Yeni Üyelik
38.
Bölüm

38. Bölüm

@tugba_mortaldance

Kitabı ve profilimi takip etmeyi unutmayınız güzel okurlarım. Burada varolmam için bu çok önemli. Eğer kitapları beğendiyseniz arkadaşlarınıza önerebilirsiniz. Sizleri seviyorum.

 

İnsan , evrende gövdesi kadar değil , yüreği kadar yer kaplar .💮

Yaşar Kemal

Aşkın tanımını yap deselerdi tek kelimeyle "O" derdim. O, aşkın ete ve kemiğe bürünmüş bir hali. Sevmeler en çok ona yaraşır . Bazen kalbimi yerle bir edip gerisinde enkaz bıraksa da toparlamasının da iyi bilen birisiydi.

Aşk , içimde ki ailemden geriye kalan yangını dindirmeye yetmemişti . Yetmiyordu...

Her gün daha da alevlenip etrafımdakileri yakacak dereceye geliyordu . Bir kardeşim olduğunu biliyordum ama nerede ve nasıl olduğunu bilmiyordum . Acaba bana benziyor muydu ? Yada hala hayatta mıydı ? İçimde bir yerlerde canımdan , kanımdan birisinin varlığı beni daha da yaşamaya bağlıyordu .

"Yine daldın gittin ?"

Karşımda çekirdek çitleyen kadere baktım . Bacak bacak üzerine atıp koltukta iyice yayılmıştı . Kucağına koyduğu kaseden bir tanede daha çekirdek alıp dişlerinin arasına götürürken yeniden konuştu

"Yalnız koltukta baya rahatmış . Enişte biliyor bu işi"

"Dökmeden yesene kızım şunu "

Kader elini yeniden çekirdek kasesine attığında etrafa çekirdekler saçıldı .

"Tadı öyle çıkıyor ama "

Diyerek gülümsedi. Başımı iki yana sallayıp

"Senden adam olmaz "

diyerek ayağa kalktım .

"Ben zaten kadınım "

gibisinden bir cümle kurunca yüzüne bakmadan konuştum

"O iğrenç şakanı da al evimden toz ol Kader "

Kader koltuğa yayıla bildiği kadar yayılarak

"Vayy evim demek . Hani sen 'Bir daha onunla aynı havayı bile solumam ' diyordun , n'oldu da fikrin değişti ?"

Kapıya doğru yaklaşıp sonuna kadar açtım ve kadere gözlerimi devirdim

"Hala burada mısın ?"

"Aman be gidiyorum . "

Yanaklarımı sulu sulu öperek kapıdan hızlıca çıktı . Tabi biliyor başına gelecekleri .

"Enişteye selam !" derken kapıyı suratına kapatmam bir oldu . Sabahtan beri dedikodu diye yanıp tutuşuyordu .

Çağrı hala ortalarda yoktu. Sabah işlerim var diyerek çıkıp gitmişti . Şu son zamanlarda gizli gizli işler çevirip duruyordu .Duvarda asılı olan saate kaydı gözlerim .İkindin olacaktı neredeyse . Umarım Yağızı almayı unutmamıştır .

Ben daha özgür ruhlu bir insandım. Bir anda sekiz çocuklu ev hanımları gibi oldum . Telefonun sesiyle elimi cebime attım . Ekranda Çağrının ismini görünce derin bir oh çektim. Ortalardan kaybolunca yeniden çekip gitti gibi hissediyordum ve bütün mevsimler ölüyordu . Telefonu kulağıma yerleştirip onun konuşmasına izin vermeden ben konuştum

"Neredesin sen Çağrı ! Sabahtan beri hiç haberde vermiyorsun ? Yağızı aldın mı ? Sakın unuttum deme ..."

"Hanım efendi bir dinler misiniz ? "

Telefonda ki yabancı sesle bir an susup kaldım

"Telefonu ormanlık bir alanda buldum . Ve kaza yapmış ........ plakalı bir araç var "

Göğüs kafesimde ki baskıyla kulaklarım bir anda sağır oldu sanki. Karşıda ki adam konuşuyor ama duymuyordum. Söylediği plaka Çağrının arabasının plakasıydı . Elimi boğazıma götürüp oluşan düğümü göndermeye çalıştım ama olmuyordu . O sırada telefonda ki adamın sesi yeniden kulaklarıma hücum etti .

