@tugba_zeycel
|
İLK HEYECAN
Hayat sandığımızdan da zormuş. Yaşadıkça öğreniyor insan, yaşadıkça tanıyor etrafındakileri. Her an ne olacağını bilmeden yaşamak insanı savunmasız hissettiriyor. Kötü günler gelip geçici derdi annem ama ben şu an o günlerimi yaşıyordum ve ne zaman geçeceğini bilmiyordum. Zordu hayat, acımasızdı, yorucuydu evet ama ben bunları yaşayacağımı hiç düşünmezdim. Hayal dünyamda tozpembeydi her şey. Gün geldi ki Alper çıktı karşıma, iyiliğimin karşısında bana kötülük sundu. Kocaman silgiyle o günü hayatımdan silmek isterken o yeşillerin hafızam da hep kalmasını istiyordum. O silgi gelip girmişti hayatıma. Ve ben her şeyi bir perdenin arkasında izler olmuştum. Gölgeler ve sesler vardı evet ama ben onlara bir anlam yükleyemiyordum ya da bir duygu. Öylece varlardı işte. Nedensiz, sebepsiz. Sanırım bu kadarı yeter diyordu aklım, bu kadar yeter. Dursun dünya ve ben kendi kendime kalayım, geri kalan her şey yok olsun. Yeter, yeter. Daha fazlasına yer yok, bir damlası bile alır götürür bu etten kemikten bedeni toprağa, bir daha var olmaksızın. Şu an da olduğu gibi o yeşiller üstümdeydi. Alper kendine meyve suyu doldurup ayak ayaküstüne atmış beni izliyordu. Onun sıralamasında ilk ocağı ardından da dolapları silmeye başlamıştım. Dolapların alt kısmını silmiş üst kısmına geçmiştim. Ne ben konuşuyordum nede o, sadece bezin dolap üstünde çıkarttığı sesler duyuluyordu mutfakta. Alper biranda yanıma gelip işaret parmağını dolabın üstüne sürüp toz var mı diye baktı. "Temiz olmuş iyi" dedi gıcık bir tavırla. Bense bıkkın bir şekilde dolapları silmeye devam ettim. Ta ki çamaşır suyunun kokusu ve yürüdüğüm o kadar yolun vermiş olduğu yorgunlukla başım döndü ve kendimi Alper'in üzerinde buldum. Açlığında yardımı olmuştu tabi. Alper beni kollarıyla sarmış nefesini yüzüme üflüyordu ya da bu yakınlık duyularımı güçlendirmişti bir anda. Belime sardığı kolları sıkılaşmaya başladığı an istemeye istemeye gözlerimi yeşillerine diktim. Bakmamalıyım o gözlere ama kendime ve kalbime engel olamıyordum. Bana olan bakışları derindi ve anlamlı geliyordu. Sanki zamanı durduracak hayran bırakacak şekildeydi. Ayaklarım yere basmıyordu sanki acaba kalp atış seslerimi duyuyor mu? Çünkü beni sağır etmişlerdi. Beni kendine doğru çekip başını omzuma dayayıp saçlarımı kokladı. Ellerini yüzümde gezdirip saçımın arasından geçirip karizmatik bir ses tonuyla "O adamın yanına bir daha gitme. " O adam? Ali'yi mi diyordu ben ona gitmedim şans ya o benim karşıma çıktı. Konuşmasıyla tüylerim diken diken olurken kaskatı kesilmiş cevap veremiyordum. Nefesi hala saçlarımda eli ise boynumdaydı. "Sana zarar verir inanma ona." Dediklerini anlamaya çalışıyordum ama Beynim devre dışı kalmıştı. Kısık bir sesle "Benden başka yere gitme!" Sözü kalbimi durduracak noktaya getirmişti. Göğüs kafesimin hızla inip çıkması nefes alışverişimi zorluyordu. Niye böyle oldum ben, yapma Elçin yapma! Saçlarımı son bir kez koklayıp gözlerimin içine baktı, biran gözlerinde şefkati gördüm, huzuru gördüm. Elini yüzümde gezdirip hızlı bir şekilde kapıyı açıp mutfaktan çıktı. Elimi hemen göğsüme koyup durdurmaya çalıştım ama nafile. Sesi, gözleri hala aklımdaydı ve heyecanlanmamı