Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20. BÖLÜM

@tugba_zeycel

GİTMELİYİM

 

 

Zor günler geçiyor muydu gerçekten?

Hayatımda yaptığım iyilik karşısında maruz kaldığım kötülük bitiyor muydu? Bazen o kadar olay yaşarsın yıkılmazsın ama o olaylardan daha basit bir şey yaşar yıkılırsın. İnsanoğlu anlaması en zor varlık.

Benimse tek istediğim o adamı kurtarmaktı nereden bilebilirdim böyle olacağını. Nereden bilebilirdim can ata ata kabul etmem gereken teklife düşüneceğim diye cevap vermeyi.

Adını sorup öğrendiğim Çağan Bey (Alper'in abisi) cevabımı yarın sabah bekliyordu. Peki ben ne cevap verecektim? Ona güvenebilir miydim?

Ya Alper'in yapmadığını o yapıp canımızı yakarsa. Gerçek anlamda can yakma bu. Kimsenin görmediği bir yere götürüp tek kurşunla işimizi halledebilirdi. Ne de olsa bir mafyanın abisi, onunda aynı işlerle uğraşmadığını bilemeyiz ki. Bitkin adımlarla odadan çıkıp mutfağa doğru yöneldim. Ne yapacağımı bilemediğim bir durumla daha karşı karşıyaydım. Hayat enerjim uçup gitmişti, kafamdaki düşünceler ve kalbimde ki bu sızı beni çaresiz bırakıyordu. Tam banyo kapısının önünden geçeceğim sırada kapısı açıldı ve bir el beni çekip banyonun içine soktu.

Sırtım kapıya değdiğinde kapattığımı yeni fark ettiğim gözlerimi açtığım da huzurum olan yeşillerle karşılaştım. Beni kendi ve kapı arasında sıkıştırmış nefesini yüzüme doğru üflüyordu.

Bu olay bana bir yerden tanıdık gelmeye başlamıştı. Tolgayla da bu anı yaşamıştım ve bu kalbimin hızını daha da arttırıyordu. Bir de Alper'le bu kadar yakın olmak kalp hızının üstüne birde nefes darlığı katıyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedim kendimin bile zor duyduğum sesle. Gözlerimi hemen gözlerinden çekip başımı aşağıya eğdim ve kurtulmak için hamle yaptım ama nafile, tekrar sırtımı duvara yaslayıp " Neden abimin odasındaydın? " Gözlerinde merak ve öfke vardı.

"Kahve götürüp verdim." Tekrar kurtulmak için hareketlendim ama bu sefer daha hızlı ve sert bir şekilde sırtımı kapıya yapıştırdı. Sesi her debelenmem de sertleşiyordu.

"Bir kahve vermek o kadar uzun sürmez!"

"Bırakır mısın?" dedim başımı aşağıya doğru eğmiş kollarının arasından çıkmaya çalışırken. O yeşillere bakmam hem huzur hem de acı veriyordu. Hiçbir zaman benim olamayacağını bilmek acının başka bir tonuydu. Hele ki buradaki günlerim sayılıysa, artık ondan uzak durmalıydım.

Kurtulmak istemem sinirini arttırıyordu, kurtulamamakta benim.

Ani bir hareketle onu kendimden itip lavabonun olduğu yere doğru gidip "Ne istiyorsun benden, bu halinde ne?" Resmen beni köşeye çekmiş hesap soruyordu.

"Abimle ne konuştun?" keskin ve net bir şekilde sormuştu. Ama cevabını öğrenemeyecekti. Hiçbir şey demeden kapıyı açıp gitmek için elimi kapının kulpuna attığım an bileğimden tutup sıkmaya başladı. "Bana cevap vermeden buradan çıkamazsın!" dedi kaşlarını çatmış yüzüme bakıyordu, bense kızarmaya başlamış olan elime. Her kaş çatısı sinirlerimle birlikte benliğimi de bozuyordu. "Canımı yakıyorsun bırak!" dedim elimi geri çekmek istesem de işe yaramıyordu. O kadar sert ve güçlü tutuyordu ki bileğimi ne yapsam da kurtulmam mümkün değildi.

İstifini hiç bozmadan yüzüme bakıp cevap bekliyordu. Bende ise ona verilecek cevap yoktu. Ama ondan kurtulmak için bir şekilde ikna edici sözler söyleyip gitmeliydim. Yoksa o yeşillerle kaldığım bu küçük banyoda esaretimin huzuruna kapılıp allak bullak olabilirdim. Güçlü olmam gerek, onun karşısında dik durmam gerek.

