@tugba_mortaldance
|
Fincanın dibinde kalan kahve telvesi gibi hayatlar var. Dudağını değdirdiğin köşesinden bir hüzün fışkırıyor fincandan . İçine bakıyorsun ; kararmış , kabarmış , simsiyah ... Bin bir türlü mâna yüklüyorsun . Belki kalabalıkta içilmiş ,belkide birisini beklerken yalnızlıktan soğuyan bir fincan kahve bu . Hepsinin hikayesi farklı. İnsanlarda böyle , kahve gibi . İlk önce soğuk soğuk birbirine girer herşey . Sonra yavaş yavaş ısınmaya başlar . İlk önce köpüğünü ,yani güzelliğini , neşesini alırlar ondan . Daha sonrada cayır cayır ateşlerde kaynatırlar ve bir başkasının önüne koyarlar. Dedim ya bütün kahvelerin hikayesi farklıdır ama dramı aynı . Ve şöyle bilinsin ki yalnızken içilen kahve sarhoşken içilen içki gibidir . Hiç bir şeyin yerini tutmaz . 2 ay . Tam iki ay geçmişti o videonun üzerinden . Çağrıyla ve çağrıdan gizli iki ay boyunca kendi hayatımı araştırdım . İlk önce KORMALI soyadı ile başladım işe . Bu soyadla çıkan bütün haberleri topladım . Sonra eskiden kaldığım yetiştirme yurduna gittim . Oradaki bilgilerde yok denecek kadar azdı. Bu iki ay boyunca çağrı bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı. Videoyu gönderen adam gerçekleri söylemişti . Gösterdiği video gerçekti ve ailem onlardı . Uzun uğraşlar sonunda bu bilgileri toplamıştım. İki ay boyunca da o videoyu gönderen kişi hiç bir şekilde benimle iletişime geçmemişti . Aylardır tek bir telefonunu mesajını yada mektubunu , artık her ne olursa onu bekliyordum . Ama hiç bir şey yoktu . Bir kardeşim vardı . Erkek kardeşim , daha doğrusu ikizim. Onu bulmak istediğim bütün yollar kapalıydı . Belime dolanan ellerle düşüncelerimden sıyrılıp çağrıya baktım . İyiki ona ve bize bu şansı vermiştim . "Benim portakal çiçeğim yine neler düşünüyor bakalım " "Sanane" Sırf gıcıklık olsun diye söylediğim söz karşısında kocaman gülümseyip "Demek banane .."diyip belimdeki ellerini dahada sıkıp havaya kaldırımca ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı . Bugün cumartesi olduğu için rahatım . İki aydır iştede bir sorun çıkmıyordu Allah'tan . "Kilo mu aldın sen .."alay etme sırası ondaydı anlaşılan . "Evet dahada alıcam ." Diyerek bozulmadığımı ispatlayan bir gülümseme gönderdim . "Alll... Seveceğim alan artıyor , fenamı ? " Büyük bir kahkaha atıp "Artık filmlerden kitaplardan söz mü çalıyorsun " diyip kollarından çıktım .Portmantodan ceketimi alıp üzerime geçirdim ve boy aynasında görünüşüme baktım . Fena değildi . Saçlarım biraz daha uzamıştı . Uçlarında kırılmıştı bir ara kuaföre gitmeliydim. Aynada çağrının yansımasını görünce istemsiz bir şekilde gülümsedim . Nede güzel bakıyordu . Tam iki ay boyunca bütün kahrımı çekmişti. Bir gün ' beni anlıyor musun ? ' diye sorduğumda 'Anlamasamda ömrüm boyunca dinlerim ' demişti . İşte o an iyi ki onu hayatıma kabul etmişim dedim kendime . "Bu kadar güzel olma portakal çiçeği " Kafasına boyun girintime koyup aynadaki yansımamıza baktı "O kadar da güzel değilim " "Kendine benim gözümle baksaydın ne dediğimi anlardın " "Senin kadar güzel bakamıyorum ben hiçbir şeye. Bana senin gibi bakmayı öğretir misin ?" "Bu imkansız..." Kaşlarımı çatıp "Neden ?" diye sordum . " Çünkü senden bir tane daha yok ..." Sırıtıp devam etti konuşmaya Dirseğimi karına geçirince kollarını benden çekmek zorunda kalmıştı. Böyle şeyler söylese bile benim rahatsız olacağım hiç bir harekette bulunmamıştı bunca zaman . Bu kadar iyi olması korkutuyordu beni . Onu kaybetmekten korkuyordum . Sanki ailem olmuştu şu iki ayda . Onunla yaklaşık üç aydır tanışıyorum ama bir ömre sığmayacak kadar seviyordum . Hayatın bana attığı kazıkların yanında bir ödüldü sanki . "Hadi çıkalım artık " Oda Portmantodan ceketini çıkarıp üzerine geçirdi . Nisan ayında olmamıza rağmen havalar soğuktu . Evden çıktığımızda sessizce yanyana yürürken aklımı uzun zamandır kurcalayan soruyu sordum