Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. BÖLÜM

@tugba_zeycel

Yorumlarınız benim için çok kıymetli 🎀 Lütfen yorum yapmadan geçmeyin.❤️

KIRGINLIK

 

 

Ruhum ellerimin arasında sıkılıyordu sanki. Aklım ve kalbimin ortasında kalmış çıkış yolu aramaya başlamıştım. Yeniden!

Mecburiyetime mağlup olup kalmıştım buralarda ama şimdi kurtuluşumun olmasına rağmen kalbini kırdığım Alper'in yanında kalıp aynı bugün ki gibi güzel günler yaşamak istiyordum.

Nasıl oldu da ağzımdan öyle bir şey çıktı diye düşünürken bir yandan da boş ver kalsın böyle kalbi kırık diyordum. Böyle kalırsa gidişime takılı kalmazdı. Düşüncelerimin vermiş olduğu gerginlikle salonda bir sağa bir sola volta atıp dururken evdeki yardımcı elinde kahve tepsisiyle merdivenlerden yukarı doğru çıkarken durdurup kahveyi kime götürdüğünü sordum vereceği, cevabı bildiğim için tepsiyi alıp "Alper Beye götürecektim ama." Dedi.

"Tamam ver ben götürürüm" dedim ve merdivenlerden çıkmaya başladım. Yardımcının gösterdiği odanın önüne geldiğimde derin nefesler alıp vermeye başladım. Onu görecek olma düşüncesi bile kalbimi harekete geçirmişti. Kapıyı üç kere çalıp 'gel' sesinin ardından içeri girip kapıyı kapattım. Beni görmesiyle yüz hatları gerilmişti.

Gözlerine bakamadığım için başımı eğip kahvesini yanında duran sehpaya bırakıp arkamı döndüm ve o an gözüm oda da ki eşyalara kaydı. Daha doğrusu olmayan eşyalara. Tek kişilik bir koltuk yanında üstünde abajur olan bir fiskos birde duvarın bir bölümünü kaplayan kütüphane. Oda küçük olmasına rağmen pek fazla güneş almıyordu.

Gözlerimi odada gezdirirken Alper'i hatırlayıp ona doğru döndüm. Bir elinde kitap bir elinde ise kahvesi vardı. Dönüp yüzüme bile bakmamıştı. Onu ne kadar kırdığımı şimdi daha iyi anlıyordum. Solanda verdiğim savaşı tekrar yaşamaya başlamadan. "Ne okuyorsun?" diye sordum. Kahvesinden bir yudum alıp odanın karanlığında bile parlayan yeşilleriyle bana bakıp "Kitap" dedi donuk bir sesle, anlaşılan benimle konuşmak istemiyordu ama onu böyle kırık bırakmak içime sinmiyordu.

"Evet kitap olduğunun farkındayım konusu ne?"

"Konusu... (gözlerimin içine derin derin bakıp) ömrü boyunca yaralar almış bir adamın dramı."

O an kalbimin yandığını hissettim, güzel geçen bir günü kendi ellerimle mahvetmiştim. O gülen yeşilleri derinlere yollamıştım. "Alper" dedim kısık ve üzgün bir sesle, ona doğru bir adım attığım an ayağa kalkıp odadan dışarı doğru çıktı. Tekrar ismiyle seslenip durmasını sağladım. Arkası bana dönük bir şekilde kalıp

"Bugün için teşekkür ederim Elçin harikaydı ama artık masaldan çıkıp eve gitme vakti " deyip gitti.

Bana karşı böyle olmasını istemiyordum ama bir yandan da iyi olduğunu düşünüyordum. Onun kalbinin kırıkları benim ruhuma batıyordu. Göremiyordum kalbimin pusulasını ama aklımın git dediğini gayet net duyuyordum. İçim yansa da bana uzak kalmasının daha iyi olacağını düşünüp arkasından bende odadan çıktım.

