@tugba_zeycel
|
Kına gecesi büyük bir coşku içerisinde geçip bitmişti. Bige'nin ayakları oynamaktan şişip kızarmıştı. Hala bindallısı üzerindeyken kendini yatağına doğru sırt üstü bırakan Bige, gecenin kusursuz geçmiş olmasına şükrediyordu. Babaannesinin nemrut suratı, arkasından yaptığı tüm konuşmalar gram keyfini kaçırmamıştı.
Tek endişesi düğün gününe nasıl sabredeceğiydi. İçi içine sığmıyor, sürekli kalkıp dans etmek istiyordu. Artık yanında bir ömür Mirali olacaktı. Başını omuzuna yaslayıp hayatın tüm yorgunluklarından arınacaktı. Hedefine varan koşucunun gururu, rahatlaması vardı üzerinde. Ne kadar nefes nefese kalmış olsa da, ayaklarının altında zorlu yolların bıraktığı haşin yaralar olsa da bitmişti ya sonunda. Başka bir şeyin önemi yoktu. Yatağında uzanmış saf mutluluk akan gözleri ile tavanda hayal sinemasını izleyen Bige'yi arkadaşları böldü. Bir anda odasına hızlı bir giriş yapan 3 kız "Sen hala bindallını çıkartmadın mı?" diye sordular. Eskilerden gelen bir adet; gelin kız kına gecesinde tek başına uyumazdı.
Kız arkadaşları ona eşlik eder çeşitli munzur oyunlar oynar eğlenirlerdi. "Hiç çıkarasım yok." deyip bindallısına bir kez daha hayran gözlerle baktı. Arkadaşlarından biri Bige'nin hazırlayıp kenara koyduğu çeyiz bohçalarından birini açıp içinden Bige'ye bir pijama seçti. Üzerini değişen Bige arkadaşlarının yanına oturup kına gecesinde dağıtılan çerezlerden yemeğe başladı. "İnanmıyorum ya, yarın Bige evleniyor."
"Çok şükür ki o sümsük oğlanla evlenmiyor."
"Cidden ya babaannen nasıl razı oldu bu işe?"
Kızlar tüm meraklı gözlerini Bige'nin üzerine odaklamıştı. Köyde ufakta olsa bir dedikodu dönüyordu. Bige ve Mirali önceden görüşüyorlardı, Hatice'de vermek zorunda kaldı gibi şeyler söyleniyordu. Aniden duyulan evlilik haberi insanların bu tarz şeyler düşünmelerine teşvik olmuştu. Bir de bahçede dönen üzeri kapatılan sır vardı tabi. Bir şeyler olduğu biliniyor ama ne olduğu bilinmiyordu. Bige'nin de açığa verme gibi bir niyeti yoktu. "Allah'ın yazgısını değiştirmeye kimin gücü yeter ki? Hatice'nin mi yetecekti?" deyip güldü. Kızlar birçok soru sorma niyetinde olsa da Bige'den bir laf çıkmayacağını anlayıp geri adım atmışlardı. Kızlar evlilik hayalleri ile ellerine kına yakıp bir sonraki kınanın kendilerininkinin olmasını dilemişlerdi. Yapılan bu ritüelden sonra da oyunlar oynayıp yorulmuşlardı.
Deliksiz bir uykunun ardından düğün sabahına gözlerini açan Bige "Çok şükür bugüne ulaştıran Allah'a." deyip hala uyumakta olan arkadaşlarının üzerinden atlaya atlaya banyoya girip elini yüzünü yıkadı. Banyodan çıkmış odasına gideceği vakit dedesi ile karşılaştı. Dedesi buğulanmış gözleri ile torununun anlına ufak bir buse kondurup "Burası her zaman senin evin olarak kalacak. Başın her dara düştüğünde bana gel. Deden hep seni burada bekliyor olacak." deyip gitti. Bige dedesine hiçbir şey diyememişti. Arkasında duruyor oluşu ona güven vermişti ama bu zamana kadar esirgenen birçok şey dökülmüştü önüne. Hatice'nin kıskançlıkları Yusuf'un Bige'ye olan sevgisini göstermesi konusunda hep bir set olmuştu. Gösterilmeyen sevginin ne önemi vardı ki?