" Kahveyi bırakıp çıktım bu kadar fazlası yok ama bunu bilmene de gerek yok. Ne desem böyle yapışacaksın koluma demi? Dokunmada bana zaten (elimi hızlıca elinden çekip) sana da zarar vermeyeyim Ceren, Başak ve Tolga, Terminatörüm ya ben istiyorsan git bak abine bir şey olmuş mu? Zarar görmüş mü? Merak ettiğin buysa tabi."

Yaptığım konuşma onu boşluğa düşürmüştü. Bu fırsattan yararlanıp banyodan çıkıp mutfağa gittim. Hemen bir tane sandalye çekip oturdum. Ayakta durmaya mecalim yoktu. Düşüncelerim ve Alper'in tavrı gücümü çekiyordu şu an sanki. Neydi onu bu kadar delirten bilmiyorum ama sinirine maruz kalmak kalbimi kırmıştı. Hep böyle mi olacak? En ufak bir şey de karşıma geçip canımı mı yakacak?

Aklımdan kalbime geçiş yapmadan belki de teklifi kabul etmeliyim. Eğer kalbime inerse Alper, en çok üzülen ben olacağım gibi. Bu halimi gören kızlar telaşla yanıma gelip. "Ne oldu?" diye sormaya başladılar.

Onlara olanları anlatmam gerekiyordu ama ne ortam nede ben ruhen müsaittim.

"İlk şu bulaşıkları halledelim sonra odaya geçer konuşuruz" deyip kolları sıvayıp işlere giriştik. Ne zaman kafam yoğun olsa veya canım bir şeye sıkılsa temizlik yapmak, bir şeylerle uğraşmak rahatlatmıştır beni. Olaylara dışarıdan bakma, mantığımı kullanma iradesi yüklemiştir hep. Garip huylarımdan biri ama karar verme konusunda da bu huyuma ihtiyacım vardı şu an. Tüm bulaşıklar bitmiş, mutfak tertemiz olmuştu. Hayriye teyze eski bir arkadaşıyla telefonda konuşuyordu, Çağan Bey ise hala çalışma odasındaydı, Alper ise odasına girmişti. Kızlarla bizde başka iş olmadığı için odamıza gitmiştik.

"Çabuk anlat ne oldu?" dedi Ceren yatağının üstüne oturup.

"Olan şu Çağan Bey yani Alper'in abisi bir teklifte bulundu."

"Yuh " dedi bir an Ceren kocaman açılmış gözleriyle. Omzuna bir tane vurup "Saçmalama Ceren öyle değil."

"Peki ne dedi o suratsız" dedi Başak aynı şirkette çalışmaya başladıkları için benden daha çok görüyordu onu.

"Sizi buradan kurtarabilirim dedi."

Ceren "Nasıl ya gerçekten mi?"

"Evet yardım edeceğini söyledi."

Başak" Sen ne dedin?"

"Düşünücüm” dedim.

Ceren "Saf mısın ya niye kabul etmedin ya vazgeçerse adam."

"Ceren adama nasıl güvenebiliriz daha tanımıyoruz bile ya başka planları varsa." Ceren hak verir bir şekilde başını salladı.

Başak "İyi yapmışsın ilk bir düşünelim bakalım. Ne zamana haber vereceğiz peki?"

"Yarın sabah haber bekliyor olacak."

Ceren "Hemen yarın eve mi döneceğiz?"

"Hayır öyle değil Alper'le inatlaştıkları için ortamın sakinleşmesini bekleyeceğiz ondan sonra bizi evimize ulaştıracak."

Başak "Alper Bey bizim yokluğumuzu fark ettiği zaman kafayı yer valla." Doğru söylüyordu daha şimdi den abimle ne konuştun diye sorguya çekti beni. Yokluğumuzda ne yapar düşünemiyorum bile. Belki de abisinin dediği gibi olur ve unutur beni. Bizi.

"Orasını bilemem ama abisi Çağan Bey sizi bulmasına engel olacağım dedi. İnadı geçince, her şey düzeldi diye düşündüğü vakit biz evlerimize dönmüş olacağız. Buralardan kurtulacağız." dedim sesimi ayarlamaya çalışıp. Gözyaşlarım akmak için bekliyorlardı. Boğazımdaki yumuğu zor da olsa yollayıp "Var mısınız bu teklife?" diye sordum. Kızlar birbirlerine bakıp yüzlerini bana doğru dönüp aynı anda başlarını onaylar şekilde salladılar.

