Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@tugba_zeycel

                                          KORKU


Kavga eden ikili kafamda kıvılcımlar çarpmasına neden olmuştu. Bu duruma hem anlam veremiyordum hem de nasıl oldu da Tolga beni buldu diye şaşırıyordum. Tabi Alper’i de unutmamak lazım, onun ne işi vardı burada?

Yaslandığım kapının oradan kalabalığın içine doğru gittim. Elimi Tolga’nın omzuna doğru koyup kendime doğru çevirdim. Beni gören Tolga’nın irileşmiş hareleri küçülmüştü. Alper ise hala burnundan soluyordu ve Tolga’ya öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Sesimi kalabalıkta duyulabilsin diye yükseltip "Ne oluyor burada? "Tolga hemen karşıma geçip işaret parmağıyla Alper’i gösterdi "Bu herif seni ta kip ediyordu."

Bu duruma sinirlenen Alper "İndir o elini kırarım yoksa."

Sakinleşmeleri gerekirken en ufak bir şey bile tekrardan alevlendiriyordu ortamı.

"Kırda göreyim ne oluyor" deyip Alper’in üstüne yürümüştü. Tolga’yı hemen omuzlarından tutup geriye doğru çektim ve ikisinin arasına geçtim. Tolga’yı biraz uzaklaştırıp "Kendinize gelin, anlatın şu derdinizi adam akıllı." Benim olaya el atmamla etrafta ki insanlarda dağılmaya başlamışlardı. Tolga üstüne başına düzen verip "Anlaştığımız gibi sizi almaya geldim. Kalacağınız yeri bilmediğim için Pelin’e sordum oda öğrenip bana haber verdi. Sabah geldim tam sizin otele gireceğim baktım sen çıkıyorsun karşıdan karşıya geçip yanına gelene kadar sen uzaklaştın arkanda ise bu adam, seni ta buraya kadar ta kip etti." Dedi. Ben Tolga’nın geleceğini aklımdan tamamen çıkartmıştım. Bizim isteğimiz dışında gelişen o kadar olay oluyordu ki ayak uydurmak zorlaşmaya başlamıştı.

Bakışlarımı bu sefer Alper’e çevirip şaşkın ve çatık kaşlarımla "Beni mi ta kip ediyordun?" diye sordum. Fark ettim de bu aralar kaşlarım sürekli çatık olmaya başladı, yeter ama ya! Omuzlarını dikleştirip "Tam ta kip sayılmaz yoklamaya geldim." Demesiyle Tolga tekrar bir atağa geçip " Sen kim oluyorsun da lan yoklamaya geldim diyorsun?"

Bu atağın üzerine Alper de kendini kavgaya hazır hale getirmiş bekliyordu. Duruma bir son vermek için "Patronum oluyor" dedim yüksek bir sesle, artık durmaları gerekiyordu. Tolga olduğu yerde kalıp yüzüme baktı "Ne patronu ya?" dedi sert bir şekilde, tek şaşıran o olmamıştı Alper de şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyordu.

"Doğru duydun işte patronum."

"Elçin! Sen daha okuyorsun ne işinden bahsediyorsun?". Daha üniversiteyi bitirmemiş olabilirim ama bak mevki sahibi oldum arkadaşım! Nasıl anlatacaksam durumu Tolga’ya?

"Anlatırım sana sonra Tolga, uzatma lütfen." deyip ikna eder bir şekilde gözlerine baktım. Bu sırada arkamdan Ceren ve Başağın sesi geliyordu. Ceren, "Tolga ne işin var senin burada?" benim gibi onalar da unutmuştu Tolga’nın geleceğini.

"Bu ne böyle ya görüşmeyeli daha 4 gün oldu, hangi ara unutuldum? “Aynı öfkeli ses tonuna hakimdi. Tolga’nın bu sözü üzerine Alper kısık sesle gülüp bir şeyler mırıldandı. Anladığım kadarıyla ((demek ki o kadarlık cürmün varmış)) dedi. Tolgada bir şeyler mırıldandığını fark edip bana doğru dönüp "O bana bir şey mi dedi?" diye sordu.

Bu son yaşananlar zaten fazlasıyla canımı sıkmıştı, başka bir olumsuzluğa katlanamazdım. Olayın hemen kapanmasını istediğim için "Hayır Tolga demedi uzatma lütfen." Kızlara Tolga’yı işaret edip buradan götürmelerini söyledim. Tolga sen bu adamla tek kalamazsın dese de zorla kızlarla otele yollamıştım. Alper ile çamaşırcının önünde tek kalmıştık. Ellerimi belimde kenetleyip gözlerimi yeşillerine dikip

"Neden yoklamaya geldin? “Yoklama kelimesini daha baskın söylemiştim.