Bige artık evine gitmeye hazırdı. Sevdiceğinin onu gelip almasını bekliyordu. Mirali evin salonunda bir sağa bir sola koşturup kravatını arıyordu. Bir yandan da söyleniyordu. "Neden kravatım takım elbisemin yanına bırakılmıyor? Kayıp mı oldu yoksa?" deyip paniğine panik ekliyordu. Hilde "Hayır oğlum kayıp falan olmadı. Ütüsü bozulmuştu bende şöyle bir kez daha üzerinden geçtim." deyip oğlunun kravatını yaptı. "Her şey hazır demi ana? Aman ha bir aksilik olmasın."
"Sen merak etme. Her bir şeyler hazır." Ev ahalisi ve düğün için gelen tüm akrabalar bahçede toplanıp davul zurna eşliğinde gelin evinin yolunu tuttular.
Uzaklardan gelmeye başlayan davulun sesi ile Bige heyecandan ne yapacağını şaşırmıştı. Bige evin salonunda omuzlarında kırmızı duvağı, ağzı kulaklarında yaklaşan davul ve zurna sesine sevinirken Hatice "Hele şunun ettiğine. Diyesen dedesinden kurtulduğu için zil takıp oynayacak. Gelin kısmı bu halde mi olur?" deyip gideceği sırada büyük bir öfke ile Bige Hatice'nin kolunu tutup gitmesine engel oldu. Yanlarında onları izleyenlere aldırış etmeden "Burayı bana bir ev yapmış olsaydın inan bende diğer gelinler gibi göz yaşı dökerdim. Ama sen bana zulmetmekten başka bir şey yapmadın. Çalgı seslerini duyuyor musun? Bu senden kurtuluşumun kutlamasıdır." dedi.
Hatice tüm davetlilerin önünde ne diyeceğini bilememişti ama içten içe savaş baltalarını bilediği aşikardı. Dedesi torunun kuşağını bağlamak için salona girdiği vakit Bige Hatice'nin kolunu bırakmış eski gülümsemesini sergilemeye devam etmişti. Dedesi süzülen göz yaşları ile evladının emanetinin kuşağını bağlayıp, başına kırmızı duvağını örtmüştü. Dedesinin koluna giren Bige evin dış kapısında onu bekleyen Mirali' sine doğru gidiyordu. Dualar edilmiş Bige dede evinden gelin olarak çıkmıştı. Erkek tarafı gelinini almış düğününü yapmak için evlerinin bahçesine gidiyorlardı. Kız tarafı için artık düğün bitmişti. Kız gitti mi yas çökerdi haneye. Bige kendi hanesinde böyle bir durum olacağını pek sanmıyordu.
Mirali'nin kolunda düğün ahalisinin önünden yürürken "Mirali çeyiz sandığımı kim aldı? Bakındım ama ben göremedim." Gelin baba evinden çeyizi ile çıkar ve damat evine kadar biri gelinin yanında sandığını taşırdı. Ama Bige'nin sandığı ortalarda gözükmüyordu. Mirali "Merak etme sen Sadık getirecekti sandığı. Hayta kesin arkalarda kaldı. Senin o meşhur sandığı taşımakta güç ister tabi." deyip gülümsemişti. Yarım yamalak olsa da Bige'nin de yüzü gülmüştü. Aklında dönen bir sürü kötü düşünce vardı ama hiçbirine ihtimal vermek istemiyordu. Halaylar çekilmiş, yemekler yenmişti ve artık düğün faslı bitmişti. Gelin odasına girmiş ev ahalisi de bu gecelik bir akrabalarında kalmak üzere evden ayrılmışlardı. Mirali eşinin yanına gittiği an yüzündeki öfke onu korkutmuştu. "Ne oldu Bige ne bu hal?" diye sordu. Bige "Çeyiz sandığım nerede Mirali?" Diye bağırdı. "Haberim yok. Sabah olsun hele Sadık'a sorarım nereye koyduysa gidip getiririm."
