@tugba_zeycel
|
ALDIRMA DELİ GÖNLÜM
TOLGA’DAN Aşka düşen divane gezip deli olurmuş, Tolga da o misal aşk uğruna yanmaya razı düşmüştü o adamın peşine. Zehirde olsa sevdiğim için bal deyip içerim diye kabul etmişti o saçma teklifi. Aklında Elçinin kalbinde tek ben olmalıyım inadıyla saldı kalbini hırsın gölgesine. Alper'in varlığı yakıyordu nefesini. Hele onun yanında kalbini bırakmış olmak mezarın içinde karanlığı yaşatıyordu ona. Tolga daralan soluğunu normale çevirebilmek için her zaman kaçıp geldiği o yamaca gelmişti. Elçinden uzak kaldığı her gün yüreğine kor ateşler salıyordu. Burnuna rüzgarla dolan hayali Elçin kokusu gözlerinden aşkı akıtıvermişti. Onun için yapıyordu ne yapıyorsa ama ağır geliyordu bulunduğu ortam. Her gün bir kavga, dövüş bu hengame onu fazlasıyla yormuştu. Bedeni ve ruhunu geliştirmiş, güçlendirmişti ama bu gücünde bedelleri olmuştu. Şahit olduğu onca pislik her zerresinde öfkeye ve pişmanlığa sürüklüyordu Tolgayı. Bu yaşadığı öfkeyi tek bir şeye odaklamıştı, o da Alper'di. Alacaktı sevdiği kadını ondan, inadı bir volkan gibi taşmaya hazırdı ve önünde kimse duramazdı artık. O kadar ateşte yanmış o kadar nasır tutmuştu ki duyguları bir Elçine ham kalmıştı ve geri dönemezdi artık. Sarf ettiği o kadar çabayı hiçe sayamazdı. Tolga biraz daha yamaçta kalıp benliğini doldurdu ruhuna. Çünkü geri döneceği yer onda ne varsa emip yok ediyordu, çekip alıyordu içinde zorla sakladığı Tolgayı. Sevdiğinin karşısına çıkacağı gün tek ihtiyacı olan o masum Tolgayı bu yamaçta yalnız kaldığı zaman derinlerinden tutup çıkartabiliyordu. Cebinde tomarla para, belinde ağırlığıyla ruhuna zuhur eden o silah ve uzuvların da ki kas yığınları adamın verdiği vaatleri yerine getirdiğini belli edercesineydi. Tolga lüks aracına binip camdan dolan rüzgarla son hız yanında çalıştığı o adamın evine doğru yola çıktı. Kendine ayırabildiği zaman çok kısıtlıydı, sürekli iz peşindeydi. Bu mafyacılık işlerini öğreniyor bir yandan da Alper'in yumuşak noktasını araştırıyordu. Bu zamana kadar tek bir şey bile bulamamıştı. Çalmadığı kapı, girmediği delik kalmamıştı ama sanki bu işlerle hiç uğraşmamış gibiydi Alper. Normal bir iş adamı sıfatında evinden işine görünümü oluşturmuştu. Tolga'nın vazgeçmeye niyeti yoktu illa ki bir pisliği çıkacaktır düşüncesiyle araştırmalarına devam edecekti. Tolga kısa süreli yolculuğunun ardından villaya varmıştı. 40 dönümlük araziye kurulmuş kocaman bir villa ve onun ormanı andıran devasa bahçesi. Tolga arabasını park ettikten sonra evin dış kapısına doğru yürümeye başlamıştı. Arkasından koşar adımlarla gelen adamın "Tolga Bey "demesiyle duraksayıp adama doğru döndü Tolga ve ne diyecek diye beklemeye başladı. Kısa süre içerisinde kendini patronlarına sevdirmişti ve güvenlerini kazanmıştı. Geldiği ilk aydan rütbe atlamış Bey denilir olmuştu. Herkes başka Tolga başka olmuştu patronlarının gözünde. Akıllı, çevik ve hedefi olan biriydi ve bu onu kullanılabilir bir duruma sokuyordu. Patronları her işe onu sürüklüyordu ve bu durum orada yıllardır çalışıp belli bir yerden sonra yükselemeyen çalışanları kızdırıyordu. Patronların odasına girilemezken Tolga çok rahat bir şekilde girebiliyordu, patronlar ilk onun adını döküyorlardı dillerinden ve sanki evin oğluymuş gibi ayrı arabası ve daha fazla kazandığı parası vardı. Sevilmeyen insan