"Sizinle bir anlaşma yaptık artık sürekli sizden haberdar olmam lazım."

"Araya da bilirdin, niye zahmete girdin ki?" Bir anlık bir duraksamanın ardından "İşimi garantiye almayı severim" dedi. Öylece birbirimizin yüzüne bakarken çamaşırcıda oturan kadının seslenmesiyle daldığım yeşillerden kurtulup kadına döndüm. Çamaşır makinesini göstertip unuttuğum çamaşırlarımı hatırlattı. Tamam deyip Alper’e dönüp "Gitmem gerek, eğer bizi merak ederseniz arayabilirsiniz hem böyle durumlar da yaşamamış oluruz" dedim kavgayı hatırlatıp.

"Benim bir suçum yoktu direk üstüme atladı."

"Ta kip ediyormuşsunuz, yeterli bir sebep. Hem Tolga koruyucudur "dememle kaşları çatılmıştı. Söylediğim şeye sinirlenmiş bir şekilde

"İyi artık koruyucunuz da geldiğine göre ben gidiyorum." dedi ve eliyle selam verip yanımdan uzaklaştı. Arkasından bakakalmıştım. Bu gereksiz trip de neyin nesiydi? Ne oluyoruz ya, yankı tahtası mıyım ben? Kendime gelip çamaşırcıya girdim ve çamaşırları makinadan çıkartıp sepete koydum ve otele doğru yola düştüm. Aklımda söylediği şey dolanıp duruyordu. Otele geldiğimde Tolga, Ceren ve Başak Resepsiyonun orada oturmuş konuşuyorlardı. Tolga beni görür görmez ayağa kalktı ve bir hışımla yanıma gelip "Elçin! Hemen bana bu durumu anlatıyorsun, kim o adam?" Son sözünde sesini yükseltmişti. Etrafımızdakileri göstertip bağırmaması gerektiğini söyledim. "Tolga ilk bir sakinleş, bu tepkin çok yersiz ve saçma." Ardından odama doğru yürümeye başladım. Eğer burada kalırsam hem insanlara rezil olacağız hem de bu konuşma tahammül edemeyeceğim kadar uzayacak.

Odama doğru çıkarken arkamdan gelen Tolga "Nereye gidiyorsun dur diyorum" diye bağırıyordu.

Merdivenleri çıkmış odamın kapısının önüne gelmiştim. Tolganın bağrışları ve hesap sorması hala devam ediyordu, üstünlük taslayarak “Bana bunu açıklayacaksın “diye bağırışı sinirimi daha da arttırmıştı. Ani bir hareketle arkamı dönüp "Yeter! Yeter Tolga, ben sana hesap sordum mu? Kimdi o dedim mi? Demedim sende bana sorma!" Laflarım ve sesim sertti ama bunu yapmam gerekiyordu, bu işe karışmaması lazım, kendimle beraber yaktığım insan sayısı yeterli.

Bu hareketim onu durdurmuştu, donuk bir şekilde gözlerime bakıp "Keşke sorsaydın, keşke!" deyip arkasını dönüp gitti. Bugün bana yapılan ikinci yüz çevirmeydi bu, anlaşmış gibi bu ne böyle ya?

"Aman dönün gidin zaten ne varsa!" diye arkasından bağırdım. Kızlar şaşkın bir o kadar da üzgünlerdi, Tolga ile kavgalarımız bu kadar büyük olmazdı ve her zaman alttan alan Tolga olurdu. Durumlar değişmiş trip atan Tolga olmuştu ama ben alttan alan taraf olmayacaktım. Girdiğim işin daha ne denli bir şey olduğunu bilmeden Tolgayı da içine çekemem.

Kızlara baktım ve "Hadi gidin çamaşırlarınızı yıkayın, bir günüm daha boş geçmeyecek." dedim emredici bir şekilde. Yeter ama artık, ben buraya bunlar için gelmedim! Bu tatilin tadını çıkartacağım o kadar! Kızlar tamam anlamında şaşkın bir şekilde başlarını sallayıp gittiler.

Bende odama girip yıkadığım çamaşırlarımı odamdaki balkona asmaya başladım. İşim bittiğinde biraz rahatlamak için kendimi banyo ya attım. Ilık bir duş alıp üstümü giyinmeye başladım.

Siyah Beyaz desenli eteğimi üzerine uzun kollu kayık yaka siyah bir badi giydim. Altına rahat edebileceğim siyah bir ayakkabı seçip takılarımı da ayarladıktan sonra saçlarımı yapamaya başladım.

