Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@tugba_zeycel

                                               ACI

 

 

Tek bir gülümsemesiyle beni kendine çeken adam, şimdi tek bir lafıyla beni kendinden uzaklaştırmıştı. Yeşillere baktığımda anlam veremediğim huzur şimdi korkuyla, üzüntüyü karışık bir şekilde yaşatıyordu bana. İlk karşılaştığımız zaman da ondan korkmuştum ama bu kadarını da beklemiyordum. Zenginliğin verdiği güç deyip hafife alıyormuşum, sandığım gibi basit değilmiş. Ben bir mafyayla aynı evde kalıyormuşum da haberim yok. Nette yazan holdingler ne oluyor peki? Mafyanın kart vizitesi olur mu hiç? Bana verdiği kart viziteden araştırdı annem onu, nasıl oldu da bir şey çıkmadı. Hoş çıksa kaçıp kurtulma şansım yoktu aileme zarar verebilirdi. Bu öğrendiğim şeyle daha da korkmuştum ondan, yapabileceklerine emin olmuştum sanki.

Ondan kaçar gibi adımlarımı geriye doğru attım. Sırtım duvara değene kadar durmadım. Sırtımın duvara değmesiyle kendimi güvene alıp dizlerimin üstüne çöktüm. Derman kalmamıştı bedenimde gözlerimden akan yaşlarla

"Mafya !!!" dedim inanamamış bir şekilde.

Yüzüne bakamıyordum. Bakmakta gelmiyordu içimden. Bir anda yasak kıldım yeşilleri kendime. Mafyanın elinde olma fikri aklıma doluştukça çaresizliğimin daha da arttığını anlıyordum. Her şeyi yapabilir olması ailemi ve arkadaşlarımı koruyamayacağım demekti.

Yanıma doğru gelip oda dizlerini yere koyup

"Sözümden çıkmadığın sürece mafya tarafımı görmeyeceksiniz. O yüzden benden korkmayın " dedi hala nasıl oluyor da bu şekilde konuşabiliyor. Tehditlerinden vazgeçmiyor, şartları hiç bitmiyor.

Oturduğum yerden hızla kalkıp o yokmuş gibi valenin getirdiği arabanın arka koltuğuna oturup başımı da cama doğru çevirdim.

Oda ardımdan bıkkın bir şekilde arabaya bindi. "Öyle olsun bakalım" deyip arabayı çalıştırdı. Yol boyu sesimi çıkarmamıştım. Karmaşık duygular içeresindeydim. Neden böyleyim bilmiyorum. Bizi zorla borçlu çıkartan biri nasıl iyi olabilirdi ki zaten. Kendine gel, aklınla hareket et. Yol boyu kendime verdiğim telkinle eve gelmiştik.

Onu beklemeden arabadan hızla indim dış kapının oraya geldiğimde arkamdan seslenip "Dur bir saniye" dedi. Kapının önünde arkam ona dönük beklemeye başladım.

"Yüzüm bu tarafta." demesiyle istemesem de ona doğru döndüm. Gözleri dışında her yere bakıyordum.

"Bu gecenin böyle bitmesini istemezdim. O oğlan pek tekin değil o yüzden araya girmem gerekti."

Tek kaşımı havaya kaldırıp gözlerimi gözlerine dikip “Farkındaysan oradaki herkes tekinsizdi ve beni o ortama sen soktun.” Bunu bilmeli ve tahmin etmeliydi.

"Ani gelişen bir şeydi bende istemezdim senle gitmeyi. Hem o insanların senle işi olmaz kötüler dedik ama denklerine kötüler sana…" lafını kesip,

"Zorla kendine borçlu çıkartan biri nasıl iyi olabilir ki zaten." dedim. Aklımdan geçenler bir anda dilime dökülmüştü. Bir anda söylediğim şeyle Alper’in bakışları üzerimde kalmıştı. Hiçbir şey demiyordu sadece şaşırmış bir halde gözlerime bakıyordu.