sağlıyordu. Sanki şimdi çıkıp gidecekti ruhum bedenimden. Gözlerimi kapatıp derin derin nefes alıp verdim. Bu biraz sakinleşmemi sağlamıştı. Sandalyelerden birini çekip oturdum. Niye böyle hissediyorum, niye? Niye bu adamı her görüşümde gözlerimi yeşillerinden ayırmak istemiyorum? Yanlış olan şeye niye koşa koşa gidiyorum? Bizden bir şey olmayacağını bildiğim halde niye kalbim onun adıyla bile kıpır kıpır oluyor? Daha çok erken buna daha çok erken! Kendime geldikten sonra odaya geçtim. Kızlar yataklarında uzanmış beni bekliyorlardı ki görür görmez yataklarından fırlayıp boynuma sarıldılar. "Neredesin sen kuzu " dedi Ceren. Ardından Başak "Aklımız çıktı ya telefonun, çantan falan evde kalmış." Kızları görmemle ağlamaya başladım. Mutfakta Alper'le yaşadıklarımın yanlışlığı ve Başağın benim yüzüm den yaşadığı gözyaşı olup akıp gidiyordu. Kaçıp gitmek istiyordum, nefes alabilmek istiyordum. "Yapma böyle iyim ben bir şey olmadı." dedi Başak ama ağlamama tek sebep bu değildi. Alper'e olan ilgim artamaya başlıyordu ve sonunun iyi olmadığını gayet iyi biliyordum. O sevemez o kırıp döker kalbimi, buna izin veremem yol yakınken ondan uzak durmalıyım. Gözyaşlarımı silip " Sana bir şey olacak diye çok korktum Başak." "Şist olmadı işte." "Size zarar veriyorum ama baksana, benim yüzümden buradasınız benim yüzümden zehirlendin Başak" deyip durdurduğum ağlamam geri başlamıştı. Vicdanım sızlıyordu kafam allak bullak olmuştu çıkmazda gibi hissediyordum kendimi. "Saçmalama Elçin sanki isteyerek yaptın, bu kadar yiyip bitirme kendini beni de sinir etme " deyip elini omzuma vurup "Döverim yoksa!" dedi bu davranışı gülmemi sağlamıştı. Tek gülen şey yüzümdü aklım ve kalbim savaş içerisindeydi. Tolga nerede? Kızları bu durumdan nasıl kurtarırım? Alper neden öyle davrandı? Aklımda dolanan sorular nefes almama engel oluyordu biraz uyumanın iyi geleceğini düşünüp "Kızlar ben çok yorgunum az uyusam iyi olacak." Ceren "Tabi canım uyu o kadar yol yürümüşsün bide Alper Beyin o saçmalığı aman aman neyse ben şimdi sana bir ilaç veririm rahat rahat uyursun" deyip çantasından bir ilaç çıkartıp verdi, yanımda duran bardakta ki suyla beraber ilacı içip pijamalarımı giyip yatağa girdim. Pikeyi başıma kadar çekmiş uyumaya çalışıyordum. Zihnim çok yorgun olduğu için anca 2 saat kadar uyuyabilmiştim. Odadaki duvarlar üstüme üstüme geliyordu ve kendimi hemen odadan dışarı atıp salondan geçip bahçeye çıktım. Bahçede ki hasır koltuklardan birine oturup ayaklarımı karnıma doğru çektim. Gözlerimi kapatıp rüzgârın sesini dinlemeye başladım. Kimse yokmuş, sanki dünyada sadece ben varmışım gibi düşünmeye başladım. Hayatım eskisi gibi, bunların hiçbirini yaşamamışız gibi. Gözlerimden süzülen yaşlar tek tek yüreğime düşüyordu. Kendimi çaresiz, kimsesiz hissediyordum. Kızlar vardı yanımda onlarda ailemden bir parçaydı ama bilmediğim bir şehirde tanımadığım insanlarla olmak ağır geliyordu. Hele annemden gizli olması kalbimi sızlatıyordu. Öğrendiği zaman vereceği tepkiden çok korkuyordum. Cebimden telefonumu çıkartıp annemi aramaya karar verdim ama saat çok geç olduğu için vazgeçtim. Telefondan annem ben ve Pelinle çekildiğimiz fotoğraflara bakamaya başladım. Her resim ayrı bir