Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm

@tugba_zeycel

KARMAŞA

 

 

 

Abi mi?

Alper bu adama abi mi demişti?

Aklımda hep onu yerden çıkmışçasına tek görüyordum. Böyle düşünmemi sağlayan birkaç şey vardı elbet. Mesela evde o ve Hayriye teyzeden başka kimsenin olmaması, evde herhangi bir albüm, fotoğrafın olmaması veya isimlerinin hiç geçmemesi. Ama şimdi karşımda abisi vardı. Gözlerim bir Alper’de bir abim dediği adamdaydı. Sırf benim izin istemem yüzünden birbirlerine girmişlerdi. Bu hale geleceklerini tahmin bile edemezdim. Ben içten içe pişmanlık yaşarken Alper’in sözüyle keşke abisi ağızına iki tane çakı verse dedim canı gönülden.

"İşime karışma abi bu kız otur dersem oturacak kalk dersem kalkacak, benim emrimde, benim!" dedi son kelimesini kulağımı sağar edecek kadar gür bir şekilde söylemişti.

İlkokul çocuklarının oynadığı oyunu oynuyoruz sanki otur dersem oturacak kalk dersem kalkacak. Oldu, o kadar da uzun boylu değil benimde haklarım var. Alper’in abisinden önce ben karşılık verdim. Beni öyle ezemezdi, ezdirmem!

Bir iki adım üstüne doğru gidip "O ne demek öyle ya? Benimde haklarım var unutma " dedim. Alev saçan yeşillerini üzerime çevirip "Senin hakkın benim sınırlarım içerisinde, ben izin verdiğim kadar” sarf ettiği kelimeleriyle ve bakışlarıyla öfkesinin ne denli büyük olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu adeta. Bende sinirimi bastırmaya çalışıyordum ama her lafı aşağılayıcı olunca dayanamıyordum.

"Ne sanıyorsun sen kendini? Bu kadar da olmaz ama" üzerime doğru gelip aramızdaki mesafeyi 2 karışlık yapıp. Tek kaşı hava da "Patronunum ben senin" dedi. Burnundan soluduğu havanın sıcaklığı yüzüme her vuruşunda büyüleniyordum. Tenini hissetmek, kokusunu duymak kafamda farklı pencereler açıyordu. Onun alevini üzerime takınıp cevap verdim.

"Eğer patronsan, bende isçinsem haklarımı elbette bana vereceksin kural bu! Senin keyfine göre değil!" Dedim. Lafım üzerine bir iki adım geriye doğru gidip arkasını abisi ve bana doğru dönüp eliyle saçlarını karıştırdı. Bu hareketi nedendir bilemem kalbimin gene dengesini bozmuştu. Saçları arasındaki el benim elim olsaydı diye geçirdim içimden. Neydi bu adamdaki şey böyle, hem sinir olup hem tek hareketiyle kendine çekiyordu beni.

Ellerini saçından çekip konuşmaya başladı. Abisi ise merdivenlere dayanmış bizi izliyordu. "İzin yok (Birkaç adım öne gidip “Ama” dedim. Eliyle bir dakika işareti yapıp 'dinle‘ dedi) tek isteğin Tolga’nın bulunmasıysa o iş bende adamlara derim oradan bakar, sorarlar senin halledebileceğin bir iş değil zaten." dedi. Bu işe el atmasına sevinmiştim, oraları bilen tanıyanlar onlar, daha iyi iş çıkarırlardı. Hiç yoktan iyidir deyip minnettar bakışlarla "Teşekkür ederim." dedim.

Daha yeni bağırdığım adama şimdi ne diyordum böyle? Dengemi bozuyor bu adam! İlk başta bunu deseydin de kavga çıkmasaydı ya!

Yüzündeki gerginlik gitmiş normal halini almıştı.

"Tamam, artık odana gidebilirsin."

Bu sözü içimdeki gözlerine olan bakma isteğimi dindirmişti, üzüntüyle tabi! İçimdeki ses az daha baksaydım derken diğeri ne bakıyorsun bırak git işte diyordu. Kafa sesimi bir kenara bırakıp gitmeye karar verdim. Arkamı dönmemle Alper’in abisiyle göz göze gelmiştik, tuhaf bir şekilde bana bakıyordu. Anlam veremediğim bir şekilde gözleri üzerimdeydi. Gözlerinin arkasında, zihninin içerisinde dönen şeyleri bilmesem de beni bir hayli rahatsız ediyordu. Hem işim gereği hem de bakışlarından dolayı duydum tedirginlikten dolayı "Bir şey ister misiniz?" diye sordum. "Hayır " deyip ifadesiz suratıyla yanımdan geçip arkamda duran Alper’i tüm otoritesiyle çalışma odasına götürmüştü. Bu adam beni sevmedi galiba diye çocuksu bir kuşku peydah olmuştu yüreğimde.