Gözlerine her bakışım bana yanlış geliyordu. Bakmamam gerek, yoksa kaptıracağım kendimi korkusu doluyordu içime. Bu adam mafya bu adam kötü senin aklından geçenler saçma.

Daha fazla yeşillerine bakmak istemediğim için onu kapının önünde bırakıp içeri girdim. Ona arkamı döner dönmez vicdanım sızlamıştı. Karmakarışık olan aklım ağlama isteği doldurmuştu yüreğime ve gözlerimden taneler dökülmeye başlamıştı. Bir yandan kafa sesimle cebelleşip bir yandan koşar adımlarla odama girdim.

Işık kapalıydı, kızlar uyuyordur diye düşünüp sessizce ayakkabılarımı çıkarttım. Yatağıma doğru bir adım attığım da Başak

"Elçin sen mi geldin?" Kısık sesle "Evet canım benim uyu hadi sen." Uyusun ki bana bu geceyi anlattırmasın. Tazeyken içimdekiler anlatmak aynı acıyı tekrar yaşatacaktı çünkü.

"Elçin gel bakayım buraya anlat olanları" ah uyu be arkadaşım

"Yarın anlatırım canım sen bölme uykunu."

Başının ucunda duran lambayı yakıp yatağının ucuna eliyle vurup oturmamı söyledi. Başak benim kalbimi okuyan ve akıl alabileceğim bir arkadaşımdı. Belki anlatmak daha iyidir diye düşünüp gösterdiği yere oturup olan biten ne varsa hepsini anlattım. Mafya olayı dışında tabi. Daha yeni geldik ve ilk günden korkmalarını ve tedirgin olmalarını istemiyorum. Belki de tedbirlerini almaları için söylemem gerek ama bugün değil!

"Nasıl ya resmen seni kıskanmış."

"Yanında sekreteri olarak gittim öyle dans etmem doğru değil hem beni zorla piste çıkarttı oğlan. "

"Korumuş seni işte."

"Koluna takıp götürmeyi biliyorsa koruyacakta."

"Oraya gitmen şimdi ne işine yaradı ki Alper Beyin?" diye sordu Başak, bu soru benimde aklımı kurcalıyordu. Sadece birkaç insanla tokalaşıp muhabbet etmişti bunu bensiz de yapabilirdi. Aklımdaki sorular hep cevapsızdı.

"Bilmiyorum Başak, bana oyun mu oynadı başka bir iş mi anlayamadım."

Başak gözlerimin içine bakıp "Sende bir şey daha var ama demiyorsun."

Doğru diyordu ama ben bile daha adını koyamıyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O gözlere her bakışım da yaşadığım duygu karıştırıyordu dünyamı.

"Başka sefere Başak, çünkü ben bile daha anlam veremiyorum içimdekine" deyip yanağından öpüp banyoya girdim. Üstümdekileri çıkartıp banyoya attım kendimi. Ilık bir duş rahatlamamı sağlamıştı. Bir an olsun aklımdakiler gitmişti. Üstümü değiştirip yatağıma gireceğim sırada karnımın çalan ziliyle mutfak yoluna düştüm.

Mutfak kapısından geçip ışığını açtığım an çığlık atmam bir oldu.

Alper mutfak masasına oturmuş su içiyordu. Gözlerini bardaktan çekip gözlerime baktı.

"Şuna bak suretimden bile korkuyorsun." Kapının önünde söylediğim şeyler onu kırmış olmalı. Bu hali sızlayan vicdanımı tekrar bana hatırlattı. "Şey b..ben ışı..ı açınca ka.arşımda öyle seni hani bir anda görünce" korktuğum için hem de onu bu halde görmenin vermiş olduğu şaşkınlıkla kekelemiştim. Gözlerini tekrardan bardağına çevirip

"Ne için geldin?"

