Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19. BÖLÜM

@tugba_zeycel

ŞANS GÖRÜNEN KEDER

 

 

 

ALPER’DEN

Elçin'le hastane odasında yaptığımız kavga, Alilerin kapısının önünde bana söyledikleri aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Canını yaktığım için canımı yakmak istemişti biliyorum ama bunlar gerçek fikirlerimi diye de merak etmiyor değildim. Ondaki büyü beni kendine çekiyor her hali hareketi ruhumu huzura bürüyordu. Karanlık dünyama ışık oluyordu gülüşü. Ona karşı ne kadar sert olursam içimdeki duyguları bastırabilirdim. Beni çıkmaza sokan bu durumdan kurtulabilirdim. Benim hayatım ona göre değildi, ben ona göre değildim. Onunla ilgili düşünmek bile saniyesinde yanlış olduğunu bağıra bağıra duyuruyordu kalbime.

Her yenisi eklendiğinde ruhuma acıların, çıkışı yok gibi geliyor karanlığın. Işığı görmek için debelensem de zifiri karanlıktan başka bir şey yok. Önümü göremiyorum günü, haftayı, ayı, seneyi kısacası geleceğimi göremiyorum. Ne olacak böyle ne kadar devam edecek? Kafayı yediren çıkmaz Tolga'nın aramasıyla beter hale gelmişti.

"Elçin ben Tolga!"

"Tolga neredesin? Ne yapıyorsun?" soruları art arda sıralamıştım. Onu çok merak etmiştik ve başına bir şey geldi diye düşünmeye başlamıştık. "Şt iyim merak etme. Hala beni düşünüyor olman ne güzel."

"Yapma Tolga biz çocukluktan buyana beraberiz tabi merak edip düşüneceğiz seni." Onunla uzak olmak beni çok üzüyordu. Senelerimin geçtiği biriyle soğuk konuşmak canımı yakıyordu. Hele bu Tolgaysa, bazı şeyler oldu ama ben affetmeye razıydım çünkü şu an yaşadığım yalnızlık duygusu beni sevdiklerime daha çok bağlıyordu.

"Evet, haklısın o yüzden seni aradım. İşe başladın mı?"

"Evet, ama Tolga şu an bunun sırası değil sen ne yapıyorsun söylesene annen seni çok merak ediyor, bizde öyle."

"Ben gayet iyim daha da iyi oluyorum güçleniyorum annemi halettim ben artık merak etmiyor." Konuşmaları tuhaftı, sanki Tolga Tolga değil de başka biri gibi. İmalı ve tavırlıydı konuşmaları.

"Neredesin?" dedim kısılan sesimle gözlerim buğulanmış ağlamaya hazırdım. Yaşadıklarım zordu ve Tolgayla böyle olmak istemiyordum. Yanımda olmasını korumasını istiyordum.

" Uzaktayım Elçin çok uzakta."

"Eğer sorun bensem unuttum bile Tolga lütfen gel." Artık yaşlar gözümden süzülmeye başlamıştı. Ağladığım sesimden de yansımıştı. Tolga bir süre durdu ve ardından "Gelemem" dedi, bu sefer sesi üzgün ve kırgındı. Tanıyordum onu, beni kıramayacağını biliyordum, şimdi ise bana 'gelemem' diyordu. "Sana ihtiyacım var!" dedim ağlamaklı bir şekilde.

"O adam sana zarar mı veriyor? Doğruyu söyle bir şey mi yaptı?" ani çıkısıyla korkmuştum. Alper'le ilk görüşmelerinde tartışmışlardı o yüzden pek haz etmiyordu tabi. "Hayır, hayır iyiyiz biz ama seni istiyoruz." O benim çocukluğumdu, her anımda olan oyun arkadaşımdı.

"Neden yardıma ihtiyacın var o zaman Elçin?" dedi sert bir şekilde.

