@tugba_mortaldance
|
Yok . Ateşdağlı gözlerinden çıkan kıvılcımlar la suratıma bakarken yerdeki ayyaş adam ayağa kalkmaya çalışıyordu . Yerdeki adamın yakasından tutup merdivenlere doğru sürüklemeye başladı . Ben olanları kafamda oturtmaya çalışırken üzerime doğru atılıp ayaklarımın dibine düşen poşet torbasına baktım .Bakışlarımı tekrar Ateşdağlıya çevirdiğim de yüzünde ki öfke ve kibirle kuyruğunu dik tutmaya çalışıyordu . Biraz önce o ayyaş heriften kurtarmıştı beni . "O poşetin içinde üzerime kahve döktüğün kıyafetler duruyor . Yarın , yıkanıp ütülenmiş bir şekilde masamda istiyorum . Eğer işe 5 dakika geç kalırsan o beceriksiz arkadaşlarını da işten atarım " O konuşmadan önce nasıl teşekkür edeceğimi düşünürken şuanda onu burda öldürsem fazla hapis yaratmıyım diye hesaplıyorum . Pislik herif benim birşey dememe kalmadan basıp gitmişti . Ayaklarımın dibinde ki poşete sağlam bir tekme geçirip içeriye girdim . Egoist manyak birde yıkayıp ütüleyip masasına koyacakmışım. Gömlek resmen beyazlıktan çıkmıştı . İki parmağımla tutup tiksinircesine baktım . Makineyi açıp içine attım . Evet onu oradan alıp şuan tamda yapmam dediğim şeyi yapıyordum. Bütün çamaşırlarını makineye yerleştirip makineyi çalıştırdım . Eğer bunu yapmazsam kader ve selim'i işten atacağını söyledi pis şantajcı. Dolaba yapıştırğım pizzacının numarasını tuşlayıp orta boy bir pizza söyledim . Yemek yapmayı hiç sevmiyorum . Nedenini bilmiyorum ama anlamsız bir şey miş gibi geliyor . Sadece karın doyurmak için ve tek başına yemek için yapılmış bir yemek gerçekten anlamsızdı. O yüzden çok nadir yemek yapardım . Ayaklarımı sürükleyerek salondaki boy aynasına doğru yürümeye başladım . Acilen insan moduna geçmeliydim . Bu kadar mutsuzluk bünyeye zarar . Mutsuzluk diyince bile aklıma çağrı geliyordu . Neden o ? Onun hayatımda bu kadar yer edinmesine neden karşı gelemiyordum. Ondan kaçmak istedikçe ona çekiliyordum. Onda ki büyü bana özeldi sanki . Sadece bana tesir eden bir büyüydü. Beyaz tenim daha da solmuştu . Uzun saçlarım belimde son buluyordu . Ellerimi saçlarıma geçirip tarar gibi bir şekilde aşağı doğru gezdirmeye başladım. Annem hiç bir zaman saçlarımı taramamıştı , saçlarımla oynayacak bir kız kardeşim olmamıştı yada saçlarımdan öpüp 'seni çok seviyorum kızım ' diyen bir babamda yoktu . Gözlerimi kapatıp göz yaşlarının süzülmesine izin verdim. Diyorum ya bu kadar mutsuzluk bu bünyeye zarar . Belime dolanan ellerle irkilip bir anda gözlerimi açtım . Çağrı aynada ruhsuz bir şekilde suratıma bakıyordu . Başını omzuma koyup gözlerime bakmaya devam etti. O nasıl buraya ...? Aslında şaşırmam gerekiyordu . "Neden burdasın ?" Sorduğum soruya karşılık gözlerini kapadı .Aynada ki görüntümüze baktım . O kadar güzel ... Ne saçmalıyorum ben ! Belime doladığı ellerinin üzerine ellerimi koyup ondan ayrılmaya çalıştım ama o hiç istifini bozmadan konuştu "Özledim " Deli gibi çarpan kalbimi durdurmak istedim bir an . Çarpmasaydı ya şöyle . İstemsizce benim de gözlerim kapandı . Benim kokumu güzel buluyordu , kesinlikle kendi kokusunun farkında değildi . Bir ülke saklıydı kokusunda . Tarifi imkansız gibi birşeydi . Mutluluk kokuyordu o . Ve ben mutluluğa aç bir insandım. Gözlerimi açtıktan sonra kendimi ona bırakıp ellerimi ellerinin üzerine koydum . Bu hareketime şaşırmış olsa gerek