"Bundan başka şansımız olmayabilir." dedim ikisinin de ellerinden tutup. "Haklısın denemeye değer" dedi Başak ve kollarını ben ve Ceren'e doladı. Kararımızı vermiştik ve bu evden Çağan Beyin yardımıyla gidecektik. Geride nasıl bir Alper bıraktığımı bilmeden gidecektim. Ya beni unutmuş bir Alper ya da arkamdan gelecek bir Alper. Hangisini tercih ederim bilemiyorum. Ne çok şeyi bilmiyorum öyle. Kalp mi? Akıl mı? Terazimde hangisi ağır basıyor? Acıdan hissizleşmiş her yerim, bilemiyorum hangisi daha ağır. Pusulam pas tutmuş, karanlıkta kalmış benliğim, yolunu bulamıyor. Bilemiyorum hiçbir şeyi, bilmek de yok ediyor zaten içimi. Yok oluyorum hep o yeşillerde acizce. Ne gard bırakıyorsun ne güç be Alper.

Özür dilerim ama gitmeliyim.

5 haftadır bu evdeydik ve dışarı sadece Hayriye teyzeyle market veya kasaba gidileceği zaman çıkabiliyordum. Her gün aynı geçiyordu sabah kalk kahvaltı hazırla, Alper'e ve abisine kahve hazırla, kızlar, Alper ve abisi işe gidince temizlik yap derken akşamı ediyorduk Hayriye teyzeyle. Bu durum ruhumu daraltıyordu adeta. İzinlerimizin olacağını söylemişti Alper ama biz o izinleri hiç görememiştik.

Abisiyle ne konuştuğumu sorup cevap alamadığından buyana bana karşı tavırlıydı. Arada bir gözlerini üzerimde hissediyordum. Bakışları sürekli beni ta kip ediyordu ama fiziken uzak duruyordu. İyide oluyor çünkü Çağan Beyin teklifini kabul etmiştik ve buradaki günlerimiz artık sayılıydı. Ona bağlanmak istemiyorum, kendime acı çektirmek istemiyorum. Annem ve Pelinle her gün konuşamıyorduk artık. Pansiyonda işler artmıştı tabi bu duruma annem sevinirken Pelin çabuk gel diye söyleniyordu. Evimde olup tüm işleri yapmaya razıydım ikisi de burnumda tütüyordu.

Ofla ya poflaya salonda oturmuş TV kanallarına zaping yapıyordum. Bir tane bile güzel program veya film yoktu. Can sıkıntısından kendimi yemeğe vermiştim. Kucağıma oturttuğum cips tabağını masaya koyup örgü yapan Hayriye teyzeye seslendim.

"Hayriye teyze?" dedim dudağımı buzmuş bir şekilde.

"Söyle kuzum."

"Birkaç saatliğine dışarı çıksam çok sıkıldım." Küçük Emrah gibi bakıp izin koparmaya çalışıyordum.

"Yok kızım Alper bir yere gitmesin diye tembihledi. " Yüz şeklim yalvarır halinden çıkıp sinirli bir hal almıştı. "Bir çalışan olarak benimde haklarım var ve izin kullanmak en doğal hakkım, nasıl buna sınır koyabiliyor anlamış değilim."

"Ara sor istersen."

Arasam ne olacak cevabı yine Hayır! Zaten ne zamandır benle konuşmuyor. Bu can sıkıntısından kurtulmam için onunla konuşup izin almam şarttı. Telefonumu alıp Alper'i aradım üçüncü çalışta tam kapatacağım sırada "Efendim" diye donuk bir ses cevap verdi.

Ne diyeceğimi unutup bir müddet bekledikten sonra konuşmaya başladım. "Şey Alper Bey ben sizden bir şey isteyecektim" bir yandan da kendime kızıyordum. Haklı olan bendim ama süt dökmüş kedi gibi izin isteyen de bendim.

"Dinliyorum " dedi telefonda sesi kulağıma değdiği zaman kalbim kasılıyordu sanki. Ellerim soğuyordu, nefes alamıyordum. Telefondan gelen sesi bile beni etkiliyordu ruhsuz bir şekilde konuşsa bile.

" Dışarı çıkmak istiyorum da fazla sürmez bir iki saatlik."

"Bir işin mi var dışarı da?" Sesi bu sefer mana kazanmıştı.

"Yok hayır, yok yani hava almak için biliyorsunuz uzun zamandır evdeyim izin de kullanmıyorum" dedim izin meselesini unuttuysa da hatırlamalı.

