Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. BÖLÜM

@tugba_zeycel

YARIM YAMALAK

 

 

 

Yüreğim bu sefer korkudan çarpıyordu. Telaşla evden çıktığımız için çayı ocakta unutmuştum. Alper'e gelen telefon sayesinde işi batırdığım kesindi yoksa niye sinirle çatılmış kaşlarıyla üzerime doğru gelsin ki. Sırtımı duvara yapıştırıp Alper'den kaçamaya çalışıyordum.

"Sen bir uslu durmaz mısın?” dedi bağırarak. Ağzımı açıp bir şey diyemiyordum çünkü gazabına uğramaktan korkuyordum. Hayriye teyzenin konuşmasıyla Alper bakışlarını oraya çevirmişti, bende fırsattan istifade edip Alper'le duvarın arasından çıkıp kapıya yakın bir tarafa geçtim. "Alper oğlum ne yapıyorsun sen öyle AA ayıp ama."" deyip Alper'in hedefinden çıkarmıştı beni.

"Bu kız çayı ocakta bırakmış ve sonuç kaynayan su ocağı söndürmüş tüten gazla da Başak zehirlenmiş."

"Ne?" dedim kalbim sıkışmaya başlamıştı. Kardeşim dediğim kişiye ya bir şey olduysa düşüncesi kalbimin bir volkan gibi patlayıp taşmasını sağlamıştı.

"Durumu nasılmış nerede şimdi?" dedim. Aramızda çok az bir mesafe kalmıştı ve ağzından çıkacak cevabı deli gibi merak içinde bekliyordum. "Yap yap sonra böyle önemsermiş gibi davran." Sözlerini umursamamaya çalışıp tekrar sordum sorumu. "Başak nerede ve nasıl?" dedim sesim bu sefer daha yüksek çıkmıştı. Beni deli etmek hoşuna gidiyordu sanırım. "Bu kızların senden çektiği ne böyle ya (ellerini arkasında birleştirmiş odanın içinde geziniyordu) hayatlarını karartıyorsun, bak şimdi de Başağı zehirledin sıra Ceren'de mi?" Laflarının doğruluğu ağır geliyordu yüreğime, bunların hepsini benim yüzümden yaşamışlardı. Gözlerimin dolmasıyla göğsüne ellerimi vurup onu geriye doğru ittim, afallamış bir halde yüzüme bakıyordu. "Bunların olmasını ben istemedim anlıyor musun? Ben istemedim, buna bizi sen mecbur bıraktın, benim kadar sende suçlusun. Canımı yakmaya çalışıyorsun çünkü haklı çıktım banyo konusunda. Onlar nasıl benim için buraya geldilerse bende onlar için her şeyi yaparım biz böyleyiz Alper Aydın bilmediğin dostluğu bizden öğren! "

Sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki ben bile korkmuştum kendimden, yapabileceklerimden. Acımdan gözüm kararmıştı adeta. Alper'i elime verseler parçalardım ama ağladığımı görmesini istemediğim için hızla kapıyı çarpıp gittim. Aklım gitmişti adeta, yok olmuştum sanki şu soğuk koridorlarda. Başak'tan başka düşünecek tek bir şey bile sokmak istemiyordum zihnime ama Alper'in acı lafları yankı buluyordu her kalp atışımda. Bitsin istiyorum sadece bitsin bu kâbus. Daha fazla zarar görmeden bitsin. Delice yürüdüğüm hastane koridorunda durup derin bir nefes alıp zihnimi toplamaya çalıştım.

Kızlar belki hastaneye gelmiştir diye danışmaya sormaya karar verdim. Telefonum, çantam hep evde kalmıştı, çaresizce danışmaya gidip Başağı sordum. Durumunun iyi olduğunu gazın fazla etki etmediğini öğrenince o kadar rahatlamıştım ki kuş olup uçacaktım resmen. Bu mutlu haberle ayaklarım beni Başağın odasının oraya getirmişti ama içeriye girmeye yüzüm yoktu. Alper'in sözleri hala kulaklarımda çınlıyordu. Her çınlama yüreğime bir çizik atıyordu.

Ben istemedim bunu, ben onları çekmek istemedim bu hayata.

Gözlerimden akan yaşlar yüzümü yıkıyordu adeta. Kalbimi kırmıştı doğruları bir başkasının ağzından duymak, var olduklarının kanıtıydı ve bunu tekrardan öğrenmek omuzlarımdaki yükü arttırmıştı.

Kızlara ne diyeceğim 'bunu da yapmak istemedim ama oldu' mu? Diyemem.

Hayır! Hayır!

Yanlarına gitmeye ne takatim ne de yüzüm vardı.

Arkamı kapıya doğru dönüp gözlerimden akan pişmanlık yaşlarıyla hastanenin çıkışını aramaya başladım. Bir an önce gitmeliydim buradan, hatalarımdan uzaklaşmalıydım. Hastaneden çıkıp bilmediğim İstanbul'un yollarına düşmüştüm. Küçükken gelmiştik buraya ama gezmeye pek fırsatımız olmamıştı. Şimdi de öyle nereye gideceğimi bilmediğim için yolun üstünde olan bir parka gidip banklardan birine geçip oturdum.