"Size adresi veriyorum. Ardından da polisi arayacağım "

diyerek adresi vermeye başladı. Adresi aldıktan sonra adamın konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapatıp hızlıca evden çıktım . Merkeze neredeyse yarım saat uzaklıktaydı . Çağrının motoru çekti bir an dikkatimi. Kullanmayı çok iyi bilmesem de onunla gitmeye karar verdim. Ne düşünmem gerek ne yapmam gerek bunları es geçip tek yapmak istediğim şeyi yaptım . Çağrının yanına gitmek .

Hızlıca motora atlayıp adamın verdiği adrese sürdüm. Ne kask vardı nede kazadan koruyucu herhangi bir şey. Aklımda ki tek şey Çağrıya gitmekti. Başka hiç bir şey umurum da değildi. Ben hangi ara kendimden başka birisini düşünmeye başlamıştım ? Hangi ara başka birisi için canımı hiçe saymıştım ?Aşk nasıl olur da bir insanın gözünü bu kadar karartabiliyordu ?

Şuan ne açık kalmış ev kapısı nede motosikleti adam akıllı sürebilmek umurumdaydı . Yolda ki şeritten kaç kere çıkmıştım onu bile saymamıştım .

Telefonda ki adamın söylediği yere geldiğimde içimde ki tarifsiz acı bütün eklemlerimi hareketsiz bırakmıştı . Motosikletten indiğimde herhangi bir yere park etme gereksinimi duymadan olduğu gibi yere bıraktım .

Karşımda ki hurdaya dönmüş aracın sadece plakası görünüyordu . Sağa sola baktığımda hiç kimse yoktu . Arabaya doğru koşup içini kontrol ettim fakat kimse yoktu. Şimdi buna sevinmeli miydim , üzülmeli miydim ?

Ormanlık alana girmeye karar verip adımlarımı o yöne çevirdim . Bu nasıl bir hayattı böyle ? Her gün acı her gün ayrı bir dram . Bu sefer olmasın ! Bir daha onu kaybedemem ! Ağaçların arasından geçerken dikkatimi çeken şeyle kalbimin ortasına yumruk atılmış gibi hissettim. Yerde kan vardı . Gözlerimi kapatıp yutkundum ve kendime gelmeye çalıştım .Ona bir şey olmaz ! Olamaz !

Kan izinin olduğu yöne doğru hızlıca yürürken başka bir ağaçta ki kanla çizilmiş ok işareti çekti dikkatimi bu seferde . İçime salınan korku tohumları filizlenirken yanaklarımda hissettiğim ıslaklık kuruyacak cinsten değildi . İşaret edilen yöne doğru yürürken ağaçlardan birinde yine aynı işareti gördüm . Bu bir kabus falan olmalı ve birazdan Çağrının kollarında gözlerimi açmış olmalıydım . Bu kanların onun olduğunu düşündükçe aklımı kaçıracak gibi hissediyordum . Bir çok ağaçta aynı izler vardı .

En sonuncu ok yapraklarla kaplı bir ağacı gösterirken duraksadım . Boğazımın acımasına aldırmadan yutkunarak oraya yaklaştım . Etrafta hiç bir şey yoktu .Ok işaretleri olmasa belki de geldiğim yeri bile hatırlamayacaktım . Yavaş adımlarla yapraklarla kaplı ağaca doğru ilerledim . Diğer gözümden süzülen yaşla ellerimi saçlarımın arasına geçirip durdum . Ya o çalıların arkasında Çağrının cansız bedeni varsa ? Ya hayatım boyunca unutamayacağım bir manzarayla karşılaşırsam ?

Her şeyi göze alarak çalıların dibine yaklaştım . Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ama nafile ! Elimi yapraklara doğru uzatıp aralarken gözlerimi de kapattım . Ya açtığımda onu karşımda göremezsem ? Gözlerimi yavaş yavaş açarken gözümü kamaştıran ışıkla yeniden kapattım . Merak duyguma yenik düşüp gözlerimi tekrar araladım . Gözlerim parlak ışığa alışmaya çalışırken bunun ikindi güneşi olduğunu anlamam uzun sürmedi . Ağacın arkasında başka bir ülke vardı sanki. Her yer papatyalarla çevriliydi . Mevsimlerden nisan olduğu için her yer beyaz bir gelinliğe bürünmüştü sanki . Yuvarlak bir biçimde boş olan alanın ortasına gelip etrafa bakındım ama kimseler yoktu . Ağaçlardan gelen kokular doldu ciğerlerime. Allah'ım nasıl bir koku bu ! Sanki hiç görmediğim cennetten kopup gelen bir parçaydı .