Salona geçtiğimde Alper'i kapıdan çıktığını görüp koltuğun üzerinden çantamı alıp arabaya geçtim. Bu sefer hiç düşünmeden on koltuğa Alper'in yanına oturup emniyet kemerini taktım. Alper de emniyet kemerini taktıktan sonra arabayı çalıştırdı. Ağaçlar hızlı hızlı geçerken yüzümü Alper'e doğru çevirip baktım. Kaşlarını çatmış yola odaklanmıştı. Sanki yolla kavga halindeydi. Bu durumun sebeplisi olmak canımı sıksa da bir şey demeyecektim. Tek bir lafım neden onu bu kadar kirdi ki? Diye de düşünmeden edemiyordum.

Uzun zamandır bu işlerde belli ki, alışmış olması gerekirken lafım ona ağır geliyordu. Bunu öğrenmem gerekirdi aramızı düzeltmek için ama yapmayacaktım. Kırık kalsın ki canı ben gidince yanmasın. Hayatına devam edebilsin. Hayatına benle devam etmesini delicesine istesem de farklı dünyalara sahip olduğumuz için sadece bir hayal olarak kalması gerekiyordu. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan bakıyordum. Çatık kaş bile yakışıyordu. Yüzünü ellerimin arasına alıp' özür dilerim' demeyi o kadar çok isterdim ki. Avucumun arasındaki yüzünü okşayıp ' hep benimle kal 'demeyi.

Kendime gelmem gerek bu hal hal değil. Yanlışıma dalıp hayal kurmak uymuyor. Kararlarıma uymuyor.

Gideceğim ve Alper hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam edecek.

Arkama yaslanmış yol boyu camdan dışarıyı izlemiştim. Alper de öyle yoldan gözünü bir an olsun ayırmamıştı. Şimdi ise arabayı garaja çekmiş benim gibi sırtını koltuğa yaslayıp ellerini göğsünün üzerinde kenetleyip uzaklara doğru bakmaya başladı. Bende onun gibi yönümü değiştirip baktığı noktaya bakmaya başladım.

Bir süre böyle durduktan sonra dayanamayıp "Alper?" dedim konuşmasını bir şey demesini istiyordum. Benim diyemediklerimi demesini istercesine. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra " Keşke hayatımızı istediğimiz gibi yaşayabilseydik. Yanlışlarımızı doğrularımızı kendimiz şekillendirebilseydik. Her şey sınırsız olsaydı huzur gibi" dedi gözlerini uzaklardan ayırmadan. Şu an ona sarılıp aldığı yaralarını ve bugün ki açtığım yarayı sarmak istesem de gönlüme söz geçirmeye çalışıp. Buğulu gözlerimle

"Maalesef hayat bir dilek fabrikası değil."

Deyip arabadan öylece indim. Gözlerimden yaşlar bir bir akıp giderken Alper'i öyle arabada bırakmış olmak yüreğimi daraltıyordu.

Arabadan inip koşar adımlarla odama girip yatağıma oturdum.

Akıttığım yaşlarım şiddetini arttırırken kendimi banyoya atıp elimi yüzümü yıkayıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama mümkün olmamıştı. Zorda olsa kendimi sakinleştirmeyi başarmış mutfağa Hayriye teyzenin yanına gitmiştim. Masada oturmuş salata yapıyordu.

Beni gördüğü an ufak bir şok yaşayıp "Ne zaman geldin kızım hiç duymadım geldiğini."

"Oluyor baya, garaj kapısından girdim." Garaj evin altındaydı ve oradan eve geçiş vardı. "Ee nasıl geçti günün" demesiyle bugün olanlar tek tek gözümde canlanmaya başladı. Alper'in ayakkabılarını çıkartışım nerdeyse beni öpecek olması hepsi tek tek canlanmıştı. Yüzüme de yansıdığından emindim.

"Güzel geçti herhalde böyle dalıp gittiğine göre" dedi Hayriye teyze güler bir yüzle. "Evet çok güzeldi asla unutamayacağım bir gün geçirdim." Fazla belli etmeden ve ayrıntıya girmeden konuyu kapatıp Hayriye teyzeye salata yapmakta yardım ettim.

