@tugba_zeycel
|
YİTİP GİDEN BEDEN
Hangi aydaydık veya hangi yılda? Zaman akıp gitmişti içinde beni de alıp götürmüştü. Yüreğimin sesi boğuklaşmıştı ya da artık onun feryatlarından kulaklarım körelmişti. Kalbimin ortasında bir delik vardı öyle bir delikti ki beni yok etmişti içinde. Zaman, mekan yok olmuştu. Güneşin sıcaklığını unutmuştum onun sıcaklığını aramaktan. Bu sevgi bitirmişti beni, tükenmiştim artık. Her kapı çalışında, her kahve saçlıda onu aramıştım ama yoktu. Yürek yangınıma çarem, nefesim yoktu. Ne kadar göz yaşı akıttım gizliden bilmiyorum, kaç geceyi uykusuz geçirdim bilmiyorum, kaç akşamı sabah, sabahı akşam ettim onu beklerken bilmiyorum. Acımın tarifini dilime söyletemiyorum. Aklıma kalbime onu unutturamıyorum. Aynı o kamera kayıtlarına bakmaktan yılmıyorum. Her seferinde akan yaşını siliyorum soğuk ekrandan. Aylar geçti bakmadığım yer çalmadığım kapı kalmadı. İzmir, İstanbul her yere baktım, bakıttım ama yoklardı. Evine bile gitmemiş olması beni en çıldırtan şeydi, başka nereye gidebilirdi ki? Kimi vardı annesi ve kardeşinden başka? Kaç kere gittim girdim o evden içeri ama yoktu. Kapısında kaldım günlerce belki gelir diye. Her defasında yüreğimde bir kor ateşle döndüm bu eve. Ev demek pek mümkün değildi artık. Hayriye teyzeyi göndermiştim. Abime olan öfkem zaten arşı aşıyordu, tektim bu koca evde. Bir Elçinin yatağın da bir kendi yatağımda yatıyordum. Yediğim içtiğim şeyleri bile o günü geçiştirmek için yiyordum. Tat alma duyum yoktu sanki yitip gitmiştim. Onu bulamamak daha da hırslandırıyordu beni. Defalarca abimin yakasına yapışıp hesap sordum, defalarca peşine adam taktım ama hiçbir iz yoktu. Ah Elçinim çık gel artık! 4 ay geçti ömrümüzden, yollar geçti seni araya araya her şey geçti şu dünyamdan her şeyi sildim attım vazgeçtim bir senden geçemiyorum gel artık! Yine yeni bir güne Elçinsiz gözlerimi açmıştım. Sayamıyordum, bilmekte istemiyordum zaten geçen günleri. Dünya benim için artık sadece boş bir gezegendi. Yıldızları sönen, uydusu uzay boşluğunda kaybolmuş, zaman kavramı yok olmuş, kıyamet için gün sayan dönmek için dönen bir kütle. Zorda olsa başımı yastıktan kaldırıp banyoya doğru ilerledim. Banyo kapısını açtığımda aynada yabancılaştığım yüzümle karşılaştım. Belki aylar olmuştu kendimi incelemeyeli. Saçım sakalım birbirine karışmış, yüz kemiklerim daha da bir belirginleşmişti. Vücudumda senelerce uğraşıp yaptığım kaslarım yok olmuş yerini kemik yığınları almıştı. Çökmüş bir Alper Aydın vardı aynada. Ve bu artık umurumda bile değildi. Daha fazla oyalanmadan duşumu alıp çıktım banyodan. Üzerimi hızlıca giyinip aşağıya indim. Her gün yaptığım gibi bugünde Elçinin odasına girip sanki o oradaymış gibi inceledim yatağını, dolabını. Bıkmadan usanmadan hayalimde canlandırıyordun onu. Sanki gözümün önünden geçip gidiyordu silueti. Odanın içerisin de hayallere dalmışken içeri adamlarımdan birinin gelmesiyle çıkmak zorunda kalmıştım. Bıkkın bir şekilde adama dönüp "Ne oldu?" dedim. Adam elini kolunu nereye koyacağını bilemez bir halde "Şey Alper Bey size söylemem gereken mühim bir şey var." Kulaklarımı pür dikkat adama dikip konuşmasını bekledim. "Hani siz Tolga diye birini aratıyordunuz ya, işte onu bulduk." Bir bu uyuz eksikti hayatımda tam oldu. "O artık beni ilgilendirmiyor" deyip adama arkamı dönmüş giderken "Neco Beyin adamı olmuş ama" demesiyle mıhlanmıştım olduğum yere. Neco'yla ne işi olabilirdi? Ne alakaydı ikisi? Burnumdan solur bir halle adama dönüp anlat şunu adam akıllı dedim. "Tolga Bey Neco'nun sağ kolu olmuş. Yanından ayırmadığı en güvendiği adamıymış." Adam bir masal anlatıyordu sanki. O kadar uzak bir ihtimaldi ki bana göre, inanması zor geliyordu. "Nereden duydunuz bunu? Gerçek olduğuna emin misiniz?" dedim gözlerimi adama dikip. "Evet eminim kendi gözlerimle gördüm. Büyük patron toplantısında göğsünü gere gere dolanıyordu. Tüm adamlara emirler veriyordu. Neco ise onla akıl birliği yapar olmuş, herkesin dilinde zaten." Adamın söyledikleriyle bir kez daha ayaklarım yere sabitlenmişti. Yüreğimden burnuma doğru dolan öfkenin ateşi Elçin'e onun yardım etmiş olma düşüncesiyle doluyordu. Benden