anıyı taşıyordu, hatırlatıyordu. Yanlarında olup kokularını içime çekmek isterken omuzlarımdan aşağıya süzülen battaniyeyle arkama dönüp baktım. Alper arkamdan dolanıp yanıma gelip oturdu. "Çok mu özledin?" Gözyaşlarımı silip telefondaki resme son bir kez daha bakıp kapattım. "Kim özlemez ki?" Yan bir bakış atıp "Bazıları özlemez Elçin." Ailesiyle ilgili ağzından hiçbir şey duymamıştım. Abisi ve Hayriye teyzeden başka etrafında kimsesi yok. Merak duygum artmaya başlamıştı ve "Peki sen özlüyor musun?" Gözlerini bahçeden ayırmadan "Olmayan şey özlenmez." "Vefat mı ettiler?" dedim gözlerimi ağzına dikmiş vereceği cevabı bekliyordum. Mutlaka iyi veya kötü bir anlatılacak ailesi vardır. "Bunları bilmene gerek yok." deyip oturduğu yerden kalkıp gideceği sırada omzumdaki battaniyeye sarılıp "Teşekkür ederim" dedim battaniyeyi gösterip. Tebessümle yüzüme bakıp "Ne demek" deyip yanımdan gitti. Gitmişti ama aklımda hala ailesi vardı. Neden anlatmıyor ki? Herkesin ailesi akrabaları falan vardır. Ah bu merak bu gece beni uyutmayacak kesin. Odaya geri dönüp yatağıma girdim ama Alper'in getirdiği battaniyeyle. Beni düşünmüştü benim için getirmişti. Sanki kokusu vardı üstünde ve benim kokumla karışmıştı. Uykuya yenik düşen gözlerim Alper'in kokusuyla kapandı. Sabah gözlerimi açtığımda hala battaniyeye sarılı bir şekildeydim. Yan tarafıma dönüp kızlara baktığımda yerlerinde yoklardı. Kızlar gelende benden sonra uyanırdı, hayrolsun deyip telefondan saate baktım. Saati görür görmez yataktan ışık hızıyla çıkıp kıyafet seçmeye başladım. Saat 9 olmuştu ve ben hala uyuyordum, Alper kahvaltısını yapmıştır beni göremediği için kesin azar işiteceğim. Dolaptan hemen siyah sıfır kol yandan yırtmaçlı bir elbise seçip üzerime taktım, saçlarımı da atkuyruğu yapıp banyoya girip işlerimi hallettim. Bugün işlerimi tersten hallediyordum. Salondan içeri girdiğimde kahvaltı masası hazırdı ve herkes sofradaydı. İçeri öyle bir hızla girmiştim ki gözler bir anda üstümde toplandı. Mahcup bir şekilde "Uyuya kalmışım da." "Olsun canım bugün de biz hazırlayalım dedik Başakla" dedi Ceren Hayriye teyze hala hastaydı ve bende uyuya kalmıştım. "Sağ olun kızlar keşke uyandırsaydınız beni de" deyip yerime oturduğum sırada Başak "Battaniyeye öyle bir sarılıp yatmıştın ki uyandıramadık, gerçi nereden geldi o battaniye oda da yoktu gece. " Eminim şu an yüzüm sofrada ki domatesler kadar kırmızıydı. Ah Başak ah denir miydi şimdi bu! Başımı eğmiş yerim de otururken Alper'e değdi bir an gözüm, bıyık altından gülüyordu bana. Rezil olmuştum resmen. Gece o sarmıştı battaniyeyi omuzlarıma ve ben gece boyu ona sarılıp uyumuştum. Başağın sayesinde de herkes öğrenmişti. "Gece hava soğuktu da…" deyip ağzıma bir zeytin attım. Bir şekilde geçiştirmem lazımdı. Kahvaltıyı nasıl yaptım anlayamamıştım, başımı sofradan kaldırmamış sadece tabağımla uğraşmıştım. Alper'se sırıtıp duruyordu. Alper kahvaltısını bitirmesiyle sofradan kalktı. Bende onla beraber kalktım her sabah kahvaltının ardından kahve içerdi. O bahçeye geçerken bende mutfağa geçip kahve yapmaya başladım. Kahvesini biraz şekerli ve bol köpüklü seviyordu. Artık onunla ilgili bazı şeyleri öğrenmeye başlamıştım. Kahve piştiğinde fincana