Yarasa ve Kedi - 4

@tubux2

ZÜMRÜT

 

Sabah brifingi için amfide toplandık. Gün içinde tüm ajansın bir arada olduğu tek zaman, şu andı. İyi değerlendirmem gerekiyordu. Yoksa yarına kadar ancak zihnimin dağınıklığını toplamaya çalışırdım. Bu da zaman kaybından öteye gitmezdi. Belki de sekiz senedir ilk kez kapıdan girenlerin hepsine alıcı gözle bakıyordum.

“Tahminin var mı?”

Kendi ekibi yerine benim yanıma oturmayı tercih eden Şakir’in de gözleri en az benimkiler kadar meraklıydı. Videolardan izlediği adamı arıyordu. Başımı olumsuz anlamında salladım. Görevi o devraldığına göre önümdeki karalamalarıma geri dönebilirdim.

Batman’i bulacağına ant içmişti ve bu artık sadece benimle ilgili değildi. Biri onun sistemine sızıp sadece bize ait olan videoyu silmişti. Kim olduğunu bulmazsa ve tahmin ettiğimiz gibi ajansı zor duruma düşürecek bir olay yaşanırsa başı ilk yanan o olacaktı. Fakir bir aileden geliyordu Şakir. Lise mezunuydu ama kendini öylesine yetiştirmişti ki tırnaklarıyla kazıya kazıya çıkmıştı şu andaki koltuğuna. Senelerini vermişti, hayatını vermişti ve bir video yüzünden hepsini kaybetme ihtimaliyle yüz yüzeydi. Belki de sadece bu amaçla böyle bir girişimde bulunulmuştu. Ajansın göz bebeği olduğu kadar bazıları için arpacıktan farksızdı. Başarılarını kıskanan bir grup vardı. Gizli kıskançlardandı. Ayağının kaydığını görmek için gözlerini bile kırpmazlardı. Peki neden sadece bizim videomuz silinmişti?

İşte bu tam anlamıyla muammaydı.

Amfi her zamankinden daha gürültülüydü. Bunun nedeni kuruluş partisinden sonraki ilk brifing olmasıydı. Her sene bugün, maaşlarımız patronların belirlediği zam oranıyla hesaplarımıza geçerdi ve para tüm dedikoduları gölgesinde bırakacak bir güçtü. Şakir salladığı bacağıyla bana doğru iyice yanaştı. Sağ tarafıma ait tüm uzuvlarım onun sol tarafınla birleşmişti. Hatta onun bacağının etkisi benim bedenimi hareketlendiriyordu. Birinin bizi dinlemesi ihtimaline karşı, benim bile zor duyacağım kadar sesini alçalttı.

“Hatırladığın herhangi bir ayrıntı da mı yok?”

Ona yardımcı olabilmeyi, en azından işini kolaylaştıracak bir detay söylemeyi çok isterdim. Fakat kafam hala sisliydi. Hayatımda ilk kez alkol almıştım. Çok alkol almıştım ve sadece silüetlerimizi görebileceğiz kadar loş bir odada sevişmiştim. Açıkçası bir şeyler hatırlayacak olsam bile bu ortamda çok zordu. İnsanların üzerindeki kıyafetler kalan aklımı da sabote ediyordu.

“Günaydın Waganda!”

Cemal Bey, coşkulu bir giriş yaptı. Yaşına uygun giyinmiyor olması beni korkutuyordu. Sanırım biraz da midemi bulandırmaya başlamıştı. Zihnime dolan Batman görüntüsüyle uyuşmasa da gerçek ortaya çıkana kadar hep bir ihtimal olarak kalacaktı. Hep bir ağızdan olmasa da keyifli bir “Günaydın” karşılığı alan adam “Parti nasıldı?” diye sordu. Sanki bilmiyordu. Başımı tekrar önümdeki deftere eğdim.

“Bu sene eşimin rahatsızlığından dolayı partiye katılamadım ama duyduğuma göre kostümleriniz yakıyormuş.”

Elim hareket etmeyi kesti. Doğru mu duymuştum? Partiye katılmadığını mı söylemişti? Başım kaldırdım. Şimdi gözüme bitkin gelen adamın eşi bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Bu duruma sevindiğim için kendimden utanıyordum ama elimde değildi. Artık Cemal Bey bir ihtimal olmaktan çıkmıştı. Çok şükür!

