Yeni Üyelik
34.
Bölüm

33. BÖLÜM

@tugba_zeycel

DUR TOLGA

 

 

ALPER'DEN

Ne acıdır severken susmak, ne acıdır aynı göğün altında yaşayıp kainatlar kadar uzakta kalmak. Ben artık bu acıma son verdim, bir nefes gibi çektim aşkı ciğerlerime bugünüm, yarınım, geleceğim ettim kahve rüzgarımı. Aşk aşk derim, hep bu nameyle dönsün dilim isterim. Kokusu can, sıcaklığı hayat daha ne isterim ki yaşamak için? Ah der dilim korku sarar kalbime. Bu kadar yakınımdayken, bu kadar bizken yersiz yurtsuz nasıl can olurum ona, o bana bu kadar canken? Yeter mi bu yeşiller onun nefesine, aşkım yeter mi rüzgarına? Kasvet çökmüştü aciz yüreğime bir kez daha.

Hadi mal mülk bir kenara dursun, bu Tolga meselesini bilmeli. Benden duymalı olan biten ne varsa. Bu hamlesiyle büyük patronla bir şey planladıkları belli ama ne? Ben ileri görüşlü olmalıyım ve Elçin'in aklını bulandırmasına izin vermemeliyim. Bir kez daha benden gitmesine müsaade etmem. Abimin yanından çıkıp gideceğim sırada aklıma düşen bir şüpheyle abime dönüp "Arabamdan haberin var mı?" diye sordum.

Kaçamak bakışların altından haberdar olduğu aşikardı. "Almak zorunda kaldım." Elimle sakallarımı karıştırdıktan sonra "E artık kimsesiz ve parasızım, tabi ki alacaktın" dedim ama bu sözümle abimin gözleri dolmuştu ve sinirlendiği de üzerime doğru attığı adımlardan belli oluyordu. Omuzlarımdan sıkıca tutup "Aklını başına al Alper ben buradayım, kanındanım nasıl söz o öyle. Ancak cenazemi o mermerde gördüğün zaman al o lafı ağzına. Anladın mı beni? "

Abimle birbirimize sarılıp destek vermeye çalışıyorduk ama işin nasıl bir yere gittiğinin ikimizde farkındaydık. Gene de güçlü olmalı ve gelecek tüm olumsuzluklara rağmen güçlü olmalıydık. Abimin bir elinin sürekli üstümde olacağını biliyordum ama bu onun başını ağrıtabilirdi o yüzden ne kadar az yansıtırsam o kadar iyi. Yavaş yavaş kullandığım kiralık aracımla Elçinlerin evine gelmiştim. Eminim beni çok merak etmişti ama aramaya fırsatım ve söyleyecek sözüm yoktu. Akşam yemeğine yetişirim demiştim ve daha akşam yemeğine baya vardı, önceden onu alıp sahile götürüp her şeyi anlatmalıyım diye düşündüm ve telefonumu cebimden çıkartıp "Kapının önündeyim seni bekliyorum, konuşmalıyız" diye mesaj gönderdim. Telefonu el firenin yanında ki göze bırakmıştım ki evin bahçe kapısı bir hışımla açıldı ve kan oturmuş gözleriyle elinde telefonla Elçin koşarak yanıma gelmişti. Kıyamam saatlerdir telefon başında benden haber beklemiş. Aynı hızla arabaya binip meraklı gözlerle konuşmamı ve ne olduğunu anlatmamı bekliyordu ama ben sadece onun sıcaklığını istiyordum. Ve Elçini ani bir hareketle kendime çekip sıkıca sarılmaya başladım. İlk afallamıştı ama verdiği derin nefesle onun heyecandan tuttuğu nefesi olduğunu anlamıştım. Ellerimle yüzünü narince okşayıp "Endişe edecek bir şey yok sadece anlatacaklarım var o kadar." Deyip kalp atış seslerinin şiddetini azaltmaya çalışmıştım ama nafileydi. Olayları anlatana kadar rahatlayamayacaktı.