"Karnım acıktı da." Bu sefer kendime hâkim olmuş kekelememiştim. Bizi bu duruma mecbur bırakan oydu şimdi tek bir lafımla kırılamaz beni de vicdan azabına düşüremezdi. Hak etti deyip buzdolabını açıp göz gezdirdim. Gece yemek yemenin kilo aldırdığını bilmesem karşımda duran yaş pastayı alıp mideye indirebilirdim. Kendimi frenleyip meyveli yoğurtlardan orman meyveli olanını alıp çekmeceden de bir kaşık aldıktan sonra Alper’in tam karşısına oturup yemeye başladım. Bakışlarım sürekli önümdeki yoğurttaydı ama Alper’inde ne yaptığını anlayabiliyordum. Sürekli biten bardağını doldurup duruyordu. Bu duruma dur demem gerektiğini düşünüp

"Bu kadar yetmez mi?" dedim bakışlarım hala önümdeydi.

"Yetmez!" dedi sesi kızgın gibiydi.

" Fazlasına gerek yok ama."

"Gerek var" her lafıma ters cevap veriyordu.

"Ne için gerek var? Kendini zehirlemek için mi? Fazla su içmenin de yan etkileri var." dedim bakışlarım bu sefer üzerindeydi. Bana bakmasıyla bakışlarımı önüme geri çevirdim.

" Hayır! Kötü olduğum için ve hiçbir zaman iyi olamayacağım için!" deyip hızlı bir şekilde masadan kalkıp gitti. Gözlerinde sinirle birlikte acıyı da görmüştüm. Bir mafya olarak kötü olmaya bu kadar takması şaşırtıyordu beni. Masadan kalkıp kaşığımı makinaya koyup boş yoğurt kutusunu da çöpe atıp odama geri döndüm.

Belki evin içinde karşılaşırız diye sağa sola bakıp Alper’i görmeyi umdum ama ortada yoktu. Odama girip yumuşak yatağıma kendimi atıp kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Sabah kaçta kalkmam gerektiğini bilmediğim için saatimi 7’ye kurmuştum. Sinir bozan alarmın sesiyle gözlerimi açtım. Uykumu hiç alamamıştım. Zihnen ve bedenen yorgundum. Yataktan çıkmak istemesem de zorla kendimi yataktan çıkartıp banyoya girdim. Kızlar hala uyuyorlardı, kahvaltıdan sonra iş başı yapacaklardı. İşlerimi hallettikten sonra geri odaya dönüp dolabımdan Beyaz pantolon üzerine mavi arkası uzun önü kısa bir tişört giyip ayağıma da spor ayakkabılarımı ta kip aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı iki yandan tel tokayla tutturup hafif rimel ve kalemle makyajımı da yaptıktan sonra odadan çıkıp mutfağa girdim.

Hayriye teyze uyanmış kahvaltı tabaklarını hazırlıyordu.

"Günaydın" dedim gülümseyerek. Bana doğru dönüp candan bir gülümsemeyle "Günaydın kızım, niye bu saatte kalktın?" dedi. Anne şefkatiyle yaklaşması içimi ısıtıyordu. Kocaman sarılasım geliyordu. "Olur mu öyle şey artık iş ortağıyız" deyip elimi omzuna koyup başımı kafasına dayadım. Oda elini belime atıp "Hadi o zaman ortak çıkar şu dolaptan bardakları." Söylediğini yapıp bardakları çıkartmıştım.

Hayriye teyze söylüyordu ben harfi harfine yapıyordum. Sofra tas tamam hazır olmuştu.

"Oh be ne rahatmış iki elden hemen hazır oldu sofra " deyip sandalyeye oturdu. 45 dk. içeresinde sofrayı hazırlamıştık. Sofra da ne sofra, kuş sütü eksik derler ya aynen öyleydi.

"Artık öyle, işler yarı yarıya kolaylaşacak" deyip bende sandalyelerden birine oturdum.