ALPER’DEN

O izin almaya bu kadar takmıştı bende vermemeye.

Hele abimin işe dahil olması deliye çevirmişti beni. Benim hayır dediğim bir şeye evet demesi sinirimi enlere çıkarıyordu. Elçin abimin verdiği izne uymaya çalışıyordu ama nafile benim yok dediğim şey, yoktur. Abimin bu kadar olaylara dahil olması anlamsızdı. Hiçbir zaman bu işlerle ilgilenmezdi ki, bende umursamazdım ilgi alanımda değildi elbet ama bu kızlar benim işime burunlarını soktular ve mecburen ilgileniyordum. İlk karşılaştığımız zaman başka birinin borcunu onların üzerine yıktım, haklıydım da yapmamaları gereken bir şey yaptılar ve bunun da bedelini bir şekilde ödemeleri gerekiyordu. O parayı onlara ödetmesini bilirdim elbet ama Hayriye teyzemin “ benim hayatımdaki tek kadının” yardıma ihtiyacının olması, iş yerindeki eksiklikler derken bu kızları uygun gördüm bir an.

Hayır hayır, bahane değil gerçekten öyle!

Elçin en hırçınları, bazen bana karşı gelmesi sinirimi bozuyor ama bazen de kızınca gözlerini gözlerime dikmesi farklı hissettiriyor. Olmaması gerektiği gibi.

Şimdi de bana karşı gelmişti. Onu tek başına oralara yollayamam, muhtemel başına bir iş gelir ama bunu ona diyemem demem de çünkü beni ilgilendirmez.

Yolunu izini de bilmez ama bana ne tabi.

İlla tek derdi o Tolga denen uyuzun bulunmasıysa ben halledebilirdim. Kanım pek kaynamadı o adama ama gene de onların arkadaşları tabi ki bulunsun isterler. Mantıklı bir karar verip Elçin’e söyledim.

Mutlu olmuştu, gözlerindeki ışıltı vücudumu geren siniri alıp götürmüştü. Tek bir gülümsemesi almıştı tüm öfkemi. Gene de belli etmemek için üstün bir çaba sarf ettim. Karşısında ki adamın yıkılmaz olduğunu anlasın, anlasın ki gülümsemesini benden uzak tutsun. Kafamı karıştırmasın.

Elçini odasına yollamıştım, abim de beni konuşmak için çalışma odasına getirmişti. Masama oturmuş abimin konuşmasını bekliyordum.

"Oğlum bu kızlar da kim?" diye sordu.

Uzun suredir ABD de olduğu için buranın tüm işleri, sorumlulukları benim omuzlarımdaydı. Başımızdan geçen olayları da ona anlatma fırsatım olmamıştı. Gelir gelmez denk geldiği olay en son duyması gerekenlerdendi ama şans bu ya ilk öğrenmeye oradan başlamıştı.

"Çalışanlar işte" deyip geçiştirmeye çalıştım.

"Adam akıllı anlat şunu!" Abimle aramız hep iyiydi, arkadaş gibi büyüdük. Derdimizi tasamızı bir birbirimize anlatırız, tek birbirimize güveniriz şu hayatta. Bugünse nadir yaptığımız tartışmalardan birini yaşamıştık. Abim bunun peşini bırakmaz diyerek konuşmaya başladım.

"Olay şu, Gürcistan’daki Neco var ya bizim 500bin TL’yi çalmış. Bunu duyunca kafayı yedim. Biliyordu it herif o paranın gideceği yeri, tuzak kurmuş sırf biz rezil olalım diye. Birkaç gün ta kip ettik herifi, etrafı baya adam doluydu kim yardım ediyorsa var biri ama onu da bulacağım. Ardından yanına adam soktum bunu tam yakaladık canını okuyacağız bu kız çıkmış Neco’yu kurtarmış, kaçtı adam ve şimdi daha da tedbir almış. "

Abim aynı yüz ifadesiyle beni dinliyordu, vereceği tepkiyi merak ederek konuşmasını bekledim. "Eee bu kızlara şimdi iş verip ceza mı kesiyorsun? “ dedi alaycı bir tavırla. Para diye tuttura bilirdim ama işime gelmedi, nede olsa elimdeler. "Bedelini ödüyorlar işte! "

"Parayı bir ömür böyle mi ödeyecekler?"

"Para önemli değil, yaptıkları şeyin sorumluluğunu alsınlar" abim son sözümle daha da sinirlenmişti.