Sofrayı hazırlamaya başlamıştık. Normalde yemek saati değildi ama Çağan Bey geç geleceği ve bizimde evde olmadığımız için geçe kalmıştı yemek.

Salona tabakları her götürüşümde Alper ya ordaysa diye tedirgin olsam da hiçbir seferinde orada değildi. Acaba evde mi diye düşünürken aklıma gelen bir yöntemle dış kapıyı açıp kapının önünde bekleyen adamlardan birine Alper'i görüp görmediğini sordum.

"Alper Bey sizi bıraktıktan sonra geri gitti " dedi.

Asılan yüzümle "Peki anladım" deyip içeri girdim. Kapıyı kapatacağım sırada arkamdan seslenilmesiyle olduğum yerde kalıp arkama doğru döndüm. "Elçin!" Seslenen Çağan Beydi.

"Efendim Çağan Bey " dedim oda benle beraber içeri geçip kapıyı kapattı. "Plana hala bağlısın değil mi? "Diye sordu. Cevabını gözleriyle veriyordu sanki. Evet diyeceksin der gibi. "Evet" dedim çıkmaya zorladığım sesimle. Alper'i bırakma düşüncesi ne kadar ağır olsa da.

"İyi, oyuncak değil bu işler aklında bulunsun" deyip merdivenlerden yukarı doğru çıktı.

Bir kez daha aklımdan hiç çıkmayan gitme meselesi Çağan Beyin hatırlatmasıyla yerini sağlamlaştırmıştı. Neden böyle hissediyorum bilmiyorum. Yanlış olduğunu bile bile neden kendimi ona kaptırıyorum bilmiyorum. Onu kırmak beni neden bu kadar mahvediyor bilmiyorum. Tek bildiğim yapmamam gereken bir şeyi yapıyor olmam. Böyle hissetmemeliyim. En başından yaşanan olaylar bu durumun önleyicisi olmalıydı ama ben hiçbirini aklıma getirmeden Alper'e doğru gidiyordum. Düşünmediğim tek bir şey daha varsa oda Alper'inde bana karşı bireyler hissedip hissetmemesiydi. Bunu hesaba hiç katmadan kalbimi ona çeviriyordum. Ya o benim ona karşı duyduğum hislerden… Ah tek taraflı işte neden sevsin ki beni? Acaba mı diye sormama bile gerek yok cevap belli o benden daha iyi biliyor farklı olduğumuzu. Olamayacağımızı.

Düşüncelerimden çıkmış mutfağa gidip Hayriye teyzeyle sofrayı hazırlamıştık. Sofraya Çağan Beyden başka kimse oturmamıştı. Kızlar, ben ve Hayriye teyze mutfağa sermiştik sofrayı. Onlar yemeklerini yerken benim gözüm kapıda camda Alper'i bekliyordum.

"Elçin gel artık sofraya" diye seslenen Ceren'e dönüp

"Aç değilim."

Başak "Saçmalama ya böyle aç acına olmaz."

"Kızlar doğru söylüyor kızım iki lokma bile olsa otur ye" diyen Hayriye teyzeyle kızlara direnemeyip sofraya oturdum. Çorbamı bile zar zor bitirip sofradan kalkıp tabağımı makinaya koydum. Canım daha fazla bir şey yemek istemediği ve zorlamaların olacağı için tabağımı ortadan kaldırıp içeri gittim. Hem Çağan Beyin yemeğinin bitip bitmediğine bakmak hem de Alper geldi mi gelmedi mi diye kontrol etmek için salona geçtim. Çağan Bey masada tek başına oturmuş cep telefonuyla uğraşıyordu. Beni fark ettiğinde "Toplayabilirsin" deyip sofradan kalkıp koltuklara geçip oturdu. Konsolda duran tepsiyi alıp masadakileri yerleştirmeye başladım. "Alper'i bugün hiç eve geldi mi?" diye sordu.