"Alper oğlum da uyanır birazdan." Adını duymak bile kalbimin atış şeklini değiştirmeye yetmişti. Şimdi gelecek gözlerini, yüzünü göreceğim diye aklımdan geçire geçire kızları uyandırmaya gittim. Zorda olsa kızları uyandırdıktan sonra mutfağa geri döndüm.

Hayriye teyze aynı yerinde oturuyordu.

"Allah allah Alper daha kalkmadı, her gün aynı saatte burada olurdu " dedi çayından bir yudum alıp.

"Olabilir belki bugün işi yoktur uyur" dedim kendime bir bardak çay doldurup masaya geçerken.

"8 dedin mi uyanır o dakiktir. Yenilikleri sevmez."

Evet, belli oluyor odunun teki zaten hal ve hareketlerinden anlatıyor kendini. Eğilip bükülmez o.

"Kızım gidip de bir bak uyanmış mı ben de çamaşırları makinaya atayım" deyip çayından son yudumunu alıp gitmişti. Alper’le karşı karşıya gelmeyi pek istemesem de aynı evde yaşadığımız sürece sık sık yüz yüze gelecektik. Bu duruma alışsam iyi olur.

Başımı eğmiş mutfak kapısından çıkacağım sırada bir şeye çarpmıştım. Çarpmanın etkisiyle mutfağın içine doğru geri girdim.

Neye çarptığıma bakmak için başımı kaldırdığım da Alper’i görmemle elim ayağım birbirine dolanmıştı.

"Önüne baksan diyorum" dedi sert bir şekilde.

Bakışları da kendi gibi huysuzdu.

"Aniden önüme çıktın." Onun sinirli olması beni de sinirlendiriyordu.

"Bana laf yetiştirme Elçin, çayımı doldur hemen gideceğim" deyip masaya oturdu. Bu tavrı normalde de ondan görmüştüm ama nedendir bilmem şimdi kırıyordu beni. Asılan yüzümle bardağa çayı doldurup önüne bıraktım. "Çok demli aç biraz!!" Sesi hala sertti ve her kelimesi daha da kırıyordu. Bardağını alıp çayını biraz daha açıp tekrar önüne bıraktım. "Çok açık buda bir denk getiremedin şunu (elimi bardağı almak için uzattığımda) bırak çay istemiyorum bana kahve yap" dedi. Kırgınlığım sinire dönüşüyordu. Sanki ne bekliyorsam kibar kibar konuşup her şeyin güzel olmasını mı?

Düştüğün hayat bu Elçin, farklı bir şey bekleme. Karşında duran suratsız adamdan bir şey bekleme. Bir şey besleme içinde ona karşı çünkü karşılığı olmaz, olamaz onun içinde sevgi. Düşüncelerimi de kahveyle beraber pişirmiştim. Hazır olan kahveyi fincana koyup Alper’in önüne bıraktım.

Kahveden bir yudum alıp "Ben çıkıyorum" deyip gitti.

Bir yudum için mi kahve yapmıştım, bu mudur yani?

Benimle oynuyor!

Her günüm böylemi olacak benim?

Dalga geçer gibi iş mi yaptıracak? Öyleyse bu işe bir çözüm bulmalıyım yoksa ben katil olurum.

Kızlar da kalkıp gelmişlerdi artık. Kahvaltımı onlarla beraber yapmıştım. Başak holdinge Ceren ise Alper’e ait olan bir hastanede kısa süreliğine eksik bilgilerini tamamlaması gerektiği için büyük bir hevesle hastaneye gitmişti.

Günler böyle akıp gidiyordu. Her sabah kahvaltı hazırlayıp temizlik yapıyorduk. Alper’le nerdeyse hiç konuşmuyorduk. Bana olan bakışları hep donuktu. Bende kendimi gözlerinden çekmiştim. Başımı eğip işimi yapıyordum sadece. Arada bir kurduğumuz göz temasında kalbim gene kayıyordu yeşillerinin verdiği huzura.