Gözlerimden akan yaşlar artık tükenmeye başlamıştı aynı benim gibi. Bir yeri tamir ederken bir yeri batırmıştım. Hayriye teyze benim sayemde iyileşmişti ama Başak benim yüzümden zehirlenmişti. Bir dengesi yok mu bu işin? Ellerimi başıma koyup parkta oynayan çocukları izlemeye başladım. Anneleriyle gülüp eğlenen çocukları görünce kendi annem aklıma geldi. Onları çok özlemiştim. Ne zamandır konuşamamıştım onlarla, annem ilk zamanlar sürekli arıyordu, arada bir de görüntülü konuşuyorduk. Şimdi ona o kadar çok ihtiyacım var ki. Sesini duymak bile şu an tüm yükümü alabilirdi.

Nasıl olur da telefonumu yanıma almam diye kızdım kendime.

Kaç saattir parkta oturuyorum bilmiyorum ama hava kararmıştı artık ve parkta da kimse kalmamıştı. Eve gitmem gerekirdi ama istemiyordum, yüreğime ağır geliyordu. Ama beni merak etmişlerdir, bunu onlara yapmaya hakkım yok. Ayağa kalkıp parkın içinden geçip ana yola çıktım. Param olmadığı için tabanvaya mecbur kalmıştım.

Yürümekten ayaklarıma ağrılar girmişti. Sürekli bir yerlerde durup dinlendiğim için saatte baya geç olmuştu. Numaralarını bildiğim halde bir dükkâna girip onları aramamıştım. Kendi başımın çaresine bakabilirdim. Belki bir taksiye denk gelirim ücretini eve varınca öderim diye çok bekledim ama ne kadar taksi geçtiyse yanımdan hepsi doluydu. Her attığım 10 adımdan birinde arkamı kollayıp taksi var mı? Ya da ta kip eden biri var mı? Diye kolaçan ediyordum.

Eve yaklaşmıştım ama daha fazla yürüyecek gücüm kalmamıştı. Villalardan birinin duvarının kenarına oturmuş dinleniyordum.

Villanın kapısının açılmasıyla oturduğum yerden kalkıp nefes nefese açılan kapıya bakıyordum.

Gördüğüm yüz tanıdık geliyordu ama karanlıktan pek seçemiyordum kim olduğunu. "Kimsiniz?" dedim geri geri adım atarken.

"Korkma Elçin ben Ali kozan" dedi. Bu da nere den çıktı diye düşünürken "Ben burada oturuyorum" dedi, yüzünde ki gülümseme içtendi ki. Tanıdık birini görmek gecenin karanlığında rahatlamamı sağlamıştı. "Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Ben bile bilmiyordum ne yaptığımı, sadece yalnız kalıp düşünmek tek istediğim buydu.

"Eve gidiyorum." En son ki karşılaşmamızdan dolayı ona kızgındım ama şu an yardımına ihtiyacım olabilirdi çünkü çok yorulmuş ve acıkmıştım. "Biraz içeri gelmez misin? Az konuşuruz. " İyi bir teklif ama ne kadar doğru bilemedim ama ayakta daha fazla duramayacağım için kabul ettim. 15 dakika veya 20 dakika sınır koymuştum kendime ardından hemen kalkıp eve gidecektim.

İçeri girdiğimizde altın varaklı koltuklar, objeler çok abartı ve göz yorucuydu. Salona gidip büyük koltuklardan birine oturup benimde oturmam için işaret etmişti. Oturduğum an daha iyi anladım ki feci yorulmuştum.

"Bir şeyler içer misin?" diye sorması yüzümü güldürmüştü.

"Evet, olur " dedim, içeriden bir kadına seslenip bize yiyecek şeyler ve içecek getirmesini söyledi. Yiyecekleri beklerken sabırsızlanıyordum. Ali bir şeyler soruyordu ama dinlemiyordum bile gözlerimi kaçırıp etrafı inceliyordum.

Bir an önce şu kadın gelsin bir şeyler yiyip de gidiyim diye dua ediyordum. "Hey Elçin beni dinliyor musun?" diye sordu bakışlarımı Ali'ye doğru çevirip "Pardon dalmışım ne diyordun?" dedim o sırada içeri hizmetli girdi ve elinde büyük bir tepsi içinde ise meyve suyu, cips ve krakerler vardı. Atıştırmalık dışında yemek olsaydı daha iyi olurdu ama buna da şükür deyip önüme koyulan atıştırmalıklardan yemeye başladım.

"Diyorum ki geçen gün ki olay için özür dilerim seni zorlamamalıydım"

anlamasına sevinmiştim.

"Bence de zorlamamalıydın."

"Sonradan Alper kızdı mı sana?"

"Ne alaka, ben kızılacak bir şey yapmadım hem o bana kızamaz."

"Ya öyle mi?" Yüzümü sesin geldiği yere doğru çevirdiğimde Alper'i görmemle şoka uğramıştım nereden buldu beni? Alper'in tek kaşı havada bana doğru geliyordu arkasında da Ali'nin gıcık cici annesi. Kadının pis sırıtışı can sıkıyordu. Kesin o arayıp haber vermişti!