Çatallaşan sesiyle "Neleri oluyorsun da ders veriyorsun onlara?"

"İşime karışmayacaklardı, yürüyün gidin diyemezdim ya", git gide birbirimize karşı seslerimiz yükseliyordu. Abim bir anda ağaya kalkıp emredici bir tonla "Bırak gitsinler “ dedi. İtirazın en kuvvetli şekli ile net bir duruşla "Hayır! " dedim. "Neden?" diye sordu isyankar bir üslupla. Cevabı bende tek bir şekilde vardı’ bedelini ödeyecekler’.

"Ben öyle istiyorum” son çırpınış olarak dilimden bu cümle dökülmüştü. Abim babacan bir tavırla yanıma gelip elini omzuma koydu "Bak bu iş böyle olmaz, benim tanıdığım Alper böyle yapmaz, başka bir şey mi var?" İma etmeye çalıştığı şey bir anda aklımda olur mu gerçekten diye düşünmemi sağlamıştı ama bu düşünce kısa sürmüştü. İki ayrı dünya bir araya gelemezdi ki.

"Tabii ki de yok, hem sen niye bu kadar taktın?" tek sorular bana olamazdı ya. "Senin takmış olman beni tetikledi işte bide holdingde diğer kızı görünce bir iş var bunda dedim."

Abimle birkaç dakikalık konuşmanın ardından normale dönmüştük. Başka bir durumun söz konusu olamayacağına dair onu ikna etmemle yüreği rahatlamıştı. Onunla kötü olmak en son isteyeceğim şeylerden biriydi.

ELÇİN’DEN

Kızların yanına geldiğimde yataklarında oturmuş konuşuyorlardı bende hemen yanlarına gidip sohbetlerine ortak oldum.

"Elçin o gelen sesler neydi?" diye sordu Ceren, tabi Tolga’yı onlara demeye fırsatım olmamıştı. Yemekten sonra yorgun oldukları için odaya gitmişlerdi bende işlerle ilgilendiğim için daha yeni gidebilmiştim yanlarına. "Bugün Pelin mesaj attı Tolga’ya ulaşamıyorlarmış, annesi bize gelip sormuş" dememle kızların gözleri irileşti bir anda. "Nasıl ulaşamıyorlar ya?" dedi Başak telaşlı bir şekilde. "Pelinle konuşamadım fırsatım olmadı bu kadarını biliyorum" Ceren “Başına bir şey gelmiş olmasın?"

Başak "Oyun oynuyor dedik ama öyle değilse gerçekten bir şey olduysa kendimi hiç affetmem."

" Ya ben ne yapayım Başak, benim yüzümden inat etti gelmedi, Alper Beyle bile kavga etti, tuvalette olanları saymıyorum bile. Vicdanım hele kalbimi bin parçaya bölüyor." Gözlerim dolmaya başlamıştı. Kim bilir nerde ne yapıyor diye düşünmekten bugün nasıl geçti anlamamıştım bile. Ceren "Ah bacım benim, sıkma sen canını koca adam hem bakar başının çaresine, unutmayın telefon da dediklerini." Evet, telefon açmıştı merak etmeyin demişti ama gene de ailesine haber vermemesi işi kötüye sürüyordu. "Hatırlıyorum evet. Gene de başına bir şey geldiyse diye korkuyorum. O yüzden Alper Beyden izin istedim."

Kızlar aynı anda "İzin mi?" dediler.

"Evet" deyip olanların hepsini tek tek anlattım.

"Alper Bey halledecek artık" dedim son olarak. Başak "Oh iyi olmuş hem sen tek başına ne yapmayı düşünüyordun ki?"

"Ne yapsaydım Başak böyle el el üstünde oturup haber mi bekleseydim, tabi gidip arayacağım."

"Tek yollar mıydık seni hiç, bizde izin alır gelirdik."

"Vermezdi ki " dedim hemen ardından. Bir saat öce yaşadıklarımız bunu cesaretle söylememe neden olmuştu. "Orası da ayrı bir şey, ya iki kardeş birbirine girmiş şuna bak " dedi Ceren, olayları tekrar zihnimde canlandırmak bile içimin kasvele kaplanmasına neden oluyordu. "Orası da onların arasında boş verelim, biz Tolgadan gelecek haberi bekleyelim artık" dedim. Kızlar ile biraz daha sohbet ettikten sonra yataklarımıza girip uyuduk.

