Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@tugba_mortaldance

Fincanın dibinde kalan kahve telvesi gibi hayatlar var. Dudağını değdirdiğin köşesinden bir hüzün fışkırıyor fincandan . İçine bakıyorsun ; kararmış , kabarmış , simsiyah ... Bin bir türlü mâna yüklüyorsun . Belki kalabalıkta içilmiş ,belkide birisini beklerken yalnızlıktan soğuyan bir fincan kahve bu . Hepsinin hikayesi farklı.

İnsanlarda böyle , kahve gibi . İlk önce soğuk soğuk birbirine girer herşey . Sonra yavaş yavaş ısınmaya başlar . İlk önce köpüğünü ,yani güzelliğini , neşesini alırlar ondan . Daha sonrada cayır cayır ateşlerde kaynatırlar ve bir başkasının önüne koyarlar.

Dedim ya bütün kahvelerin hikayesi farklıdır ama dramı aynı . Ve şöyle bilinsin ki yalnızken içilen kahve sarhoşken içilen içki gibidir . Hiç bir şeyin yerini tutmaz .

2 ay . Tam iki ay geçmişti o videonun üzerinden . Çağrıyla ve çağrıdan gizli iki ay boyunca kendi hayatımı araştırdım . İlk önce KORMALI soyadı ile başladım işe . Bu soyadla çıkan bütün haberleri topladım . Sonra eskiden kaldığım yetiştirme yurduna gittim . Oradaki bilgilerde yok denecek kadar azdı. Bu iki ay boyunca çağrı bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı. Videoyu gönderen adam gerçekleri söylemişti . Gösterdiği video gerçekti ve ailem onlardı . Uzun uğraşlar sonunda bu bilgileri toplamıştım. İki ay boyunca da o videoyu gönderen kişi hiç bir şekilde benimle iletişime geçmemişti . Aylardır tek bir telefonunu mesajını yada mektubunu , artık her ne olursa onu bekliyordum . Ama hiç bir şey yoktu . Bir kardeşim vardı . Erkek kardeşim , daha doğrusu ikizim. Onu bulmak istediğim bütün yollar kapalıydı .

Belime dolanan ellerle düşüncelerimden sıyrılıp çağrıya baktım . İyiki ona ve bize bu şansı vermiştim .

"Benim portakal çiçeğim yine neler düşünüyor bakalım "

"Sanane"

Sırf gıcıklık olsun diye söylediğim söz karşısında kocaman gülümseyip

"Demek banane .."diyip belimdeki ellerini dahada sıkıp havaya kaldırımca ağzımdan ufak bir çığlık kaçtı . Bugün cumartesi olduğu için rahatım . İki aydır iştede bir sorun çıkmıyordu Allah'tan .

"Kilo mu aldın sen .."alay etme sırası ondaydı anlaşılan .

"Evet dahada alıcam ." Diyerek bozulmadığımı ispatlayan bir gülümseme gönderdim .

"Alll... Seveceğim alan artıyor , fenamı ? "

Büyük bir kahkaha atıp "Artık filmlerden kitaplardan söz mü çalıyorsun " diyip kollarından çıktım .Portmantodan ceketimi alıp üzerime geçirdim ve boy aynasında görünüşüme baktım . Fena değildi . Saçlarım biraz daha uzamıştı . Uçlarında kırılmıştı bir ara kuaföre gitmeliydim. Aynada çağrının yansımasını görünce istemsiz bir şekilde gülümsedim . Nede güzel bakıyordu . Tam iki ay boyunca bütün kahrımı çekmişti. Bir gün ' beni anlıyor musun ? ' diye sorduğumda 'Anlamasamda ömrüm boyunca dinlerim ' demişti . İşte o an iyi ki onu hayatıma kabul etmişim dedim kendime .

"Bu kadar güzel olma portakal çiçeği "

Kafasına boyun girintime koyup aynadaki yansımamıza baktı

"O kadar da güzel değilim "

"Kendine benim gözümle baksaydın ne dediğimi anlardın "

"Senin kadar güzel bakamıyorum ben hiçbir şeye. Bana senin gibi bakmayı öğretir misin ?"

"Bu imkansız..."

Kaşlarımı çatıp "Neden ?" diye sordum .

" Çünkü senden bir tane daha yok ..." Sırıtıp devam etti konuşmaya
"Ama şöyle küçük küçük Hazallarımız olursa belki böyle bakabilirsin "

Dirseğimi karına geçirince kollarını benden çekmek zorunda kalmıştı. Böyle şeyler söylese bile benim rahatsız olacağım hiç bir harekette bulunmamıştı bunca zaman . Bu kadar iyi olması korkutuyordu beni . Onu kaybetmekten korkuyordum . Sanki ailem olmuştu şu iki ayda . Onunla yaklaşık üç aydır tanışıyorum ama bir ömre sığmayacak kadar seviyordum . Hayatın bana attığı kazıkların yanında bir ödüldü sanki .

"Hadi çıkalım artık "

Oda Portmantodan ceketini çıkarıp üzerine geçirdi . Nisan ayında olmamıza rağmen havalar soğuktu . Evden çıktığımızda sessizce yanyana yürürken aklımı uzun zamandır kurcalayan soruyu sordum ona

"İlk nerde gördün beni ? Nasıl anladın beni sevdiğini ?"