Dalgalı bir maşa yaptığım saçlarımla güne hazırdım artık. Hiçbir şeyi kafama takmadan bu tatili güzel geçirecektim. Bundan sonra belki böyle bir fırsatım olmayacaktı ve ben bunu en güzel şekilde geçirecektim. Her zaman hatırladığımda yüzümü gülümsetmeli.

Hazırlanıp çantamı aldım ve aşağıya indim. Kızlar daha gelmemişti ve Tolga tek başına Resepsiyonun da oturuyordu. Başını telefonuna gömmüş kaşlarını çatmış duruyordu. Usulca ve umursamaz bir şekilde yanında duran tek boş koltuğa oturdum. Beni fark etmedi bile ya da takmıyordu.

Öylece birkaç dakika oturduk. Merdivenlerden Başak ve Ceren’in gelmesiyle ayağa kalktım, saati gösterip "Nerede kaldınız ?"

"Geldik geldik" dedi Ceren. Seslerimizi duyan Tolga aynı çatık kaşlarla bize baktı ve "Çıkıyor muyuz? " diye sordu.

Ben hemen cevap olarak kapıya doğru yürümeye başladım. Yolda durup geçecek olan bir taksiyi beklemeye başladım. Ardımdan Ceren, Başak ve Tolga da geldi. Birkaç dakikalık beklemenin ardından taksi de gelmişti. Gideceğimiz yerin adresini verip yolculuğumuza başlamıştık. Parklar, tarihi yerler, müzeler derken akşamı etmiştik. Aralarda cafe ve restoranlara girip bir şeyler yiyip içmiştik. Dün de çok yorulduğumuz için bugün kendimizi sürüye sürüye gezmiştik. Gene de çok güzeldi ve çok keyif almıştım. Tabi Tolga ile aramız açık olduğu için pek yan yana gelmemiştik, onunda asık suratı hiç düzelmemişti. Havanın kararmasıyla birlikte insanlar sokağa dökülmüş, eğlenceler başlamıştı.

Gece kulüplerini oldum olası hiç sevmemişimdir, gürültülü ve pis kokusu beni hep rahatsız etmiştir. Bugün kızların tutturmasıyla seçtiğimiz en düzgün gece kulübüne girdik. Sahnede orta yaşlarda bir adam gitar çalıyordu ve yanındaki genç kız da şarkı söylüyordu. Şarkının ritmine kendilerini kaptıran kalabalık ortada dans ediyordu. Daha içeri girer girmez başıma ağrı saplanmıştı. Kendimize bir yer bulup geçip oturduk. Yanımıza gelen garsona içeceklerimizi söyleyip dans eden insanları izlemeye başladık. Tolganın dışında hiçbirimiz içki istememiştik.

Siparişlerimiz gelmişti ve içeceklerimizi içerken Ceren’in "Hadi ama bizde dans edelim "demesiyle masadaki tüm bakışlar Ceren’e dönmüştü. "Ben oynamam baştan şöyleyim, zaten başım feci ağrıyor. " Benim bu ortamlardan hoşlanmadığımı biliyorlardı. Ceren de daha fazlada ısrar etmemişti.

Ceren bakışlarını hemen Tolga ve Başağa çevirdi. Tolga içeceğiyle öyle meşguldü ki Ceren’i duymuyordu bile. Başak en sonunda fazla ısrara dayanamayıp kalkmıştı. Ne kadar ağır bir karaktere sahip olsa da dans etmeyi severdi.

Kızlar dansa iyice kendilerini kaptırmışlardı. Bense sıkıntıdan ve baş ağrısından meyve suyuna takmış bir şekilde bardak bardak içiyordum. Son bardakta artık böbreklerimin daha fazla dayanamayacağını anlayıp hemen tuvaletin yerini aramaya başladım. Bizim geldiğimiz zamandan bu yana mekan iyice kalabalıklaşmıştı. İnsanları aşarak lavaboyu aramak, beni çatlama noktasına getirmişti. En sonunda kızların yoğun olduğu yeri ta kip edip tuvaleti bulmuştum. İçimden derin bir oh çekerek kendimi hemen lavaboya attım. Tüm kabinler doluydu ve boşalması için beklemem gerekiyordu ama böbreklerim bu duruma nasıl dayanacak bilemiyorum. 10 dakikalık bekleyişin ardından şükür sıra bana gelmişti. İşimi halledip ellerimi yıkamaya başlamıştım ve daha yeni kalabalık olan yer şimdi sessizleşmişti. Demek ki herkes ben acı çekeyim diye doluşmuştu buraya. Ellerimi yıkayıp çıkacağım sırada Tolga’nın üzerime doğru gelmesiyle içeri geri girdim. Aramızda ki mesafe azalırken, ellerimi hemen göğsüne koyup iteklemeye başladım. "Ne yapıyorsun sen?" Sanki kulakları tıkanmış gibi beni duymuyordu.