Hayriye teyzeyle her sabah olduğu gibi evde tek kalmıştık.

"Hadi kızım iş başına, ben içerleri süpüreyim sende bulaşıkları yıka sonra gel yanıma toz al tamam mı? "

"Tamam Hayriye Teyzecim" deyip kahvaltı masasını toplamaya başladım.

Masada ki kahvaltılıkları dolaba diğer bulaşıkları da makinaya yerleştirmiştim. Ortalığı da sildikten sonra mutfak tamamdı. Hayriye teyzeyi evin içinde aramaya başlamıştım. Alt katta yoktu. Yukarıdan gelen süpürge sesiyle orada olduğunu anladım, ne hızlı kadın hangi ara aşağıları süpürdü de yukarı çıktı.

Adımlarımı merdivene doğru yönlendirdim. Bir iki basamak çıktığım sırada dış kapının açılmasıyla durdum. Gözlerim kapıda kim geldi diye beklerken. İçeri uzun boylu esmer kaslı, yapılı bir adam girdi.

Beni görmesiyle kaşları çatılmıştı.

Kapıyı kapatıp "Sende kimsin ne arıyorsun burada?” dedi, her an içinden bir canavar çıkacak gibiydi.

"Ben Elçin, Hayriye teyzeye yardım ediyorum " dedim, en kısa ve hızlı bir açıklama olarak bunu söyleyebildim. Oturup da Alper bunu yaptı zorla buradayım diyemezdim.

"Kim tuttu seni?" dedi aynı tavırla.

"Alper Bey" Yüz hatları biraz rahatlamıştı ama gene sinirliydi.

Emredici bir şekilde " Tamam dön sen işinin başına" dedi.

Bu adam da kim şimdi? Al işte bir huysuz daha eklendi listeye. Bitmek yerine artıyorlar resmen.

Kapıda gördüğüm adam Alper Beyin nerede olduğunu sorup geri gitmişti. Kafamda bir soru işaretiydi bu kişi artık. Bu durumu şimdilik boş verip Hayriye teyzenin yanına çıkmış işlere yardım etmiştim. Koca evin işini zavallı kadın nasıl tek başına yapıyordu. İki kişi olmamıza rağmen baya yorulmuştum. Aşağıya odama inip yatağımda uzanıyordum. Telefonumdan gelen mesaj sesiyle komedinden telefonu alıp kimden geldiğine baktım.

Pelin’dendi mesaj. "Abla annem duyar falan diye arayamadım seni Tolga abinin annesi geldi, Tolga abiye ulaşamıyorlarmış senin haberin var mı?" demişti. Kalbim bu sefer korkudan deli gibi atıyordu, ya bir şey olduysa çocuğa. Nasıl oldu da nerde diye araştırmadan çıkıp geldik? Arkadaşımız o bizim, ne yaşanırsa yaşansın onu bırakmamalıydık…

Akşam Alper’in gelmesini bekledim. İzin alıp Tolgayı aramaya başlayacaktım. Salonda bir sağa bir sola volta atıp Alper’i beklerken, kapı açıldı ve Alper içeri girdi. Yüzü o kadar asıktı ki cesaret edememiştim söylemeye. Karnı bir doysun sakinleşir diye düşünüp beklemiştim.

Yemeğini yemiş kahvesini bekliyordu. Kahvesini hazırlayıp yanında duran sehpaya bırakıp beklemeye başladım. Kahvesinden bir yudum alıp gitmediğimi görüp bana baktı "Gidebilirsin!" dedi yüzüme bakmadan. "Bir şey diyecektim de" dedim cevap vermediği için konuşmaya başladım.

"Tolgadan haber alamıyoruz."

"Banane bundan!"

"Sizi ilgilendiren tek şey bana birazcık izin vermek."