“Suat, bir süre aramızda olamayacak. Cuma günü yurt dışındaki ortaklarımızla toplantı yapmak adına New York’a geçti.”

Gözlerimin parladığını hissediyordum. İçimden sıraladığım şükürler eşliğinde Şakir’e baktım. Ne düşündüğümü anladığı için bana ufak bir göz kırptı. Bu iki godoman elendiğine göre rahat bir nefes alabilirdim. Bundan sonraki Batman ihtimalleri, en azından sevişilebilecek seçeneklerdi. Allahım çok şükür!

Gözlerimi daha cesur bir ifadeyle çalışanların üzerinde dolaştırdım. Bir yandan da beni iliğime kadar kurutan adamı hatırlamaya çalıştım. Gözleri koyu renkti. Maskeden dolayı saçlarını görememiştim ama içimden bir ses, onunda koyu olduğunu söylüyordu. Elleri bakımlıydı, evet. Fiziği muntazam, kasları sekizli, teni buğday renkliydi. Yüz hatları köşeli ve sertti. Köse değildi ama kirli sakalı var da denmezdi. Kirpikleri uzundu. Sesi…

“Bu seneki zam oranınız %60.”

Bir anda kulağımın dibinde patlayan alkışlar irkilmeme neden oldu. Birkaç saniye olayın sokundan kıpırdayamasam da üzerimdeki etkiyi çabuk uzakştırdım ve tıpkı diğerleri gibi avuç içlerimi acıtana kadar alkışladım. Bu kirayı çıkardığım anlamına geliyordu. En azından hayat standartlarım değişmeyecekti. Hayat her zaman kötü sürprizler yapmıyordu demek ki.

“İyi iş çıkardınız,” diyen Cemil Bey’in sesini alkışlar yuttu. Ortalıktaki kargaşadan fırsat bularak başımı arkaya çevirdim ve birazda oradaki insanları inceledim. Hepsinin yüzüne zihnimde Batman maskesi oturtuyordum ama hala seviştiğim adama yaklaşamamıştım.

Bir an…

Kısacık, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir an onu görür gibi oldum. Daha doğrusu karşımdaki adam bakışlarımı öyle sert bir şekilde yakalamıştı ki heyecanım ve paniğim bana onu hatırlattı. Kalbim ortamın coşkusuna eş gümbürdüyordu. Göz temasımız tepkiseldi. Sanki ben yanından uçup giden bir yaprakmışım gibi bakışlarını anında Cemal Bey’e doğru çevirmişti ama ben onda kalmıştım. Saçları ele gelecek kadardı. Ne uzun ne de kısa ve koyu kahveydi. Özenle şekillendirmişe benziyordu. Gözleri de aynı renkti. Buğday tenliydi. Ellerini ya da fiziğini göremiyordum ama omuzları bu mesafeden bile geniş durduğuna göre vücudu düzgündü. Yüz hatları köşeliydi ama sakalları zihnimdekinden uzundu. Adem elması seri bir şekilde yukarı aşağı hareket ediyordu.

Yutkunuyordu.

Hem de sürekli.

Sert ve soğukkanlıydı.

Tıpkı o gece gibi.

Önüme döndüm. Dikkat çekmemek adına bir süre sadece ortama adapte oldum. Ardından Cemal Bey, bugün ve bundan sonraki birkaç günü ilgilendirecek işlerden bahsederken önümdeki defteri açtım. Sanki patronumun söylediklerini not ediyormuşum gibi “Sanırım onu buldum,” yazdım ve hafifçe dirsek geçirdiğim Şakir’e doğru uzattım. Okuduğu gibi gözleri büyüdü ve bana baktı. Dudaklarını kıpırdatarak “Kim?” diye sordu. Defteri tekrar önüme çektim ve Planlama departmanın başındaki adamın adını hatırlamaya çalıştım. Ellerim çokta emin olmayarak defterin üzerinde gezdirdim.

“Buğra Yıldırım.”

Bu sefer defteri uzatmama bile gerek kalmadı. İsmi okuyan Şakir’in gözleri kısıldı. Sanki doğru okuyup okumadığını anlamaya çalışıyordu. Başı belli belirsiz iki yana sallanırken “O olamaz,” diye fısıldadı. Nedense hüsran duygusu içimi kaplamıştı. Yanılıyor olabilirdim ama yanılmak istemiyordum.