Sırtımın soğuk duvarla buluşması beni ürkütmüştü. Başımı sağ tarafıma doğru çevirip Tolga’nın yüzüne bakamıyordum. Sadece ellerimle durmasını sağlamaya çalışıp “Dur” diyebiliyordum. Gözlerini gözlerime kenetlemiş ifadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. Senelerdir tanıdığım Tolga gitmiş yerine başkası gelmişti sanki ve ben şu an o Tolgadan korkuyordum. Belki biri geçer veya sesimi duyar diye "imdat!" diye bağırdım. Bana zarar vermezdi ama şu an kendinde değildi, kendimi ve onu korumalıydım. Bağırmamla hemen elini ağzıma dayadı ve beni iyice duvara yasladı. Bakışları sertleşmişti.

"Benden korkuyor musun?" diye sordu. Gözlerinde Tolga’yı aradım ama yoktu, sinirden başka bir şey yoktu gözlerinde. Başımı diğer tarafa doğru çevirdim. Çenemi sertçe kavrayıp yüzüne bakmaya zorladı "Sana diyorum! Korkuyor musun?" diye tekrarladı, sesi iyice yükselmişti. Ani çıkışı üzerine istem dışı irkildim. Elleriyle çenemi sıkıp "Korkuyorsun!" Sesi bu sefer mazlum bir şekilde çıkmıştı.

Kendini yavaş yavaş geriye doğru çekip "Korkuyorsun!" diye söyleniyordu. Gözlerinde bu sefer şaşkınlık ve üzüntü vardı. Yıkılmış gibiydi. Bu değişken ruh hali korkmama neden oluyordu.

Ellerini havaya kaldırıp lavaboların olduğu yere sert bir şekilde vurup "Allah kahretsin! Korkuyorsun."

Ne yapmaya çalışıyor anlamıyordum, tek yapabildiğim onun bu halini izlemekti. Tekrardan bana doğru döndü, gözlerinde artık hangi duygu var seçemiyordum. Boş ve anlamsız bakıyordu. Dayandığı lavabodan hızlı bir şekilde üzerime doğru gelmesiyle gözlerimi sımsıkı kapatıp birinin beni buradan kurtarması için dua etmeye başladım.

Bu anımla aynı o gün ki gibi kaskatı kesilmişti bedenim. Hastane bahçesinde oturduğum bank bir an yok olmuştu da ben boşlukta kalmıştım. Tolganın sıcaklığı sardı bir an etrafımı ve ben boşluğumu kaplayan o sıcaklıkla karanlığa çekiliyordum. Bir ses yankılanıyordu o boşlukta “korkuyorsun!” Tolganın sesiydi bu. Oturduğum yerden kalkıp kan ter içerisinde sesin yoğunluğuna doğru bir hızlı bir yavaş adımlarla ilerliyordum. Ayaklarımdaki terlikler ben adım attıkça çıkıyor takılmama neden oluyordu. Hızlı bir şekilde terliklerimi çıkartıp sesin geldiği yöne doğru ilerlerken bir ses daha yankılandı.

“Elçin Hanım!” Bu ses daha yakından tam arkamdan gelmişti. Gözlerimi kapatıp derin nefesler alıp vermeye başlayıp başımı güneşin o sıcak ışıklarına çevirip öylece sessizliği dinledim. Sadece ben varım, sadece ben.

“Elçin Hanım, neden terliklerinizi çıkarttınız lütfen giyin.” Gözlerimi açtığımda doktorum gülen gözlerle bana bakıyordu. Bende ki ruhsuz bakışlara tezat bir şekilde hem de.

“Gene nerelere daldın bakalım?” diye sordu. Sıktığım dişlerimi gevşetip gözyaşlarımı özgürlüklerine kavuşturdum. Ağlamaktan çatallaşmış sesimle “Tolga’ya.” diyebildim.

Acılarla harmanlanmış kalp. Nasır tutmuş derinleri. Her acıya bir sevgi sıkıştırmış yalnızlığıyla. Baş başa kaldığı derdi, dostu olmuş zamanla. Duyuramadığı sesi küsmüş yarınlara. Solmuş yeşeren bahçeleri. Üst üste koyduğu taşlarla örmüş duvarlarını. Kimseye anlatamadığı derdi kala kalmış avucunda…


Loading...
0%