"Tamam hazırlan 1 saate oradayım" deyip telefonu yüzüme kapattı.

Bense olayı anlamamış bir şekilde telefona bakıp ne demek istediğini düşünüyordum. İzini isteyen benim ona ne oluyordu. Daha fazla beklemeden hazırlanmak için odama gittim. İlk ılık bir duş aldım. Dolabımın karşısına geçip ne giysem diye bakınıp elimi kırmızı bir elbiseye atıp denemek için dolaptan çıkartıp üstüme tuttum. Çok abartı oldu düğüne gitmeyeceğim ya, tekrar yerine koyup bu sefer sarı bir eteği çıkartıp aynı şekilde üstüme tuttum ama buda çok mu dikkat çekerdi.

Of ne giyeceğim ben?

Hem niye bu kadar stres yaptım ki ben?

Aman ne bu hal canım kendine gel Elçin! Tak üstüne bir şey çık şu odadan artık.

Birkaç denemenin ardından çiçekli bir etek ve üzerine de Beyaz bir tişört ayarlayıp giyindim. Altına kıyafetime uygun Beyaz bir spor ayakkabı seçip aynanın karşısına geçtim. Saçlarımı kuruttuktan sonra maşayla doğal dalgalar yapıp hacim verdim. Ardından eyerline, rimel, allık ve hafifte rujla makyajım tamamdı. Son kez aynanın karşısına geçip şöylece bir kendime baktım da vay be çok güzel olmuştum. Ne zamandır böyle giyinip makyaj yapamıyordum, doğrusu kendime geldim bir an.

Alper'in gelme sesini duyunca biraz parfüm sıkıp çantamı da alıp salona doğru gittim. İçeri girdiğim an Alper'in gözleri beni benim ki de onu bulmuştu hemen. Yeşilleri beni görünce ışıldamıştı. Uzun zamandır öfkeyle bakan gözleri şimdi bir başka bakıyordu yoksa beğendi mi beni? Bu düşünce yüzümü kızartmıştı. Başımı önüme doğru eğip yanına doğru yaklaştım.

"Hazırsan çıkalım" dedi tok bir sesle.

"Hazırım" dedim kısık bir sesle.

"Hadi o zaman" deyip kapıya doğru yöneldi.

Başımı salondan tarafa çevirdiğimde Hayriye teyze ağzı kulaklarında bana 'git git' deyip elini sallıyordu. Bende onun gibi gülümseyip el sallayıp kapıya yöneldim. Alper arabanın kapısını açıp şoför koltuğuna geçip oturdu. Ama ben yine aynı çelişkiye düşüp sap gibi arabanın önünde arkaya mı yoksa öne mi otursam diye düşünmeye başlamıştım. Alper'se anlamaya çalışır bir şekil de yüzüme bakıyordu. Arabadan inip yanıma gelip "Bir daha bu düşünceye girmeden yanıma gelip otur uğraştırma beni " dedi. Çarpık bir gülümseme gördüm sanki yüzünde. Allah'ım hep böyle olsa ya bana karşı.

Hep ışıldasa yeşilleri, hep gülümsese yüzü.

Bugünün güzel geçmesi ümidiyle ön koltuğa (Alper'in yanına) geçip oturdum. Emniyet kemerini de taktıktan sonra Alper'in sözü üzerine bakışlarımı ona doğru çevirdim.

"Nereye gitmek istersin?" dedi gözlerindeki anlam veremediğim bu bakış 'senle her yere' dedirtiyordu iç sesime.

Gözlerim gözlerinde takılı kalmıştı ve düşünmeme engel oluyordu. Saf gibi gözlerine bakakalmıştım. Bu durumu anlayan Alper dişlerini gösterecek şekilde gülümseyip.

"Ben karar vereyim mi?"

"Anlaştık beğenmezsem benim dediğim yer olur ama."

Garantiye almam şart sonuçta uzun zamandır dışarı çıkamamıştım ve bunun mahvolmasını istemiyordum. Alper sesli bir şekilde gülüp "Tamam anlaştık" deyip arabayı çalıştırdı.

Onu mutlu görmek hem tuhaf hem de güzel gelmişti. Bir an keşke hep yanında kalabilsem diye geçirdim içimden. Keşke hep böyle mutlu olabilsek.

 

 

Ve adam hayranlıkla baktı kızın gülen gözlerine.

Haps etti kokusunu ciğerlerine.

Sayılı günler içinde yaşadığı sonsuzluğu bilmeden, doldurdu kalbini aşkla.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%