doldurup tepsiye koydum yanına da bir bardak su bıraktıktan sonra bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Bahçede tekli koltuklardan birine oturmuş gazete okuyordu. Kahvesini yanındaki sehpaya bırakıp beklemeye başladım. Tolga'yı bulacağını söylemişti ama daha çıt yoktu. Beklediğimi fark edip göz ucuyla bana bakıp "Ne oldu?" dedi donuk bir sesle. Bu değişken ruh hali beni sinir ediyor. Bir düşünceli olup battaniye getiriyor, bir deli olup sırtında taşıyor, bir romantik olup aklımı alıyor bunun sabit bir frekansı yok mu? Kahvesinden bir yudum alıp geri sehpaya bıraktı. "Tolgayı soracaktım." Eliyle çenesini ovalayıp "Adamlar bakıyor ya işte!" Sesi tersler şekildeydi. Kalbim ona yönelmişken bu denli konuşması kırıyordu beni. Bir yönden de iyi oluyordu, ne olduğunu görüp kendimi fazla kaptırmadan sıyrılırdım. O bana ne kadar uzaksa bende ona o kadar uzak olurum. "İyi" dedim donuk bir şekilde. Arkamı dönüp giderken, "Tolga'yı bulunca ne yapacaksın?" dedi dalga geçer gibi. "Belki onunla ilgili kötülük planlarım vardır. Başak, Ceren sıra ona geliyor. Hani ben zarar veriyorum ya insanlara o açıdan" deyip mutfağa gittim. Burnundan soluyor dedikleri tabire ben şu an tam anlamıyla uyuyordum. Mutfakta kızlar bulaşıkları yıkıyorlardı. Bugün izinleri vardı ve bütün gün evde olacaklardı. Benim bu halimi görüp ne oldu diye sordular bir ağızdan. Sinirden yerimde duramaz bir şekilde. "Kötüyüm ben ya kötü valla bak uzak durun. Elimi şimdi Alper'e değeceğim ve patlayacak bende rahatlayacağım!" Başak "Hey yavaş ne oldu anlat bir?" "Alper'e Tolgayı sordum tersledi beni 'adamlar arıyor ya işte' (Alper'in sesini taklit edip) dedi bir de bulunca ne yapacakmışım? Bak bak soruya bak ya." "Öyle dediğine bakma kızım sen iyi çocuktur o " Hayriye teyzenin sesiyle arkamı dönüp yüzüne baktım. Kadına ayıp olmuştu ve rezil olmuştum. Yüzümü eğip arkamı geri dönüp yüzümü ellerimin arasına alıp kendime kızmaya başladım. " Alper'imin kalbi temizdir bunu sende göreceksin" nedense bu söylediği bana çok uzak gelmişti. O ve iyilik siyahla Beyaz gibiydi. "Bu tavırları beni sinir ediyor Hayriye teyze bu halime şahit olmanı istemezdim ama gerçekten zoruma gidiyor." "Elbet oda alışır nasıl davranması gerektiğine." "Çok zor…" dedim ve sinirden gerilen yüzümü azda olsun yumuşatıp devam ettim "Sana bir şey soracağım ama cevabını isterim kaçış yok tamam mı?" "Sor bakalım deli kız." " Alper Beyin ailesi nerede?" dedim demesine ama Hayriye teyzenin yüzü düşmüştü. Cevabını beklerken "Bunu bana sorma kızım bana düşmez" dedi, kesin biliyordu ama söylemeye çekiniyordu. "Hadi ama az bir şeyini de bari hepsini değil" küçük Emrah bakışlarıyla söylemesini bekliyordum ama nafile. "Azı çoğu yok ki bunun kızım, ben bir şey diyemem." Belli var bu işte bir şey ama söyleyen yok. Kızlarla mutfağı toparlamış kendimize kahve yapmış içerken telefonum çaldı kim arıyor diye baktığımda bilmediğim bir numara yazıyordu ekranda gene de telefonu açıp "Alo" dedim ama cevap veren yoktu. Tekrar "Alo kimsiniz?" dedim, bir nefes sesinin ardından gelen cevapla şok olmuştum. Kızlarsa merakla yüzüme bakıp kim? diye soruyorlardı. Nutkum tutulmuş telefonun ucunda konuşan sesi dinliyordum.
|
0% |