"Arkadaşımızı, kardeşimizi istiyoruz biz. İlla daha büyük bir şeyin mi olması gerek, bunlar yetmez mi gelmen için? Tolga bizim hayatımız beraber geçti yapma böyle, söyle yerini ben geleyim o zaman."

"Benim yerim senin gelebileceğin bir yer değil. Kızlara selam söyle, sende kendine iyi bak o adam size zarar verirse pişman ederim onu haberi olsun."

"Tolga kapatma lütfen, Tolga." Oturduğum yerden kalkmış telefonun ucunda olan Tolgaya sesleniyordum ama çoktan kapatmıştı, gözümden akan yaşlarla kızlara doğru döndüm onlarda ağlamaklı bir şekilde bana bakıyorlardı. Tek diyebildiğim "Kapattı!"

Alper hani bulacaktı onu, anca azar anca laf. Söz verdiyse tutacak ya da ben kendim bulacağım arkadaşımı. Mutfaktan çıkıp bir hışımla bahçede oturmuş gazete okumaya devam eden Alper'in yanına geldim. Kızlar kolumdan çekiştirip duruyorlardı ama şu an ki sinirimi veya kafama koyduğum şeyi değiştirmeye yetmiyordu.

"Alper Bey!" dedim sert ve kendinden emin bir şekilde. Yavaşça başını gazeteden kaldırıp tek kaşı havada yeşilleriyle bana baktı.

"Hayrola bu ne hal?"

Alaycı bir gülüşle "Daha demin biri beni aradı tahmin edin kim?"

"Immmm düşünelim biii. Azrail mi aradı yoksa ölüme susamış gibi karşımda bana oyun yapıyorsun da kim aramış mış ne oluyor sana?" dedi sesi sona doğru sertleşmişti ve ayağa kalkıp tam karşımda durmuştu. Gözlerimdeki öfke hiç dinmemişti ve benimkilerle beraber yeşillerde öfke doluyordu. Doluyordu ama benim Tolga'yı bulmam şartı, artık git gide bizden uzaklaşıyordu. Telefonda ikna edemedim ama yüz yüze ikna edip evine döndürebilirdim Tolga'yı. "Tolgayla konuştum" gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdikten sonra

"İyi bulmuşsun arkadaşını."

"Gelemem diyor! Uzaktayım diyor! Neden gelemesin ki? Ona ihtiyacım olduğunu söylediğim halde neden gelemem desin ki? Bunda bir şey var ve siz daha bir şey bulamadınız mı?" dedim sesim bazı yerlerde istem dışı yükseliyordu. Alper söylediklerimle tek tek sinir kat sayısı artıyordu. "Bana hesap sorma Elçin! Tamam dedik halledeceğiz dedik! Kişisel işleriniz beni ilgilendirmiyor, gel dedin gelmedi vah vah ne acı."

"Ben kendim halledecektim ama sen/siz ben halledeceğim dediniz, kendiniz karıştınız yani."

"Tabi dert birken iki olsun daha oraya ilk adım attığında gördük ne olduğunu sonuç (iki eliyle beni ve kızları gösterip) ortada."

Dediği doğruydu belki ama Alper'de de iş yoktu. "Ama siz de bir şey yapamıyorsunuz" dememle üzerime doğru gelip gözlerini gözlerime dikip konuşmaya başladı. "Karşında patronun olduğunu unutuyorsun. Ben bir şeye tamam dediysem o iş tamamdır. Üzerine laf söylemeye gerek yok! Beni sorgulamaya da kalkma sakın Elçin, sonucu ağır olur" dişlerini sıka sıka konuşması sinirden tüylerimi diken diken etmişti. Zoraki patron seni!

"Zoraki bir patronluk bu, bende size bunu hatırlatayım. Emin olun ki kendi keyfime kalmış olsaydı bir dakika bile sizin emriniz altında kalmaz istifa eder giderdim."