Ne diyeceğimi bilmediğim için sessiz kalmıştım. Alper ve abisi benim yüzümden iki kere karşı karsıya gelmişti zaten. Şimdi benle bir gün geçirdiğini duysa tekrar bir kargaşa çıkabilir bu yüzden yalan söyleyip.

"Öğlen bir uğradı eve ama sonra görmedim." yalan söylemeyi beceremediğim için anlamaması için dua ediyordum. "Tamam gelir veya ararsa haberim olsun" dedi telefonuna gömülüp.

Yalan söylemenin vermiş olduğu ağırlıkla mutfağa geçip tepsideki kirlileri makinaya yerleştirirken Başak ve Ceren yanıma gelip. "Bugün Alperleymişsin?" dedi Başak hesap sorar gibi.

"Öyleydi" dedim bakışlarım dalıp giderken.

"Ee ne yaptınız?" dedi Ceren heyecanlı bir şekilde.

"İzin kullanmak istediğimi söyledim oda beni bir."

Ceren lafımı kesip "Ay şuna bak tek yollamamış seni " deyip kıkırdıyordu. Keşke bende olanları anlatırken onun kadar heyecanlı olabilseydim. Çok güzel bir gün geçirmiştim ve bir daha Alper'le böyle anılarımızın olamayacağını düşünmek üzüyordu beni. Başak "Hadi anlat olanları."

"Tamam anlatıyım ilk bir geçip oturalım." Masaya geçip oturduktan sonra "Alper beni ormanlık çok güzel bir yere götürdü orada piknik yaptık yürüyüş yaptık." Kısa süren masalımı başından sonuna kadar kızlara anlatmıştım. Her ayrıntısıyla. Anlatırken bile yaşıyormuşçasına kalbim çarpıyor ve yanaklarım kızarıyordu. Ruhumu ellerimin arasında Alper'e sunuyordum her hatırlayışımda. Ceren yaşananlara sevinirken Başak tepkisiz kalmıştı. Oda benim gibi yanlış olduğunu düşünüyordu kesin. Bugünü anlatırken tekrar yaşamış olmak yormuştu beni. Kızları düşünceleriyle baş başa bırakıp uymak için odama gittim. Odanın ışığını açmadan karanlıkta yatağımın yolunu bulup uzandım.

Aklımda Alper varken gözlerimi kapattım. Uykuyu ne kadar çağırsam da gelmiyordu. Zihnimden ne sesi nede yüzü gidiyordu. Geçen gün Ceren'in uyumam için verdiği ilacı hatırlayıp. Odanın içinde ilaçları aramaya başladım. Bulduğum ilacı içip pijamalarımı da giydikten sonra yatağa girdim.

Gözlerimi açtığımda kızlar yataklarında uyuyorlardı. Yanımda duran telefonuma baktığımda saat gecenin üçtü.

“Alper geldi mi acaba?” diye düşünüp hemen yataktan çıkıp salona doğru ilerledim. Bu saatte herkes yatıyordur kime soracağım ki?

Odasına gidip bakmak en iyisi. Merdivenlerden ses yapmadan çıktım. Kapısının önüne geldiğimde tedirginlik içeresinde kapıyı açtım.

İçeri karanlık olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu.

Odanın içine doğru biraz ilerlediğimde Alper'in odada olmadığını fark ettim. Nerede bu ya saat kaç oldu ortada yok.

Uflaya puflaya aşağıya indiğimde kapıdan gelen anahtar sesiyle merdivenlerde kalıp Alper'in olmasını umut edip beklemeye başladım. Kişiden önce gelen seslerle kaşlarım çatılmaya başlamıştı. Sesin ardından gelen görüntü ise kalbimin ellerimin arasından düşüp gitmesine neden oldu.

Nefes almak bu kadar zorlaşabilir miydi?

Alper'in kahkahasına karışan kahkaha bu kadar acıtır mı canımı?

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%