@tugba_zeycel
|
AZİZ VE HİLDE " Nenni nenni nenni nenni bebek ey. Bebeğin beşiği çamdan. Yuvarlandı düştü damdan. Bey babası gelir Şamdan. Nenni nenni nenni bebek ey." Küçük bebek annesinin kollarında uyurken kulağında annesinin ağıt ile karışık ninnisi vardı. Kadının yüreği buruk masumca uyuyan kızını inceliyordu. Bir iftiranın kara gölgesiyle karnında getirmişti bu masum yavrusunu koca evine. Ninninin her tınısıyla yaşadıkları zuhur ediyordu kalbine. Kadının mutlu bir evliliği, sevdiği bir eşi ve karnında ondan habersizce can bulan bir bebeği vardı. Her zamanki işlerini halletmiş kapının önünde odunları kırarken arkasında hissettiği siluetle arkasını döndü genç kadın. Karşısında hayatının katili olduğunu bilmeden adama ne istediğini sordu. Adamın niyeti içinde beslediği küf tutmuş kalbinden daha beter kokuyordu. Ve bu koku kadının yüzünü şu zaman bile buruşturuyor, burnunu sızlatıyordu. Genç kadının namusuna diktiği şeytani gözleriyle "Eşini bırak gel evlen benimle. Ben sana daha iyi bakarım, hem ne zamandır seviyorum seni. O adam güçsüzün teki" dedi zehir akan diliyle. Genç kadının adeta nevri dönmüştü. Yüzünde beliren sinirin vermiş olduğu kızarıklıklar adama kaçması gerektiğini söyler cinstendi. Kadın elindeki keserle adamın üzerine yürümüş ve bir köpeği kapıdan kovar gibi kovmuştu adamı. Derdini uzaklaştırdı sanırken daha da katladığından bir haberdi. Bu tavra hırslanan adam aralarında bir şey varmış gibi yılan diliyle salmıştı ortalığa. Elini böğründe bırakmıştı adam iftirasıyla, yıkmıştı bir yuvayı. Çirkin hayalini kadının kocasına sunup emeline ulaşmıştı. Kadının kocası inanmış ve boşamıştı genç kadını. Baba ocağına dönen kadın kısa bir süre sonra başkasıyla evlenmek zorunda kalmıştı. Taze geldiği bu evde derdinin gölgelediği bebeğini yeni fark edebilmişti. Sarıp sarmalamıştı onu yüreğiyle. Geldiği bu evde kendi çocukları sanıp kabullenmişti masum yavruyu. Kadın bebeğinin babasının kim olduğunu bilse de susup kaderine boyun eğmişti. Şimdi o masum kucağındaydı ve ninnileriyle uyutuyordu onu. Her "Bey babası gelir şamdan" dediği kısım da dili dikenli tellerle çevreleniyordu sanki. Yüreğinin yangını gözlerini buğulaştırıyordu. Evladından gizlediği bir babası vardı ve bu Afife'yi kül ediyordu. Bir iftiradan düştüğü hal isyana sürüklüyordu aciz kalbini. Ninnide de diyordu "Gel de bu derde dayan" nasıl dayanılırdı ki? Kadın bilemiyordu, göremiyordu ahirini. Tek yaptığı şey evladına sarılmak ve yaşamaktı... Yıllar geçmiş o masum minik büyümüş yuvadan uçuyordu. Aziz'ine varıyordu. Yeşil gözleri, uzun boyuyla çalmıştı kızın kalbini. Evladına ölümüne bağlı olan anne ne kadar istemese de kızına karşı gelememişti ve vermişti Aziz'e kızını. Gönlü ne kadar razı olmasa da teliyle duvağıyla gelin edecekti kızını. Kadının aklında hep benim gibi olmasın varlıklı bir aileye gelin gitsin ki rahat etsin düşüncesi vardı ama kızı kalp deyip susturuyordu kadını. Muradlarına ermiş iki genç mutluluğu dolduruyordu ruhlarına. Her şeyden herkesten uzak kalmaya çalışıp evlerinin huzuruyla yaşıyorlardı. 2 tane de evlatları olmuştu. Afife bu evliliğe hala razı değildi. Aziz'e karşı takındığı soğuk tavır hiçbir zaman değişmemişti. Kızı Hilde'yi her ziyarete gittiğinde "Etme evladım, bu adam çok pısırık. Hiç uyuyor mu sana? Al torunlarımı gel yanıma. Ağabeylerin de bende gül gibi bakarız size." Afife her zamanki gibi Hilde'yi bunaltmaya başlamıştı. Bu söylemler Hilde'yi o kadar sinirlendiriyordu ki annesine bu kadar bağlı olmasa kıracaktı kalbini. Hilde Azize göre daha sert bir mizaca sahipti. Eli maşalı, sözü pek, akıllı ve becerikliydi. Aziz ise ağır başlı, terbiyeli, akıllı, yaşadığı zamanın beylerine göre kibar bir beydi. Kimse ile münakaşaya girmezdi. Bu huyundan kaynaklı insanlar tarafından hep haksızlığa uğrardı. Haklarını geri kazanan da hep Hilde olurdu. Afife de durumu bildiği için kızını hep buradan vurmaya çalışıyordu. "Hakkınız olan tarlayı bile gözü kapalı ağabeylerine vermedi mi erin? De hele bana. Bu uşaklar o tarladan ekilen rızık ile karnını doyurmuyor mu? O tarla elden gideydi ne halde olacaktınız?" Hilde bu sefer sağlam yerden çıkmıştı kızının karşısına. Aziz'in babasından kalan bir tarlası vardı ve onu ekip geçimlerini sağlıyorlardı. Ama kardeşleri tarlayı elinden almaya kalkınca devreye Hilde girmişti. Tarla ortasında kaynını elindeki kalın sopa ile dövüp kovmuştu. Bir daha da Hilde ve Aziz'in karşısına çıkmamışlardı. Aziz evlenmeden önce baba ocağın da yengelerinin eline kalmış genç bir delikanlıydı. Saman döşekte yatırılan, ağır işler yaptırılan biriydi. Aziz bu durumlara ne kadar karşı koymaya çalışsa da hep boşa kürek çekiyordu. Allah'a sığınıp, dualarına sarılıyordu. Aziz'in bu hallerine alışan ağabeyleri yine güç yetireceklerini sanırken Hilde'nin sert tepkilerine çarpıyorlardı. "Ah anam, bir vazgeçmedin. Ne istersin benim erimden? Bana zulmü yok, evlatlarına iyi bir ata. Daha ne isterim Allahtan. Sende etme artık. Ben erimden razıyım." Hilde razıydı kocasından. Aziz'in onu ne kadar çok sevdiğini biliyordu. Evet, kocası kavga nedir bilmez, ağzından bir kere kötü kelam çıkmamış Allah dostu biriydi. Hilde de en çok bu sebepten seviyordu ya Aziz'i. Zaman akıp gidiyordu. Hayat oyunun da insanlar yine piyon olmaya devam ediyordu. Aziz ve Hilde ile başlayan hayat daha bir çoğunu çekecekti yaşamına. Bölümler ile ilgili görselleri görmek isterseniz Instagram sayfama beklerim. ❤️ |
0% |