Bir adım öne doğru atmış işaret parmağımı sallaya sallaya söylemiştim laflarımı. Tam arkamı dönüp gideceğim sırada Alper'in abisiyle burun buruna geldik. Elleri cebinde dik bir bakışla "Kovuldun!" dedi.

Ne oldum ne oldum?

Saf bir şekilde yüzüne baka kalmıştım. Hayatımın fırsatını sunmuştu önüme ama ben öylece yüzüne bakıyordum. Bir anda Alper kolumdan tutup arkasına doğru çekti beni. Abisinin karşısına dikilip "Sana bu işe karışma demedim mi ben? Saçma sapan şeyler söyleyip durma." Alper'in gözleri yuvasından çıkacakmış gibiydi ama abisi soğukkanlı ve sakin bir şekilde duruyordu. " Bu işe bir el atılması lazım ama. "

"Atılacak eli ben atıyorum başkasına gerek yok." Abisine karşı sert bir şekilde konuşuyordu ama ona rağmen abisi istifini hiç bozmuyordu. "Şu kızın halini görmüyor musun? Karşına geçmiş sana çemkiriyor. Kovulmaktan beter etmen gerekirken karşımda bana sus diyorsun." Gene benim yüzümden karşı karşıya gelmişlerdi. Hata bende mi? Yoksa zamansız gelen abide mi?

"Zaten burada kalmaktan dolayı beter oluyor sen canını sıkma. "

Hasbinnallah bunlar bana eziyet edince mutlu oluyor herhalde. Hobi edinmişler beni kendilerine iki kardeş.

"İkinci kez bırakıyorum bu işi ama Alper üçüncüye bu üç kadını yollarım buradan haberin olsun."

"Ben demeden buradan asla ayrılamazlar."

Şimdi bunlar birbirlerine meydan mı okuyordu? Ne güzel demişti işte adam gitsin diye. Yeter Alper yeter burada kaldığım her gün beni sana yaklaştırıyor ama hayatımdan da uzaklaştırıyor. Gitmem gerek, bırakman gerek.

Bahçe de olanlardan buyana kafamı toparlayamıyordum. Git denildi ama gidemedim, gel dedim ama gelinmedi. Aklım bir yandan Tolgada bir yandan Alper'deydi. Ruhum daralıyordu ev dar gelir olmuştu. Ne düşünsem ucu bir şeye değiyordu. Kaçsam gitsem buralardan Alper gitme lafını duydu mu çıldırıyor, kaçsam kim bilir ne yapar. Kimleri yıkar döker. Bir yandan salata yapıp bir yandan da sofrayı hazırlıyordum bu kafayla. Hayriye teyze yemekleri ısıtmaya başlamıştı. Mutfakta ikimiz vardık Ceren duşta, Başak'sa eve iş getirmiş onlarla uğraşıyordu. "Kızım o kadar tuz yeter" Hayriye teyzenin uyarmasıyla kendime gelip tuzluğu salatanın üzerinden çektim.

"Dalmışım."

"Fark ettim de seni bu kadar düşündüren şey ne onu bulamadım."

Hayriye teyzenin şefkati ve gülen gözleri sıkılan yüreğimi bir nebze olsun rahatlatıyordu. "Boş ver takma kafana asıl sen nasıl oldun ağrın var mı?" gülümsemesini büyütüp "Eskisinden de iyiyim valla ne iyi ilaçlarmış onlar hemen ayağa dikti beni" dedi, elini yumruk yapıp havaya uzattı. Bu hali güldürmüştü beni. Şu an ben ondan daha yaşlı hissediyordum kendimi.

"Hıh gülsün işte şöyle o güzel yüzün. Karanlığın ardından mutlaka güneş doğar."

Karanlığın ardından mutlaka güneş doğar.