kaçıp ona sığınmış olma ihtimali öfkemi bir hançer kadar keskin yapıyordu. Gözümün önünü göremeyecek kadar hırsa bürünmüştüm. Adamın üzerine olabildiğince yaklaşıp "Nerede kalıyormuş o iblis?" diye sordum. "Oraya gitmeyi planlamıyorsunuz demi?" gözlerinde ki endişe ve korkuyla dilinden zorla dökülen soruyla adam kalakalmıştı, çünkü ben de bulabilirdim yerini. Neco'nun iti Neco'nun yanında olurdu. Bir hışım evden çıkıp arabama bindim. Arkamdan seslenen adamlarıma aldırış etmeden düştüm yola. Ya o ölecekti bugün ya da ben. TOLGADAN Büyük patronun zorla yolumdan etmesiyle kalakalmıştım bu ruh emici evde. Elleri belinde camdan dışarıyı izleyen büyük patron yavaşça bana doğru dönüp düşünceli yüz ifadesiyle "Çok mu seviyorsun o kızı?" diye sordu. Neden merak etmişti ki şimdi bunu? Anlam veremeyen bakışlarımla adamı incelerken "Zor bir sorumu senin için?" dedi içimde bastırmaya zorladığım sinirimi köpürtmüştü bu sorusu. Kimseden korkum yoktu aşkımı dile getirmek için. "Ben ki aşkım için bu hengameyi seçmiş, yandıkça yanıp küllerinden yeniden doğmuşum, aşkımı dile getirmekten mi korkacağım?" Büyük patron usul adımlarla yanıma doğru gelip "Aferin sana delikanlı aşkının her zaman arkasında dur ve ne gerekiyor ise onu yap." Nasihat dinleyecek durum da ve sabırda olmadığım için hemen konuya girmesi için "Alper ile ilgili bildiğiniz o önemli şey nedir?" diye sordum. Boğazını temizleyip "Bazen en ufak bir detay sana tüm bilmeceyi anlatır. Bu işte de olduğu gibi." "Nasıl yani?" "Alper ne mezunu veya bir şey okumuş mu hiç baktın mı?" Gözden kaçırdığım bir şey olması ufaktan öfkemi körüklemeye başlamıştı. "Hayır" dedim dişlerimin arasından. "Tamam ben sana açıklayayım o zaman, Alper tıp mezunu. " Alaycı bir gülüş atıp "Anlayacağın bir doktor." Nasıl böyle bir şeyi atlardım. Bir hastanesinin olduğunu biliyordum ama bunu, bunu nasıl atlarım. En ince ayrıntısına kadar öğrenmeliydim, şimdi bu adamın karşısında zaman kaybetmiyor olurdum. Kulaklarımı büyük patrona çevirip hikayesinin geri kalanını dinlemeye başlamıştım. "Alper tıp okurken bulaştı bu işlere, abisinin de payı oldu elbet ama en büyük etken hırsıydı. Bitmek bilmeyen koltuk sevdası birçok cana mal oldu. Gizli saklı yürüttüğü işler karanlığın en dibinde gibi gözükse de her şeyi bilen ve hala hayatta olan insanlar var, Alper'in bilmediği nefes alan insanlar." Ne anlatmaya çalışıyordu bu adam böyle. Neymiş bu Alper, o kadar derinde yatan sır neydi? Sabırsızlığım ve merak duygumla, "Daha açık konuşun lütfen" dedim. Alper'i yenmek ve bitirmek için harcadığım enerjim büyük patronun anlatmak üzere olduğu sırla tekrar yerini sağlamlaştırmıştı. İlla ki bir pisliği olduğunu biliyordum. Ve bunu Elçin'e anlatacak kişi de ben olacaktım. Büyük patron eliyle gel işareti yapıp beni evin en alt katında ki depoya indirdi. Burası karanlık ve dosya doluydu. Raflarda muntazam bir şeklide dizilmiş dosyaların üzerinde ellerini gezdirip duruyordu. Burnuma dolan tozlarla hapşırmaya başladım. Patron ufak bir kahkaha atıp "Ah çocuklar ne de kırılgansınız" deyip en sonunda elini bir dosyanın üzerinde durdurup kendine doğru çekip çıkarttı yerinden. Gri renkte demir bir masanın üzerine dosyayı bırakıp geri çekildi. "Aç ve gör Alper'in mazisini" deyip omuzuma teselli verir gibi vurup merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı. "Ya sonra" deyip onu durdurdum. Durup gözlerimin içine doğru bakıp "Hayat sana öğretecek evlat ona güven" deyip beni bu dertle baş başa bırakmıştı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra dosyayı yavaş bir şekilde açmaya başladım. Açtığım an yüreğime dolan korkuyla dosyayı hızlıca kapattım. Karşılaştığım fotoğraf istemesem de zihnime anında kazınmıştı. Cesaretimi toplayıp tekrar kaldırdım dosyanın kapağını ve tek tek çevirdim sayfalarını. Her yaprağın üzerinde o iğrenç fotoğraflar ve Alper vardı. Altlarına düştükleri notlar korkunçluğunu katlar cinstendi. Midemde hissettiğim huzursuzlukla hemen dosyada ki belge niteliğindeki fotoğraf ve yazıların tek tek resmini çekip uzaklaştım o mahzen vari yerden. Şimdi ben bu bildiklerimi nereye koyacaktım ne yapacaktım?
|
0% |