Sabah erkenden kalkmıştım, bünyem alışmaya başlamıştı artık. Pansiyonda da erkenden kalkmamız gerekiyordu alışkındım ama buranın havasından mıdır suyundan mıdır bilmiyorum ama yattıkça yatmak istiyordum. Yataktan kalkıp banyoya girip ılık bir duş aldım. Üstüme lacivert diz üstü A kesim etek üzerine Beyaz askılı bir atlet giyip eteğimin içine sokuşturmuştum. Saçlarımı da kurutup yandan örüp mutfağın yolunu tuttum. Mutfakta kimse yoktu. Hayriye teyze normalde bu saatlerde kalkmış olurdu. Ocağa hemen çayı koyup Hayriye teyzeye bakmaya odasına gittim. Kapısını çalıp gel sesini beklemeye başladım. Ses gelmeyince kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. Hayriye teyze hala yatakta yatıyordu. Üzerindeki pikeyi kafasına kadar çekmiş titriyordu. Hemen yanına gidip "Hayriye teyze " diye seslendim ama cevap vermiyordu. Boncuk boncukta terlemişti, elimi anlına koyduğumda ateşinin olduğunu anladım, feci derece de ateşi vardı. Üzerindeki pikeyi hızlı bir şekilde çekip "Hadi kalk Hayriye teyze suya girmen lazım" dedim. Hayriye teyzeden sadece mırıltılar geliyordu. Çok üşüdüğü belliydi ama başka çarem yoktu başkasına haber verecek vaktim de.

Kollarının altına girip odasının karşısında olan banyoya sokup tabureye oturttum. Çamaşırları haricinde pijamalarını çıkartıp soğuk olmayacak şekilde suyu ayarlayıp başından aşağı dökmeye başladım. Ateşin etkisinden çenesi titriyordu ama bunu yapmam gerekiyordu. Annemden öğrenmiştim bunu, denemeli bir şekilde hem de, insanı nasıl sinir eder bilirim. "Dayan Hayriye teyze az daha dur suda götüreceğim seni yatağına" deyip birkaç kez daha su tutup havluya sarıp odasına getirdim. Çamaşırlarını çıkartıp temizleriyle değiştirip, üzerine de terletmeyecek ince şeyler giydirip yatağa yatırdığım sırada içeri Alper girdi. Beni oda da görmeyi beklemiyordu tabi irileşen gözlerinden anlaşıldığı gibi. Bir hışım ile Hayriye teyzenin yanına gelip "Ne oldu, niye saçları yaş? Niye yatakta?"

Art arda soruları sıralamıştı. Telaşlanmış olması içinde bir yerlerde merhametin olduğunun belirtisiydi. Hayriye teyzeyi seviyordu ve değer veriyordu, taştan gözüken kalbinde aslında sevmeye de ve sevilmeye de yer olduğunu gösteriyordu. Eğer kalbi biz normal insanoğlunun hissettiklerini hissetmeye meyilli ise neden bu hırçınlığı? "Söylesene!" demesiyle daldığım alemden çıkıp, ses tonumu ayarlayarak cevap verdim. "Ateşi vardı bende ılık bir duş aldırdım."

" Ne yaptın ne yaptın? " kaşlarını çatmış üzerime doğru geliyordu. Bir iki adım geriye gidip kısık sesle "Duş aldırdım" dedim. "Hasta kadına yaptığına bak kafayı mı yedin sen, haber versene bana hastaneye götürmek yerine ne banyosu?" deyip kasvetini üzerimden çekilip Hayriye teyzeyi kucağına aldığı gibi odadan çıktı arkasından "Ceren bir baksaydı ilaç verirdi" diye seslendim.

"Uğraşamam şimdi onla" deyip dış kapıdan çıktı bende hemen arkasından kapının önünde duran arabanın yanına gittim. Alper’in işareti üzerine kapıyı açıp geri çekildim. "Bende geleyim" dedim yarım ağız şeklinde, o kadar sinirli ve kendi dünyasındaydı ki şu an, beni duymamıştı bile. Bir şey demeden arabaya bindi.

Koltukta yatan Hayriye teyzeye bakıp bana ihtiyacı olabilir diye düşünüp bende hemen yanına oturup başını dizime yasladım. Alper arkasını dönmüş bana ters ters bakarken "Hayır da demedin ama" dedim, derin bir nefes alıp verdikten sonra önüne dönüp arabayı çalıştırdı.

Hızlı bir yolculuğun ardından hasta haneye gelmiştik. Alper Hayriye teyzeyi kucağına alıp sedyeye bıraktı. Yol boyu elim Hayriye teyzenin başındaydı ateşi düşmüştü ilk zaman ki gibi değildi şükür. Sedye nereye Alper’le bende oraya gidiyorduk. Hemşireler Hayriye teyzeyi bir odaya sokup doktoru çağırdılar.