konumunda olduğu için kimseye yüz vermiyor sırrını, derdini paylaşmıyordu Tolga. Adam yanına gelip "Necdet Bey bahçede ve sizi bekliyor" dedi. "Başka bir şey dedi mi?" "Hayır, sadece sizi bahçeye yönlendirmemi söyledi" Tolga başını tamam der şekilde sallayıp, gene ne iş çıktı acaba bıkkınlığıyla bahçeye doğru yürümeye başladı. Evin arka tarafına dolandığında Necdet Beyin havuzda olduğunu görüp yanına yaklaştı. "Beni istemişsiniz" Adam Tolga'yı görür görmez havuzdan çıkıp bornozuna sarılıp şezlonglardan birine geçip oturdu. Elinde ki küçük havlusuyla kelleşmeye başlamış saçlarını kurularken "Neredeydin sen evlat?" diye sordu. Öğlenden bu yana onu aratıp duruyordu, çünkü diyeceği önemli haberleri vardı. "Buradayım dinliyorum" dedi. Kimse bilmemeliydi kendine kaldığı zamanları. "İyi bakalım dinle o zaman senin kızdan haber var" lafının ardından saniyelik farkla Tolga "Ne olmuş?" diye sordu. Kalbi ağızında atıyordu sanki, ismini duymak bile allak bullak ediyordu her bir zerresini. Gözlerini kendini kurulamak ve içeceğini içmekle meşgul olan adama pür dikkat dikmiş vereceği cevabı bekliyordu. "Alper'in yanından bu sabah ayrılmışlar." Tolga adamın hizasına eğilip "Neredeler peki? İzmir'e gitmişler demi?" Onların sağ salim eve ulaşmalarını istiyordu. Ama adamın yüzünde ki ifade öyle olmadığını kanıtlar cinstendi. "İzmir'e gitmemişler. Bu saate kadar otogar, havalimanı bakmadığımız yer, ulaşım türü kalmadı evlat yoklar. Buhar olmuş gibiler. Sabah evden çıktıklarını biliyoruz ama gerisi yok." Tolga bu adamlardan öğrendiği devasa öfkeyi yüreğine toplayıp "Nasıl yoklar ya nasıl bulamazsınız?" bu öfkenin dinecek cinsten olmadığını anlayan adam "Otur bir bulacağız elbette celallenme hemen" Adamın konuşması bir vızıltı gibi kulağındaydı, Tolga'nın tek düşündüğü Elçini ve kızları nasıl bulurumdu. Bir hışımla oturduğu yerden kalkıp arabasına doğru koşmaya başlamıştı. Tam arabasına binip uzaklaşacağı sırada büyük patronun mülke giriş yaptığını görüp duraksadı. Gitmeliydi gidecekti de ama o adam buradayken nasıl olacaktı? Onlardan öğrendiğini onlara satarak bunu yapabileceğini düşünüp arabasını çalıştırdı. Devasa demir kapıdan geçmek üzereyken kapılar sonuna kadar kapatıldı. Tolga canı burnunda arabasından inip kapıyı kapatan adamlara küfürler yağdırırken bir el hissetti bedeninde ve dönüp baktığında büyük patronla göz göze geldi. "Nedir bu telaşın" dedi iri cüsseli adam. Normalde hiç gelmezdi buralara ve tamda Tolga'nın asabi haline denk gelmişti ki Tolgayla taş çatlasa 1-2 kere görüşmüşlerdi. "Acelem var gitmeliyim" dedi zor nefes alan Tolga. "Olmaz ilk derdini söyle sonra" yaşlı adam sınırlarını zorluyordu sanki. Ne oluyorsa olsun artık bıkkınlığıyla Tolga "Sevdiğim kız kayıp onu bulmalıyım" dedi. Adam hiç istifini bozmadan "Benimle gel" deyip eve doğru yürümeye başladı ama Tolganın vakti ve sabrı yoktu bunun için. Umursamaz ağır adımlarla ilerleyen adamın arkasından "Gelemem" dedi Tolga, bu yaptığı diklenme ona ağır patlayacaktı belki ama şu an önemli olan Elçindi ve Alper bir oyunla onlara zarar vermiş olabilirdi. Adam aynı ağır adımlarla arkasına doğru dönüp "Ama elimde Alper Aydınla ilgili önemli bir detay var gözden kaçırdığın, bilmek istemez misin?" Tolgayı tam 12'den vurmuştu. Bir yandan gitme isteği bir yandan merakla baş başa kalmıştı Tolga.