“Hafta sonu kızı onda kalıyor. Partiye katılmadı.”

**

Çocukken utandığım zamanlarda yüzüm kızarırdı ve ben bunun yüzünden saatlerce ağlardım. Öyle sevimli kızarık yanaklardan değildi benimki. Bir anda tenimi basan kırmızı noktalar sanki utanca alerjim varmış gibi her yanıma yayılırdı. Şimdi bakıyorum da ne büyük nimete sahipmişim aslında.

İnsanlar çok rahattı. Sadece bir gece o partiye katılmıştım. Aklıma geldikçe utançtan yerin dibine giriyordum. Yüzüne baktığım herkes için “Acaba o mu?” diye düşünmeden edemiyordum. Belki bunun nedeni o gecenin benim ilklerime misafir olmasıydı. Yine de yüz yüze bakan insanlar için bu partilerin bu kadar sıradanlaşabilmesi için hepsinin ar damarı çatlamalıydı. Bir Allah’ın kulu da utançtan gözlerini kaçırmıyordu ya…

Buğra Yıldırım

Hiç kimse onun kadar yakınlaşamamıştı Batman’e ama Şakir inatla onun olmadığını söylüyordu. Boşanma arifesindeydi ve boş vakitlerinin hepsini kızına harcadığını öğrendiğimde inatlaşanın ben olduğumu fark ettim. Fakat içimdeki bir his, filizlenen merak tomurcuklarımı inatla budatmıyordu. Saçmaydı. Gereksizdi ama kendimi onu araştırırken bulmamın nedeni o içimdeki lanet olasıca histi.

36 yaşındaydı.

Şarap gibi yıllanmış bir yakışıklılığa sahipti. Waganda Dijital’de 10 senedir çalışıyordu. Bir önceki çalıştığı şirkette ülkenin önde gelen ajanslarındandı. Bu adamın sağlam bir portfolyosu olmalıydı ya da taşaklı bir torpili. Geçen ay, en iyi reklam ödülünü ajansımız adına almıştı. O geceye ait fotoğrafındaki haline Batman maskesi tam anlamıyla uyuyordu ama buna odaklanmamaya çalıştım. 15 yıllık evlilikleri bu sene ayrılığa sürüklenmişti. Nedenini aşırı merak etsem de eşiyle mutlu günlerine ait birkaç fotoğraf dışında hiçbir şey bulamamıştım. Gizli tutuluyordu. Kesin içinde aldatma vardı. Belki de aldatmalar…

Ama eşi çok güzeldi. Bu ülkeye ait olmayan bir güzellik akıyordu üzerinden. Ukraynalı olduğunu okuduğumu anımsadım. Sarı saçları, cam göbeğinden farksız mavi gözleri, Victoria secret mankenlerine taş çıkaran fiziği, pürüzsüz teni… İnsanın böyle bir kadını aldatması için doyumsuz olması gerekirdi. Peki doyumsuz muydu? Anılar arsızca zihnime dolarken alt dudağımı dişledim. Geçen geceki adam kesinlikle öyleydi. Fakat sadece bu ayrılık için bir neden olamazdı. Sonuçta bu gece senelerdir yapılıyordu. Peki asıl neden neydi? Kültür çatışması için çok uzun zaman evli kalmışlardı ve bir kızları vardı. 10 yaşındaydı. İsmi ise Arven’di. Tıpkısı annesine benziyordu ama gözleri… O koyu kahveliklerini saran uzun kirpikleriyle kesinlikle babasının kopyasıydı. İleride çok canlar yakacağını şimdiden duyurduğu saf bir güzelliği vardı. Mutluydu. En azından gördüğüm fotoğraflarından çıkardığım sonuç buydu. Bir an annesi ve babasının boşanacağı aklıma düştü ve tüm o fotoğrafların sahte bir duygudan ibaret olabileceği… Sadece hafta sonları babasında kaldığına göre, mahkeme sonuçlanana kadar hâkim geçici velayetini annesine vermişti. Bu da demek oluyordu ki…

Buğra Yıldırım da şerefsizin önde gideniydi.

“Sana o değil diyorum.”

Sırtımda hissettiğim varlığın ve kulağımın dibindeki iç kıpırdatıcı fısıltının sahibini tanımama rağmen irkildim. El çabukluğuyla telefonun ekranını kararttım. Şakir hangi ara yanıma gelmişti de arkama geçip sandalyemin kolçaklarına iki elini yerleştirmişti bilmiyordum. “Daha fazla bakma fotoğraflarına,” dedikten sonra mahrem mesafemden çıktı. Gergin sayılabilecek bir nefes aldım. O ana kadar nefesimi tuttuğumun bile farkında değildim.