Dışarıda beklememiz gerektiğini söyledikleri için içeri giremiyorduk bu Alper’i sinir ediyordu. Hastane koridorunda volta ataması da benim sinirlerimi bozuyordu. "Otur artık yarım saattir bir sağa bir sola." Bakışlarında siniri görmemle keşke hiç konuşmasaydım dedim.

"Sus Elçin, sakın bir şey deme! Tek başına işlere kalkışıyorsun. Ya kadın banyoda üsttüyse, daha kötü olursa?" dedi yaptığım şey doğruydu ama bunu Alper’e anlatmak zor olacaktı.

"Eğer ben öyle bir şey yapmasaydım daha kötü olurdu" dedim onun sinirine karşılık vererek, altta kalamazdım elbet. "Dua et ki olmasın!" dedi ve yanımdaki boş yere oturdu. Dizini sürekli sallayıp durması sinirimi ne kadar bozuyor olsa da sırf kavga çıkmasın diye bir şey dememeye karar verdim.

Doktor odadan çıktığında Alper ve ben hızlı bir şekilde oturduğumuz yerden kalkıp doktorun yanına gittik. Doktor "Durumu iyi merak etmeyin sadece biraz üşütmüş. Yaş itibariyle de bizlerden daha yoğun bir şekilde geçiriyor soğuk algınlığını. Bilinci de yerinde korkulacak bir durum yok, bu arada Elçin Hanım kim?" diye sordu kaşlarım havaya kalkmış neden beni soruyor diye meraklanmıştım. Alper benden önce davranıp sataşmaya yer arayan ergenler gibi "Niye sordunuz?" dedi.

"İçeride biraz Hayriye hanımla konuştuk, Elçin hanımın yapmış olduğu yöntem sayesinde Hayriye hanımın durumu ciddileşmeden kontrol altına alınmış" dedi, şu an ki yaşadığım gurur ve haklılık omuzlarımı kabartmıştı. Tek kaşımı kaldırıp Alper’e doğru baktım.

Doktorun sözleri karşısında şaşırmış ve mahcup olmuştu, tabi olmalı da. Düştün elime artık kaçısın yok!

Doktorun sözü biter bitmez hiçbir şey demeden Hayriye teyzenin yanına odaya girdi. Bende doktora birkaç şey sorup yanlarına gittim.

Hayriye teyze odaya girdiğim zaman yüzündeki gülümseme iyi olduğunun işaretiydi. Hemen yanına gidip ellerini tutup "Nasılsın?" dedim güler yüzle.

Oda aynı sıcak gülümsemeyle "Sayende iyim kızım" dedi.

Alper’e attığım bakış çatlatır cinstendi. O kadar konuşup üstüme gelmişti ki, yaptığım şeyin doğru olduğuna emin olmama rağmen acaba mı dedirtmişti bana ama şimdi bakıyorum da mahcup kaçamak bakışlarıyla yaptığım şeyin doğru olduğunu oda anlamıştı. Her şeyin en iyisini kendi biliyormuş gibi takındığı o burnunu yerinden etmek içimde raks eden çocuk sevinciyle bürünmüştü kalbime.

"Ayh yavrum sen olmasan ne yapardım kim bilir o küçücük canınla taşıdın beni o banyoya"

"Tabi yapacağım sende artık benim teyzemsin hem de ortağım." dedim elim ile yanağında okşayarak.

Alper’se tekli koltuğa oturmuş bacak bacak üstüne atmış Hayriye teyzenin beni her övmesinde çatılan kaşlarıyla bizi izliyordu. Odanın sessizleşen ortamını Alper’in çalan telefonu bozmuştu. Cebinden telefonu çıkartıp açtı.

"Hastanedeyim ne oldu?"

"Nasıl ya nasıl olmuş? Çaydanlık mı?"

Çaydanlık mı? Meraklı gözlerle Alper’in konuşmasını dinliyordum. Çaydanlık ne alaka derken ocakta unuttuğum çaydanlık aklıma geldi bir an ve üstüme üstüme gelen Alper’le başımın belada olduğunu anladım!

Aldırma gönül bırak ne yapıyorsa yapsın hayat.

Giden sevgilerin, azalan mutlulukların ardından yas tutma.

Kanayan yarana merhem arama yaş akan gözlerinle.

Her damlasını sakla yarınlara geldi geçti demek için.

Gün tekrar doğacak elbet.

Ne varsa olmasını istediğin tek tek yeni günle gelecek avuç içlerine.

Bıkmadan dile rabbinden.

Usanmadan hayal et.

Yorulmadan bekle yeni günü.

Ancak o zaman doğar güneş.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%