Doğar o güneş elbet ama o doğana kadar bizden götürdükleri ne olacak. Ne kadar kıracak kalbimi? Ne kadar çıkmazlara sokacak beni? Yeterince acı çekmiyor muyum? Hayat benden canımın daha ne kadarını istiyor? Sofrayı bugün hem mutfağa hem de salona sermiştik. Bu evde tuhafıma giden şeylerden biri de Alper'le aynı masada yemek yiyor olmamızdı. Yalnız yemek yemeği sevmediği için Hayriye teyze oluyor yanında, sonrasında bizde katıldık ama şimdi abisi olduğu için aynı masaya oturmak istemedim o yüzden kızlarla mutfakta yiyecektik olması gerektiği gibi. Artık Alper'e uzak olacaktım her şekilde. Kızlarla salondaki tabaklara çorbaları doldurup içeri geçtik. Yemek servisini Hayriye teyze yapacaktı. Bana büyük bir iyilik yapmıştı. Şu an içeri gidip Alper'in ve abisinin yüzünü görmek istemiyordum. Esaretimi hatırlatıyordu yüzündeki her çizgi. Kırıyordu her lafı kalbimi. Tek bir bakışıyla beni kendine çeken yeşiller, çatılan kaşlarla uzak oluyordu benliğime, uzak kalıyordu dünyama. Biliyorum ben bu hayata ait değilim, biliyorum daldığım hayallerden yeşiller bir tokatla uyandıracak beni. Dayanamam bu dikene, dayanamam gülün verdiği acıya. Düşüncelerimden Alper'in sesiyle çıktım.

"Elçin!"

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıp üzerimi düzelttim ve içeri salona gittim. Donuk bir sesle "Buyurun Alper Bey." Artık onun hizmetçisi rolünü oynayacaktım. Fazla laf yok artık! Hayatımın senaryosunda onunla fazla bir repliğim olmayacak. "Yemekleri servis et!" dedi emredici bir şekilde. "Peki" deyip servisleri yapmaya başladım. İlk büyük olduğu için Alper'in abisinden başladım. Ardından Alper'in tabağını alacağım sırada "İlk Hayriye teyzenin kini al " dedi başımı onaylar şekilde sallayıp Hayriye teyzenin tabağını alıp doldurdum. Sonra Alper'in tabağını doldurdum. Tencereyi alıp "Başka bir isteğiniz?" diye sordum. İlk bir süre ses gelmeyince arkamı dönüp giderken Alper "Yemek bitene kadar bekle istek olursa söyleriz" dedi.

Bilerek yapıyor bunu, canım yansın diye. Tamam, öyle olsun yansın canım dur demek yok Alper Aydın!

Yemek boyu masanın arka tarafında ayakta beklemiştim. Hayriye teyze yemeğini bitirmiş kabağını alıp mutfağa gitmişti. Adını bilmediğim Alper'in abisi ise suyundan son bir yudum alıp "Kahvemi çalışma odama getir " deyip masadan kalkıp gitti. Bense başımı sallamakla yetinip mutfağa gitmek için adım attım.

"İzin istemedin" dedi Alper kısık bir sesle "Anlamadım" dedim.

"Gidebilir miyim demedin" dedi, sesi bu sefer daha gürdü.

Aldırış etmeden "Gidebilir miyim Alper Bey?"

"Peki!"

Bu adamı anlamak çok zor ne istiyor ne düşünüyor bilmek imkânsız.

Mutfağa gidip kahveyi yapmaya başladım. Başak yanıma gelip "Kimin için?" dedi karıştırdığım cezveye bakıp "Alper Beyin abisine" dedim.

"Dur dur bol köpüklü olsun" deyip dudaklarını kahveye yaklaştırdığı an ne yapmaya çalıştığını anlayıp kahveyi hemen uzaklaştırdım. O an ikimizde kahkaha atmaya başladık. Beni düştüğüm yerden kaldıran güzel dostlarım benim. "Oldu bu kahve götürüyorum ben sonra sofrayı toplarız."

"Tamam, hadi sen götür" deyip sırtımdan ittirip mutfaktan çıkarttı.