"Daha işe başlayalı 15 gün bile olmadı izin mi istiyorsun?" deyip tersledi ama benim yılmaya niyetim yoktu.

"Fazla bir şey değil sadece birkaç günlük" sözümün ardına hemen ayağa kalkıp. " Hayır diyorum uzatma." deyip gideceği sırada "Lütfen kendim için istemiyorum ama izni" dememle dış kapı açılmıştı ve sabah gördüğüm adam içeri girmişti. Söylediklerimi duymuş olacak ki

"Ne oluyor Alper?" diye sordu, Alper adamı görmesiyle şaşkına dönmüştü. "Bir şey yok konuşmamız da bitmişti" deyip göz işaretiyle gitmem gerektiğini söylüyordu.

Kısık bir sesle 'ama' dedim. İzini almam şarttı.

"Elçin!" dedi uyarıcı bir ses tonuyla.

Adam bir anda bana bakıp "Söyle ne istiyorsun?" sabahkine göre normaldi sesi. "İzin istemiştim." Alper bu söylediğime fazlasıyla sinirlenmişti. "Bu aramızda bir şey " dedi kaşlarını çatıp. Öyle ya da böyle izin alıp arkadaşımı bulmalıydım. Kızabilir ama işimi halletmeliyim.

"Tamam izin senin" dedi gözlerim bir anda mutlulukla bürünmüştü. Tek sevinen bendim Alper buna kızmış ve hemen karşılık vermişti.

Alper "İzin falan yok" dedi, sesi baya sertti. Bakışları adeta bir ok misaliydi bana karşı. " İzin verdim dedim ya Alper " adamın sesi de git gide sertleşiyordu. "Benim emrimde çalışan biri ve ben izin vermiyorum." İş kızgınlaşmaya başlamıştı. Gözüm bir Alper’de bir adamdaydı. Atışmaları beni korkutuyordu.

"Sen de bana karşı gelme o zaman! "

Alper inat etmiş gibi bir türlü izin vermiyordu. Neden bu kadar sertsin.

"Karışma lütfen!"

"Neden bu kadar taktın sen buna?" Adam resmen aklımı okumuştu. Cevabını bende merakla bekliyordum.

"Çünkü istemiyorum." Ukalanın keyfi için yaptığına bak. Ortam benim yüzümden bu hale geldiği için el atmam gerek düşüncesiyle konuşmaya başladım. "Alper Bey gününü siz belirleyin o günde gidip gelirim, lütfen" dedim ne kadar olsa bile elimden geleni yapıp Tolgayla irtibata geçmeliydim.

"İzni verdim tamam Elçin gidebilirsin." dedi kapıdaki adam.

Alper daha da sinirlenmiş ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Elleri artık ten renginden Beyaza dönmüştü. Sanırım artık elinde kan dolaşımı diye bir şey kalmamıştı. Sesini olabildiğince yüksek seviyelere getirip

"Abi!"

Abi mi? Bu adam onun abisi miydi?

GÜNÜMÜZDEN

Tenimi ısıtan güneş ve kolları arasında olmaktan mutluluk duyduğum yeşillim. Hastanede en çok bu Beyaz demir bankta oturmaktan keyif alıyordum. Tabi yanımda Alper olunca da tadı bir başka oluyordu. Bahar gelmişti ve çiçeklerin süslediği ağaçlar etrafa görsel şölen sunuyordu. Başım Alper’in omzunda, kokusu ise ciğerlerimde. Gözlerimi kapatıp bu anın büyüsüne bulandım. Huzur kaplıydı içim. Çok uzun zamandır bu duyguya hasret gibiydi ruhum. Nefes alış verişlerimiz bir, kalp atışlarımız senkronizeydi. Daldığım bu rüyadan Alper’in sorusu ile uyandım. “Aylin Hanım ile seanslar nasıl gidiyor?” bıkkın bir nefes verişin ardından kısa ve net bir şekilde cevap verdim. “İyi!”