"Sandık benimle birlikte gelmeliydi. Sandığın bahşişi verilmedi mi yoksa?"
"Olur mu öyle şey? Küçük bir kızı oturtmuşlardı üzerine, bahşişini kendim verdim. Sadık ardımdan sandığı alıp gelecekti."
"Demek ki alamadı. O mendebur kadın vermedi çeyizimi." deyip ağlamaya başladı. Gözlerinden süzülen yaşlar gelinliğinin yakasında iz bırakıyordu. O kadar içten ağlıyordu ki Mirali ne yapacağını şaşırmıştı. Sadık'a gidip olanları sormak istiyordu ama şu an evden çıkıyor olmak komşular tarafından farklı şekilde yorumlanabilirdi. Sabahı beklemek zorundalardı. Gece boyu göz yaşı döken Bige sabaha karşı uyuyakalmıştı. Sabah namazını kılan Mirali eşinin şişmiş gözlerine bakıp iç geçirdi. Çeyizlerini ne büyük emek ve hevesle yaptığını biliyordu. Bige'nin üzüntüsünü çok net bir şekilde hissedebiliyordu.
Seccadesini usulca katlayıp divanın üzerine bıraktı ve odadan çıktı. Gün doğumuna kadar ne yapacağını, sandığın başına ne geldiğini düşünüp durdu. Ağlamaktan bitap düşen karısına uyandığı zaman iki lokma bir şeyler yiyebilmesi için kahvaltı hazırladı. Az sonra da Bige gelmiş meraklı gözler ile Mirali'ye bakıyordu. Aradığı sorunun cevabının Mirali'de olmadığını anladığı an öfkeden gözü dönmüştü. Bir hışımla başına attığı yazma ile kapıyı çarpıp çıktı. Ayaklarında ona iki beden büyük gelen terliği, başında yarım yamalak duran yazması ile dedesinin evine doğru koşuyordu. Mirali yetişmek için çabalasa da kafi gelmemişti her defasında elinden kurtulup koşmaya devam ediyordu. "Bige yapma gel. Bu şekilde olmaz." diye arkasından bağırmaktan başka bir şey yapamamıştı.
Bige ağlamaktan kısılan sesi ile "Aç kapıyı mendebur. Aç dedim sana kapıyı." ahşap kapıyı yumruklarken Mirali elini havada yakalayıp "Yapma, lütfen. Bak herkes kapılara camlara çıktı. Rezil oluyoruz." "Ne rezili be. Asıl rezil onlar. Kim oluyor da benim sandığıma el koyuyor?" "Daha ne olduğunu bilmiyoruz ki. Sadık bir gelsin soralım belki yanlarındadır. Gelirken getirecekler belki." "Bu kadar saf olma Mirali. Bütün kıyafetlerim çeyiz sandığında. Düğün gecemde benim yanımda olması gerekiyordu." Ahşap kapı sabahın sessizliğinde büyük bir ses ile açıldı. Dedesi alt pijamasının üstüne gömleğini ve yeleğini giymiş halde kapıyı açtı. Gözlerinde kendini ayan beyan ortaya seren merak ve korku Mirali'nin gözleri ile buluştu. Mirali mahcup bir halde öylece duruyordu. Bige dedesini aşıp eve girdi. Salonda divanda camdan olanları izleyen Hatice'yi yeleğinden çekip ayağa kaldırdı. Yaptığı hainliğin doğurduğu kaosu büyük bir gurur ile göğüsledi Hatice. Bütün vaatlerini yerine getirmiş öcünü almıştı. Bakışlarındaki gurur Bige'yi delirtiyordu. "Çeyizlerim nerede?"
|
0% |