"Alper korkutma beni lütfen. Aniden evden çıkıp gittin haber dahi vermedin, şimdi ise konuşmalıyız diyorsun. Aklımı oynatacağım bak."

"Rahatça konuşacağımız bir yere gidelim her şeyi anlatacağım rahat ol."

Deyip ellerini öpüp arabayı çalıştırıp sahile doğru yol aldım. Arabayı park ettikten sonra deniz kenarında ki kayalıklara oturup ellerimle ellerini sarıp anlatmaya başladım. Tolga'nın en baştan buyana nasıl bir insana dönüştüğünü, kimlerle mafyacılık oynadığını her şeyi anlatmıştım. Elçinin bir eli yüreğinde bir eliyse elimi öyle bir sıkıyordu ki lafımı bölüp "elim acıyor ama" demek istesem de bir kere başlamıştım ve duramazdım. Bu cesareti belki bir daha kendimde bulamayabilirdim.

ELÇİN'DEN

Olmaz dersin, bu kadarı da olmaz ama hep de o olmaz dediğin gelir bulur seni. Aklını zorlar bazen hayat dediğin. Tolga çocukluğumdu benim, çikolatalı ağzım, kırık şekerim, her defasında yere çakılan kağıttan uçağımdı, şimdi hepsi toz bulutu gibi geçip gidiyordu, kirleniyordu. Yakışmadı bu Tolgaya, Alper'e yakışmadığı kadar yakışmadı hem de. Ben miydim sebebi? Ah yüreğim kaldırmaz bunu, taşımaz aklım bu vicdan korunu. Ne hallere düştük, ne hale geldi hayatlarımız. Bir heves uğruna harcadık mı geleceğimizi?

Alper'in servetine, Tolganın ise masumluğuna sebep oldum. Nasıl düzelir bu kırık hayatlar? Ne yapmalıyım diye düşünmeye öyle bir dalmıştım ki Alper'in "Elçin" diye seslenmesiyle iç dünyamdan çıkıp yüzene baktım. Yüzümden süzülen yaşlarımı elleriyle silip.

"Her şeyi biliyorsun artık bir şey demeyecek misin?"

"Ne diyeceğimi bilmiyorum ki sana mı üzüleyim, Tolganın haline mi yanayım yoksa hepsi benim yüzümden diye kendi mi kahredeyim? Kaldım, içinden çıkamıyorum Alper. Ruhum sıkışıyor, nefesim kesiliyor göğüs kafesim çatlayacak gibi geliyor. Nasıl çıkacağız bu işten? Tolga bariz sana meydan okuyor. Tehlikeli işler bunlar Alper, biz yeni bir sayfa açmışken ben buna müsaade etmem. Konuşacağım onunla dur diyeceğim."

Alper derin bakışlarını üzerimde gezdirerek yüzümü ve saçlarımı okşuyordu. Yanağıma ufak bir buse kondurduktan sonra yeşillerini kahvelerimle birleştirip "Ey aşk, yanan canın canımdır, kesilen nefesin nefesimdir ama bunu önleyecek bir şey yok. Ben kaderime razıyım, gram umurumda değil inan, bırak giden para olsun biz hep yan yana olalım ben başka bir şey istemiyorum."

Alper'in aşkı yaşam sevinci dolduruyordu her zerreme, bu kadar sevilmek bedenime yabancı geliyordu ama bir o kadar da meftun ediyordu kendine. Halinden memnun olsa da vicdan yüküme eklenenler arsındaydı. Eğer bir şey yapmazsam asla kendimi affetmeyecektim. Tolga o tarz insanların içerisinde yapamazdı hem, biliyorum, tanıyorum onu. Hızlıca telefonumu cebimden çıkartıp Alper'in yapma nidalarına aldırış etmeden Tolgayı aradım ve birkaç çalışın ardından tok bir sesle "Alo" dedi. O kadar soğuktu ki tavrı ahizenin ucundan buz sarkacaktı resmen. Duygularımı kontrol etmeyi hedefleyip "Tolga" dedim. Tek bu çıkabilmişti ağızımdan. Alper'in meraklı ve bir o kadar da alev saçan gözleri üzerimdeyken konuşmakta ayrı zor oluyordu. Alper'den birkaç adım uzaklaşıp el hareketimle de burada kalması gerektiğini söyleyip telefonun öbür ucunda ki konuşmamı bekleyen Tolga'ya yöneldim.