 

Gözlerimi kapatmama neden olan kokunun ardından o ses yankılandı kulaklarımda .

"Portakal çiçeği "

Gülümsedim . Gözlerim hala kapalıyken bu güzel kokunun ciğerlerime doluşmasına izin vererek gülümsedim .

Belime dolanan ellerle gülümsememi derinleştirip gözlerimi açmama konusunda direndim . Ama bana ihanet edercesine o güzel gözlerle buluşmak için aralandı gözlerim .Kollarımı boynuna sarıp sıkıca sarıldım . Karşımdaydı . Hiç bir yerinde tek bir sıyrık bile olmadan karşımdaydı.

"Kendi kokunu duydun mu portakal çiçeği ?"

Ona sıkıca sarılmaya devam ederken konuştum. Şuan ona hesap sormalıydım . Neden beni bu kadar korkuttun diye ama uçup gitti . Korkularım da sorularım da uçup gitti .

"Ne kokusu ?"

Beni kendinden uzaklaştırıp taptığım gülümsemesini koydu ortaya .

"Biraz önce ciğerlerine doldurduğun koku "

Yeniden derin bir nefes alıp kokuyu hissettim . Etraftaki ağaçları işaret ederek konuştu

"Bunların hepsi portakal ağacı ve çiçek açma zamanı "

Ben ona gülümseyerek bakarken biraz önce yaşadığım korku , telaş , endişe her şey yok olmuştu. BİZ vardık. Sadece biz .

"İşte senin kokunda böyle portakal çiçeği . Tek fark onlar sadece bir mevsim böyle kokabiliyor . Ama sen her mevsim "

Kafasını boyun girintime sokup derin bir nefes aldı .

"Şimdi neden kokunu sevdiğimi anlıyor musun ?"

Yanaklarımda hissettiğim ıslaklık ilk defa korkudan yada acıdan değildi . Mutluluktandı . Aşktandı . Çağrıdandı....

Bana doğru daha çok yaklaşıp elini yanağımın üzerine koyup göz yaşımı silecekken tekrardan konuştu

"Ben bir ömür bu kokuyla yaşayıp bu kokuyla ölmek istiyorum portakal çiçeği."

Kolunun biri hala belimde sarılı dururken diğer elini yanağımdan indirip elimden tuttu . Tam o sırada ormanda bir şarkı yankılandı . Başta sözleri pek anlaşılır olmasa da sonradan kelimeler kulağımda bir anlama kavuştu . Ben anlamaz bir şekilde Çağrıya bakarken o sağa sola hareket ederek sallanmaya başladı . Güneş yok olmuş yerini hafiften karanlığa bırakıyordu artık . Tatlı bir esindi bedenlerimize çarpıp ormanın derinliklerinde kaybolurken portakal çiçeğinin kokusu hala etrafta dolanıyordu.

Şarkının ortalarında hava artık iyice kararmaya başlamıştı ki ağaçların aralarından ışıklar çıkmaya başladı . Dans etmeyi bırakıp bize doğru gelen şeylere baktım . Ellerinde meşale olan yaklaşık 10 kadar insan . Çember oluşturmuşlar ve bize doğru yaklaşıyorlardı. Çağrıya dönüp ne olduğunu soracakken yerde diz çökmüş şekilde elindeki yüzük kutusuyla buldum . Eğer başta ki korkum rüya değilse bu kesinlikle bir rüyaydı . Yerde diz çöküp bana gülümseyerek bakan kişi Çağrı olamazdı değil mi ?

"Benim gibi psikopata bir ömür katlanır mısın portakal çiçeği ? "

( Arkadaşlar dün teknik bir sorundan dolayı yeni bölüm yayımlayamamıştım . Ancak fazla geciktirmeden şimdi yayımlamak istedim . Umarım beğenmişsinizdir . Vote ve yorumlarınızı bekliyorum sizleri çok seviyorum )

 

 

Loading...
0%