"Alper Bey?"

"Ah Elçinciğim telefonunu evde unutmuşsun burada olduğunu duyunca seni almaya geldim" deyip elini belime doladı. Belimi eliyle bir yandan da sıkıyordu. Bu duruma kızmış olmalı ki belimin bir kısmı onun gazabından hissizleşmeye başlamıştı. Tüylerim diken diken olmuş nefes alışverişim durmuştu biranda. Burnuma dolan kokusu kalbimin atışını hızlandırmıştı.

Bu adam bana yaklaşmamalı!

"Evet unutmuşum" dedim zor çıkan sesimle. Onlara bir şey belli etmemeye çalışıyordu, bende oyununa uydum. "Olsun canım hadi gidelim artık" dedi.

'Canım' ne güzel dökülüyor ağzından. Gerçekten canın olmak? Nasıl olurdu acaba?

Aaaa, saçmalamayı kes Elçin kendine gel, bugün sana söylediklerini unutma onun taştan olan kalbi sevmek ne demek bilmez. Aynı pis sırıtışıyla cici anne "Alperciğim sen kalsaydın biraz" dedi.

Bu kadını şimdi şuracıkta yolarım. Konuşurken bile kadının her yeri ayrı oynuyordu. Kaşlarımı çatmış dövecekmiş gibi kadına bakıyordum.

Alper'den önce konuşmaya başlayıp "Başka sefere canım. İlgin için teşekkür ederim Ali, çok iyi ağırlandım. (Bakışlarımı Alper'e çevirip) gidelim mi?" dedim.

Başıyla onayladığında kapıya doğru yürümeye başladık. Kapının önüne geldiğimizde Alilerin kapıyı kapatmasıyla hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Alper arkamdan gelip boş karanlık sokakta beni yakalayıp kolumdan tutup kendine doğru çevirdi.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen önceden söyle de tedbirimizi alalım."

Hala aynı tavrına devam ediyordu. Sinirli bakışlarla gözlerine bakıp yürümeye devam ettim. Tekrar beni durdurup

"Elçin! Başak iyi ve seni çok merak etti" dedi, sesi sakindi ama ben sakin değildim. "Öyle mi? iyi mi? " sesimi yükseltip üstüne doğru yürüdüm. "Bunu hastane odasında da diyebilirdin ama sen inat etmeyi seçtin."

"Uzatma Elçin."

"Hep uzatma, sen başka bir şey bilmez misin? Sende benden farklı değilsin, zarar veriyorsun insanlara. Nasıl yapıyorsun söylesene tefecilikle mi ya da adam öldürmekle mi? " Canının yanması ne demekmiş anlasın. Laflarını söyleyip uzatma demek kolay ama o laflar insanın içinde yaralar bırakıyor, belki benimkilerde şu an iz bırakıyordu ama canımı yakmadan önce düşünecekti.

Alper'in gözlerinden sanki ateş çıkıyordu. Aramızdaki mesafeyi kapatıp, gözlerini gözlerime dikti, neredeyse burnu burnuma değecekti.

"Sen fazla oldun ama!" deyip beni kavradığıyla sırtına attı.

"Bırak hemen beni ne yapıyorsun!"

Söylenmemi ve debelenmemi umursamıyordu bile. Sırtında beni öyle eve kadar taşımıştı. Bir süre debelendikten sonra vazgeçmiştim.

Eve geldiğimizde kapıyı Ceren açtı. Alper'le beni böyle görünce ne yapacağını bilememişti. Alper'e "Tamam geldik bırak artık" dedim ama duymazlıktan gelip beni mutfağa götürdü. Mutfağa geldiğimizde beni indirip ocağı gösterdi.

"Ne?"

"Temizle şu ocağı." Ocak temizdi ki.

Ceren'le anlamaya çalışır şekilde Alper'e bakıyorduk. "Temiz zaten." dedim. "Ben temizlemeni istiyorum" deyip Ceren'i mutfaktan dışarı çıkartıp kapıyı kilitledi. Hem korkuyordum hem de ne yapmaya çalışıyor diye şaşkınca yüzüne bakıyordum.

"Niye kilitledin kapıyı, aç hemen!" Kapıyı açmak için uzandığımda omuzlarımdan tutup gözlerine bakmamı sağladı. Şu an bana en büyük işkenceyi yapıyordu, gözlerine bakmak yanlışa koşarak gitmek gibiydi.

"Bu mutfağı baştan aşağıya temizleyeceksin nasıl ocakta çayı unuttuysan o ocağı öyle temizleyeceksin tüm mutfak gaz kokuyor temizlenmeli yoksa buradan çıkamazsın" deyip sandalyeye oturdu.

Aklı sıra benden intikam alıyor. Bana işkence çektirecek ve oturup izleyecek. İş yapmak bana zor gelmez 'canım' yanlış yöntemi seçtin. Beni yakan tek şey bu yeşillerle aynı oda içerisinde kilitli kalmaktı. Nasıl dayanacağım buna?

 

 

 

 

 

Loading...
0%