ona "İlk nerde gördün beni ? Nasıl anladın beni sevdiğini ?" Adımlarını yavaşlatınca bende yavaşladım . Yüzüme uzunca baktıktan sonra "Seni ilk yetimhaneden çıktığın gün gördüm . Dedim ki bu kız benim olmalı . Ona kimse benim baktığım gibi bakmamalı. Benim onda gördüğüm masumiyeti kimse görmemeli. " Ağzım beş karış açık onu izlerken devam etti konuşmaya "Uzunca seni takip ettim . Sen üniversiteye başlayınca hep etrafındaydım ama sen o kadar dikkatsizdin ki beni hiç bir zaman görmedin . Yanına yaklaşan erkek sineği bile kovdum . Çünkü kimse benim olana dokunamaz " Demek çıktığım her çocuk bir hafta olmadan benden bu yüzden ayrılıyordu . Kendimi hep kötü hissederdim o zamanlar . Çağrı yine psikopatlığını konuşturmuştu .Bunca zaman nasıl bir insanın peşinden koşarsın ki . "Psikopatsın biliyosun değil mi ?" Umutsuz bir şekilde kafa sallayıp yürümeye başladım . "Uzun zamandır bu iltifatlara hasret kalmışım portakal çiçeği" Portakal çiçeği demesi hoşuma gidiyordu artık . Daha önce kimseden böyle bir cümle duymamıştım . Bu bana özeldi . Ona hiç bir zaman tam olarak kalbimi açmamıştım. Açmaya da korkuyordum . Sonuçta havalara girebilirdi . Belkide girmezdi ama yinede ben böyle görmüştüm hayattan . Ne kadar değer verirsen ver hep daha fazlasını isteyecektir . O yüzden verdiğin değeri belli etmeyecektin. Bir parka geldiğimizde şaşırıp yönümü çağrıya döndüm . O ise bana bakmadan gidip salıncaklardan birine oturdu . "Çağrı çocuk musun ? Kalk şuradan Allah aşkına " "Gel buraya " diyip yüzünde ki kocaman gülümsemeyle yerinden kalktı . Ona doğru yürüyüp karşısında durduğumda omuzlarımdan tutup beni biraz önce kalktığı salıncağa oturttu . Napıyosun dememe kalmadan hızlıca sallamaya başladı . Başta itiraz etsem de bu çok iyi hissettirmişti . Çocukluğuma ait bir anı zamanını şaşırmış gibi yirmi üç yıl sonra çıka gelmişti . Aradan geçen beş dakika sonra kahkahalar arasında "Daha hızlı çağrı ! Bulutlara dokunacağım daha hızlı ! " Çağrı o büyülü sesiyle büyük bir kahkaha atıp daha hızlı sallamaya başladı . Yan taraftan gelen çocukların gülme sesiyle sallandığım yerden onlara döndüm . İki tane 7-8 yaşlarında erkek çocuğu bize bakarak gülüyordu . Biri eliyle beni gösterip "Abi şunlara bak ya . Eşşek kadar olmuşlar daha buluta dokunacakmış. Bende bu büyükler akıllı bişey sanıyordum . " İkisi bir kahkaha atınca benim sinir tavan yapmıştı . Bacak kadar veletlere bak sen ! Çağrıya bağırıp salıncağı durdurmasını istedim salıncak durunca bizim veletler toz oldu. "Duydun mu dediklerini.!" Ufak bir kahkaha atıp "Boş ver bacak kadar çocuklar işte " salıncaktan inip önden yürümeye başladım . Pis , çocuklar yetmezmiş gibi birde kendisi gülüyordu . "Hey yavrum bu asabilikte nerden tanıdık mı " Hala arkamdan alay ediyordu . Umursamadan önden hızlıca yürümeye devam ettim "Bu kadar güzel yürüme kız !" Attığı laflara istemeden de sırıtıyordum. "Heyt yavrum be , cilveni yesinler senin " Ne cilvesi be ! Ben ona cilve falan yapmıyordum ! Hemen arkamı dönüp "Ne cilvesi be pis sapık " Yanıma iyice yaklaşıp "Seni nasıl durduracağımı biliyordum " yine yüzüne alaycı bir gülüş taktı . Gerçekten de biliyordu . Beni sinirlendirip onunla tartışacağımı biliyordu . Ona bir adım daha yaklaşıp "Şuan , tamda burada , sapık var diye bağırır sam naparsın bay psikopat " Yüzüne pis bir gülüş yerleştirip "Seni alır kaçırırım ve gizli kuleme hapsederim . Ömür boyunca benim yüzümden başka bir yüz görmeni de yasaklarım " bunu o kadar ciddi söylemişti ki gerçekle şaka arasında git gel yapıyordum . Yüzüne yeniden kocaman bir gülümseme yerleştirip "Hadi gidelim Portakal çiçeğim " diyip kolumdan çekiştirmeye başladı . Bazen söylediği şeyleri saatlerce düşünmeme neden oluyordu . Karşıdan karşıya geçecekken bir anda kendimi kaldırımda yerde yatar halde buldum ve üzerimde de çağrı vardı . Ardından bir kaç el şiddetli silah sesi . |
0% |