Yeni Üyelik
37.
Bölüm

36. BÖLÜM

@tugba_zeycel

GERÇEKLERE AÇILAN KAPI

 

ALPER'DEN

 

Ben sana yetişemiyorum ey can! Bağrımda ki yangınlar köz etti etimi, var ile yok arasında kalan ruhum küllere karışıp gayba yolcu etti şu aciz aşkı. Neredesin? Gaybın sisli duvarları yakışmaz sana ey aşk bildiğim. Gitme benden uzağa, gitme canıma can katanım, hayat bildiğim gitme gayba. Erguvan süslü bahçemin kahve rüzgarı, hak ile okur dilim ismini, aşk ile titrer kalbim isminin ahenginde. Ben bu kadar bulanmışken senin rengine sen nasıl bırakırsın beni? Ne vardı o zarfta da seni döktü böyle yollara? Neyin peşindesin Tolga?

Yüreğime kara gölgeler çökerken İstanbul'un kargaşasına varmıştım. Hiçbir zaman şu şehrin tadına varamamıştım, hep tenhalarında kalıp gölgelere sığınmıştım. Gün yüzünde nasıl bir şehirdir tam anlamıyla bilemedim, yaşayamadım. Gerçi hayattan ne kadar tat aldım ki bu kargaşadan alayım. Akşam saatlerinde çıktığım bitmek bilmeyen yolculuğum gece son bulmuştu. Göğsümde alevlenen öfkem ağzıma acı bir tatla doluyordu. Eski adamlarımdan olan Anıl beni havaalanından almaya gelmişti. Hızlı adımlarla Anıl'ın yanına varıp "Büyük patronun evine gidiyoruz hemen" deyip aynı hızla arabanın yanına doğru yürümeye başlamıştım ki Anıl'ın itiraz içeren sesiyle tavan yapan öfkem saldırı mekanizmamı ateşliyordu. Büyük bir kuvvet ile sıktığım dişlerimi zorla ayırarak "Bana ne yapmam gerektiğini sakın söyleme Anıl, aklından dahi geçirme. Benim kalbim o evde anlıyor musun? Ben dünyaya sığmıyorum şu an, o eve gidip onu almayana kadar da rahat yok." deyip Anıl'ın tepkisene daha fazla maruz kalmamak için şoför koltuğuna geçip son sürat Tolga itinin can yoluna düşmüştüm, ikinci kez. Yanımda emniyet kemerine sarılmış bir şekilde panik atak krizi geçiren Anıl'a bakıp "Kendine gel ve benim telefonumdan şu numarayı ara, açılana kadar arayacaksın" deyip ceketimin cebinde ki telefonumu çıkartıp "kahve rüzgarım" olarak kayıtlı olan Elçin'in numarasını açıp Anıl'a verdim.

Telefondaki kayıtlı isimle Anıl şaşmış ama bir o kadar da memnun olmuş bir şekilde yüzüme bakıyordu, bu hali beni hem utandırmıştı hem de içimde anlam veremediğim bir huzura neden olmuştu. Biz senelerce omuz omuza dertlere kafa tuttuk ve bu tarz mutluluklar hayatımıza hiç girmemişti, bir aile kurabilme fikri bile kara bulutlar arasında yok olmaya mahkum bir inci tanesiydi. Anıl'ın gözlerinden okuduğum mutluluğu içerime hapsedip tekrardan yola odaklandım. Kalbim ve kalbi, görünmez iplerle birbirine bağlı olabilir mi? Çünkü kalbimin etini parçalayan bir şeyler var. Elçin ne zaman benden uzaklaşsa o ip öyle bir geriliyor ki kan kalmayana kadar kalbimi harap ediyor. Şu an da tam olarak böyleydi kalbim harap, bitap. Geliyorum ey can bildiğim bizim için çıktığın bu kara yolun içinden seni almaya geliyorum.

ELÇİN'DEN

Ah deli aklım, ah aşktan kör olmuş gözüm nasıl düşürdün beni bu yola. Aşktan başka bu hatayı bana kim yaptırabilirdi ki zaten. Kalbimin zayıf kalan tarafı, masum sevdam benim. Düştüğüm bu çıkmazdan beni kim tutup çıkartacak şimdi. Acıyan yarama bu soğuk duvarlardan başka kim merhem olabilir ki. Deli divane her şeyi düzelteceğime inanıp sorgu sual etmeden çıkıp gelmiştim bu is kokan, kaçıp kurtulmak için Allah'a yalvardığım İstanbul'a. Öyle büyük bir umut vardı ki içimde artık Tolga bize karışmayacaktı ve Alper ile ben istediğimiz gibi bir hayat sürebilecektik ama planlar tam tersine felakete dönüşmüş daha da büyük bir bela açmıştım başımıza.

Gürcistan'daki o kurtardığım adam iğrenç nefesiyle çökmüştü enseme. Büyük patronun cezasına razı gelmeyerek kendi adaletini dağıtıyordu güya. Uçaktan inmemle beni rutubet kokusundan ciğer çürütecek pisliğe sahip bu harabeye getirmişlerdi. Her nefes çekişimde tıkanan soluğum acıyla öksürmeme neden oluyordu. Her istemsiz öksürmemde göğsümden, belimden sandalyeye bağlı olduğum urganlar etime biraz daha oturup iz bırakıyorlardı. Neco ise benim sesime maruz kalmanın sinirini tiksinen bakışlarıyla üzerime kusuyordu. Çatallaşmış sesimle "Benden ne istiyorsun?" diye sordum. Onun karşısında aciz bir şekilde kalmak, hem Tolga'yı hem de Alper'i zora sokmanın vicdan azabıyla gözümden süzülen yaşlarımla başımı eğdim.

Hıçkırıklarım boş depoda yankılanırken hızlıca yanıma gelip kalın derili tiksinç elleriyle çenemden kavrayıp zorla yüzüne bakmamı sağladı. "Her şeyin sebebi olduğunu daha anlayamadın mı? Uzaktan akıllı birine benziyorsun oysa ki. Bak ben sana en başından anlatayım, eğer o gün Gürcistan da beni kurtarmasaydın ben onların elinde yalancı bir rehin olacaktım, aralarına sızıp o Alper'in celladı olacaktım, ama sen o kıt aklınla bana yardım ettin ve benim mecburen kaçmamı sağladın. Diğer türlüsü hiç inandırıcı olmazdı öyle değil mi? Küçük bir kız onu kurtarmaya kalkıyor ama o beceriksiz yakalanıyor. (Cümlesinin sonunda o tiz kahkahasıyla konuşmasına devam etti). Sonrasından tekrar karşıma çıktın işte o gün senin canını alacakken Alper kurtardı seni ödeşmiş oldunuz ama ben eli boş kaldım. İki tane almam gereken can varken birden boşa düştüm. Ama sen, şeytan tüylü sen büyük patronun düşmanı ve sağ kolunun kalbi olarak tekrar çıktın karşıma, yitip tükenmiyorsun aksine belaya bulaşıp tekrar karşıma çıkıyorsun. Ama artık buna bir son vermek benim elimde. "

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%