Sandalyemde gerisin geri dönerken “Sanırım o değilse bu ofisteki kimse olamaz,” dedim kısık sesle. Şakir şüpheci bir bakış atarken “Hani hatırlamıyordun,” diye sordu. Gecenin %70’i hala bulanıktı ama bu %30’nun işe yaramayacağı anlamına gelmiyordu.

“Hatırladıklarım yetiyor.”

Verdiğim cevapla gözleri abartılı bir şekilde büyüdü. Yalandan bir rahatsız olma ifadesi takınarak “Edepsiz,” dedi. “Her fırsatta seviştiğinizin altını çizmene gerek yok.” Küçük harflerle konuşmasına rağmen gözlerimi hızlıca birinin duyup duymadığını anlamak için etrafta dolaştırdım. Neyse ki birkaç kişi hariç herkes öğle arasındaydı. Bana en yakın bilgisayarda oturan Kubilay’ın ise müziği bana kadar gelen bir kulaklığı vardı. Bu yüzden rahatça dile getirebiliyordu, beni utançtan kızartacağı kelimeleri.

“Lütfen kelimelerine dikkat et.”

Şakir her zamanki kendini beğenmiş ifadesini takınarak “Dikkat etmesi gereken sensin,” diye uyardı. “Yanına geldiğimi bile fark etmedin. Öğle arasının verdiği rahatlık olabilir ama kimin erken döneceğini bilemezsin.” Haklı olmasından nefret ediyordum. “Ayrıca telefonun ekranında kabak gibi kızıyla fotoğrafı varken, sen benim ciddi ciddi sadece ‘sevişme’ kelimemin duyulmasına mı takıldın Zümrüt?” Yanımdaki boş sandalyeyi çekip oturdu ve sürüyerek dibime kadar girdi. “Ve şu araştırmacı ruhunu ofisin geri kalanına mı harcasan artık, çünkü o değil diyorum.” Kelime yağmurundan kaçmak istercesine başımı geriye yasladım ve gözlerimi kapattım. Tabi ki bu Şakir’i durdurmadı.

“Ha illa ben Buğra Yıldırım Fan Kulüp başkanı olacağım diyorsan, en azından araştırmalarını eve sakla. Hatta istersen akşam bana gel birlikte araştıralım.”

Sanki ciddi bir konuşma içerisindeymişiz gibi “Gelemem ya,” dedim yüzüne bakarak. “Süheyla’ya sözüm var. Akşama oyununu izleyeceğim.” O an Şakir’in yüzünü kamerayı almak ve ileride çocuklarıma ‘Bakın dumur nedir, nasıl olunur’açıklamasında göstermek isterdim. Yüzüne kahkahamı patlatmamak adına dudaklarımı birbirine bastırdım ama her anlamda güldüğümü gördüğüne emindim.

“Sen baya ciddisin,” dedi çok vahim bir sorunu gözden geçiriyormuş gibi. Umursamaz bir şekilde omuz silktim. “Elimde sadece o var ve onun olmadığına emin olana kadar araştıracağım. Emin olduktan sonra diğer seçeneklere göz atarız.” Hoşnutsuz bir şekilde başını iki yana salladı. “Boşa vaktini harcıyorsun.”

Konu Buğra olunca sanki her şeyi en iyi o biliyormuş gibi davranıyordu ve bu can sıkıcıydı. Yoksa… Bir an aklıma gelen delice düşünceyle oturduğum yerde doğruldum. Hasar tespiti yapar gibi her şeyi tekrar zihnimden geçirdim. O boşanmanın altından Şakir çıkmazdı değil mi? Allahım! Gay olabilecek kadar yakışıklıydı!

“Gay falan değil.”

Şakir gücenmiş bir edayla gözlerini devirdi ve aynı fısıltılı tonla “Eğer bu kadar dillendireceğini bilseydim bu sırrı seninle de paylaşmazdım,” diye ekledi. Gerçek Şakir’i bu ofiste tanıyan sadece bendim. Metroseksüel bir havası olduğu için belki tahmin ediyorlardı ama en azından kimse benim gibi yüzüne vurmuyordu.