kafasını omzumdan kaldırıp ellerimize baktı . Bense aynadaki görüntümüze bakmaya devam ettim . Yüzündeki aptal gülümsemeyle gözlerini gözlerime dikti . "Neden geldin ?"diye tekrarladığımda başını yeniden omzuma koydu "Bu akşam gelmedin " Ateşdağlı yüzünden ona kitap okumayı da unutmuştum . "O yüzden bugün sana ben kitap okuyacağım " Yüzüne 'manyak mısın?' der gibi bakınca ufak bir kahkaha attı . Bu sesi kulaklarıma hapsetmek istedim . Bu çocuk ne yapıyordu bana böyle ? Kapının sesiyle ondan ayrılıp kapıya gittim . Sipariş ettiğim pizza gelmişti . Parasını ödeyip içeriye girince çağrıyı göremedim . Mutfaktan gelen seslerle o tarafa yürüdüm . Kapının pervazında durup onu izlemeye başladım . Benim pembe mutfak önlüğümü takıp mutfak tezgahında birşeyler doğruyordu. Şuan o kadar tatlı duruyordu ki . İçimdeki kişilikler dahil bütün hücrelerim ondan tarafaydı sanki . Elimde ki pizzayı masaya koyup sandalyeye oturdum . Benim burada olduğumu biliyordu ama sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi işine konsantre olmaya çalışıyordu . Yıllarca bu mutfakta yaşamış gibi istediği şeyleri arama gereği bile duymadan elini koymuş gibi buluyordu .Üzerine giydiği beyaz tişört üzerine yapışmıştı ve siyah eşofmanı ile ' ben ciddi adamım ' profili veriyordu . Bu kadar ciddiyetle yemek yapması komik gelmişti . Yerimden kalkıp arkasına geçtim . Bunu fark etmemiş olacak ki hala işine devam ediyordu . Onun yaptığı gibi ellerimi onun beline doladığım da hareketsiz kaldı . Başımı sırtına yaslandığım da nefes alış verişleri hızlanmıştı. Bunu neden yapıyordum bilmiyorum ama yapmak istiyordum . "Beni korkutuyorsun portakal çiçeği . Kendimi güvende hissetmiyorum " Söylediği şeyle ondan ayrılıp suratına baktım . Alaycı bir şekilde suratıma bakıyordu . Onun bu hareketine aldırmadan tekrar ona sarıldım . "Teşekkür ederim" Fısıltıyla karışık çıkan sesime karşılık onun gür sesi kulaklarım da yankılandı "Neden ?" Sahi neden ? Neden teşekkür ediyordum ? Bunun cevabı bende de yoktu . Ondan ayrılıp tekrar masaya geçtim . O ise şaşkınca bana bakıyordu . "Acıktım seni mi bekleyeceğim " Bu dediğime karşılık tekrar yemek yapmaya devam etti . Bende banyoya geçip yıkanan elbiseleri astım . Özel bir kurutma makinası alacak kadar zengin değildim. Mutfağa tekrar döndüğümde masada adını dahi bilmediğim bir çok yemek vardı . Dışımdan bir oha çekerek masaya yaklaştım . O hangi ara bu kadar yemeği hazırlamıştı ? Gözlerimi masadan çekip ona baktığımda dudağının kenarından ben mükemmelim gülüşü atıyordu . Gerçektende mükemmeldi. Masaya oturup yaptığı bu efsaneleri mideme gömmeye başladım . Aklıma gelen soruyla kafamı tabağımdan kaldırıp ona baktım . Ama o tabağı yerine bana bakıyordu . Ve tabaktan anladığım kadarıyla daha hiç bir şey yememişti. Buna aldırmadan "Senin soy adın ne ?" Yüzüne en guzelinden bir gülümseme yerleştirip "Çağrı Tekin "dedi . Çağrı Tekin . Vay be sonunda onunla ilgili birşeyler öğrenecektim . Hiç beklemeden ardından bir soru daha sordum "Ne iş yapıyorsun ?" "Orda burda birşeyler işte " Kaşlarımı çatıp suratına baktım . Orda burda birşeyler ne demekti ? "Ne demek bu ?" "Seni aşar bu konular portakal çiçeği" "Kaç yaşındasın?" "27" "Ailen nerede ?" Sorduğum soruya karşılık eline aldığı çatal masaya düştü . Suratında nedenini bilmediğim bir hüzün belirdi . Yanlış bir soru sorduğumu fark edip tekrar yemeğe döndüm . Arada bir ona bakıyordum . Ağzına attığı her lokmayı en az on kez çiğniyordu. Koltuğa uzanmış onun okuduğu kitabın dinliyordum . Sesi muhteşemdi. Bazen okuduğu şeylere kasları çatılıyor bazen de ufak kahkahalar atıyordu . Bense sessiz bir şekilde onu izliyordum. En son hatırladığım onun o büyülü sesiydi . Sonrasında ise kocaman bir boşluk . Sabah gözlerimi açtığımda üzerimde oluşan ağırlıkla kolumu kaldırmaya çalışıyordum . Gözlerim hala kapalı iken kolumdaki acıyla gözlerimi açtım . Kolum çağrının altında kalmıştı . Bu küçücük koltuğa nasıl sığmıştık , resmen onun üzerinde yatıyordum . Kolumu kurtarıp ellerimle göğsünden destek alarak kalkmaya çalışırken kolumun çekilmesiyle tekrar onun üzerine düştüm . Kafamı kaldırdığımda o kehribar renginin en güzel tonuyla suratıma bakıyordu . Bakmasa ya şöyle , beni öldürmek istiyormuşcasına derindi bakışları . Dudaklarımız arasında ki mesafe bir nefes kadardı. Acaba öpsem ne tepki verirdi ? . Saçmalama Hazal ! "Gitme " Kıyafetleri götürmezsem veya geç kalırsam arkadaşım işinden olacaktı . Ama o bana gitme diyordu . Ne demek güzel diyordu . Sanki sen gidersem ölürüm der gibi gitme diyordu . "Gitmem gerek " "Ama ben gitmezdim. Sonunda ölüm olsada gitme desen gitmezdim " Neden sabah sabah böyle konuşuyor bu adam . İçim alev alev yanarken kalbimin ayaları bozulmuştu . Mümkün olsa gözlerine gömülmek isterdim . Öyle bir bakıyordu ki kendimi çırıl çıplak hissediyordum .Ruhumu görüyor gibiydi . Onun daha fazla birşey demesine izin vermeden üzerinden kalkıp yatak odasına gittim. Kıyafetlerimi giyip salona geldiğimde ortalıkta yoktu . Ateşdağlının kıyafetlerini de alıp evden çıktım . Çağrıyla ilgili kafamda o kadar çok soru vardı ki . Ama ben bu kadar sorulara rağmen onunla uyuyup yemek yiyordum oda yetmezmiş gibi her gece evine kitap okumaya gidiyordum . Geçen günkü sokakta gördüğüm mendil satan çocuklardan biri belirdi bir anda önümde . Elinde ki mendili bana uzattı . Kara kara gözleriyle mendili alıp almayacağıma bakıyordu . Gözlerinde ben büyüdüm diyen bir adam vardı sanki . Bu küçücük yaşta omuzlarında ki yükün ağırlığıyla ben bile eziliyordum . Elindeki mendili alıp parayı ona uzattım . Elimdeki parayı alıp "Sana bir sır vereyim mi abla ?" Sesindeki çocuksu tını gülümsememe neden oldu . Bu kadar masum nasıl olunur du ? "Neymiş o sır ?" Bende sesimi kısık tutmaya çalışarak ona doğru eğildim. Yüzüne daha büyüğünden ve daha muhteşeminden bir gülümseme yerleştirdi . "Bu mendiller sihirli . Palyaço abi bunu sana vermemi söylemişti . Ve senin de bu mendili alacağını biliyordu " Çocuk arkasına bile bakmadan koşarak uzaklaştı . Palyaço abi dediği kimdi ki ? Ve benim bu mendili alacağımı nereden biliyordu ? Mendili alıp incelemeye başladım . Acaba bir yerinde birşey mi koymuştu . Ama basit bir mendildi işte . Sıradan bir mendil . Paketi açıp içinden bir mendil çıkardım . İçini açtığımda aradığım ip ucuna sonunda kavuşmuştum. Mendili iyice açıp içindeki el yazısını okumaya çalıştım . "Bir gün bütün gerçekleri öğrendiğinde yaşamaktan , kendinden ve sevmekten asla vazgeçme . Çünkü sevmeye ve sevilmeye en muhtaç olacağın günler gelecek . Her ne kadar bilmesende ,ben senin gölgen gibiydim . Ben senin hep yanındaydım. Seni çok seviyorum KIZIM"
|
0% |