Kahveyi dökmemeye özen gösterip çalışma odasına kadar getirmiştim. Kapıyı çalıp gel sesini beklemeye başladım. "Gel" sesini duyduktan sonra içeri girip. Masasında oturmuş ellerini göğsünde birleştirmiş bakışlarını üzerimde odaklamış bir şekildeydi. Kahveyi usulca masaya bırakıp "Afiyet olsun" deyip çıkmak için yeltendim.

"Dur biraz!"

Olduğum yerde kalıp söyleyeceklerini dinlemeye başladım. Benim yüzümden kardeşiyle karşı karşıya geliyordu tabi bir azar işitecektim. "Kimsin necisin bilmem ama öğrenmesi zor değil. Burada ne için kaldığın da belli Alper zorluyor. Eğer gitmek istersen ben yardımcı olurum." Dudaklarının arasından dökülen kelimeler kurtuluşum olabilir. Şaşkın bir şekilde yüzüne bakıyordum.

Yanıma gelip karşıma dikilip "Sana diyorum Elçin, buradan gitmek istiyorsunuz demi?"

Aynı teklif ikinci kez çıka gelmişti karşıma. Bunu geri çeviremezdim ama amalar vardı.

"Alper Bey ne olacak?"

Ellerini arkasında birleştirip "O iş bende şimdi ben gitsinler dedikçe karşı çıkası geliyor. Aradan biraz vakit geçsin unutacak varlığınızı o sırada da ben sizi evinize göndereceğim."

"Evimi bulabilir ama."

"Bir tek eli uzun olan o değil, sen dert etme engelleri ben koyarım sen kurtulmana bak."

Alper'e alışmadan bu karanlıktan çıkmanın bir yoluydu bu. Peki, ben bunu istiyor muydum? Bir daha o yeşilleri göremeyecektim. Sesini duyamayacaktım. Karanlığımda parlayan yeşillerden uzak kalabilecek miydim?

 

 

KIZIN GÖZLERİNDEN USULCA SÜZÜLDÜ YAŞLAR.

YÜREĞİNİN YANGINI DİLİNİ LAL ETMİŞTİ.

GİDEMEM, GİTMEM DEDİRTMEDİ ÇARESİZLİĞİ.

AYRILIĞIN ACISI DAHA YANINDAYKEN ÇÖKMÜŞTÜ YARALI KALBİNE…

           ❤

 

 

 

 

 

GÜNÜMÜZDEN MERHABA

“Hoş geldin Elçinciğim geç otur bakalım.”

Doktorum Aylin Hanım yine en sıcak gülümsemesiyle karşılamıştı beni. Çoğunlukla seanslarımızı bahçede, benim bulunmaktan en çok mutlu olduğum bankta yapıyorduk ama bugün havanın azizliğinden kaynaklı doktorum kendi odasında seansı gerçekleştirmemizi daha doğru bulmuştu. Gerçi benim için havanın soğukluğunun bir önemi yoktu, beni düğüme götürecek her anımı doktora anlatmak içten içe yakıyordu beni. Doktorun masasının karşı duvarında bulunan kadife yeşil koltuğa oturdum. Oda her zaman ki gibi mis gibi tütsü kokuyordu. Bu kokular beni hem çok rahatlatıyordu hem de bu odaya katlanmamı sağlıyordu. Duvarlarında bulunan tablolar ise daha az klostrofobik hissetmemi sağlıyordu. Aylin Hanım kahverengi deri kaplama defterini ve siyah kalemini alıp karşımda duran berjere oturup “Bugün nasılsın Elçin?” Diye sordu.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra “İyiyim.” Dedim. Ağzımdan kelimeler zorla çıkıyordu sanki.