ELÇİN’DEN
Aldırma deli gönlüm! Sonbahar geldi mi solup dökülen yapraklar gibi olma. Dik dur dik dur ki güçlü gördükleri seni cansız görmesinler. Yalın ayak olsan da ayağına taşlar batsa da yürüdüğün yoldan dönme. Yorulma çıktığın yoldan. Ne zaman yoruldu Alâeddin lambasını ovuşturmaktan? Ne zaman durdu Ferhat dağları delmekten? Ruhunun kederi değmesin gözlerine akıtmasın incilerini. Elini tutup ilk adımını attığın yeri unutma tek tek attığın adımları koşmaya çevirdiğini unutma. Ne şimdi bu halin niye en başta ki gibi bir el arıyorsun seni düştüğün yerden kaldırıp devam et demesi için. Kalp kör görmez. Kalp sağır duymaz. Kalp dilsiz konuşamaz. Uyma ona uyma ki doğrunu şaşırma. Bildiğin doğru senin, görmediğin yanlış kutuda saklı açma devam et yoluna bakma ardına.
Son bulmuştu artık bu oyun. Gözyaşıyla başlamış gözyaşıyla da bitiyordu. Kalbimde ki yük ne kadar ağır olsa da yapmam gerekeni yapıp gidecektim bu evden bu şehirden. Belki sevdim belki alışmıştım ona ama bir hamlesi mat etmişti beni. Kırık bir kalp olmazlığı hatırlatmıştı bana. Saçma kafa seslerimin ağzına bir bant çekip yüreğime bir el basıp gidiyordum bu evden. Ah Alper ah kalbim ah aklım yapma bana bunu tutma elimi kolumu. Eve son bir kez daha bakıyordum. Alper'in oturduğu gezdiği her yeri bir kez daha hafızama kazırcasına evin her yerini gezip kokusunu yazmıştım en derinlerime. Kala kalmıştım onun odasında her yeri oydu sanki. Her eşya oymuş gibi ona bakıyormuş gibi uzun uzun baktım. Kapının usulca açılmasıyla Başak içeri girmişti. Gözümde ki yaşı o göremesin diye hızlıca sildim. Sessizce "Vakit geldi" dedi yanıma gelip oturup bana sarılıp "Geçecek" dedi bu tavrı hassasiyetimi daha çok arttırmıştı. Bende ona sımsıkı sarılıp boğazımda ki yumuğu mümkünmüş gibi yutup "Geçecek" dedim. Başağı da alıp aşağıya indim Ceren bavulları kapının önüne dizmişti. Şoför hepsini arabaya yerleştiriyordu. Çağan Beyde kapıda ki bir adamla konuşup yanımıza geldi. O bize doğru gelirken hissettiğim tek şey doktor görmüş çocuk gibi yaşayacaklarımdan korkuyordum. Alper'le yaşayacakları kavga film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. "Her şey hazır ilk bir eve gideceksiniz orada 1 hafta kaldıktan sonra evlerinize gidebilirsiniz. Her daim yanınızda şura da duran adam olacak (deyip gözüyle uzun boylu esmer daha demin konuştuğu adamı gösterdi) o sizi koruyacak ve ondan saklayacak (dedi gözlerime bakarak. Hatırlatma işte basma yarama.) Ceren "Neden ilk eve gitmiyoruz?" dedi "Hemen evinize gitmeyeceksiniz çünkü ilk bakacağı yer orası olacaktır. Oraya bakacak ama sizi bulamayacak ve evin etrafına adamlar yerleştirecektir elinde sonunda gelecekler diye. İşte size dediğim adamı koyar büyük ihtimal ve oda siz orada olduğunuz halde yok diyecek" bunu ona yapmak daha fazla canımı yakmıştı gözünün önünde olacaktım ama o beni göremeyecekti. Bu ne çıldırtan bir denge. Benim yaptığım mı daha acıtıcıydı yoksa onun yaptığı mı? Gözlerimin dolmasıyla yanlarından uzaklaşıp araba 'ya geçip arka tarafa oturup gözyaşlarımı akıtmaya başladım. Onlar hala konuşuyordu ama ben daha fazla burada kalacak güce sahip değildim. Camı açıp kızlara "Hadi" diye seslenmemle Çağan Beyle tokalaşıp arabaya bindiler. Diğer adamında gelmesiyle yolculuğumuz başlamıştı. Çantamdan kulaklığımı çıkartıp içime işleyen şarkıyı dinlemeye başladım. Öyle bir yerdeyim ki bir yanım çığlık çığlığa. Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe..
|
0% |