Şakir oturduğu sandalyeyi sürüyerek benden uzaklaştı. Tam ayağa kalkacağı sırada bu sefer ben sandalyemde ona doğru kaydım ve tam karşısına geçtim. “Özür dilerim.” Samimi olduğumu anlaması için elini tuttum ve onu gözlerimin içine bakmaya zorladım.

“Yemin ederim sadece sesli düşündüm.”

Biliyorum dercesine başını salladı. “Özür dilerim,” dediğimde suratıma üfleyerek göz devirdi. “Bir de bayıl istersen Feriha.” Aramızda ağlamaklı durumlarda geçen dizi repliğiyle gülümsedim. Şakir’de bıyık altından bozuk ama yine de samimi bir gülüş attı. Şimdi asıl konumuza dönebilirdik.

“Nasıl vaktimi boşa harcadığımdan bu kadar emin olabiliyorsun? Bu adam partilere katılmaz mı-“

“Katılmaz.”

Daha söyleyeceklerimi bitiremeden noktalayan Şakir oldu. “O adam bu ajansın hiçbir kostüm partisine katılmadı.” Nereden biliyorsun diyecek oldum. Aklıma tüm kayıtların onun elinden geçtiği ve az çok kimin kim olduğunu bildiği geldi ve sustum. “Boşanmak üzere olduğuna bakma. Çok sadık bir eşti ve harika bir babadır.”

“Buradaki herkes öyle değil mi?”

Ya sadık eşlerdi ya ayrılmaz sevgililer ya harika bir babaydı ya da mükemmel bir anne. Ama bu onları o geceye katılmaktan alı koymuyordu. Bana imasını abartarak baktı. “Arka arkaya yılın çifti ödülü alacak kadar büyük bir aşktı onlarınki.” Bütün aşklar bir noktada bitiyordu o zaman ama neden?

“Anastasia aldattı.”

“Ne?”

Zihnimin sesine engel olamadığım yetmiyormuş gibi bir de şaşkınlığımın getirisi ufak bir nidaydı. Neyse ki birilerinin dikkatini çekecek kadar yüksek sesli değildi. Şakir başını onaylarcasına sallarken “Nerede, kimle, nasıl gibi detayları bilmiyorum. Sadece aldattı ve itiraf etti. Buğra Bey’de acımadan bastı tekmeyi,” dedi. Neden aldığım her cevap beni daha çok soru sormaya teşvik ediyordu ki…

İçeri tek tük insanlar gelmeye başladığında şüpheli yakınlığımızı genişlettik ve sıradan bir konudan konuşuyormuş gibi görünmeye çabaladık. Şakir telefonundan bir şeyler göstermeye başladı. Fakat benim aklım tamamıyla Batman olduğunu tekrar düşünmeye başladığım Buğra’daydı. Aslında benimde ona ‘Bey’ demem gerekiyordu ama aramıza resmiyet sokamayacak kadar ondaydım. Şimdi her şey kılıfına uyuyordu. İki ihtimal vardı: Aldatılan bir adamdı. Boşanma arifesinde, kızının onda olmadığı bir gecede kaçamak yapmış, ardından pişman olmuştu. Karısını sevdiğini anlamış ve delilleri yok ederek hayatına kaldığı yerden devam etmek istemişti.

Ya da…

Bunca yıldır katılmadığı partiye biraz olsun kafa dağıtmak için katılmış ama evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Ortalıkta dolaşan görüntülerden o olduğu anlaşılmasın diye videoyu silmişti. Böylece hâkimin eline geçmesini ve boşanma sürecinin uzamasını, asıl aldatan oymuş gibi gösterilip kızının velayetini alamamasının önüne geçmişti. İki ihtimalde de videomuzu Şakir’i zor durumda bırakmak için değil, kendini kurtarmak için silmiş olmalıydı.

“Zümrüt?”

Adım, uyarıcı bir etkiyle dillenmişti. “Ne düşünüyorsun?” Burnuma kadar sokulmuş telefona bakmadığımı anladığı için yalan söylemenin bir anlamı yoktu. Fakat zihnimde vardığım kanıyı karşımdaki adama söylersem de yine o olmadığı konusunda tartışacaktık.

“Sana o olduğunu kanıtlayacağım.”