“İyi olmana sevindim. Biliyor musun seninle yaptığımız konuşmaları hep çok seviyorum.” Kaşlarımı çatmış acaba benim ile dalga mı geçir diye yüzünü inceliyordum. Sadece anılarımı anlatıyordum başa yaptığım hiçbir şey yoktu, asık suratım haricinde.

Doktorum ufak bir kahkaha atıp “Bana öyle bakma lütfen. Senin anılarını dinlemek bir hikayeyi okuyormuşum gibi heyecan veriyor bana. Neyse seni daha fazla kızdırmadan konumuza dönsek iyi olacak. En başa dönersek eğer, Alper ile tanışman, evlerinde çalışmaya başlaman, Tolga ile yaşadıkların ve Alper’in abisinin sunduğu teklifi anladım peki siz o teklife ne cevap verdiniz?”

Gözlerim yine uzaklara dalmıştı, sanki o gün Çağan Beye pişirdiğim kahvenin kokusu burnuma geliyordu. Alper’in merakla beni sorguya çekmesi. Hepsi bir bir gözümde canlanıyordu.

“İmkansız görülen bir şey altın tepside önümüze sunulmuştu. O evden çıkmayı hem çok istiyordum hem de Alper den ayrı kalma fikri yüreğimi dağlıyordu. Güçlü mü olmalıydım yoksa kalbime yenik mi düşmeliydim? O zamanlar yaşayacağımı düşündüğüm acı meğer gerçekte çok daha dehşet bir şeymiş. Yaşayınca anladım.”

“İlk o zamanlar mı antidepresan kullanmaya başladın?”

Ağırlaşan yüreğimle kendimi konuşmak için zorladım. “Evet.” Sesim boğuk ve cansız çıkmıştı. Bir müddet bekledikten sonra konuşmama devam ettim. “ Ne acıdır sevdiğinden ayrı kalmak, ne acıdır aşkına bulandığın adama sırtını dönmek. Zorla tutuluyordum orada neydi beni böyle acizleştiren, acının rengine bulayan neydi? Nefret etmem gerekmez miydi? Bize yaptıklarından ötürü ona hesap sormam karşısına dikilip yakasına yapışmam gerekirken, ben ondan ayrı geçirdiğim her günde camdan beni arayışını izledim, kahroldum. Bana yeşilleriyle huzur veren adamın eridiğini izledim. Ben de onun kadar kötü olmuş muydum? Aylin Hanım ben bozuk, aklı ermeyen biri miyim? Neden ona aşık oldum? Belki her şey benim ona duyduğum aşk yüzünden olmuştur.”

“Ah Elçinciğim neden bu kadar kontrol içerisinde yaşamak istiyorsun? Hayat biz plan kurdukça gülermiş, her şey kontrolümüz altında olamaz, lütfen sende her şeyi kontrol etmeye çalışma. Bu sana yorgunluk ve üzüntüden başka bir şey vermez. Aşk planlı bir şey değil ki ansızın çıka gelir ve yerleşir kalbine. Gel demediğin gibi git de diyemezsin. Sen ne bozuksun ne de akılsız, sen kocaman bir kalbe sahip arkadaşları için çabalayan, Alper’in hayatına umut olan bir tomurcuksun. Siz birbirinizin umut tomurcuğusunuz. Bence yollarınız iyi ki kesişmiş, yoksa nasıl böyle güzel bir aşka sahip olacaktınız. Alper senin sayende hayatının düzeldiğini anlatırken sen ona aşık olmasaydım diyorsun, Alper duymasın bunu.” Deyip gülümsedi.

Ellerim ile yüzümü ovuşturup bıkkın bir nefes verdim. Sanki her şey daha da karmaşıklaşıyordu. Gitme vaktini anlatma zamanı gelmişti ve bu acılarımın başlangıcıydı.

Tüm tüylerim diken diken olmuş o acı tekrar zuhur etmişti bedenime. Gözlerimi kapatıp beynimin bana sunduğu geçmişte ki o günleri izlemeye başladım.

Hadi benimle gelin…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%