"Imm nasılsın?" diye sordum ilk olarak ortamı biraz ısıtmam gerekiyordu.

"İyiyim, (bir müddet sessizliğin ardından) sen?" diye sordu. Ne kadar da uzaklaşmıştık birbirimizden, sanki iki yabancıydık. Başka biri gibi konuşuyordu soğuk ve ruhsuz, Tolga'nın tam tersi olarak.

"Bende iyiyim, şey Tolga ben ne iş yaptığını öğrendim" dedim çatallaşmış sesimle. Bir anda söylemek en iyisi diye düşünmüştüm çünkü ısıtılacak bir bağımız kalmamış gibi geliyordu.

"Tam tahmin ettiğim gibi hemen yetiştirdi sana demi? Ne büyük bir gururla anlatmıştır şimdi sana, Tolga yanlış işler peşinde ama Alper aşkı için abisini, malını elinin tersiyle itiyor öyle değil mi? O iyi taraf ben kötü, o fedakar ben ruhsuz. Ya Elçin sen ne neredesin bu hikayede? (Tozu dumana katan gür sesiyle kulaklarımı çınlatıyordu her bir kelimesi. Feryatlarımı yüreğimi bin bir parçaya ayırıp bana olan öfkesiyle de yakıp küle çeviriyordu.) Sen o herifin evinde gizli gizli kalarak aptal yerine koydun bizi. Yanına geldim Gürcistan da ama sen sadece benimle kavga ettin, çocuk gibi küstün." Gürcistan macerasını hatırlatmasıyla o tuvalette yaşadığımız olay aklıma gelmişti ve kanın Beynime sıçraması bir olmuştu.

"O konuya hiç girme Tolga çünkü üste çıkacak hiçbir tarafın yok. Çocuk gibi küsmek seni korumaktı aptal, hem nasıl olurda kendini haklı görürsün anlamıyorum. Ben bir belanın içine düşmüştüm zaten başka kimseyi yanıma çekemezdim anlıyor musun? Ama çokta engel olamamışım." Tolga'nın şu an ki halini ima ederek.

"Boş ver be Elçin tartışmaya değmez. Beni neden aradığını söyle yeter."

Bu hallere düşmüş olmamız canımdan can alıyordu, yüreğimde harlanan acı göz yaşlarım olup yüzümü ıslatıyordu. Sesime de yansıyan hüznüm Tolga'nın kalbine değiyordur ümidiyle "Bizim her zaman konuşacak nedenlerimiz olacak Tolga çünkü biz arkadaşız, can yoldaşıyız lütfen bunu unutma."

Ahizeyi titreten nefesiyle "Neden aradın?" diye sorusunu yeniledi.

"Bu kadar soğukluğuna rağmen senin düşmanın olmadığımızı ve bu işe bir son vermeni istiyorum. Alper her şeyinden vazgeçti sende bu işlerden vazgeç ve geri dön İzmir'e, lütfen Tolga."

Ufak bir kahkahanın ardından "Vazgeç öyle mi? Vaz geç, ah Elçin ah Alper kurtulmuş mu ki bende kurtulayım, öyle oluyor muymuş? Sorsana bir anlatsın sana. Hatta sorulara başlamışken doktorluğu neden bırakmış onu da sor, bakalım daha neler saklıyor senden." Deyip telefonu yüzüme kapatmıştı. Ne Doktorluğundan bahsediyor bu? Daha bilmediğim neler var Alper? Tolga içime bir kurt düşürüp gitmişti. Alper'in uzaktan bana bakan endişeli gözleriyle buluştuğumda içimden lütfen Tolga yalan söylüyor olsun diye dua etmeye başlamıştım. Tam birleştik derken ikinci bir darbeyi kaldıramazdım.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%