Sağ elinin tersini sol avuç içine vurarak ayaklandı. Bu beklenmedik tepki yüzünden ofistekilerin birkaç saniye de olsa dikkati üzerimize çevrildi. “Ben burada eşek mi osurtuyorum?” diye sorduğunda “Kanıtlayacağım ve bu söylediklerinden utanacaksın,” dedim. Şakir gözlerimin içine yapabileceği en sert şekilde baktı. Ardından ellerini koltuğumun kolçaklarına tekrar koydu ama bu sefer arkadan değil direk burun buruna gelecek kadar önümdeydi.

“Tamam.”

Pes etmeyeceğine kendimi o kadar şartlamıştım ki söylediği kelimeyle birkaç saniye afalladım. Başını yukarı aşağı sallayan çocuk “Tamam. O olduğunu bana kanıtla,” dedi. “Ama o değilse ve biz bu yüzden işimizden olursak-“

“Öyle bir şey olmayacak.”

Şakir çevremizin kalabalıklaştığını fark edince benden uzaklaştı. İlerleyip kendi masasına oturdu. Aramızdaki yarım cam paravanın üzerinden ona baktım. O ise benimle göz teması kurmamak adına bilgisayarıyla ilgileniyordu. Bir anda telefonuma düşen bildirimle bakışlarımı ondan çektim ve kilitli ekranımdaki mesaja baktım.

 

SHAQ:

Nasıl yapacaksın?

 

Gülümsedim. Açıkçası bu kısmı düşünmemiştim. Kilit ekranını hızla açıp karşıma çıkan baba kızın sayfasından çıktım. Mesajlara girip Cevap kısmına tıkladım. “Bulurum bir yolunu,” yazıp gönderdim. Batman olduğunu kanıtlamak için ona yakın olmalıydım. Bunu ofiste yapmam dikkat çekerdi. Dışarıda yapmam boşanma sürecini etkileyebilirdi. O an aklıma mesajlaşmak geldi ama telefondan yapamazdım. Daha ilk andan deşifre olurdum ve partinin kurallarını çiğnediğim için işten kovulurdum.

Telefonumun ekranı tekrar yandı. Bir instagram linkiydi. Kullanıcı adı sayılardan oluşuyordu. Şüpheli görünen hesaba tıkladığımda küçük resimde Buğra’yı gördüm. Hesabı gizliydi. Çok az kişiyle takipleşiyordu ama koyduğu fotoğraflar bi hayli fazlaydı.

 

SHAQ:

Görelim bakalım o mu değil mi?

 

Tüm gün aradığım hesap karşımdaydı. Şakir’e minnet dolu bir cevap vermeden önce Buğra’nın mesaj kısmına tıkladım. Takipçisi olmadığım için ona sadece bir mesaj atma hakkım vardı ve ben tek bir mesajda onun dikkatini nasıl çekebileceğimi bilmiyordum. Metin yazarlığımı konuşturup etkileyici bir şeyler yazsam bile mesajımın diğer kutusuna düşme şansı yüksekti ve belki o tek mesaj hiçbir zaman görülmeyecekti.

Belki de görülecekti ama bir cevap gelmeyecekti. Ben kendimi deşifre etmiş olacaktım. Partinin kurallarını çiğnediğim mutlaka patronların kulağına gidecekti ve sonrası...

Kendi ayağıma sıkmamak adına şahsi hesabımdan ulaşmamaya karar verdim. Onun dikkatini çekebilmek için yaratıcı bir isim gerekliydi. Bizi anlatan bir nick...

‘Yarasa ve Kedi’

Şakir'in videoyu anlatırken kullandığı isimleri hatırladım. Batman ve Kedi kadının Türkiye şubesi gibi olsa da işe yarayabilirdi. Alelacele yeni bir hesap aldım. Şakir’in gönderdiği linke tekrar tıkladım. O sayıları daha sonra çözmeyi de aklımın bir köşesine not ettim. Buğra’nın hesabı açıldı. Artık gönül rahatlığıyla ekleyebilirdim ama karşımdaki adamın kabul edeceğini sanmıyordum. Onun, eğer O'ysa Batman kişiliğini deşifre edecek her şeyden kaçındığını videoyu silmesiyle anlamıştım. Bu yüzden tekrar mesaj kutusunu açtım ve tek mesajlık hakkımı onun dikkatini çekebilecek bir cümleyle kullandım.

“Buldum seni.”

Bölüm : 18.12.2024 04:47 tarihinde eklendi
Loading...