerini verdiğine göre kesinlikle patronlardan biriyle sevişiyordum. “Kokun…” İnlemesinin böldüğü cümlenin devamını merak etmedim. Belki de kendi çapımda bir egonun esiriydim ama o nefesleri arasından yine de tamamladı. “Kokun şiir gibi.” Kesinlikle kadın ruhundan anlayan biri olmalıydı. Bir eliyle boynumu okşarken diğer elini kalçama indirdi. Her dokunuşu hali hazırda yanan bedenimdeki kıvılcımları etrafa saçıyordu. Kalçamı avuçlarken yavaşça bacaklarımın arasına girdi. Hafif hafif dokunuyor, yokluyor ve beni yoğun bir zevk dalgasının içine çekiyordu. Kalbim delicesine çarpıyor, verdiği heyecandan nefesim kesilse bile durmasını istemiyordum. “Tanrım…” Sadece derin bir yakarış için dudaklarımızı birkaç milimlik ayırdı. Bu mesafeden göz rengi kendini ele vermişti. Tabi benim gibi göz rengini saklamak için lens kullanmadıysa. “Seni şimdi istiyorum,” dedi kesik nefeslerinin arasından. “Tanrı aşkına sen daha önce nerelerdeydin?” * İlk bölümün sonuna geldik :) Yorumlarınız çok önemli ve değerli. Paylaşırsanız çok mutlu olurum :) |
0% |