“Hangi aşamadasınız?” anlaşılan huzur depolama seansım bitmişti. Başımı Alper’in göğsünden kaldırıp yüzüne baktım. “ Kronolojik sıralama yapıyoruz. Her şeyi o sıraya göre anlatıyorum. Yaptığımız tek şey bu. Ben anlatıyorum o dinliyor. Tabi sonrası ters köşe.” Son cümlemi mırıltı şeklinde söylemiştim. Alper kulağını ağzıma doğru yaklaştırıp “Ne dedin sonunu anlayamadım?” dedi. “ Sadece Aylin Hanım hatırlamam ve bu düğümü çözmem konusunda teknikler uyguluyor. Sanırım düğümün nerede olduğunu biliyor.” Sözlerimin sonunda gözlerim yine donuk bir şekilde uzaklara dalmıştı. Tolga bahsi her geçtiğinde, Alper’in evinde ki olanları anlatmaya başlamak beni biraz daha germeye başlamıştı. Her an bir yerden önüme çıkacakmış gibi temkinli hareket etmek istiyordum. Yüreğimi yakan, bana beni unutturan yaşadıklarımı hatırlama düşüncesi, derin deryalara çekiyordu beni. Alper elini omzuma atıp –yanındayım- dercesine sıkıyordu. Oturduğu yerde kımıldanıp duruyor, ağzını bir açıp geri vazgeçip kapatıyordu. Dayanamayıp “Hadi sor.” dedim.

“Hayriye Teyzenin hastalandığı zamanı anlatacak mısın?” diye sordu. Resmen karşımda meraklı bir o kadar da yaramazlığını saklama derdinde olan bir çocuk gibiydi. Kendime engel olamayıp hastane bahçesini ufak çaplı inletecek şekilde bir kahkaha attım. Alper bu tepkime hem gülmüş hem de utanmıştı. “Elbette anlatacağım. Unutma kronolojik sıraya göre ilerliyoruz.”

Dudaklarını bükmüş “O zaman ki tavrımdan hiç hoşnut değilim ama.” deyip kollarını önünde kenetledi. Gülmeme engel olup bir türlü konuşamıyordum. “ O gün ki Alper şu halini görse.”

“Bak anlatacaksan da yumuşatarak anlat. Hatta böyle yüzeysel geç.”

“Olmaz Alper Aydın. Hem neden buna bu kadar taktın ki? İlk karşılaşmamızda daha serttin unuttun mu?”

Asılan suratı ile “Evet, hatırlıyorum. Ama bu başka, sağlık konularına hakimim biliyorsun –derken imalı bir göz kırpmıştı- ama o gün tüm bildiklerimi unutmuş sadece paniğe kapılmıştım. Gereksiz yere üstüne gelmiştim. Sonrasında ne kadar üzüldüğünü hatırlamak kahrediyor beni.”

Yüzünü ellerimin arasına aldım. “Ah benim can şenliğim. Paniğe kapılman çok normal, Hayriye Teyzeye ne kadar kıymet verdiğini biliyorum. Eskiden başına gelenlerin sana ne tarz korkular yaşattığının da farkındayım. Hep farkındaydım ama -ellerimi iki yanıma doğru açıp- Beynim ufak bir es verme arasından sonra daha iyi anlıyorum. O yüzden kendini boş yere üzme.” dedim. Alper büzdüğü dudağı ile yanımda otururken Aylin Hanım uzaktan belirdi. Narin adımları ile yanımıza yaklaşırken Alper’e dönüp alay eder bir sesle “Yolculuk başlıyor” dedim. Alper oturduğu yerden doğrulup Aylin Hanıma baktı ve “Vazgeçmeyeceksin değil mi?” diye sordu. Başımı munzır bir şekilde sallayıp banktan kalkması için Alper’i ittim. Bu halimize gülen Doktor Hanım “Merhabalar güzel çift.” dedi. Başımızla selamın

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%