Adımlarını yavaşlatınca bende yavaşladım . Yüzüme uzunca baktıktan sonra

"Seni ilk yetimhaneden çıktığın gün gördüm . Dedim ki bu kız benim olmalı . Ona kimse benim baktığım gibi bakmamalı. Benim onda gördüğüm masumiyeti kimse görmemeli. "

Ağzım beş karış açık onu izlerken devam etti konuşmaya

"Uzunca seni takip ettim . Sen üniversiteye başlayınca hep etrafındaydım ama sen o kadar dikkatsizdin ki beni hiç bir zaman görmedin . Yanına yaklaşan erkek sineği bile kovdum . Çünkü kimse benim olana dokunamaz "

Demek çıktığım her çocuk bir hafta olmadan benden bu yüzden ayrılıyordu . Kendimi hep kötü hissederdim o zamanlar . Çağrı yine psikopatlığını konuşturmuştu .Bunca zaman nasıl bir insanın peşinden koşarsın ki .

"Psikopatsın biliyosun değil mi ?"

Umutsuz bir şekilde kafa sallayıp yürümeye başladım .

"Uzun zamandır bu iltifatlara hasret kalmışım portakal çiçeği"

Portakal çiçeği demesi hoşuma gidiyordu artık . Daha önce kimseden böyle bir cümle duymamıştım . Bu bana özeldi . Ona hiç bir zaman tam olarak kalbimi açmamıştım. Açmaya da korkuyordum . Sonuçta havalara girebilirdi . Belkide girmezdi ama yinede ben böyle görmüştüm hayattan . Ne kadar değer verirsen ver hep daha fazlasını isteyecektir . O yüzden verdiğin değeri belli etmeyecektin. Bir parka geldiğimizde şaşırıp yönümü çağrıya döndüm . O ise bana bakmadan gidip salıncaklardan birine oturdu .

"Çağrı çocuk musun ? Kalk şuradan Allah aşkına "

"Gel buraya " diyip yüzünde ki kocaman gülümsemeyle yerinden kalktı . Ona doğru yürüyüp karşısında durduğumda omuzlarımdan tutup beni biraz önce kalktığı salıncağa oturttu . Napıyosun dememe kalmadan hızlıca sallamaya başladı . Başta itiraz etsem de bu çok iyi hissettirmişti . Çocukluğuma ait bir anı zamanını şaşırmış gibi yirmi üç yıl sonra çıka gelmişti . Aradan geçen beş dakika sonra kahkahalar arasında

"Daha hızlı çağrı ! Bulutlara dokunacağım daha hızlı ! "

Çağrı o büyülü sesiyle büyük bir kahkaha atıp daha hızlı sallamaya başladı . Yan taraftan gelen çocukların gülme sesiyle sallandığım yerden onlara döndüm . İki tane 7-8 yaşlarında erkek çocuğu bize bakarak gülüyordu . Biri eliyle beni gösterip

"Abi şunlara bak ya . Eşşek kadar olmuşlar daha buluta dokunacakmış. Bende bu büyükler akıllı bişey sanıyordum . "

İkisi bir kahkaha atınca benim sinir tavan yapmıştı . Bacak kadar veletlere bak sen ! Çağrıya bağırıp salıncağı durdurmasını istedim salıncak durunca bizim veletler toz oldu.

"Duydun mu dediklerini.!"

Ufak bir kahkaha atıp "Boş ver bacak kadar çocuklar işte " salıncaktan inip önden yürümeye başladım . Pis , çocuklar yetmezmiş gibi birde kendisi gülüyordu .

"Hey yavrum bu asabilikte nerden tanıdık mı "

Hala arkamdan alay ediyordu . Umursamadan önden hızlıca yürümeye devam ettim

"Bu kadar güzel yürüme kız !"

Attığı laflara istemeden de sırıtıyordum.

"Heyt yavrum be , cilveni yesinler senin "

Ne cilvesi be ! Ben ona cilve falan yapmıyordum ! Hemen arkamı dönüp

"Ne cilvesi be pis sapık "

Yanıma iyice yaklaşıp "Seni nasıl durduracağımı biliyordum " yine yüzüne alaycı bir gülüş taktı . Gerçekten de biliyordu . Beni sinirlendirip onunla tartışacağımı biliyordu .

Ona bir adım daha yaklaşıp "Şuan , tamda burada , sapık var diye bağırır sam naparsın bay psikopat "

Yüzüne pis bir gülüş yerleştirip "Seni alır kaçırırım ve gizli kuleme hapsederim . Ömür boyunca benim yüzümden başka bir yüz görmeni de yasaklarım " bunu o kadar ciddi söylemişti ki gerçekle şaka arasında git gel yapıyordum . Yüzüne yeniden kocaman bir gülümseme yerleştirip

"Hadi gidelim Portakal çiçeğim "

diyip kolumdan çekiştirmeye başladı . Bazen söylediği şeyleri saatlerce düşünmeme neden oluyordu .

Karşıdan karşıya geçecekken bir anda kendimi kaldırımda yerde yatar halde buldum ve üzerimde de çağrı vardı . Ardından bir kaç el şiddetli silah sesi .





Loading...
0%